D.
H. Lawrence - Ölen Adam
Kudüs yakınlarında oturan bir köylü vardı… …yavru bir döğüş
horozu satın almıştı…
Yoksuldu bu köylü
Köylünün bir karısı da vardı, kara kaşlı kara gözlü, pek de
çalışkan olmayan tazece bir kadın...
…aynı sabah, bir adam, kendisini bağlı tutan uzun bir
uykudan uyandı. Kayaların içine oyulmuş bir mağarada, uyuşmuş, üşümüş olarak
uyandı.
Yalnızdı; ölmüş olduğu için de yalnızlığın bile ötesindeydi.
“Korkma.” dedi kefene sarınmış adam, “ölü değilim. Beni
vaktinden önce gömdüler. Ben de onun için mezardan kalktım. Ancak beni
bulurlarsa, her şeye baştan başlatacaklar…”
…ölmüş olan adam, ölmemiş olan nesnelerin, varoluşun içine
büyük atılışlarını seyrediyordu ama var olmak, olmak için duydukları ürpertili
isteği görmüyordu artık.
Gün batarken köylü eşeği ile birlikte evine döndü: “Efendi!”
dedi, “cesedin bahçeden çalındığı söyleniyor, mezar da boş, askerler de yaka
paça götürülüyor, yere batasıca Romalılar! Kadınlar da ağlamak üzere orada
duruyor.”
Ölmüş olan adam, ölmemiş olan adama bakıyordu.
“Magdalene!” dedi, “Korkma sakın. Ben sağım. Beni pek tez
gömdüler, onun için yeniden hayata döndüm. Sonra bir eve sığındım.”
…durmadan, konmadan gitmeliydi; çünkü durduğu anda,
insanoğulları korkularıyla zorbalıklarının boğuntusunu onun çevresinde
örüyorlardı. Dokunabileceği bir şey yoktu. Çünkü hepsi, çılgın bir benliğini
berkitme tutkusu içinde, onu bir yüküm altında bırakarak, onun temel
yalnızlığını bozmak istiyordu. Bir insanı, bütün insanları, bir yüküm altında
bırakmak, şehirlerin, toplumların, ev sahiplerinin huyuydu. Çünkü erkekler
olsun, kadınlar olsun kendi hiçliklerinin bencil korkusu ile çılgındılar. Kendi
görevini düşündü; bütün insanları aşk yükümü altında bırakmağa nasıl çalışmış
olduğunu... Eski gönül bulantısına tutuldu gene.
…
Eski yarasının gönül bulantısı yeniden başladı; adam dünyaya
yeniden tiksintiyle, aşağılık değinişlerinden korkarak baktı.
…
II. BÖLÜM
Karanın içlerinden. Lübnan'ın görünmeyen karlarından kopup
gelen rüzgâr soğuktu, kuvvetle esiyordu.
Kadın, ağır adımlarla, düşüne doğru ilerledi. Ama bir
kesintinin de farkındaydı.
Bir şeylerin, kendisine, dokunacakmışçasına yaklaştığını
duyuyordu ama eti hâlâ acıyla, çılgın bir “Noli me Tangere! Dokunma bana! Ne
olur, bana dokunma!” buyruğuyla dokunmuş haldeydi.
Ölmüş olan adam, kıyıyı tepeden gören ağacın dibinde oturdu…
Yüzünü bir an kadından yana çevirerek, kendini
bağışlatırcasına, “Beni öldürdüler!” dedi.
…
Türkçeleştiren: Bilge Karasu
Adam Yayınları, 1985
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder