Turgut Cansever - Osmanlı Şehri
Şiir’den Şehir’e
Şehir
Şehir; toplumsal
hayata, insanlar arasındaki ilişkilere biçim veren, sosyal mesafelerin en aza
indiği, ilişkilerin en büyük yoğunluk kazandığı yerdir.
Şehir, insanlar
arası mesafenin en aza indiği ve dolayısıyla bu yoğun yaşama ortamında insanlar
arası çelişkileri, çatışmaları önleyecek ahlakî, hukukî ve idarî sistemlerin
tam bir bütünlük içinde işlemesini sağlayacak bir üst bilgiye ihtiyaç duyar.
Sanat
Arazi
spekülatörlerinin emrindeki şehir planlaması ve bu planlamanın kontrol
sistemleri, yapı spekülasyonu ve işsizlik içinde esir olmuş geniş mimar
kitlelerini bir hırsızlık, bir soytarılık dünyasının zavallı oyuncuları olmaya
mahkûm etmiştir.
Sanat eserinin
güçlü, haşin, zarif vs. olarak belirlenebilecek ifadelere sahip olmasını
istemek, böyle bir tavır veya halin, ifadenin gerekli olduğu fikrinden
kaynaklanır.
Tasarımcı, içinde
yaşadığı ifadeler ve etkenler âleminden belli ifade ve etki biçimlerini tercih
ederek kullandığı malzemeye o nitelikleri vermeyi arzular ve bunu başarmaya
çalışır.
Sanat eseri ile
insanın ilişki biçiminin pasif olması, insanı küçülten özelliği sebebiyle
aşılması zor bir eksiklik olur. Bu husus, Doğu kültüründe sanatı seyredilen
değil, yaşanan sanat türüne dönüştürmek suretiyle çözümlenmişti.
Mimarî Üzerine
Düşünceler
Duvarın içinde her
taşın, her tuğlanın, bağımsız bir şahsiyet, bir tektonik olan birimlerin tezyini
bir nitelik kazanması fikri, manevî varlık tabakasına ait tercihlerin,
inançların objektiflik yansıması olmaktadır.
Üslup teorisi sanat
biçiminin yapı elemanlarına ve bunların hayat telakkisine bağlarını açıklamak
durumundadır. Üslup, mekânın var olanın zaman içinde idrakinden ve bunların
ilişkilerinin yapı özelliklerinden oluşur.
Osmanlı Şehri
Bütün 19. asrın
kültür bakış açısı, yalnızca Helenistik temellere dayanan bir medeniyet
tasavvuru üzerinde temellendiriliyordu. O kadar ki 1850’lerde Batı Avrupa’da
kimse Rönesans’ı bilmiyordu.
Jacob Burckhardt’ın
İtalya’da Rönesans Sanatı adlı kitabından sonra Batı Avrupa, Rönesans sanatının
yeniden farkına vardı.
…sonra Goethe “Tüm Ortaçağ
Hıristiyan sanatını, kültürle alakası olmayan vahşiler sanatı” addetti. Onun
için “Gotların Sanatı” anlamında “Gotik” diyordu o dönemin ürünlerine.
Bursa’nın fethinden
hemen sonra / Orhan Gazi’nin bu ticaret yolunu değiştirme kararı…
Paris’in Haussmann
yahut III. Napolyon tarafından gerçekleştirilmiş bütün parçalarında bütün
balkonlar eş, binaların hepsinin yüksekliği aynı.
Osmanlı şehrinin
sokağında / her ev kendi başına duruyor. Her evin, kesin olarak şahsiyete sahip bir varlık olduğunu görüyoruz.
Şehir merkezinde aşırı yoğunlaşmadan dolayı evlerin yan yana geldikleri
durumlarda ise her evin kendisine ait olan cumbaları, o evin şahsiyetini tarif
ediyor.
Pekin’de / imparator
sarayının simetri aksından dağları taşları geçerek uzanan bir aks var; bütün
şehir yollan bu aksa paralel veya bu aksa dik olarak meydana getirilmiş.
Fransız Devrimi
esnasında, Triumvira / halkın kendisine karşı ayaklanacağından korkuyor. Onun
için düşünüyor ve diyor ki “Yuvarlak meydanlar yapar, bu meydanları iki tarafı
altı katlı apartmanlarla birbirine bağlarsam, meydanlara yerleştireceğim topçu
bataryaları, ayaklanacak halkı yahut bana ihanet edecek Triumvira güçlerini top
ateşiyle ezer.” Şehir onun için böyle kuruluyor.
Hz. Peygamber ve
ashabı geçici malzemeden yapılmış ve kolaylıkla değişmeye imkân veren yapıda
evlerde otururken, şehirde değişmeye direnen bir yapıda, Firavun gibi değişmemeyi,
ebedî kalmayı amaçlayan ve mutlak hükmeden bir iradenin ürünü olan evler inşa
ediliyor.
(Gazalî, Tehafüt
el-Felasife) Aristo metafiziğinin statik bir varlık telakkisine dayandığı ve bu
açıdan temel bir yanlışı temsil ettiğini ortaya koyuyor.
(Muhyiddin Arabî) varlığın
her an yeniden oluşma halinde bulunduğunu, hiçbir şeyin statik ve değişmez
olmadığını, her şeyin sürekli değişir olduğunu / anlatıyor
Osmanlı şehir
oluşumunda, herkes evini komşusuyla mutabık kalarak yapıyor.
…işçiler, evvela hamamı
inşa ediyorlar; şehri kuracak insanların temiz pak olabilmesi, çalışanların
temizliğini sağlamak için. Ardından medrese inşa ediliyor, bilgi ortamının
kurulması için. Sonra cami, daha sonra etrafında evler ve mahalleler inşa
ediliyor,
Her şehrin kapladığı
yüzölçümün %15’i kadar bir alan, şehrin merkezini oluşturuyor.
Şehir merkezindeki
yapıların hepsi vakıflara ait. O zaman burada teşekkül eden ve vakıfların
elinde toplanan artı-değer vakıflar tarafından şehirliye hizmet, sosyal donanım
ve altyapı olarak geri döndürülüyor.
Osmanlı şehrinde üst
irade başka bir şey daha emretti: “Ticaret yalnız burada, mahalle merkezlerinde
yapılır.” Mahalle merkezlerindeki dükkânların sahipleri de gene vakıflardır;
kişiler değil.
Savaşlardaki
hizmetleri karşılığında padişahın kendilerine verdiği çiftlikler, hanlar, her
şey, vefat ettiklerinde vakıf olarak topluma kalıyordu. Servet hiçbir zaman bir
insan grubunun elinde birikmiyordu.
Medeniyet, “Medinede
olmak” demektir.
Osmanlı şehirlerinin
en muhteşemi olan İstanbul’u, evvela Boğaziçi’ni, her şeyi Batı Avrupalılarınkine
benzetmek isteyen Tanzimatçılar, cephelerinde prontonlar, korint sütunları bulunan
binalar yaparak tahrip etmeye başladılar.
III. Selim, / Sinan’ın
Kanunî’ye inşa ettiği Üsküdar’daki Kavak Sarayını yıktırarak, yerine kışla inşa
ettirmeye başladı.
Beyazıt’taki Eski
Saray’ın yerine Harbiye Nezareti inşa ediliyor.
İstanbul; İstanbul
yarımadası, Eyüp, Galata ve Üsküdar olmak üzere dört şehirden ve belirli sayıda
da köyden oluşan galaksi biçimli bir şehirdir.
Galata, ticaretin
yapıldığı, Üsküdar, zanaat ve üretimin gerçekleştiği yerdi. Üsküdar kumaş
üretim merkeziydi. Eyüp Sultan da mukaddes ziyaretgâh.
Edirne ve Bursa gibi
tarihî şehirlerin çevresinde yepyeni yerleşmeler yapmak, onları yok etmek
demektir.
Türk şehir
plancılarının önlerine gelen her planda iki tarafı beş-altı katlı
apartmanlardan oluşan bulvarlar var.
Osmanlı Evi
Ev bir kültür üretim
yeridir.
Osmanlı ahşap
teknolojisi dünyanın en dayanıklı ağacıyla, meşeyle yapılıyor.
Türk evi başlangıçta
otağdan kaynaklanıyor, yani tek odadan
Bunun yanma bir
İkincisi geliyor. Sonra bunların arasındaki boşluk örülüyor. Bu boşluk eyvanı
teşkil ediyor. Önüne açıkta, yaşanan bir saçak ilave ediliyor. Buraya da
“hayat” deniyor.
Standartlar
…evlerde sedir
kullanılırken, kimse “Ben koltuk isterim” demiyordu.
Merkezî kararların
niteliği, bunların yanlış yoruma imkân vermeyen son derece sade hükümler
olması, bu hükümler üzerinde saptırıcı yorumlar yapmaya imkân bırakmıyordu.
1957 yılında İmar
Kanunu kabul edildikten sonra İstanbul Belediyesi’nde yazılan yönetmelik tam
270 madde ihtiva ediyordu. Ama bu 270 maddenin yalnızca ilk 20 maddesinde birbirine
zıt yorumlanabilecek 40 hüküm vardı.
Fatih, Cavlakiye
tekkelerini Macaristan’a yollayıp, orada Osmanlı dünyası ile Macar Hıristiyanlarının
zihniyetinin birbirinden kopuk olmadığını, bu iki dünyanın birbirine yakın olduğunu
bir asır boyunca anlatmalarını sağlıyor (1450-1550). O bir asırlık kültürel yakınlıktan
sonra bölge fethedildiğinde Osmanlı kurtarıcı olarak kabul ediliyor.
Bugün biz, bazen
tuğlaların nasıl üst üste konulup duvar yapıldığını dahi görmemiş bir hocanın
eğitiminden geçerek dört yılda kendisine diploma verilen kişiye, nükleer
santralden havaalanına, hastaneye, araştırma laboratuarına kadar her şeye şamil
proje yapma, denetleme yetkisi veriyoruz.
Osmanlı şehri,
başlangıç ve odak noktaları sosyal-kültürel tesisler olarak caminin, mescidin,
medrese ve hamamın yerleri belirlenerek bunlar vücuda getirildikten sonra bu
odakların çevresinde, birbirine eklenen evlerin ferdiyetlerinin yüceltilmesi
ile standartlar, değerler ve davranışlar düzeni içinde mahalleler biçiminde
oluşturulur. Bu mahallelerin içinde topoğrafik özelliklere uygun olarak gelişen
yollar, yol kenarlarında üzerine yerleştikleri arsanın, komşu yapıların oluşturduğu
fizikî, sosyal, kültürel, mimarî, tarihî şartlara uyum içinde bağımsız, yüce
fertler olarak evler var olur.
Viyana muhasarasında
karşıdaki kuvvetler, Merzifonlununkinden çok küçük.
Bu büyük ordu son derece
yavaş hareket ediyor.
Ordu mağlup olmadan
çekiliyor. Ve bütün halk da onunla beraber çekiliyor. Budapeşte 95 bin kişilik
bir şehir, Müslümanlar ayrılınca 5 bin kişi kalıyor.
Anlaşılıyor ki bu
insanlar Budapeşte’de kalıp şehri savunmak istemiyorlar, bırakıp gidiyorlar.
Eğri’den ayrılan Osmanlı ordusu artık oralarda bulunmak için bir iradeye sahip
değil.
III. Selim döneminde
/ Yeniçeri Ocağı yakılıyor. Sinan, Yeniçeri Ocağı mensubu olduğu için bütün
arşivi orada. Sinan’ın bütün çizimleri yanıyor. III. Selim, Sinan’ın Kanunî’ye
yaptığı bir şaheser olan Üsküdar Sarayı’nı yıktırıyor.
Sorunlar ve
Çözümler
Geleceğe yönelik olmak
bir zarurettir.
Malzeme maliyeti
toplam yapı maliyetinin %70’ini teşkil ettiğine göre, bu alanda sağlanacak
tasarrufun insanların kültürel gelişmesi için kullanılması, geri kalmış veya
gelişmekte olan ülkelerin takip edecekleri tercihlerden ilki olmalıdır.
…mesken mimarîsi ve
inşaatında, ücra kasaba ve köylerde 1940’lara kadar mahallî mesken mimarîsi
uygulamalarının çok küçük ölçek ve sayıda örnekleri devam edebilmiştir. Sayın
Sedad Hakkı Eldem’in “Millî Mimarî” adı altında geliştirmeye çalıştığı yaklaşım
35-40 yıl mimarlık eğitiminin resmî temelini teşkil etmiş ise de pratikte
Osmanlı sivil mimarî an’anesinin Türkiye yapı sektörü ve Cumhuriyet dönemi mimarîsi
içindeki yeri çok sınırlı kalmıştır.
İnsan cennette bulunuyor,
cennet mutlak uyumun olduğu ortam, burada uyum mutlak olduğu için, insanın,
çevresinin farkına varması da imkânsız. Çünkü uyum mutlak. Şeytanın dürtüsüyle
memnu meyvayı yiyorlar, fakat günah işlediklerini fark edip pişman oluyorlar.
Pişman olunca Allah -Rahman ve Rahim olduğu için- affediyor. Bu fiilin
sonucunda içinde yaşadıkları dünyanın farkına varıyorlar.
Çevre karşısında
sorumluluk duygumuz, bir güzelleştirme irademiz olmadığı takdirde, ne edebiyat,
ne şiir, ne doğru dürüst bir maarif, ne başka bir şey yapılabilir.
İnsanı günahkâr
addeden Katolik Kilisenin yaklaşımıyla İslam’ın yaklaşımı bir anda birbirinden
farklı iki kültürün ortaya çıkmasına sebep oluyor.
1928’de Belediyeler
Yasası ile Osmanlı Mahalle Teşkilatı sona erdirildi.
Her ülke kendi
şahsiyeti denen kültür mirasıyla insanlığa bir çıkış yolu tarif etmektedir.
Eğer insanlık bunları tasfiye ederse, bütün insanlık kalkıp da Batı dünyasını,
Amerika’yı, İngiltere’yi taklit ederse dünyanın geleceği tıkanır.
Edirne 50 bin-100
bin kişilik bir şehirken Selimiye yüce bir mabettir.
Timaş Yayınları,
2010
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder