26 Aralık 2014 Cuma

Georg Simmel


Georg Simmel (1858-1918)
1910 yılında Weber’le birlikte Alman Sosyoloji Derneği’ni kuran Simmel’in düşünceleri George Lukács, Talcott Parsons ve Robert Merton gibi sosyologları etkilemiştir.
Simmel’in sosyolojisi toplumsal olguları değer yargılarından arınmış, bağlamdan bağımsız olarak ve diyalektik bir bakış açısıyla inceler.
Simmel sosyolojinin temelinin ahlaki kurallar değil, bilim etiği olduğunu ve inceleme nesnesinin de birey ya da toplum değil, toplumsal etkileşim olduğunu savunmuştur.
Simmel’in sosyolojisi, olguları tarihsel ve toplumsal bağlamlarından soyut olarak inceleyerek bağlama göre farklılık göstermeyen davranış kalıplarını ve toplumsal yasaları ortaya koymaya çalışan ve birey ve toplum arasındaki diyalektik ilişkiyi vurgulayan bir sosyolojidir.
Tek bir bakış açısına sahip olan sosyologların ampirik dünyayı kendi teorilerine uydurmaya çalışacak şekilde gördüklerini, toplumsal dünyaya kendi teorilerini destekleyecek ampirik bulgular arayarak baktıklarını belirtir. Hâlbuki Simmel, Popper’ın yanlışlama anlayışına benzer bir şekilde sosyologların kendi düşüncelerini doğrulayacak kanıtlar kadar onlarla çatışacak kanıtlar da aramaları gerektiğini savunur.
Simmel’e göre sosyologlar teorik açıdan “evsiz” olmalıdırlar.
Simmel’e göre sosyoloji problem çözmekten çok problem kurmakla ilgilenmelidir.
Para Felsefesi” adlı çalışması Batı Marksizminin ilk ve en önemli düşünürlerinden George Lukács’ı ve Frankfurt Okulu’nun şeyleşme ve kültür üzerine olan çalışmalarını derinden etkilemiştir. “Metropol ve Tinsel Hayat” adlı çalışması da Chicago Okulu düşünürleri üzerinde etkili olmuş ve kent sosyolojisinin gelişimine katkıda bulunmuştur.

Simmel Sosyolojisinde Diyalektik Düşünce
Simmel bireyle toplum arasındaki ilişkiyi diyalektik bir şekilde açıklar.

Tahakküm ve Üstlük-Astlık İlişkisi: Simmel üstlük ve astlık ilişkisinin ancak karşılıklı bir ilişki içinde, karşılıklı eylemler olarak anlaşılması gerektiğini savunmuştur. Toplumsal eylemi tek yanlı olarak çözümleme girişimlerini “ayrıklık yanılgısı” olarak adlandırır.
Simmel, tahakkümün kendisini de bir etkileşim olarak görür; çünkü ona göre bireyler diğer bireyler üzerinde kendi nüfuzlarını kullanırken aslında karşılarındaki bireyi tamamen belirlemek için değil, “kendi nüfuzunun, yani başkasını bu şekilde belirlemenin, geri dönüp kendisini de etkilemesini” sağlamak için kullanmaktadırlar.

Moda Sosyolojisi: Simmel’e göre moda bir yandan grubun taleplerine uyum sağlamak isteyenlere bu olanağı sunan, diğer yandan gruba aykırı davranmak isteyenlere uymayarak sapkın davranışta bulunabilecekleri bir norm sunan bir toplumsal ilişki biçimidir.
Bir şey özgün olduğu için moda olur, daha sonra yaygınlaşır ve çok sayıda insan tarafından kabul edilir. Bu noktada özgünlüğünü ve dolayısıyla cazibesini kaybeder, bu açıdan moda olan bir şeyin başarısı, gücünü yitirip çökmesine neden olur.

Öznel ve Nesnel Kültür: Simmel nesnel kültürün insanların ürettiği her şey olduğunu, öznel kültürün ise kültür ürünlerini yaratma, özümseme ve kontrol etme kapasiteleri olduğunu belirtir.

Çatışma: Simmel, tamamen uyum içindeki bir grubun var olamayacağını, bunun değişim ve gelişmeyi imkânsız kılacağını savunmuştur.
Uyum da çatışma da toplumsal ilişkileri yapılandıran olumlu içeriklerdir.

Formel (Biçimsel) Sosyoloji
Simmel’e göre sosyolojinin görevi, toplumsal etkileşim biçimlerini anlamak ve toplumsal düzenin biçimini ve içeriğini formel bir şekilde açıklamaktır.
Toplumsal etkileşimi bir bütün olarak toplumlaşma (sociation) kavramıyla ifade eden Simmel’e göre toplumlaşma, insan faaliyetlerinin bir ürünüdür ve aile, din ve ekonomi gibi toplumsal kurumlar gibi bireyleri bir arada tutan biçimler şeklinde gündelik yaşamda mevcuttur.
Simmel’e göre sosyolojinin nesnesi ve toplumsal araştırmanın konusu toplumlaşmanın biçimleridir.
Simmel toplumlaşma olarak adlandırdığı ilişki ve etkileşim ağını biçim (form) ve içerik şeklinde ikiye ayırır. Sosyolojinin nesnesi ve toplumsal araştırmanın konusu toplumlaşmanın biçimleridir.
Formel sosyoloji toplumsal olayları içinde bulundukları bağlamdan soyutlayarak incelemeye, böylece toplumsal ve tarihsel bağlamdan bağımsız biçimsel/formel düzenlilikleri ve benzerlikleri ortaya koymaya çalışan bir sosyolojidir.
Simmel sosyolojisinde insan “eylemleriyle tarihsel dünyayı üreten bilişsel özne”dir, bu açıdan tarihsel bilgi “dışsal gerçekliğin basit bir yansıması olarak değil, insani deneyimin bir formu olarak” mümkündür.

Toplumlaşmanın Alt Süreçleri
Sosyolojinin çalışma nesnesi, toplumlaşmanın biçimleridir.
Toplumlaşma, Simmel’e göre dört alt süreçten oluşur. Bu süreçler
a) dışsallaştırma,
b) içselleştirme,
c) kurumsallaştırma ve
d) çıkar-biçimlendirmesidir.

Dışsallaştırma bireyin toplumlaşma sürecini yaratmasını, içselleştirme de bu sürecin alıcısı olmasını ifade eder, bu açıdan dışsallaştırma ve içselleştirme etkileşimin dinamik yönleridir.
Kurumsallaşmanın birinci düzeyi gündelik sıradan etkileşimlerden oluşur, bu düzeyde bireyler özerktir. Kurumsallaşma arttıkça bireysel özgürlükler için ödenen toplumsal bedeller de artar.
Kurumsallaşmanın ikinci düzeyi bireyler arasındaki değil, kurumsallaşmış yapılar arasındaki iletişimle karakterize edilir. Bu düzeyde bireyler seçimleri üzerinde yapının baskısını daha çok hissederler.
Kurumsallaşmanın üçüncü düzeyi, toplumun kendisinin biçimlerinden oluşur. Bu düzeyde toplumsal kontrol mekanizmaları çok güçlüdür.

Toplumsal Yaşamın Geometrisi
Toplumsal geometri, Simmel’in toplumlaşmanın sadece biçimini bir soyutlama olarak analiz ederken kullandığı yöntemdir. Simmel’in geometri kavramlarıyla yaptığı bu analizlerin amacı, biçimlerin toplumsal ve tarihsel bağlamdan bağımsız olarak var olduklarını, “sosyal veya tarihsel durum ne olursa olsun, insanlar, gruplar veya milletler üçlüsünün benzer davranış tipleri ürettiklerini” göstermek istemesidir.

Sayılar
Simmel, grup süreçlerini grup üyelerinin sayılarına göre incelemiştir. Simmel, iki kişilik grupların bütün diğer grup tiplerinden farklı olduğunu belirtir. İki kişilik gruplar, grubu oluşturan iki kişinin ötesinde bir anlam taşımaz.
Gruba üçüncü bir kişi katıldığında grubun yapısında niteliksel bir değişme olur. Üç kişilik gruplarda grubun kendi varlığı, grubun kolektif amaçları doğrultusunda bireysel eylemlerini kısıtlayabilir, grup üyeleri üzerinde baskı kurabilir. Ayrıca üç kişilik gruplarda iki kişi, üçüncüye üstünlük sağlamak için birleşebilir, grup içinde bir tabakalaşma ve bir otorite yapısı gelişebilir.

Uzaklık
Simmel’e göre toplumsal etkileşim biçimleri, bireylerin diğer bireylerle veya diğer şeylerle arasındaki uzaklığa göre farklılaşmaktadır.

Toplumsal Etkileşim Formları (Biçimleri)
Simmel toplumsal etkileşim biçimleri içinden beşini analiz eder.

a) Mübadele: Bütün etkileşimler karşılıklı etkiler içerir. Dolayısıyla bütün etkileşimleri mübadele olarak değerlendirmek gerekir.
Simmel ekonomik mübadelenin üzerinde ayrıca durur. Ekonomik mübadelede başka türlü kullanılması da mümkün olan bir şeyden fedakârlık etmek söz konusudur.
Simmel’e göre “şeyleri elde etmek o şeyler kıt olduğu için zor değildir; bu şeyler onları elde etmek zor olduğu için kıttırlar.”

b)Çatışma: Simmel hastalıklarda en şiddetli belirtilerin, aslında organizmanın hastalığa neden olan mikrop, virüs gibi koşullardan kurtulmak için gösterdiği çaba olduğunu belirtir. Çatışmayı da çok genel düzeyde bu duruma benzeterek çatışmanın amacının çeşitli sorunları çözmek ve bir birlik durumuna ulaşmak olduğunu savunur.

c) Tahakküm: Üstlük-astlık ilişkisini içeren bir toplumsal etkileşim biçimidir.
İnsanların kişisel olmayan bir gücün tahakkümü altında olduğu bir ilkeye tabiiyetin bir bireye veya bir çoğulluğa tabiiyetten daha kötü olduğunu, toplumsal etkileşimi en düşük düzeye indirgeyen nesnelere tabi olmanın ise tahakküm biçimleri içinde en kötüsü olduğunu belirtir.
Simmel, bir şeye ait olmanın insanın kendisini de bir “şey” kategorisine soktuğunu belirtir.

d)Fahişelik: Simmel’e göre fahişelik, Kant’ın insanın asla sadece bir araç olarak kullanılmaması gerektiği şeklindeki ahlak yasasının tam zıttını ifade etmektedir; çünkü bu ilişkide her iki kişi de sadece araç durumundadır.

e)Sosyallik: Sosyallik itkisi, Simmel’e göre “toplum hayatının gerçekliklerinde topluluğun saf özünü, bir değer ve bir tatmin olarak topluluk olma sürecinin özünü damıtır” ve böylece “daha dar anlamda sosyallik dediğimiz şeyi kurar.”
Sosyallik, diğer bir araya gelme biçimlerinden farklı olarak bir çeşit karşılıksızlık içerir; herkesin aldığı haz ve neşe karşısındakilerin aldığı haz ve neşeye bağlıdır, kimse karşısındakine aksini yaşatıp bundan keyif almaz.
Sosyallik bireylerin sanki herkes eşitmiş gibi davrandığı bir oyundur, bu oyun insanlara özgürleşme ve hafifleşme hissi sağlar.

Toplumsal Tipler
Simmel’e göre bir tip tek başına oluşmaz ancak kendisine toplumda bir konum veren ve kendisinden belirli beklentileri olan diğerleri ile ilişkisi üzerinden meydana gelir.

a) Yabancı: Yabancı, tanımadığımız biri değil, aynı grubun üyesi olduğumuz ama gruba katılımı çeşitli açılardan sınırlı olan, hem grubun içinde hem de gruba karşı olan kişidir.
Simmel yabancıyla kurulan ilişkiye özgül biçimini veren şeyin yakınlıkla uzaklık arasındaki özel orantı olduğunu belirtir; çünkü ona göre grubun daha yakın üyelerine anlatılamayan mahrem konular veya sırlar yabancıya anlatılabilir.

b) Yoksul: Simmel, toplumun kendi çıkarı için yoksula yardım ettiğini ama yoksulun çoğu zaman bu yardımı talep etme hakkı olmadığını vurgular. Ona göre yoksula bu şekilde yardım etmek, yoksul bireyi grup faaliyetinin bir nesnesi haline getirip toplumun bütününden belirli bir uzaklığa yerleştirmektedir.
Yoksulluğu belirleyen şey, kişinin ekonomik durumu ya da kaderi değil, başkalarının ona yardım ederek bu durumu düzeltme girişimleridir.

c) Cimri ile Savurgan: Cimri, bir olanağa bütünüyle sahip olmaktan tatmin olan, bundan neredeyse estetik bir haz alan ama o olanağı gerçekleştirmekle ilgili hiçbir amacı olmayan, bunu hiç düşünmeyen kişidir. Cimri, paranın mümkün kıldığı hazların vaadi nedeniyle paranın cazibesine kapılmıştır.
Simmel, savurganın israfın verdiği haz nedeniyle metaların rasyonel değerlendirmesini yapmadığını belirtir.
Cimri paraya sahip olmaktan, savurgan ise parayı arzuladığı nesne için harcamaktan haz duyar; ama ikisi de paraya önem vermektedirler.

d) Maceracı: Maceracı, herhangi bir geçmişin belirlemediği ve herhangi bir geleceğin beklemediği, tamamen bugünün hâkimiyeti altında olan kişidir.

e) Soylu: Simmel soylular sınıfının temel özelliğinin bu grubun grup olarak maruz kaldığı kesin yalıtılmışlık olduğunu belirtir.

Paranın Felsefesi
Bu çalışmada Simmel parayı üç düzeyde ele alır; para özel bir değer biçimidir, aynı zamanda hayatın diğer bileşenleriyle ilişkili bir olgudur ve hayatın bütünlüğünü anlamaya yardımcı olacak bir bileşendir.
Simmel’e göre insanlar, değerleri önce nesneler üreterek, sonra bu nesnelerle aralarına bir mesafe koyarak, sonra da bu mesafeyi aşmak için çaba göstererek yaratırlar. Para bu açıdan hem nesnelerle insanlar arasına mesafe koymaya hem de bu mesafeyi aşmaya yarayan bir araçtır.
Para ekonomisi, nesnel kültürün güçlenmesine, buna karşılık öznel kültürün zayıflaması ve bireyin nesnel kültürün kölesi olmasına neden olur.
Para ekonomisi, bütün değerleri parasal ifadelere indirgeyerek her şeyi göreli ve kıyaslanabilir kılar.
Modern dünyada para, rasyonelliğin, hesap edilebilirliğin, gayri-şahsiliğin modern ruhunu sembolize eder ve cisimleştirir.

Büyük Kentler ve Birey
Simmel, metropol hayatında çok fazla sayıda uyarıcı olduğunu ve bu uyarıcıların hızlı ve sürekli bir şekilde değiştiğini, modern asabi kişiliği yaratanın büyük ölçüde metropolün bu koşulları olduğunu belirtir.

Bireyin sürekli akan uyarıcılara devamlı tepki vermesi, sonunda onu hiçbir uyarıcıya tepki veremez hale getirecek, yakın temaslar kurmaktan uzaklaştıracak, yabancılaştıracak ve günlük etkileşim içinde karşılaştığı herkese karşı kayıtsız kalma eğilimi doğuracaktır.

---
Klasik Sosyoloji Tarihi
Editör: Prof.Dr. Serap Suğur
Anadolu Üniversitesi Yayını, No: 2685

1 yorum:

  1. Üç temel eseri olan para, metropol ve bilimsel yaşam, moda felsefesi eserlerinin iceriligi,simmel in kısa öz kitapta ki düşüncelerini yazar misiniz?

    YanıtlaSil