26 Aralık 2014 Cuma

Antonio Gramsci

Antonio Gramsci (1891-1937)
1920’lerin sendikalist veya fabrika konseyi hareketinde temel bir şahsiyet haline geldi. 1924’te İtalyan Komünist Partisinin genel sekreteri oldu. 1926 yılında Mussolini tarafından tutuklandı. Hakkındaki kovuşturmayla ilgili davada, “bu beyin 20 yıl iş görmekten men edilmelidir” kararı çıktı.
Gramsci’nin kültür ve ideolojiye, kitle devrimine vurgusu, en iyi şekilde, hegemonya kavramı temelinde ifade edilebilir: Gramsci bu kavramı, bir sosyal sınıfın bir başka sosyal sınıf üzerindeki hakimiyetini, onun kendi dünya görüşünü, ideolojisini kısmen zorla ancak büyük ölçüde ikna yoluyla veya en azından kabullendirerek empoze etme yeteneğini anlatacak biçimde genişletir.
Gramsci’nin çalışmaları eleştirel kuramlar için esin kaynağı olmuştur.
Gramsci’nin Marksist anlayışı, anti-pozitivist öğelerden etkilenmiştir.
Gramsci, ortodoks Marksizmi ve onun pozitivizmini, ekonomik determinizmini ve tarihsel materyalizme katı bağlılığını şiddetle eleştirmiştir.
Gramsci’ye göre, işçi sınıfı tarihteki rolü konusunda bilinçli olmak ve tarihi değiştirmek için pasif değil aktif bir biçimde mücadele etmek zorundadır. Entelektüellerin öncülük ettiği bu işçi kitlelerinin ihtiyacı, devrimci bir ideoloji, felsefeyle, pratiği birleştiren bir hegemonya, Lenin ve Bolşeviklerin benimsediği stil ve tarzda kültürel liderlik sağlayan bir praksis felsefesidir.
Gramsci, sınıf mücadelesini ön plana çıkarmaktadır. Ayrıca sınıf mücadelesini salt ekonomik bir mücadele olarak değil, ideolojik, politik ve kültürel bir mücadele olarak tanımlamıştır.
Devrim, dışsal ekonomik güçlerin otomatik bir sonucu değil, bir sınıfın kültürel olarak diğer sınıfların hepsinin üzerinde tahakküm kurmasının bir sonucu olacaktır.
Gramsci’ye göre, işçi sınıfı egemen bir sınıf haline gelmek istiyorsa öncelikle kültürel hegemonyasını kurmalıdır.

Gramsci aydınlar üzerine yaptığı çalışmada aydınları iki açıdan ele almaktadır: 1) Toplumsal yapıyla bütünleşmeleri açısından,
2) Tuttukları yer ile siyaset ve tarihte oynadıkları rolle tarih sürecinde yer almaları açısından.
Gramsci bir ülkenin kendisini ayrı bir sınıf veya topluluk diye gören “geleneksel aydınları” ile her sınıfın (köylülük hariç) kendi saflarından “organik olarak” yetiştirdiği düşünce adamları arasında ayrım yapmaktadır.
Organik aydınlar (ki Gramsci’nin kendisi de öyledir), oluşmakta olan bir toplumsal sınıfın ürünleridir.
Organik aydın toplumsal yaşama etkin bir biçimde katılan ve bu yaşamda zaten varolan siyasal akımların kuramsal gelişimine yardım eden, örgütleyen, inşa eden ve “daima ikna eden” bir kimsedir.
Geleneksel aydın ise, organik aydının karşıtı olarak, toplumsal yaşamdan kopuk, büyük ölçüde bağımsız olduğuna inanan aydınlardan oluşmaktadır.

Hegemonya
Gramsci için hegemonya, egemenliğin, zora başvurmadan, siyasal meşruluk yoluyla uygulanmasını ifade eder. Hegemonya, yönetilenlerin rızalarının kazanılması anlamına gelmektedir.
Gramsci burjuva sınıfının hâkimiyetinin değişik görünümlerini tartışırken, devleti, güç artı rıza olarak tanımlamaktadır.
Hegemonyanın zaferi ve kazandığı rıza kaçınılmaz biçimde istikrarsızdır; asla elde edilmiş ve bitmiş bir şey olarak görülemez ve bu yüzden yeniden kazanılmak ve üstünde mücadele edilmek zorundadır.
Gramsci hegemonyayı, devlet ile ekonomi arasındaki bütün aracı kurumları kastettiği “sivil toplum” alanı ile ilişkilendirir.
Yönetici sınıfın iktidarı maddi olduğu kadar manevi bir iktidardır.
Gramsci hegemonya kavramını, işçi sınıfının burjuva devletini yıkmak ve işçilerin devletinin toplumsal tabanı olarak hizmet etmesini sağlamak için yaratması gereken ittifaklar sistemine işaret etmek için kullanmıştır.
Gramsci, hegemonyayı farklı sınıfların buluşturulması gereken bir ittifak stratejisi olarak formüle etmiştir. Gramsci, Hapishane Defterler’inde “her hegemonik sınıf, üzerlerinde iktidar uyguladığı insanların eğilim ve çıkarlarını dikkate almak ve bu anlamda ödün vermeye hazır olmalıdır” demektedir.
Gramsci, hegemon olmak için ekonomik ve politik gücün yeterli olmadığını, bağımlı grupların rızasına da gereksinim duyulduğunu belirtmiştir.
Gramsci’ye göre, işçi sınıfı, güç kazanmak için kendi özel çıkarlarını aşmalı, toplumun diğer kesimleriyle birleşmeli ve kendi davasının ahlaki doğruluğunu göstermek için halkın büyük kesimini kazanmalıdır.

Sivil Toplum ve Devlet
Marx, sivil toplumu, burjuvaziyle proletarya arasında bir tarafsız alan olarak değil de burjuvazinin kendine özgü hegemonyasını kurduğu, kapitalist sömürüyü gizleyen ve dolayımlayan eşitlik ve özgürlük alanı olarak tanımlamaktadır. Gramsci ise sivil toplumu, yalnızca bireysel ihtiyaçların değil, özgürlük ve kendini düzenleme potansiyeli barındıran örgütlenmelerin alanı olarak görmektedir.
Gramsci sivil toplumu Marx’ın aksine alt yapısal alan değil, üst yapıya koymuştur. İki tane üst yapısal düzeyi öngörmektedir, biri sivil toplum yani “özel”diye adlandırılan organizmalar bütünü, diğeri, siyasal toplum yani “devlet”tir. Egemen grup bu araçlar vasıtası ile hegemonyasını kurar.
Gramsci siyasal toplumla sivil toplum arasında bir ayrım yapmaktadır. Siyasal toplum geleneksel anlamda devleti, özellikle devletin zorlayıcı gücünü, sivil toplum ise, devletin ideolojik sürecin işleyişinden de yararlanıp topluma nüfuz ederek çoğunluğun desteğini kazanacak siyasal, toplumsal ve kültürel ortamı yaratması durumunu kapsamaktadır.
Sivil toplum ve politik toplum, Gramsci’nin deyimiyle “tarihsel bloğun” üst yapısı, devlette birleşir.
Gramsci’ye göre, her hangi bir sosyal grubun siyasal etkinliği toplumda kendini iki biçimde gösterir:
1)    egemenlik ya da siyasal iktidara sahip olmak,
2)    entellektüel ve kültürel önderlik.

Tarihsel Blok
Gramsci’ye göre hegemonyanın kurulması ve işleyebilmesi için, maddi güçler, kurumlar ve ideolojiler arasında uyum sağlanması gerekir. Gramsci bu durumu “tarihsel blok” olarak adlandırır.
Organik aydınlar yapı ile üstyapı arasında bağların kenetlenmesine yardım ederek tarihsel blokun inşasında anahtar rol oynarlar.

Tarihsel blok, toplumsal güçler şeklinde birleşmiş çeşitli müttefiklerin ortaya çıkardığı bir uzlaşma durumudur.

---
Klasik Sosyoloji Tarihi
Editör: Prof.Dr. Serap Suğur
Anadolu Üniversitesi Yayını, No: 2685

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder