Ali Kandilli - Türk Boğazları - YLT
Boğazlar gerek coğrafi ve gerekse siyasi konumları sebebiyle
birtakım ayırımlara tabi tutulmuşlardır;
…"bir içdeniz ile açıkdenizi birleştiren Boğazlar"
ve "iki açıkdenizi birleştiren Boğazlar" olmak üzere ikiye ayrılırlar.
Devletler hukuku bakımından önemli olan
Boğazlar, iki açıkdenizi birleştiren Boğazlardır.
Boğazların genişliği, karasularının iki katından çoksa,
Boğazın arasında açıkdeniz kalacağından bu tür Boğazlarda "açıkdeniz
rejimi" uygulanır.
Boğazların genişliği, karasularından azsa Boğazın suları
"Karasuları rejimi"ne tabiidir.
1982 tarihli "Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku
Sözleşmesi / "Karasuları genişliğinin en çok 12 deniz mili
olabileceği" hükmü karşısında (bu kapsamdaki boğazlar) "Uluslararası
ulaşıma açık Boğazlar" (olarak nitelenmiş) geçiş rejimi de "Transit
geçiş" hakkı ve "Zararsız geçiş" hakkı olarak düzenlenmiştir.
(Geçiş rejimi özel antlaşmalarla belirlenmiş boğazlar, bu
hükümlerin dışındadır)
Cebelitarık Boğazı
…en geniş yeri 24 mil, en dar olduğu yerdeki genişliği 10
mil kadardır. Cebelitarık Boğazı gerek ticaret ve gerekse savaş gemilerinin
geçişine tamamen açıktır.
8 Nisan 1904 tarihinde İngiltere ile Fransa arasında
imzalanan "Londra Bildirisi" ile iki akit taraf, Cebelitarık
Boğazı’ndan serbest geçişi sağlamak üzere gerekli önlemleri almayı
yükümlenmişlerdir.
Magellan Boğazı
…genişliği, en geniş yerinde 22 mil, en dar yerinde 11
mildir.
1881 tarihli Buenos Aires Andlaşması ile Boğazın daimi
olarak tarafsız halde bulundurulması, bütün Devletlerin gemilerinin Boğazdan
serbest olarak geçebilmesi, Boğaza kıyıdaş Devletlerin kıyılarda tahkimat
yapmayacağı kabul edilmiştir.
Kuzey Denizi ile Baltık Denizi’ni birleştiren Danimarka
Boğazları
14 Mart 1857 tarihli Sözleşme ile Danimarka, boğazdan geçen
gemilerden vergi almaya son verdi.
Stratejik ve ekonomik açılardan çok önemli iki Boğazın
arasında yer alan Marmara denizi tümüyle bir "İçdeniz" olup, gerek
tarihi ve gerekse coğrafi nedenlerle "İçsular rejim ine tabidir.
Boğazların siyasi ve hukuki iki yönü vardır. Boğazların
hukuki yönü ile, Boğazların milletlerarası ulaşıma açık veya kapalı oluşunu,
açık ise hangi şartlarda açık olduğunu, kapalı ise hangi nedenler ve koşullar
altında kapalı olduğunu anlamak gerekir. Boğazların siyasi yönü ile de, genel
ve yaygın anlamı ile Balkanlar’ı ve Karadeniz’i çevreleyen Devletlerin
güvenliğini, özel ve daha belirgin anlamı ile, Türkiye’nin hayat ve candamarı
olması bakımından Boğazlar üzerindeki hayati haklarını anlamak gerekir (s. 7).
BİRİNCİ BÖLÜM
OSMANLI İMPARATORLUĞU DÖNEMİNDE BOĞAZLAR
İstanbul’un 1453 yılında fethedilmesi ile birlikte,
Boğazların hakimiyeti de Osmanlı İmparatorluğunun eline geçmiştir.
Kapitülasyon andlaşmaları ile verilen ticari imtiyazların
dışında, Boğazların ve Karadeniz’in bütün Devletlerin gemilerine kapalılığı
"İmparatorluğun Kadim Kaidesi" olarak 1774 Küçük Kaynarca
Andlaşması’na kadar devam etmiştir.
Küçük Kaynarca Andlaşması ile Rus ticaret gemilerine
Boğazlarda serbest geçiş hakkı verilirken / Boğazların kapalılığı,
"İmparatorluğun Kadim Kaidesi" olarak devam etmektedir.
Rusya, 23 Aralık 1798 tarihli İstanbul Andlaşması ile, bir
savaş sırasında Osmanlı İmparatorluğu’na yapacağı yardıma karşılık savaş
gemilerini Boğazlardan geçirme hakkını elde etmiştir. Yine Rusya ile yapılan 24
Eylül 1805 tarihli İttifak Andlaşması ile bu hak teyit edildiği gibi, Osmanlı
İmparatorluğu, yabancı Devletlerin savaş gemilerini Boğazlardan geçirmeme
yükümlülüğü altına sokulmuştur.
Kale-i Sultaniye Andlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu’nun
Boğazlardaki mutlak hâkimiyet dönemi sona erdi.
Fransa ile Rusya arasında, 12 Ekim 1808 tarihinde Erfurt’ta
yapılan görüşmeler sırasında İstanbul ve Boğazlar üzerindeki Rus istekleri ve
bu konunun iki taraf arasında pazarlık konusu yapıldığının duyulması üzerine,
Osmanlı İmparatorluğu ve İngiltere arasında 5 Ocak 1809 tarihinde "Kale-i
Sultaniye Andlaşması" imzalanmıştır (s. 11).
Kale-i Sultaniye Andlaşmasına gelinceye kadar,
"Boğazların bütün yabancı Devletlerin savaş gemilerine kapalılığı",
İmparatorluğun bir "iç hukuk" kaidesi olarak uygulanırken, bu
andlaşmanın imzalanması ile birlikte bu kaide milletlerarası bir yükümlülük
haline getirilmiştir.
İngiltere, Fransa ve Rusya arasında 6 Temmuz 1827 tarihli
Londra Andlaşması ile, Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı özerk bir Yunanistan
kurulmasına karar verilmiştir. Osmanlı, bu oldu-bittiye ayak direyince Rusların
saldırısına uğradı ve işin sonunda 14 Eylül 1829 tarihinde Edirne Andlaşması
imzalandı.
Edirne Andlaşması’ndan sonra Osmanlı İmparatorluğu ile barış
halinde bulunan bütün Devletlerin ticaret gemileri Boğazlardan serbestçe
geçebilme imkânını elde etti.
8 Temmuz 1833 tarihinde Rusya ile yapılan Hünkâr İskelesi
Andlaşmasıyla Rusya, dolaylı bir yoldan kendi savaş gemilerini Boğazlardan
geçirme hakkını elde etmiştir.
Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın isyanı sonrasında Mısır’da
yaşanan gelişmeler Boğazlar meselesinin alevlenmesine neden oldu.
…gelişmeler sonucunda, Osmanlı İmparatorluğu ile İngiltere,
Fransa, Avusturya, Prusya ve Rusya arasında 15 Temmuz 1840 tarihinde
"Mısır Meselesi Hakkında Londra Andlaşması" imzalanmıştır. Andlaşmaya
göre Boğazlardan savaş gemilerinin geçemeyeceği karara bağlandı.
Avrupa Devletleri için asıl önemli konu, Boğazlar rejiminin
Osmanlı-Rus ikili anlaşmalarından kurtarmak ve bu rejimi milletlerarası bir
statüye bağlamaktı. Bu amaçla 13 Temmuz 1841 tarihli Akdeniz ve Karadeniz
Boğazları Hakkında Londra Andlaşması imzalandı.
…bu Sözleşme ile, Osmanlı İmparatorluğu barış zamanında
Boğazları hiçbir yabancı Devletin savaş gemisine açmamayı kabul etmiştir.
Londra Boğazlar Sözleşmesi ile kabul edilen "Türk
Boğazlarının barış zamanında bütün Devletlerin ticaret gemilerine açık, savaş
gemilerine kapalı olması" durumu 1. Dünya Savaşı’na kadar devam etmiştir.
Kırım Savaşı sonunda imzalanan Paris Boğazlar Sözleşmesi ile
Karadeniz tarafsız bir deniz haline geldi.
Paris Andlaşmasından zararlı çıkan Ruslar 13 Mart 1871’de
imzalanan Karadeniz Hakkında Londra Andlaşması ile Karadeniz’in tarafsızlığını
iptal ettirmiştir.
93 Harbi’ndan sonra Boğazlara sokulmaya çalışan Ruslara
karşı yeniden bir konferans toplandı. 13 Temmuz 1878 tarihinde Berlin
Andlaşması imzalandı. Andlaşmayla Boğazların barış zamanında bütün yabancı
Devletlerin savaş gemilerine kapalı olması ilkesi bir kere daha tekrarlandı.
İKİNCİ BÖLÜM
TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİNDE BOĞAZLAR
Lozan Boğazlar Sözleşmesi, 1841 yılından beri devam eden
Boğazlar rejimi için çok taraflı andlaşmalardan biridir.
İngiltere, bu görüşmeler sırasında, daha önce savunduğu,
"Boğazların savaş gemilerine kapalı tutulması" görüşünü terk ederek,
Boğazlar Bölgesi olarak tanımlanan İstanbul Boğazı, Marmara Denizi ve Çanakkale
Boğazı’ndan barış ve savaş zamanında geçerli olmak üzere "bütün
devletlerin ticaret ve savaş gemilerine tam serbestlik" görüşünü ısrarla
savunmuştur.
İngiltere tarafından savunulan görüşler, daha sonra önce
Sevr ile getirilmek istenen düzenden pek farklı değildir.
Sovyetler Birliği, bu görüşmeler sırasında; Boğazların,
Türkiye’nin "mutlak hakimiyeti altına" sokulması yönünde bir görüş
savunmuştur.
1 Şubat 1923 tarihli oturumda Lord Curzon Boğazlar rejimine
ilişkin sözleşmeyi taraflara sundu.
22 Ocak 1923 tarihli bu tasarı metni, 24 Temmuz 1923
tarihinde imzalanan Sözleşmenin henüz onaylanmamış şeklidir.
Bu rejim; Türk Boğazları olarak tanımlanan İstanbul Boğazı,
Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı üzerinde barış ve savaş zamanında geçerli
olmak üzere, bütün Devletlerin ticaret ve savaş gemilerine tam serbestlik
tanıyordu. Bu serbestlik adı geçen bölgedeki hava sahasına da geçerlidir.
MONTREUX BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ
9 Kasım 1936 günü yürürlüğe girmiştir.
Türkiye onay işleminden önce Sözleşmeye Ek Protokol’ün 2.
maddesi uyarınca 15 Ağustos 1936’dan itibaren Boğazlardan yeni geçiş rejimini
uygulamaya başlamıştı.
…bu yeni Sözleşme, 1923 tarihli "Lozan Boğazlar
Sözleşmesi"nin yerine geçmiştir.
Sözleşmenin 20. ve 21. maddeleri ile ortaya konmuş
"Yakın bir tehlike" olasılığına ilişkin getirilmiş bulunan hükümler
ile Türkiye’ye ek bir güvence sağlanmıştır.
Montreux Boğazlar Sözleşmesi’nin 1. maddesi ile Boğazlardan
geçiş ve ulaşım serbestisi yalnız deniz yolu için tanınmıştır. Boğazlar Bölgesi
hava sahasından geçecek uçaklar ile ilgili düzenleme Sözleşmenin III. Kesiminde
ve 23. madde ile sadece sivil uçaklar için düzenlenmiştir. Ayrıca Boğazlardan
transit olarak geçiş yapan savaş gemilerinin de taşımakta oldukları uçakları
-bu bölge içinde- kullanamayacakları Sözleşmenin 15. maddesi ile hükme
bağlanmıştır.
Potsdam Konferansı 17 Temmuz - 2 Ağustos 1945 tarihinde
toplanmıştır.
Sovyet gemilerinin Boğazlardan geçişi konusunda Konferansta
geniş görüş ayrılığı çıkmadığı halde, Sovyetler Birliği’nin Boğazlar konusunda
olaya yalnız kendisi ile Türkiye arasında bir sorun olarak bakması ve
Boğazlardan deniz ve kara üssü istemesi geniş tartışmalara yol açmıştır.
Potsdam Konferansı’nın ertesinde, Montreux Boğazlar
Sözleşmesi’nin değiştirilmesi yolundaki ilk nota 2 Kasım 1945 tarihinde Amerika
Birleşik Devletleri tarafından verilmiştir.
Bundan sonra Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere
ve Sovyetler Birliği arasında karşılıklı notalar gönderilmek suretiyle bir
diplomatik yazışma ve tartışma dönemi başlamıştır.
…
Montreux Boğazlar Sözleşmesi’nde geçiş serbestisi ilkesini
güçlendirmek için ortaya konulan; "Bayrak ve yükü ne olursa olsun",
"Gündüz ve gece", "Sağlık denetimi ile ilgili 3. maddenin
dışında hiçbir işleme tabii olmadan", "Kılavuz ve remorkajın isteğe
bağlı olması" koşulları Boğazlar üzerindeki uygulamada Türkiye aleyhine
zaman zaman çok büyük problemler yaratmaktadır.
1977 yılındaki olayda "Vasaula" adlı Kıbrıs Rum Bandıralı
bir gemi Bulgaristan’ın Burgaz Limanı’ndan yüklediği çok sayıda silahla
İstanbul Boğazı’nda yakalanmıştı. / gemideki bu silahlara Etiyopya Hükümeti
sahip çıkmış ve Montreux Sözleşmesi’ne göre: Türkiye’nin ticaret gemileri
içindeki yüke karışamayacağını ileri sürerek söz konusu geminin serbest
bırakılması gerektiğini savunmuştu.
Montreux Boğazlar Sözleşmesi’nin bu hükümleri bu haliyle
kaldığı sürece, Türk Devleti şu anda kendisine karşı silahlı mücadele açmış
yasadışı bir terör örgütüne aynı yoldan gidebilecek olan silahlara bile hiçbir
hukuki önlem uygulayamaz. Çünkü önlem uygulama hakkı Türkiye’nin "Savaşan
Devlet" olması halinde doğmaktadır (s. 94-95).
SONUÇ
1453 yılında İstanbul’un fethi ve / 1809 yılına kadarki süre
içinde Osmanlı Devleti, Boğazlar hakkındaki tüm kararları tek taraflı iradesi
ile almıştır.
1809-1841 yılına kadar Boğazların rejimi, Osmanlı
Devleti’nin taraf olduğu ikili andlaşmalar ile düzenlenmeye başlamıştır.
13 Temmuz 1841 tarihli "Akdeniz ve Karadeniz Boğazları
Hakkında Londra Andlaşması" ile birlikte Boğazlar rejiminin
belirlenmesinde çok taraflı andlaşmalar dönemi başlamıştır.
(Türk Boğazları, Sevr’de olduğu gibi) "Lozan Boğazlar
Sözleşmesi" de, Birinci Dünya Savaşı sırasında ortaya atılan ve yaygın
anlamı ile "serbest geçiş prensibi ve milletlerarası kontrol"ün
etkisinden kurtulamamıştır.
(Beynelmilel sözleşmeleri imzalandıkları dönemdeki koşullara
göre değerlendirmek gerekir)
Uluslararası andlaşmaların hiçe sayıldığı bir dönemde,.
Türkiye’nin uluslararası hukuk kurallarına uygun isteği / olumlu karşılanınca,
yeni Boğazlar rejimini düzenlemek üzere İsviçre’nin Montreux kentinde dokuz
Devletin katılımı ile yeni bir Konferans toplandı.
…
Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul - 1992
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder