Jack London – Kızıl Veba
Patika, bir zamanlar üzerinden demiryolu geçen yükseltilmiş
toprak set boyunca uzanıyordu.
İhtiyar bir adamla bir çocuk bu yoldan yürüyordu.
Koca bir yapraktan, maharetle yapılmış güneş siperliğinin
koruduğu gözleri, dikkatle ayağının bastığı yerlere bakıyordu.
Çocuğun bakışları hareketlenen çalılara sabitlendi. Sonra
manzaranın içine koca bir ayı, bir boz ayı daldı ve insanları görür görmez aynı
onlar gibi donup kaldı.
Yayını hazır tutup geri geri giderek o da ihtiyacı izledi.
"Amma da büyüktü, değil mi Granser," diye
kıkırdadı. İhtiyar başıyla onayladı.
Bu para, basılan son paralardan olmalı çünkü 2013 yılında
Kızıl Ölüm geldi.
Bunlar altmış yıl önce oldu ve dünyada o yılları gören bir
tek ben kaldım.
İnsanın bu dünyadaki bütün çalışması köpükten öte bir şey
değil. İnsan kendine faydası olacak hayvanları evcilleştirip düşmanca
davrananları yok etti, toprağın yabani bitki örtüsünü temizledi. Ama sonra
insan yok oldu ve ilkel hayat geri dönüp onun elleriyle yaptığı her şeyi sildi
süpürdü.
Veba, kızıl vebaydı. İnsanların yüzü bir saat içinde tamamen
kızıla dönüyordu.
Vebadan sonraki dönemde kadınların sayısı çok azalmıştı.
İsterse babanın dediği gibi getir götürcü olsun, evlenmek için bulabildiğim tek
kadın oydu.
…elleriyle kumu kazdılar ve bir süre sonra üç iskelet ortaya
çıkardılar. İkisi yetişkin, biriyse çocuk iskeletiydi. Koca cüssesiyle ihtiyar
da yanaşıp oğlanların bulduklarına baktı. "Veba kurbanları," dedi.
İnsanoğlu uygarlık yolundaki kanlı ilerleyişine başlamadan
önce, ilkelliğin karanlığına giderek daha çok batmaya mahkûmdur. Sayımız
artınca ve herkese yer olmadığını hissettiğimizde birbirimizi öldürmeye
başlayacağız.
"Haydi Granser, bize Kırmızı Ölüm'ü anlat,"
Bütün dünya insan doluydu. 2010 nüfus sayımına göre dünyada
sekiz milyar insan yaşıyordu.
Salgın başladığında gençtim, 27 yaşındaydım,
"Kızıl Ölüm'e ne oldu, Granser?"
…bu hastalığın ilk işaretlerinden biri yüzün ve tüm vücudun
kızarmasıydı, bir de hastalığa yakalananlar çok kısa sürede ölüyordu.
Bir başka ilginç şey de ölenin vücudunun büyük bir hızla
dağılmasıydı.
Ben de ilk ölüme salı günü tanık oldum; öğrencilerimden
Bayan Collbran sınıfta, gözlerimin önünde otururken ölüp gitti.
Sınıfımda ölen kızla beraber kaldığım o kısa süre içinde
haber bütün üniversiteye yayılmış, binlerce öğrenci sınıfları, laboratuvarları
terk edip kaçmıştı.
…tek başıma kalmıştım.
Kızıl Ölüm'ün gelmesiyle birlikte dünya mutlak ve geri
dönüşsüz olarak dağıldı, paramparça oldu. On bin yıllık kültür ve uygarlık, göz
açıp kapayıncaya kadar yok oldu, 'köpükler gibi uçup gitti'.
Yangınlar öyle büyümüştü ki alevler bütün göğü
aydınlatmıştı.
Bütün evcil hayvanlara tuhaf şeyler oluyordu. Vahşileşiyor
ve birbirlerini avlıyorlardı.
…
…roman 1912 yılında İngiltere'de London Magazine'de
yayımlandı. 1913 yılının Haziran ve Eylül ayları arasında ABD'de American
Sunday Monthly Magazine'de tefrika edildi. 1915 yılında da Macmillan Yayınevi
tarafından kitap olarak basıldı.
…
The Scarlet Plague
Türkçeleştiren: Levent Cinemre
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder