Jack
London - Martin Eden
Biri kapıyı anahtarla açarak içeri girdi. Onu, beceriksiz
bir tavırla başındaki şapkasını çıkartan genç izledi.
Deniz kokan kaba giysiler vardı üstünde.
Güzelliğe karşı duyarlıydı.
Onun eline su dökmeye bile layık değildi...
Onlar yaşamı kitaplardan öğrenirken kendisi yaşamakla
meşguldü.
Tek bir başarıyla onu kazanmayı umamazdı. Dişlerini
fırçalamaktan, özgürlüğünü yitirmesi kadar kendini etkileyen kolalı yakaya
varıncaya dek her şeyde kişisel bir reform yapmalıydı.
Aynada kendine bir kez daha baktı ve büyük bir ciddiyetle
konuştu:
«Martin Eden, yarın sabah yapacağın ilk iş kütüphaneye
gidip, görgü kitabı okumak olacak. Anlaşıldı mı?»
Görgü kurallarının çokluğu karşısında şaşırıp kaldı ve kibar
bir toplumda insanlar arasındaki davranış biçimleri içinde kendini yitirdi.
Cinsellik ortaya çıkalı beri, geçen bütün yüzyıllar boyunca
kadının en etkili konuşması gözleriyle olmuştur.
Ruth Morse ile ilk karşılaşmasından sonra okumayla dolu bir
hafta geçmişti ve hala onu aramayı göze alamıyordu.
(Parasız kalan Martin çamaşırhanede çalışıyor)
“Bana ne zaman âşık oldun?” diye fısıldadı.
“Ta baştan beri, ilk baştan... Seni ilk gördüğüm andan
beri…”
“Babanla benim senin için başka tasarılarımız var... Hayır,
hayır! Senin için başka birini seçmiş falan değiliz. Planlarımız, kendi
sınıfından, âşık olduğun zaman seçeceğin iyi ve saygıdeğer biriyle evlenmenden
öteye gitmiyor.”
“Ama ben Martin'i seviyorum” diye karşı çıktı kız.
Dünyadaki müzik eleştirmenleri haklı olabilir. Ama ben,
zevkimin yerine insanlığın bir ağızdan aldığı kararlan koymayacağım. Eğer bir
şeyi beğenmezsem, beğenmem, hepsi bu kadar. Ve türümün birçokları bir şeyi
beğeniyor, ya da beğendiklerini sanıyorlar diye aynı şeyi beğenmem için hiçbir
neden yok. Beğendiğim ya da beğenmediğim şeylerde modayı izleyemem.
Ruth onun düşüncelerini, yine görünüşteki karşılaştırmalarla
ve kabul edilmiş fikirlere olan inancına göre tarttı. Kimdi ki o, bütün dünya
yanılırken haklı olacaktı? / s. 183-184
Ruth'a göre yoksulluk pek de hoş olmayan bir yaşama
biçimiydi. Bu konu üstündeki bütün bilgisi bu kadardı.
Öykünüzün tefrika hakkına karşılık size kırk dolar
öneriyoruz / s. 195
Martin'in şans yıldızı parlamaya başlamıştı. Ruth'un
ziyaretinden bir gün sonra New York'taki haftalık dergilerden biri gülünç
şiirleri için üç dolarlık bir çek gönderdi (s. 204).
Ama çok geçmeden başarı Martin'in adresini yitirdi… (s. 217)
Sevgi dolu bir mektup değildi bu.
Ama bütün mektupta Martin'e en acı gelen şu bölümdü: «Bir
işe girip, kendini yükseltmeye çalışabilseydin!» diye yazıyordu. “Ama olacak
şey değildi bu. (…) Lütfen bunu unutma. Bu yalnızca bir hataydı. Annemle
babamın da belirttikleri gibi biz birbirimiz için yaratılmamıştık. Çok geç
olmadan bunun farkına vardığımız için ikimiz de sevinmeliyiz... Beni görmeye
çalışmanda hiçbir yarar yok,” diyordu mektubun sonlarına doğru.
Birkaç hafta sonra beklediği şey oldu. Ruth ile sokakta
karşılaştı.
Kuzey Oakland'a kadar uzun bir yol vardı ama merdivenleri
çıkıp odasına girene dek, yürüdüğünün farkına varmadı.
Odasına gelince yazmaya devam etti. Gündüzler ve geceler
geçiyor, o masasının başından kalkmaksızın yazdıkça yazıyordu.
Yakında iki kitabı çıkacaktı ve yayımlanma olasılığı olan
daha bir sürü kitabı vardı.
Birinin kapıya vurmasıyla kendine geldi. Uyumuyordu. Kapıya
vurulduğu an bunun bir telgraf, bir mektup ya da çamaşırhaneden temiz
çamaşırlarını getiren hizmetçilerden biri olduğunu düşündü. O anda aklına Joe
geldi ve onun nerede olduğunu merak etti.
Sonra, “Girin,” dedi.
Aklı hala Joe'da idi. Kapıya dönüp bakmadı bile. Kapının
yavaşça kapandığını duydu. Bunu uzun bir sessizlik izledi. Kapıya vurulduğunu
unutmuştu bile. Bir kadının hıçkırdığını işittiğinde hala boş gözlerle önüne
bakmaktaydı. isteksizce ve ani bir hıçkırıktı bu. Martin başını çevirirken fark
etti bunu. Biraz sonra ayağa fırlamıştı.
“Ruth!” dedi şaşkınlıkla (s. 344).
“Gizlice girdim. Burada olduğumu kimse bilmiyor. Seni görmek
istedim. Çok aptalca davrandığımı söylemek için geldim buraya. Artık senden
ayrı kalmaya daha fazla dayanamadım. Kalbim buraya gelmeye zorladı beni.
Çünkü... çünkü gelmek istiyordum.”
Böyle bir anda reddedilmenin bir kadının uğrayabileceği en
büyük aşağılanma olduğunu düşünerek Ruth'a sarılıp onu kendine doğru çekti. Ama
öpüşmelerinde hiçbir sıcaklık, dokunuşlarında hiçbir ihtiras yoktu (s. 345).
Bir süre ikisi de konuşmadan oturdular. Kız kara kara
düşünüyor, Martin ise yitirdiği aşkını anımsıyordu. Şimdi Ruth'u hiçbir zaman
gerçekten sevmemiş olduğunu anlıyordu. O idealize edilmiş bir Ruth'u, kendi
yarattığı olağanüstü bir yaratığı, yazdığı aşk şiirlerindeki o saf kadını
sevmişti (s. 350).
Editörler ve yayımcılar da mektup yığınlarını arttırıyordu.
Editörler yazıları için, yayımcılar kitapları için ayağına kapanıyorlardı.
Varını yoğunu rehincide bırakarak yazdığı o zavallı yazılarının ardında
koşuyorlardı.
Kendi kendine sırıttı. Birkaç ay içinde insanlarda böyle bir
fikir değişikliği yaratacak ne yapmıştı? (s. 356)
O anda durumunun ne denli umutsuz olduğunu anladı. Gölgeler
vadisinde olduğunu berrak gözlerle gördü. İçindeki bütün yaşama duygusu onu
bırakıyor, ölüme itiyordu.
Yirmi dört saatte uykuya ayırdığı dört saat, onun yaşamından
çalınan bir zamandı. Şimdi ise yaşamdan nefret ediyordu. Hiçbir tadı kalmamıştı.
Umutsuzluğu buradaydı işte. Yaşamı özlemeyen bir yaşam bitmeye yüz tutmuştu (s.
356-357).
Ömründe ilk kez Martin birinci sınıf bir kamarada yolculuk
ediyordu.
Evrendeki yararlı tek şey buydu. Yaşam ıstırap veren bir
yorgunluğa döndüğünde ölüm sonsuz uykusuyla bütün acıları dindirmeye hazırdı.
Daha fazla ne bekliyordu?
Gitme zamanı gelmişti.
Kolları ve bacakları yorgunluktan hareket edemeyecek bir
hale gelinceye dek derine indi.
Aşağılarda bir yere, karanlığın içine düştü. Bu kadarını
biliyordu. Karanlığın içindeydi. Bunu bildiği an başka bir şey bilemedi.
…
Türkçeleştiren: Gülen Aktaş
Oda Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder