1 Eylül 2021 Çarşamba

Jack London - Uçurum İnsanları

Jack London - Uçurum İnsanları

 

1. İNİŞ

“Fakat yapamazsın bunu, biliyorsun,” diyordu, Londra’nın Doğu Yakası’na gitmek meselesinde yardımına başvurduğum arkadaşlarım.

 

İstediğim şey Doğu Yakası’na dalmak, olup biteni kendi gözlerimle görmek. Bu insanların nasıl yaşadıklarını, niçin orada yaşadıklarını ve ne için yaşadıklarını öğrenmek istiyorum.

 

Londra’nın sokaklarında insan yoksulluğun sefil görüntülerinden kaçamaz

 

2. JOHNNY UPRIGHT

Size Johnny Upright’ın adresini vermeyeceğim. Doğu Yakası’nın en saygın sokağında yaşadığını söylesem yeter

 

Kendisi Doğu Yakası’nda aralıksız otuz yıl çalışmış bir dedektifti

 

3. KALDIĞIM YER VE DİĞER MEKÂNLAR

 

4. BİR ADAM VE UÇURUM

Kısacası Londra Uçurumu koca bir mezbahaydı.

 

5. UÇURUMUN KIYISINDAKİLER

Şehir hayatı zaten insana uygun olmayan gayri tabii bir hayattır; ama Londra’nın şehir hayatı öylesine gayri tabiidir ki, ortalama bir erkek ya da kadın işçi buna dayanamaz.

İyi bir toprak emekçisi, birinci nesil şehir işçisi olarak yetersiz kalır. İkinci nesil işçi de, güdülenme ve girişimcilik eksikliğinden, ayrıca fiziksel olarak da babası gibi çalışacak durumda olmadığından, Uçurum’un dibindeki mezbahalara doğru yol almaya başlar.

 

6. FRYING PAN SOKAĞI VE CEHENNEME BİR BAKIŞ

Bir sürü çocuk, suyu çekilmiş bir göletin dibindeki yeni kurbağa olmuş iribaşlar gibi dar kaldırıma yayılmıştı.

 

7. VICTORIA NİŞANI SAHİBİ ADAM

Düşkünlerevinin geçiciler koğuşuna yatmak kolay değilmiş meğer. Şu ana değin iki kez denedim, yakında üçüncü kez deneyeceğim. İlk seferinde akşamın yedisinde, cebimde dört şilinle yola düştüm. Böylece iki hata yapmış oldum. Öncelikle, koğuşa yatmak için başvuran kişinin muhtaç durumda olması gerekiyor ve üstü inceden inceye aranıyor.

 

Köşeyi döndüğümüz sırada adamlardan biri şöyle dedi: “Bugün buraya girebilirdim. Saat birde geldim; o sırada kuyruk daha yeni oluşuyordu - onların evcil hayvanları bunlar. Her gece aynı kişileri içeri alıyorlar.”

 

8. ARABACI VE MARANGOZ

Arabacı ile Marangoz’un arasında, Mile End Caddesi boyunca yürüdüm. Mile End Caddesi, Doğu Londra’nın ortasından geçen işlek bir caddedir; sokakta kalmış on binlerce insan vardı caddede.

 

Çamurlu, balgam dolu kaldırımda gördükleri portakal ve elma kabuğu parçalarını, üzüm çöplerini alıp yiyorlardı. Erik çekirdeklerini dişleriyle kırıyor, içlerini çıkarıyorlardı. Bezelye büyüklüğündeki ekmek kırıntılarım, ne olduğu anlaşılmayacak denli kirlenip kararmış elma koçanlarını toplayıp ağızlarına atıyorlar çiğneyip yutuyorlardı. Bunlar Tanrı’nın senesi 1902’de, 20 Ağustos gününün akşamı saat altıyla sekiz arasında dünyanın gördüğü en büyük en zengin ve en güçlü imparatorluğun merkezinde yaşanıyordu.

 

9. ÇİVİ

 

10. BAYRAĞI TAŞIMAK

 

11. MANDAL

Argoda, parasız yemek bulunan yerlere “mandal” deniyor.

 

12. TAÇ GİYME GÜNÜ

Bir Çin atasözü der ki, bir adam tembelce yaşarsa bir diğeri açlıktan ölürmüş. Montesquieu de şöyle demiş: “Çok sayıda insanın bir tek kişiye elbise dikmek için çalışması yüzünden, bunca insan elbisesiz kalıyor.”

 

13. RIHTIM İŞÇİSİ DAN CULLEN

…Dan Cullen adındaki rıhtım işçisi, şimdi hastanede ölüm döşeğindeydi.

 

Dan Cullen’ın hikâyesi küçük, kısa bir hikâye; ama satır aralarında okunacak çok şey var. Alt tabaka bir ailede, kastların birbirinden kesin çizgilerle ayrıldığı bir şehirde ve ülkede doğmuş. Hayatı boyunca ağır iş yapmış.

 

“Büyük Rıhtım Grevi”nde önderlik yapma suçunu işlemiş. İşte bu, Dan Cullen’ın sonu olmuş. Artık damgalı bir adammış ve her gün, on yıl veya daha fazla süreyle, ona bu yaptığı “ödetilmiş”.

 

14. ŞERBETÇİOTU TOPLAYANLAR

Bu yıl tarım alanı az olduğu gibi, kötü geçen yaz mevsimi ve rezil yağmurlar da verimi azalttı. Yaşanan talihsizlik şerbetçiotu sahiplerini de, şerbetçiotu toplayanları da kötü etkiledi.

 

15. DENİZLERİN KADINI

 

16. MÜLKE KARŞI İNSAN

Maddeci ve ruha değil, mülke dayalı bir uygarlıkta, mülkün ruha göre daha el üstünde tutulması, mülke karşı işlenmiş suçların insana karşı işlenmiş suçlardan daha ciddi telakki edilmesi kaçınılmazdır.

 

17. VERİMSİZLİK

Sendika emekçiler arasındaki rekabeti engeller, ama sendikanın bulunmadığı yerlerdeki rekabeti de sertleştirir.

 

Mile End Waste’deki bu adam, tartışmayı uzatmaksızın, iki adam aynı işin peşinde oldukları zaman ücretlerin düşeceği ilkesini vurgulamıştı.

 

Endüstriyel dokunun her yerinde bir ayıklama sürer gider. Verimsizler elenip aşağı atılır.

 

Çalışmaya hazır insan sayısı, mevcut işlerin sayısından fazlaysa, iş sayısının üzerinde kalanlar verimsiz sayılacak, aylak gezmeye ve acılar içinde yok olup gitmeye yazgılı olacaklardır.

 

18. ÜCRETLER

 

19. GETTO

Kendiniz için yeterli görmediğiniz bir şey, başka insanlar için de yeterli değildir; işte o kadar.

 

Bir sınıfın üstünlüğü için, başka bir sınıfın alçalmışlığı şarttır; işçiler gettoya tıkıldıklarında, bunu izleyen alçalma kaçınılmaz hale gelir. Kısa, güdük insanlar yaratılır, efendilerinin neslinden çarpıcı şekilde farklı, takatten, güçten mahrum görünen bir nesildir bu.

 

20. KAFELER VE UCUZ PANSİYONLAR

Sabahın erken saatlerinde, çalışmaya giden işçilerle dolu sokaklarda çok sayıda kadın, yanlarında ekmek çıkınlarıyla kaldırıma oturur. Bir sürü işçi bu ekmeklerden satın alıp hem yer hem yürürler. Kuru ekmeği, kafelerden bir peniye alabilecekleri çayla bile ıslatmazlar. Bir insanın böyle bir yemekle günlük işine başlamasının doğru olmadığına kuşku yok; meydana gelecek zararı işverenin ve ülkenin çekeceğine de kuşku yok. Devlet adamları bir süredir “İngiltere, uyan artık!” diye bağrışıp duruyor. Oysa “İngiltere, beslen artık!” deselerdi, daha sağduyulu bir söz etmiş olurlardı.

 

21. HAYATIN TEKİNSİZLİĞİ

Batı Yakası’ndaki insanların ortalama yaşam süresi elli beş yıl; Doğu Yakası’ndaysa bu süre otuz yıl.

 

22. İNTİHAR

Hayat bu kadar tekinsiz, mutlu olma imkânı bu kadar uzak olunca, hayatın ucuzlaması ve intiharların yaygınlaşması kaçınılmaz olur.

 

23. ÇOCUKLAR

 

24. BİR GECE GÖRÜNTÜSÜ

 

25. AÇLIĞIN FERYADI

 

26. İÇKİ, İÇKİ KARŞITLIĞI VE TUTUMLULUK

Kader bugün beni Doğu Yakası’nda yaşamaya mahkûm etse ve bir tek dileğimi yerine getirecek olsaydı, ondan güzelliğe, hakikate ve iyiliğe dair bildiğim her şeyi unutturmasını isterdim.

 

…menekşe satıcısı her bir çiçeği üç kez eline almaktadır; dörtte üç peni için üç kez. Gün boyunca, dokuz peni kazanmak için bu çiçekleri 6.912 kez eline alır. Bu bir soygundur. Sırtında birilerini taşımaktadır; güzellik, hakikat ve iyilik arzusu onun yükünü hafifletmez.

 

27. YÖNETİM

Bu son bölümde toplumun Uçurum’una geniş açıdan bakmak, Medeniyet’e bazı sorular yöneltmek iyi olacak…

 

Eskimo ile İngiliz’i dürüstçe karşılaştırırsak, hayatın Eskimo için daha kolay olduğu görülecektir. Eskimo sadece kötü zamanlarda açlık çekerken, İngiliz iyi zamanlarda da açlık çeker; hiçbir Eskimo yakıt, giysi, barınak sıkıntısı içinde değilken, İngiliz bu üç temel unsurdan her daim yoksundur.

 

Medeniyet insanın üretim gücünü artırdı. Beş adam bin kişinin ekmeğini üretebiliyor. Bir adam 250 kişi için pamuklu elbise, 300 kişi için yünlü elbise, 1000 kişi için ayakkabı ve çizme üretebiliyor. Yine de, bu kitabın sayfaları boyunca gösterildiği üzere, milyonlarca İngiliz’in yeterince besini, elbisesi, çizmesi yok.

 

The People of the Abyss

Türkçeleştiren: Yiğit Yavuz

İletişim Yayınları, 2014






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder