Emel Esin – Türk
Kozmolojisine Giriş
Gök ve yir-sub/v’un (yer-su: yeryüzü)
Birbirine zıt, fakat birbirini tamamlayan iki evrensel
“nefes”ten oluşmuş olarak kabul edilen sistem, proto-Türk ve Türklerin en eski,
belki de öz kozmolojisiydi.
Çulardan (M.Ö. 1059-249) önce
Kuzey Çin’e hâkim olan Şang sülalesi döneminde Ti denilen
gök tanrısına, doğa güçlerine ve atlara ibadet ediliyordu.
Çu kozmolojisi, “gök” ve “yer”in temsil ettiği iki ilkeye
dayandığı için de dikotomi (iki ilkeli sistem) adını almaktadır. (s. 19)
İranlılar, iki ilkeyi birbirine düşman ve birini iyilik,
diğerini kötülük simgesi sayıyordu. (s. 22)
Kararıg ve yaruk ilkelerinin ana ve ataya benzetilen
nefesleri, sekiz yönden esen rüzgârlarla taşınarak birleşti ve beş unsur doğdu:
ateş, su, ağaç, maden ve toprak. (s. 24)
Toprak unsurunun konumu merkez, gezegeni Türkçe Sarıg
orungulug (sarı bayraklı) veya Sekentir denen Zuhal (Satürn), rengi sarı
(Türklerde ayrıca yağız) idi.
Ağaç (İgaç) unsurunun yönü gün doğusu, mevsimi bahar, saati
sabah, rengi gök, göksel cisimleri Kök-lu (Gök ejder) denen yıldız takımı,
İgaç-yultuz (Ağaç yıldızı) veya Ongay denen Müşteri (Jüpiter) gezegeni, Kuş
(Niao) denen yıldızların zirvede görünüşüydü.
Ateş unsurunun yönü güney (eski Türkçe kün-ortusi: güneşin
tepede göründüğü yön), saati öğle, mevsimi yaz, rengi kızıl, göksel cisimleri
Kızıl-sagızgan (Kızıl-saksağan) denen yıldız takımı ve Oot yultuz denen Merih
(Mars) ile yazın gökyüzünde tepede görülen Kökluu yıldızının “kalbi” Sin
yıldızı (Arapça Kalbü’l-akrab: Antares) idi. (s. 25)
Maden unsurunun yönü batı, saati akşam, mevsimi sonbahar,
rengi ak (beyaz veya beyaz lekeli), göksel cisimleri “Ak-bars” denen yıldız
takımı ve Erlig veya Erklig adı verilen (kuvvetli anlamında) ve bir alp olarak
hayal edilen Zühre (Venüs) gezegeniyle sonbahar ekinoksunda göğün en tepesinde
gözüken ve Kara-alp (Hü) denen yıldızdı. (s. 26)
Eski Çular göçebe kökenli olmaları nedeniyle, kâinatı
silindir gövdeli ve kubbeli bir otağa ya da üstünde otağ veya şemsiye bulunan
iki tekerlekli bir arabaya benzetmişlerdi.
Çin’de gök, bir kubbe, yeryüzü ise denizler içinde yüzen
dört veya sekiz köşeli bir düzlük sanılıyordu. (s. 39)
Çin’de, Çu dönemi sonundan itibaren bilinen kavramlara göre,
insan ruhunun, biri yaruk diğeri kararıg iki yönü vardı.
Çin inancına göre ölümde, kuei ruh kendi ilkesi olan
yeraltına giderken, isig öz buhar olup göğe uçmaya çabalıyordu. (s. 51)
Tören günleri
Türkçe yangı kün denen, yılın sekiz ayrı tarihinde yer
alıyordu. Bu dönemler, kış gündönümünde başlayan Çu takvimi sırasına göre, kış
gündönümü (22 aralık), ilk bahar başı (5 şubat), ilkbahar ekinoksu (22 mart),
yaz başı (6 mayıs sıraları), yaz gündönümü (22 haziran), sonbahar başı (8
ağustos sıraları), sonbahar ekinoksu (24 eylül) ve kış başıydı (8 kasım
sıraları). (s. 93)
Doğanın tezahürlerine ayinler açık havada, atalara ayin
tapınakta yapılırdı.
Ayinlerde tanrı ve ruhlara eski Türkçede tapıg denen
adaklar, yeşim taşı, kumaş, şarap ve kurban eti sunulurdu. (s. 94)
Türk kam’ları, davul ve çan gibi aletler çalıp, alkış denen
ilahiler söyleyip, kutsal sayılan yer etrafında dönerek, cezbe haline girer ve
kehanette bulunurlardı.
Türkler, ayin zamanlarındaki şölenlerde, mayalanmış kımız
içerler. (s. 101-102)
Çu takvimi kış gündönümünde başlamakta ve aylara 1-12
sayılarıyla işaret edilmekteydi. Kök Türk takviminin de kış gündönümünde
başlayıp, baharda başlayan sonraki Çin takvimine göre 2 ay önce başladığı ve
böylece ay sayılarında 2 adet ileride olduğu O. Pritsak tarafından tespit
edilmiştir.
Türklerde ve Çinlilerde ay, yeni hilal ile başlıyordu.
Kutadgu-Bilig’de yıl baharda başlamakta ve Zodyak ayları
kullanılmaktadır. Ayların adları şöyledir: Kozı (kuzu), Ud (öküz), Erentir,
Sacu, Aslan, Buğday, Ülkü (Kaşgari’de Erentüz), Çadan (akrep), Ya (yay), Oğlak,
Könek, Balık. (s. 104-106)
Kabalcı Yayınları
2001
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder