14 Mart 2014 Cuma

İlber Ortaylı – Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek

İlber Ortaylı – Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek

Konstantiniyye; “korunmuş makam”


…eski imparatorluk zamanında şehri ifade etmek için sadece “urbis” (urb, yani şehir kelimesi) kullanılıyorsa bu yeni şehrin adını da “polis”, sadece şehir diye ifade etmek yetti. Bundan dolayı “şehre, şehirde” anlamında kullanılan Stinpoli, İstanbul’un eski adı olarak ortaya çıktı. Müslüman Emevi kuşatmasında İstinbol deyimi yerleşti.

18. yüzyılda bazı kitabelerde, mezar taşlarında, hiç şüphesiz fermanlarda ve kayıtlarda kullanılan İslambol kelimesi vardır. Bu, şehrin âdeta İslamlaştığının, İslam adı taşıdığının bir ifadesidir.

İstanbul’un zenginliği muhtelif milletlerin dillerinde muhtelif isimlerle anılmasına neden oldu: Asitane, Darü’s-Saadet, Der Aliyye, Darü’l-hilafetü’l-Aliyye, Der-i Saadet veya Der-Saadet gibi son zamanlara kadar halk arasında kullanılan isimler.
Slav milletlerinin dilinde onun adı Tsarigrad’dı. (s. 11-12)

İstanbul düğün dernek şehriydi.

İstanbul’un dışı cihanı yakar içindeki keşmekeş de bizi. Elli senedir onu çirkinleştirmek için her şeyi yapıyoruz ama gene de güzel. (s. 17)

Mimar Sinan
…Hassa Mimarları Ocağı’na alınan bir mimar tabii ki bir askerdir, bir zabittir.

…imparatorluğun dört bir tarafına koşuşturması, buralardaki eserlerin inşasını bizzat gözetmesi mümkün değildir. Çok açıktır ki, bir ekol sahibidir. (s. 24)

Süleymaniye (…) bizim kimliğimizdir, nüfus kâğıdımızdır. Bizim bu memleketteki tapumuzdur. (s. 25)

Devşirme
…devletin kapıkulu ocakları olan sipahilerle, yeniçerilerin yenilenmesini temin etmek için ortaya çıkmıştır,
Hıristiyan çocuklardan devşirme alınmıştır.
Musevi toplumundan (…) devşirme alındığı görülmemiştir. Bunun nedeni (…) Yahudilerin şehir toplumu olmasıdır.
…temel kaidelerden birisi, şehir uşağının ocağa alınmamasıdır; çünkü şehir uşağının gözü açıktır. (s. 27)

Devşirme işlemi, birkaç yılda bir yapılırdı ve genelde birkaç bin çocukla sınırlı tutulurdu.
Devşirme, devşirme emini ve kâtibleri dediğimiz kimseler tarafından düzenlenir.

İlk olarak köy çocuğu tercih edilir; çünkü değişmeye açık olan köy çocuğudur. (s. 29)

Çok zeki ve güzel olanları Enderun mekteplerine alınırlardı

Enderun başlı başına bir müessesedir
Burada insanlar birbirleriyle “siz” diye konuşurlar, laubalilik yoktur. (s. 32)

Enderun’un dişi bir izdüşümü vardır. O da bizatihi Harem’in kendisidir.

Devşirmelik 17. asırda azalmıştır. (s. 33)

Devletin nezdinde, aile esas birimdir, üretim birimidir, dolayısıyla vergilendirilecek birimdir.

Osmanlı ailesi dini bir işlemle kurulur.
İmam nikâhı anane olarak şarttır.

“Mahalleli ne der?” anlayışı çok ciddi bir toplumsal müessesedir. (s. 39)

Geçen asırda Bab-ı ali deyimi doğrudan doğruya hükümeti ifade ederdi.
İçtihad Evi
Abdullah Cevdet’in ünlü İçtihad Mecmuası’nın çıkarıldığı yerdir. (s. 51)

Doğu Roma diyoruz İstanbul’a, Bizans demiyoruz çünkü Bizans, bu imparatorluk yıkıldıktan sonra Avrupa’nın verdiği bir isimdir ve imparatorluk geleneğini küçültmek için konan bir isimdir. (s. 63-64)

Son imparator Konstantin Paleologos’un naaşı cesetlerin arasında bulunmuştur ve Fatih kendisine dini tören yaptırmış, gereken saygıyı göstermiştir.

Fatih, harap bir şehirle karşılaşmıştır. Bu harabe 13. asır başlarına gelmektedir. Haçlı istilası ve elli yıllık Latin hâkimiyeti şehri harabeye çevirmiştir.

Şimdi bu şehri yeniden imar etmek gerekmektedir. Bunun için, Karaman ve Karaman’ın muhtelif merkezlerinden hem Müslüman Türkler hem de Hıristiyan Türkler kısmen İstanbul’a getirilmiştir.
1461’de Bursa’nın metropoliti Hovakim Osmanlı Ermenilerinin başına Millet başı olarak tayin edilmiştir.

(Fatih) idaresi boyunca kozmopolit davranışlara çok meyletmiştir.
Fazlullah’ın Hurufileriyle yakın ilişkideydi.

…belki de Fatih Batı dünyasında en çok korkulan, nefret edilen yöneticidir. (s. 74)

İstanbul’un tahılı, unu, buğdayı Dobruca’dan gelirdi. Süt ürünlerinin, yağ ve peynirin Kırım’dan geldiği anlaşılmaktadır.
Et gene Bulgaristan Trakya havzasından gelirdi… (s. 80-81)

İstanbul’un etrafı bostanlar, sebze bahçeleriyle doluydu.

Bağdat demiryolu
…etrafına yerleşen Rumeli göçmenlerinin ziraat faaliyetleri sonucu şehre tahıl akmaya başlayana kadar Türkiye, Rusya’nın ve Dobruca’nın buğdayına muhtaçtı. (s. 82)

1135’ten itibaren Türkiye üzerindeki sistematik ve devamlı raporları bugün Vatikan arşivlerinde bulmak mümkündür. Bu en eski arşivdir.

19. asırda Osmanlı coğrafyası üzerine yazılan seyahatnamelerin sayısı 5000’i geçmektedir. (s. 85-86)

Süleymaniye, Vefa, Vezneciler, Zeyrek, Fatih ve Fatih Çarşambası ulema semtleri diye adlandırılır. (s. 101)

Osmanlı padişahları
Eski bir hanedan mensubudurlar. İslam dünyasında bu kadar uzun ömürlü olan iki tanesi vardır. Birisi Osman Bey’den bugüne devam eden bir hanedan, öbürü de Cengiz Han’dan gelen Kırım, Kazan, Astrahan hanlıkları gibi sülaleler…

Yavuz Selim Han, Mengeray’ın kızı Hafsa Sultan ile evlenmiştir.
Böylelikle Osmanlı ve Cengiz sülalelerinin birleştiği bir noktadan söz edilebilir. (s. 110)

(Paşa) Farsçası Pa-i Şah’tır. …başağa kelimesinden türediği de öne sürülür.
Paşalar Mirliva rütbesinden başlar. (s. 117)

Kadı
Adı (…) Arapça’da “kaf”, “dad” harfleriyle meydana gelen “kaza” yargılamadan türer, yargıç demektir.
Mahkeme yargıcı olduğu gibi, aynı zamanda bir noter, şehirdeki vakıfların müfettişi ve tabii ki belediye reisidir. (s. 127)

Kazalara, kadıları İstanbul tayin eder.

Kadı Osmanlı ilmiyye sınıfının üyesidir. Yani medreseyi bitirmiş olması, icazet alması gerekir. Medreseyi bitiren insanlar mesleklerine üç kariyerde yani üç meslekte başlarlar. Birincisi ikta dediğimiz konsültasyon müftülük, ikincisi tedris dediğimiz müderrislik, yani profesörlük ve üçüncüsü de kaza dediğimiz yargı yolu yani kadılık. (s. 128)

Kadıları teftiş için de başka kadılar görevlendirilir, bunlara mehayif müfettişi denir.

Divan-ı Hümayun tamamı ile Farsça bir tabirdir.
Fatih devrinden itibaren (…) padişahlar, toplantı salonu üzerinde kafesle ayrılan bir hücrede oturarak müzakereleri takip etmeye başlamışlardır.
Toplantı dağıldıktan sonra kurul üyeleri arz odasına girerler.
Padişah burada müzakerelerin özetini alır.

Arz tezkiresi diye bilinen evrakın adı 15-19. asırlarda telhistir.

Divan-ı Hümayun üyeleri sabah namazını genellikle Ayasofya’da kılarlar. Ayasofya bütün İslam dünyası için bir numaralı camidir. (s. 137)

Roma, çağdaş medeniyetin, hukuk ve idari yapımızın temelini teşkil eder. (s. 181)

Tarihi boyunca bu Türk devletinin ana unsuru askerlik olmuştur ve orada Türkçe korunmuştur. (s. 183)

Timaş Yayınları

Şubat, 2006

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder