İlber Ortaylı –
Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek
Konstantiniyye; “korunmuş makam”
…eski imparatorluk zamanında şehri ifade etmek için sadece
“urbis” (urb, yani şehir kelimesi) kullanılıyorsa bu yeni şehrin adını da
“polis”, sadece şehir diye ifade etmek yetti. Bundan dolayı “şehre, şehirde”
anlamında kullanılan Stinpoli, İstanbul’un eski adı olarak ortaya çıktı.
Müslüman Emevi kuşatmasında İstinbol deyimi yerleşti.
18. yüzyılda bazı kitabelerde, mezar taşlarında, hiç
şüphesiz fermanlarda ve kayıtlarda kullanılan İslambol kelimesi vardır. Bu,
şehrin âdeta İslamlaştığının, İslam adı taşıdığının bir ifadesidir.
İstanbul’un zenginliği muhtelif milletlerin dillerinde
muhtelif isimlerle anılmasına neden oldu: Asitane, Darü’s-Saadet, Der Aliyye,
Darü’l-hilafetü’l-Aliyye, Der-i Saadet veya Der-Saadet gibi son zamanlara kadar
halk arasında kullanılan isimler.
Slav milletlerinin dilinde onun adı Tsarigrad’dı. (s. 11-12)
İstanbul düğün dernek şehriydi.
İstanbul’un dışı cihanı yakar içindeki keşmekeş de bizi.
Elli senedir onu çirkinleştirmek için her şeyi yapıyoruz ama gene de güzel. (s.
17)
Mimar Sinan
…Hassa Mimarları Ocağı’na alınan bir mimar tabii ki bir
askerdir, bir zabittir.
…imparatorluğun dört bir tarafına koşuşturması, buralardaki
eserlerin inşasını bizzat gözetmesi mümkün değildir. Çok açıktır ki, bir ekol
sahibidir. (s. 24)
Süleymaniye (…) bizim kimliğimizdir, nüfus kâğıdımızdır.
Bizim bu memleketteki tapumuzdur. (s. 25)
Devşirme
…devletin kapıkulu ocakları olan sipahilerle, yeniçerilerin
yenilenmesini temin etmek için ortaya çıkmıştır,
Hıristiyan çocuklardan devşirme alınmıştır.
Musevi toplumundan (…) devşirme alındığı görülmemiştir.
Bunun nedeni (…) Yahudilerin şehir toplumu olmasıdır.
…temel kaidelerden birisi, şehir uşağının ocağa
alınmamasıdır; çünkü şehir uşağının gözü açıktır. (s. 27)
Devşirme işlemi, birkaç yılda bir yapılırdı ve genelde
birkaç bin çocukla sınırlı tutulurdu.
Devşirme, devşirme emini ve kâtibleri dediğimiz kimseler
tarafından düzenlenir.
İlk olarak köy çocuğu tercih edilir; çünkü değişmeye açık
olan köy çocuğudur. (s. 29)
Çok zeki ve güzel olanları Enderun mekteplerine alınırlardı
Enderun başlı başına bir müessesedir
Burada insanlar birbirleriyle “siz” diye konuşurlar,
laubalilik yoktur. (s. 32)
Enderun’un dişi bir izdüşümü vardır. O da bizatihi Harem’in
kendisidir.
Devşirmelik 17. asırda azalmıştır. (s. 33)
Devletin nezdinde, aile esas birimdir, üretim birimidir,
dolayısıyla vergilendirilecek birimdir.
Osmanlı ailesi dini bir işlemle kurulur.
İmam nikâhı anane olarak şarttır.
“Mahalleli ne der?” anlayışı çok ciddi bir toplumsal
müessesedir. (s. 39)
Geçen asırda Bab-ı ali deyimi doğrudan doğruya hükümeti
ifade ederdi.
İçtihad Evi
Abdullah Cevdet’in ünlü İçtihad Mecmuası’nın çıkarıldığı
yerdir. (s. 51)
Doğu Roma diyoruz İstanbul’a, Bizans demiyoruz çünkü Bizans,
bu imparatorluk yıkıldıktan sonra Avrupa’nın verdiği bir isimdir ve
imparatorluk geleneğini küçültmek için konan bir isimdir. (s. 63-64)
Son imparator Konstantin Paleologos’un naaşı cesetlerin
arasında bulunmuştur ve Fatih kendisine dini tören yaptırmış, gereken saygıyı
göstermiştir.
Fatih, harap bir şehirle karşılaşmıştır. Bu harabe 13. asır
başlarına gelmektedir. Haçlı istilası ve elli yıllık Latin hâkimiyeti şehri
harabeye çevirmiştir.
Şimdi bu şehri yeniden imar etmek gerekmektedir. Bunun için,
Karaman ve Karaman’ın muhtelif merkezlerinden hem Müslüman Türkler hem de
Hıristiyan Türkler kısmen İstanbul’a getirilmiştir.
1461’de Bursa’nın metropoliti Hovakim Osmanlı Ermenilerinin
başına Millet başı olarak tayin edilmiştir.
(Fatih) idaresi boyunca kozmopolit davranışlara çok
meyletmiştir.
Fazlullah’ın Hurufileriyle yakın ilişkideydi.
…belki de Fatih Batı dünyasında en çok korkulan, nefret
edilen yöneticidir. (s. 74)
İstanbul’un tahılı, unu, buğdayı Dobruca’dan gelirdi. Süt
ürünlerinin, yağ ve peynirin Kırım’dan geldiği anlaşılmaktadır.
Et gene Bulgaristan Trakya havzasından gelirdi… (s. 80-81)
İstanbul’un etrafı bostanlar, sebze bahçeleriyle doluydu.
Bağdat demiryolu
…etrafına yerleşen Rumeli göçmenlerinin ziraat faaliyetleri
sonucu şehre tahıl akmaya başlayana kadar Türkiye, Rusya’nın ve Dobruca’nın
buğdayına muhtaçtı. (s. 82)
1135’ten itibaren Türkiye üzerindeki sistematik ve devamlı
raporları bugün Vatikan arşivlerinde bulmak mümkündür. Bu en eski arşivdir.
19. asırda Osmanlı coğrafyası üzerine yazılan
seyahatnamelerin sayısı 5000’i geçmektedir. (s. 85-86)
Süleymaniye, Vefa, Vezneciler, Zeyrek, Fatih ve Fatih
Çarşambası ulema semtleri diye adlandırılır. (s. 101)
Osmanlı padişahları
Eski bir hanedan mensubudurlar. İslam dünyasında bu kadar
uzun ömürlü olan iki tanesi vardır. Birisi Osman Bey’den bugüne devam eden bir
hanedan, öbürü de Cengiz Han’dan gelen Kırım, Kazan, Astrahan hanlıkları gibi
sülaleler…
Yavuz Selim Han, Mengeray’ın kızı Hafsa Sultan ile
evlenmiştir.
Böylelikle Osmanlı ve Cengiz sülalelerinin birleştiği bir
noktadan söz edilebilir. (s. 110)
(Paşa) Farsçası Pa-i Şah’tır. …başağa kelimesinden türediği
de öne sürülür.
Paşalar Mirliva rütbesinden başlar. (s. 117)
Kadı
Adı (…) Arapça’da “kaf”, “dad” harfleriyle meydana gelen
“kaza” yargılamadan türer, yargıç demektir.
Mahkeme yargıcı olduğu gibi, aynı zamanda bir noter,
şehirdeki vakıfların müfettişi ve tabii ki belediye reisidir. (s. 127)
Kazalara, kadıları İstanbul tayin eder.
Kadı Osmanlı ilmiyye sınıfının üyesidir. Yani medreseyi
bitirmiş olması, icazet alması gerekir. Medreseyi bitiren insanlar mesleklerine
üç kariyerde yani üç meslekte başlarlar. Birincisi ikta dediğimiz konsültasyon
müftülük, ikincisi tedris dediğimiz müderrislik, yani profesörlük ve üçüncüsü
de kaza dediğimiz yargı yolu yani kadılık. (s. 128)
Kadıları teftiş için de başka kadılar görevlendirilir,
bunlara mehayif müfettişi denir.
Divan-ı Hümayun tamamı ile Farsça bir tabirdir.
Fatih devrinden itibaren (…) padişahlar, toplantı salonu
üzerinde kafesle ayrılan bir hücrede oturarak müzakereleri takip etmeye
başlamışlardır.
Toplantı dağıldıktan sonra kurul üyeleri arz odasına
girerler.
Padişah burada müzakerelerin özetini alır.
Arz tezkiresi diye bilinen evrakın adı 15-19. asırlarda
telhistir.
Divan-ı Hümayun üyeleri sabah namazını genellikle
Ayasofya’da kılarlar. Ayasofya bütün İslam dünyası için bir numaralı camidir.
(s. 137)
Roma, çağdaş medeniyetin, hukuk ve idari yapımızın temelini teşkil
eder. (s. 181)
Tarihi boyunca bu Türk devletinin ana unsuru askerlik
olmuştur ve orada Türkçe korunmuştur. (s. 183)
Timaş Yayınları
Şubat, 2006
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder