José Saramago – Görmek
Hakikatin ışığı parıldarken pek
çoğunun gözleri kamaşır.
Islak bir günde başlıyor olaylar. Hava ıslak olduğu için insanlar
oy vermeye gitmez. Günün ilerleyen saatlerinde yağmur diner, insanlar
sözbirliği etmişçesine oy veremeye koşup sandıkları beyaz kâğıtlarla
doldururlar. Sayım işlemleri gösterir ki oyların ¾’ü geçersizdir. İktidar
sahipleri, varoluşlarının dayanağı olan demokrasi oyununa gösterilen ilgisizlikten rahatsızlık duyarlar. Seçimleri tekrar edilir. Boş oy oranı bu
defa daha yüksek çıkar. İktidar sahiplerinin tepkisi de yükseliş gösterir;
derhal sıkıyönetim ilan edilir. Halk tepkisizliğini sürdürdükçe iktidar
hırçınlaşır: başkenti başka bir yere naklederek halkı cezalandırmak ister. Bu
süreçte de halk sükûnetini korur. İktidar, tahakküm edemediği algısından
mütevellit akıldışılığını son raddesine varıncaya dek ortaya koyar. Ahlaki seviyesizliklerinin kendilerine
sunduğu bütün imkânları kullanırlar. Son çare olarak 4 yıl önceki “körlük”
olayında, görebilen tek kişiyi, doktorun karısını günah keçisi ilan ederler.
Kötümserdir Saramago: romanda, iyimser olduğu söylenebilecek
unsurların birçoğu sayfalar ilerledikçe öldürülür.
Notlar
Oy verme bürosu,
Yalnızca kurbağaların hoşuna gidecek bir hava,
Sandık boş, temiz ve lekesizdi,
Tek bir seçmen bile oy kullanmaya gelmedi,
Bu kadar saçma sorular sormanız için size kaç para maaş veriyorlar,
Geçerli oy pusulalarının oranı yüzde yirmi beşe ulaşmadı,
Geriye kalan oy pusulalarının hepsi, yani toplam olarak yüzde
yetmişin üzerinde bir bölümü boş, yani beyaz çıkmıştı. (s. 29)
Seçim tekrar edilir,
Bugün yapılan seçimler, geçtiğimiz Pazar günü ortaya çıkan eğilimi
daha ciddi hale getirdi…
Vatanın yüz akı olun, çünkü gözler sizin üzerinizde, sözleri,
o tümcenin hemen ardından gelen içtenliksiz İyi akşamlar, sözüyle bozuldu. Yalın
sözcüklerin sevimli yanı budur işte, insanları kandırma konusunda bir işe
yaramaz.
Başbakan, durumun son derece ciddi olduğunu, vatanın iğrenç bir
saldırıyla karşı karşıya kaldığını, hatta bunun temsili demokrasinin temellerine
karşı yapılmış bir saldırı olduğunu kabul etti,
Umut tuz gibidir, insanı doyurmaz ama ekmeğe tat verir.
Söyler misiniz lütfen, oyunuzu kime attınız,
Ezberlenmiş gibi verilen yanıt, Kimse hiçbir nedenle, verdiği
oyu açıklamaya ya da bir devlet görevlisi tarafından o konuda yanıt vermeye zorlanamaz,
oluyordu.
Günler geçtikçe, beyaz sözcüğünün önce belli belirsiz, ayıp
ya da çirkin bir sözcükmüş gibi artık kullanılmadığı fark edildi,
İradenin her şeyden güçlü olduğu lafına inanmamak gerekir; kazın
ayağının hiç de öyle olmadığını gün gibi ortaya koyan bir örneği fazla uzaklara
gitmeden vereyim, inanmamak gerekir çünkü sen, bugüne kadar çelik gibi olduğunu
sana defalarca kanıtlamış olan o hayran olunası iradene ne kadar güvenirsen güven,
o irade kaslarının gerilmesini, durduk yerde terlemeni, gözkapaklarının titremesini,
solunumunu denetlemeni hayatta başaramayacaktır. (s. 62)
Sevgili meslektaşıma ve meclise şunu ifade edeyim ki, dedi adalet
bakanı, beyaz oy kullanmayı seçen seçmenler yasanın kendilerine açıkça tanıdığı
bir hakkı kullanmaktan başka bir şey yapmadılar,
Vatandaş hakları soyut değerler değildir, diye karşılık verdi
savunma bakanı
Tamamıyla haklısınız, dedi kültür bakanı,
İç savaş ha patladı ha patlayacaktı.
Ağır hastalıklara ağır ilaç gerekir ve size önerdiğim bu
ilacın acı olduğu ne kadar gerçekse, bizi saran hastalığın öldürücü olduğu da o
kadar gerçektir. (s. 86)
Öneriyi yapanın insan olduğu doğruysa da, onu gerçekleştiren
tanrıdır ve çok ender durumlarda tanrı ile insanın aralarında anlaşıp birlikte gerçekleştirdiği
şeyler de olmuştur… (s. 89)
Ettiğim bu yemini bozacak olursam, tanrı benim ve benden türeyecek
dört kuşağın da belasını versin. Gizlilik ve saklılık böylece mühürlendikten sonra,
operasyonun iki gün sonra gerçekleştirilmesi kararlaştırıldı. (s. 90)
Saat sabahın iki buçuğunda herkes, devlet başkanının büyük sarayını,
hükümet başkanının küçük sarayını ve çeşitli bakanlık binalarını terk etmek üzere
demir almaya hazırdı. (s. 92)
…bu aşağılık dünyada kâğıt kullanmadan hiçbir şey
gerçekleştirilemez.
Bu sözleriniz umarım şeytanın kulağına gitmez, sayın bakanım,
Şeytanın kulağı o kadar deliktir ki, duyması için söylenenlerin yüksek sesle söylenmesi
gerekmez, Öyleyse tanrı yardımcımız olsun, Bu duanızın hiçbir yararı olmaz, onun
kulakları doğuştan sağırdır. (s. 123)
Sayın içişleri bakanı, derhal bir soruşturma komisyonu kurun,
Hangi sonuca varmak için, sayın başbakan, Komisyon çalışmaya başlasın, gerisini
sonra düşünürüz, Hay hay… (s. 145)
Kent halkı gösteri yapmaya hazırlanıyordu. Kesin ölü sayısı otuz
dördü geçmişti. (s. 149)
Halkın hükümetinin yanında mı, karşısında mı olduğunuza karar
vermek artık size kalıyor. (s. 179)
Bayım, dedi, hep birlikte kabul etmiş olduğumuz ulusal sessizlik
anlaşmasını iğrenç biçimde bozmuş bulunuyorsunuz, (s. 189)
Ben yalnızca dört yıl önce hepimizin kör olduğunu söyledim, oysa
şimdi, belki de doğduğumuzdan beri kör olduğumuzu ileri sürüyorum. (s. 190)
Sözcüklerin yerini değiştirmekle çoğu kez anlamı da
değiştirmiş oluruz ama tek tek ele aldığımızda o sözcükler –deyim yerindeyse– somut
olarak, aynı sözcük olarak kalır, bu nedenle, Sözünüzü kesmeme izin verin sayın
başbakanım, sözcüklerimdeki yer ve anlam
değişmesinin sorumluluğunun size ait olduğunun açık seçik ortaya konmasını diliyorum,
benim o konuda hiçbir suçum yok, Diyelim ki siz kıtığı sağladınız, ateşleyen de
ben oldum, kıtıkla ateşin bir araya gelmesi bana, beyaz oyun öteki kadar tahrip
edici bir körlük oluşturduğunu ileri sürme hakkını veriyor, Ya da görmek anlamına
geldiğini, dedi adalet bakanı, Ne, diye bağırdı
içişleri bakanı, yanlış duydum herhalde, Beyaz oyun, oyunu o yönde kullananlar için
görmenin göstergesi olduğunu söyledim, (s. 190-191)
Evet efendim, kenti bombalamayı düşünüyorum ama onu kâğıt
bombardımanına tutacağım, (s. 198)
İnsanın içine su serpen bir düşünce vardır, kibirli insanı yazgı
er ya da geç her zaman yere çalar, hatta bunu geç değil er yapar derler,
…o kadının körleşmemesi ile bizi içinde bulunduğumuz zor
duruma sokan boş oy olayı arasında bir bağlantı olduğunu ima ettiğini fark
ettiniz mi… (s. 212)
...büyük çürümeler hep böyle başlar, bugün bir kahve, ertesi
gün bir kahve daha, üçüncüde zaten artık bir şeyler yitirilmiştir, (s. 247)
Suçunuz bayan, adam öldürmüş olmak değil, en büyük suçunuz, hepimiz
kör olduğumuzda sizin görme yetinizi yitirmemiş olmanız, (s. 275)
Bakan da buna inanmıyor, diye düşündü, onu ilgilendiren tek
şey, atış yapabileceği bir hedef bulmak, bu hedefi tutturamazsa kendine bir
yenisini arayacak, sonra bir başkasını, bir başkasını daha ve bu, başarı kazanıncaya
kadar böyle sürüp gidecek, ta ki kendisinin ne kadar yetenekli olduğuna ikna etmek
istediği insanlar, bu tekrarlardan bıkıp kullanılan yöntemlere ve usullere yabancılaşıncaya
kadar. (s. 278)
Peki, şu anda size bir oyun oynamakta olduğumdan korkmuyor musunuz,
Hayır, gözlerinizde bu yaşlar varken, korkmuyorum. (s. 291)
…kimi düşünceler bize sahte gülücükle yaklaşıp kafamıza girdikten
sonra tüm çirkefliklerini ortaya koyuyorlardı ve iş işten geçmiş oluyordu. (s.
302)
Mesleğim, hükümet edenlerin bizim saçmalık olarak nitelediğimiz
şeylerin karşısında geri çekilmek bir yana, o saçmalıklardan bilinçleri köreltmek,
aklı yok etmek için yararlandıklarını öğretti bana, (s. 311)
Biri beni anımsayıp cesedimin kaldırılması için buyruk verinceye
kadar burada çürüyüp duracak mıyım. Ne yapmalı. (s. 317)
Bu hikâyenin tadı kaçınca, bir başkasını uyduracaklar, hep
öyle olur, direksiyon simidine mahkûm olunca, insanın ne kadar çok şey
öğrendiğini bilemezsiniz, ayrıca size bir şey daha söyleyeyim, (…)Herkesin düşündüğünün
tersine, bir ikiz aynası yalnızca arkadan
gelen arabaları gözetlemeye yaramaz, müşterilerin ruhunu görmeyi de sağlar, (s.
322)
Aynı konuşmayı iki kez yapmanın kendisi için olanaksız olduğunun
da farkına vardı, bir gazeteden ötekine gidip aynı şeyleri anlatacak, böylece tekrarlayıp
durduğu şeylerin gerçekliğini aşındıracaktı.
Ensaio sobre a lucidez
Türkçeleştiren: Aykut Derman
Can Yayınları
8. Baskı, Haziran 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder