3 Mayıs 2014 Cumartesi

Aşk ve Batı

Aşk Hakkında
Aşk ve Batı


Ruha varana dek tensel, ete varana dek ruhsal…
St. Augustine

Mukadder Yakupoğlu – Batı Düşüncesinin Temel İkilemi Olarak Aşk ve Cinsellik (s. 13-26)
Metafiziksel düşünce ruha yönelirken, bilimsel düşünce bedeni ele aldı.
Bilimsel düşünce (de) ruhu bilimsel bir yöntemle analiz etme merakı da gelişti.

(Stendhal, Aşk Üzerine) İnsan bu çılgınlığı yaşamaktan kaçınamaz.
Çünkü aşk zevk verir.

Standhal aşkın doğuşunu (…) cinsel zevkin umut edildiği döneme oturtur.
Stendhal bu olguyu kristalleşme olarak adlandırır.

Aşkın doğuşu yedi evrede gerçekleşir: 1) hayranlık, 2) alınacak zevkin hayal edilmesi, 3) ilişkinin gerçekleşme umudu, 4) sevileni görme, dokunma, hissetme, 5) birinci kristalleşme, 6) kuşku, aşığın karşı taraftan güven talep etmesi, 7) ikinci kristalleşme – bu evrede âşık, talep ettiği güvenceleri bizzat kendisi temin eder.

Aşk bir yoksunluk hali olduğu için patolojiktir ve bu nedenle de bir ruh hastalığıdır.

Dante’de aşk en üst duygu olarak bütün kötülükleri yok eden bir üstün güç olarak sunuluyor. Bu aşkta beden ve seks yoktur. Dolayısıyla ruh bedene tutsak değil, özgürdür.

Hayat korkunçtur, tek sığınak aşktır.

Aşk, ruhun bedene müdahalesidir ve bu nedenle dengesizliğe yol açar.

Aşk var mıdır sorusu aşkın ne olduğu sorusudur.

(Modern dünyada/modern zamanlarda) Aşk, arzunun önündeki engeldir ve bu engelin yıkılması gerekir.

Aşkla birlikte ruh da yok edilir.

Bataille’da aşk sözcüğünün hiçbir anlamı ve yeri yoktur.
…yalnızca erotizm vardır.

Bataille’a göre erotik arzu bir ölüm deneyimidir. Erotizm ölüme açılır. Ölüm bireysel yaşam süresinin reddedilmesi olgusuna açılır. Her olasılığın sınırına getiren bu olumsuzluğu içsel bir şiddet olmadan özümsememiz olanaklı mıdır?

Erotizm, aşkı ve cinselliği bir potada eritme çabası olarak insan varlığının ikilemini çözen bir kavram düzeyine yükseliyor.

Nietzsche / Salome biraz da Rilke

Benim Nietzsche-Salome olayından çıkardığım en önemli sonuç, kadın erkek ilişkisinde entelektüelliğin merkezde olamayacağıdır.

Bu dramatik ilişki erotizm coşkusunun yokluğunun hastalıklı bir aşk yarattığının en somut örneğidir.

---

“…kalbinize konuşmalıyım (…) her şey yalın, duru ve saf olmalı…”
“Sevgi insana sayısız farklı kapılar açıyor.
Çünkü bizler sevdiğimize dönüşür, ancak yine de kendimiz kalırız.
İnsan yazgısı, başka insan yazgısına teslim eder kendini ve mutlak sevginin ödevi bu teslimiyeti ilk günün diriliğinde tutmaktır.”
Heidegger

---

Aşk ile ilgili yaratılan ne varsa, yazılan her şeyde çatışma olmalıdır. Olay örgüsü, merak öğesi, yükselen gerilim ve çoğunlukla da keder kaynağı, olanaksızlıklar içinde bocalayan âşıklardan hiç değilse birini kan revan gösteren bir son. Böylece diyebiliriz ki ölüm aşkın izdüşümüdür.

---

Jean Baudrillard - Tutkunun Meleği Kötülük (s. 83-94)
“Aşk birleştirir nefret ayırır.”

Tüm fiillerde şimdiki zaman emir kipinin arkasına gizlenmiş bir ayartma kipi vardır.

‘Sizi seviyorum’un söylemeye çalıştığı şey ‘sizi ayartmak istiyorum’dur.
‘Sizi seviyorum’a inandığınız an, aşkla birlikte her şey sona ermektedir. Çünkü bu, anlamı olmayan bir şeye bir anlam vermeye kalkışmaktan başka bir şey değildir.

Aşkların en güzeli masal ve romanlardadır.

Bir kadın sevilmemeyi bağışlayabilir
Ama bağışlamayacağı bir ley varsa o da baştan çıkartılmamak ya da baştan çıkartamamaktır.

Sizi ayartmayan bir kadın yok etmeye çalışacaktır.

---

Don Juan ilk olarak 1630’da Tirso de Molina’nın Sevilla Çapkını karakteriyle karşımıza çıkar.
Don Juan Tenorio nefsine düşkün Endülüslü bir gençtir.

---

Tristan & Isolde
Tristan, İngiltere kralı olan amcası Marke’nin sarayına gelir.
Kral Marke, İrlanda kralının kızı altın saçlı Isolde ile evlenmek ister.
Tristan’ı aracı olarak gönderir.
Isolde’nin annesi bir aşk iksiri hazırlar müstakbel çiftler için.
İksiri Kral Marke ile Isolde’ye sunması için Isolde’nin arkadaşı Brangane’ye verir.
Yolda/gemide Tristan hizmetçiden şarap ister.
Hizmetçi bilemden malum iksiri sunar Tristan’a.
Tristan dolan kadehi evvela Isolde’ye sunar ardından da kendi içer.
Tristan, dünyayı Isolde’den ibaret görmeye başlar.
Isolde ile kral Marke evlenirler.
Isolde gerdeğe karanlıkta girmek ister.
Işıklar sönünce Brangane ile yer değiştirir. Kral, Isolde’dir diye Brangane ile birlikte olur.
Âşıklar her gün ormanda bir göl kenarında buluşurlar.
Entrikacı Melot durumdan şüphelenir.
(Marke) Şüphe ve kıskançlık, içindeki bütün demonları uyandırır.
Tristan ve Isolde’ye ülkeyi terk etmelerini söyler.
İki âşık aynı yatakta aralarında kılıç olduğu halde uyurlar.
Güneşli bir gün, yeşillikler içinde başları dönen âşıklar öpüşürler ve krala yakalanırlar.
Tristan Normandiya’ya gider.
Kendi vatanında “beyaz elli” başka bir Isolde ile evlenir.
Hikâyenin başka bir varyantında Tristan ağır yaralı olarak bir kaleye çekilir. Arkadaşı Kurvenal Isolde’yi haberdar eder. Tristan, Isolde’nin gelişini müjdeleyen beyaz bayraklı geminin yolunu beklemeye başlar. “Beyaz elli” Isolde, uzakta bir gemi göründüğünü söyler, ancak kıskançlığından dolayı geminin beyaz değil siyah bayraklı olduğunu söyler. Tristan kahır içinde ölür.
Karaya çıkan Isolde Tristan’ın yanına uzanır, bir daha ayrılmazlar.

Novalis’in Heinrich von Oftendingen adlı romanında esas karakterin ozanlığa erişinceye kadarki ruhsal gelişimini işler.
Rüyasında görüp âşık olduğu mavi çiçek, narin genç kızı aramaya koyulur.
Mathilde’de aradığını bulduğuna inanır.
Aşkın annesi kalp, babası mânâdır.
Romanın ilk bölümü Bekleyiş, Mathilde’yi bulmakla sona ererken ikinci bölüm Gerçekleşme, Mathilde’nin ölümünden sonra Heinrich’in kendini bir hac yolcusu gibi yollara vermesini anlatır.

---

Platonik aşk (…) Hölderlin için ruhsal bir gerçekti. Mutlak ve ideal aşktan başka bir olgu onun için yok gibiydi.

Hölderlin için en güzel (…) en kutsaldır.
Güzelliğin kızları sanat ve dindir.

---

İdealize edilmiş aşk, Dolce Stil Nuove / Yeni Tatlı Stil

Dolce Stil Nuove şairleri için aşk, yaşamın anlam ve amacını tümüyle ortaya koymada yardımcı bir unsurdur.
Dante bu akımın temsilcilerindendi.

Petrarca’da büyük bir ikilem vardır ve Ortaçağ’ın yoğun dini duyguları ile Rönesans’ta öne çıkacak olan dünyevi yaşamın zevkleri arasında şair sürekli bocalamaktadır.

Petrarca Canzoniere adlı yapıtında bu ikilemi kadına duyulan aşk-şiire duyulan aşk ikilemi şeklinde ortaya koyar.

Boccaccio’nun aşkı ise ilahi, gizemli bir güç değildir, bir doğa gücüdür. Kadını meleksi bir varlık olarak değil (…) arzu edilecek bir varlık olarak görür.

Leopardi
Amore e Morte / aşk ve ölüm adlı şiirinde (…) aşk insana yaşama dayanma gücü, zorluklar karşısında direnme cesareti veren bir duygudur. Ama olmadığında insan çok da çaresiz değildir. Çünkü bir de ölüm vardır insanın sığınabileceği. Hiç değilse o insana ebedi bir rahatlık verecek, onu acılarından kurtarabilecektir.
Aşk ve Ölüm, kardeş yaratmış birbirine
Onları kader
Dünyada, yıldızlarda yok başka bir şey
Böylesi güzel
Birinden iyilik doğar,
En büyük zevk doğar
Varlık denizinde var olan;
Diğeri ise yok eder,
Her büyük acıyı, her büyük kötülüğü.

---

Faulkner’ın Snopes üçlemesinin ikinci kitabı Köy, dört ayrı bölümden oluşur.
Her bölüm köydeki farklı olay ve karakterlerle ilgilidir.
Üçüncü bölüm, “O Uzun Yaz” Snopes ailesinin genç üyesi Isaac Snopes’un sarışın ineğe duyduğu aşkı anlatır.
Faulkner’ın eserinde cinsel arzu, olandan çok olmayanın, yitirilenin ifadesidir.
Zekâ özürlü Ike, çoğunlukla oğlan diye nitelenir, adı fazla geçmez.
Anlatının can alıcı noktası, Ike’ın inekle ilişkisine engel olmak isteyen köylülerin onu inekten ayırmasıdır.
Köyün din adamı Brother Whitfield’ın Ike’ın içindeki şeytanın ancak ineğin kesilmesi ve etinin Ike’a yedirilmesiyle çıkacağını söylemesinden sonra inek kesilir.
Acısını hafifletsin diye ona oyuncak bir inek hediye edilir.

İnek, Ike’ın annesi olduğu kadar arzu edilen ötekidir de.

Yarım akıllı, sapkın kahramanların, normlarını sarsan, toplumun düzenini tehdit eden varlığı, Faulkner’ın aklını hep kurcalamış, romanlarından çoğu aman olan biteni onların gözüyle resmetmeye çalışmıştır (Ses ve Öfke’nin Benji’si gibi).

Doğu Batı: Aşk ve Batı
Sayı: 27, Temmuz 2004
Doğu Batı Yayınları

Ankara

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder