2 Mayıs 2014 Cuma

Doğan Aksan – Anlambilim

Doğan Aksan – Anlambilim
Anlambilim Konuları ve Türkçenin Anlambilimi

Dil, bu dizge beş ayrı düzenden, alt kategoriden oluşur:
1.         Ses düzeni
2.         Bürün (prozodi) düzeni (vurgu, ton, ezgi gibi anlam değiştiren özellikler)
3.         Biçim (yapı) düzeni (dilin kök ve eklerini ortaya koyar)
4.         Sözdizimi düzeni (tümce öğelerinin sıralanma biçimi ve kurallarını inceler)
5.         Anlam yapıları, özellikleri düzeni

Dünyada konuşulan bütün dillerdeki toplam 50 kadar değişik ses içinden her dil, kendine özgü seslerden bir dizge oluşturmaktadır.

Geleneksel dilbilgisinin ve dilbilimin doğrudan doğruya sözcüklere ağırlık veren, onları ön planda bulunduran tutumuna karşı çıkan Saussure, gösterge kuramıyla dilin bir sözcükler, terimler listesi değil, birbiriyle sık ilişkiler içinde işleyen bir göstergeler bütünü olduğunu ileri sürmüş ve kanıtlamıştı. (s. 20)

Dilbilimde anlamlı en küçük birimler biçimbirim (morpheme) olarak adlandırılmakta, bunlar bağımsız (free) ve bağımlı (bound) olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Bağımsız: elma, şeker, kuş vs.
Bağımlı: sözcüklerin ek almış biçimleridir: elmayı, şekerli, kuşlar vs.

Bağımsız biçimbirim / gösterge

Sözce / konuşulan dilin iki susma arasında söylediklerini bir birim olarak tanımlar.

Saussure’a göre bir dil sözcükler listesi değil, bir göstergeler dizgesidir.

Kloepfer göstergeleri üçe ayırır:
1.         İkona tipi göstergeler: gerçek benzerliğe dayanan seslerin yansıtılması (cıvıldamak, havlamak vs.)
2.         Belirleyici dizin tipi göstergeler: belli bir olay ya da durum ortaya koyarlar. Sesin yeğinliği, yumuşaklık ya da sertliği, ton değişiklikleri gibi konuşanın ruhsal durumu belirten ses özellikleri (…) vaatte bulunan bir kimsenin yüksek sesle “söz!” demesi gibi…
3.         Simge tipi göstergeler: Gösterenle gösterilen arasında herhangi bir benzerlik ya da ilgiye dayanmayan göstergelerdir. Hemen bütün sözcükler bu kategoridedir.

1931 yılında Alman dilcisi Trier tarafından ortaya atılan kavram alanı kuramının temeli, kavramların zihinde birbirinden soyutlanmış olarak ayrı ayrı bulunmadıkları (…) birbirlerini etkiledikleri alanlar oluşturdukları biçiminde açıklanabilir. (s. 42)

Trier’den sonra Weisberger’in görüşüne göre dil dünyayı söze dönüştürme sürecidir.

“Sözcüğün anlamı onun dil içindeki kullanımıdır.” Wittgenstein

Somutlaştırmanın en geniş ölçüde görüldüğü dil öğeleri deyimlerdir.

Ad aktarması / Eski Yunan’da metonümia / mecaz-ı mürsel / özellikle şiir dilinde çok kullanılan bir anlatım biçimidir.
Her dilde görülen bu anlam olayı, anlatılmak istenen kavram kullanılmadan, onunla ilgisi, ilişkisi bulunan bir başka kavramla dile getirilmesi yoluyla gerçekleşir: tahta çıkmak, yaş dökmek vs.
Yunancada sünekdokhe adı verilen aktarmalar iki yolla gerçekleşir.
Bitinin yerine parçanın anılması: ocağını tüttürmek
Parça yerine bütünün anılması: hayat berbat

Çokanlamlılık / polysemy
Dilciler çokanlamlılığı anlam bulanıklığı çerçevesi içinde ele alırlar.

Homo / eş
Onoma / ad
Homonyme / eş adlılık

Kılınış / Görünüş
Kılınış, eylem niteliği taşıyan sözcüklerin tek başlarına, kendi içlerinde, zaman açısından özelliklerinin belirlenmesiyle ilgilidir.
…başlama gösteren eylemler Türkçede az sayıdadırlar.
Sürme anlatan eylemler (çalışmak, beklemek vs.) daha çok sayıdadırlar.
Bitme anlamı taşıyanlar ise çok daha fazladır. (s. 86)

Anlatım yollarından biri de sözcük birleştirmelerdir: içbükey, boşboğaz vs.
Çıban: irin biriken yer
Baş: yuvarlak uç
Çıbanbaşı: kötü sonuca sebep olma potansiyeli olan
Öte: uzakta olan
Beri: yakında olan
Öteberi: birtakım şeyler
Kramsky Türkçenin soyut kavramlar yönünden yoksul olduğunu iddia etmiş… (s. 105

Türkçenin en eski evrelerinde de bugün olduğu gibi bir ilgeçle (teg) yapılan benzetmeler sıkça kullanılmıştır.
Bugün “teg” yerine “gibi” kullanılıyor.

Chomsky’nin Syntactic Structures adlı kitabı üretken dilbilgisi kuramını ortaya koyar. (s. 143)

(Chomsky) Derin yapı ile yüzeysel yapı ayrımını 1992’de bir yana bırakmış, kuramın temelindeki sözdizimi bileşeninin mantıksal ve sesbilimsel iki yanı olduğunu ileri sürmüştür.

Başlangıçta Chomsky kuramının ağırlık merkezini sözdizimi oluşturuyor, anlam konusuna yeterince önem verilmiyordu.
Chomsky’nin Aspects adlı yapıtıyla ortaya konan standart modelde bir dilin dilbilgisindeki kurallar bütünü üç ana bileşenden oluşuyordu.
Bunlardan ilki tümce türetme işleminin başladığı üretken nitelikteki sözdizimi bileşeni olup tümce kurmadaki kuralları ortaya koyuyor, derin yapıyı üretiyordu.
Yorumlayıcı nitelik taşıyan anlamsal bileşen tümcenin anlamsal yorumunu kesinleştiren bileşendi.
Fonolojik bileşen ise sözdizimi kurallarıyla üretilen tümcenin ses yapısını belirliyordu. (s. 145)

Yunanca, thema / konu
Bir sözcede ne üzerinde bilgi verildiğini, hangi kişi ya da sözceden söz edildiğini gösterir.
Sözdizimi açısından bakıldığında tümcenin anlattığı işin öznesi, konuyu oluşturur.

Yunanca, rhema / yorum kavramı, yeni bir bilgiyi aktaran ve iletişimin ağırlığını taşıyan sözce bölümüdür. (s. 152)

Söz-eylem kuramı
Austin ve Searle gibi araştırmacılarca ortaya konan ve dildeki açıklamaları, bunları üreten kişilerin niyet ve amaçlarıyla birlikte ele alarak sözle eylem arasındaki ilişki ve karşıtlıkları belirleyen bu akım, üretken dönüşümlü dilbilime bir tepki olarak düşünülebilir.

Söz-eylem kuramı, dilin ruhsal olaylar, durumlarla iç içe bulunan bir söz ve eylem bütünü olduğunu ileri sürer.

Söz-eylem kuramına göre sözle eylemin aynı anda gerçekleştiği, söylenenle amaçlananın aynı olduğu bu gibi sözcelerle (geliyorum / gidiyorum) gerçekleştirici nitelikteki ayrı bir sözce türü oluşturur. 

Edimsel eylem adı verilen anlatım biçimi uyarma, vaat etme, buyurma gibi çeşitli amaçları içeren sözceleri kapsar: dikkat!, görüşürüz vs.

Etkileyici eylem adı verilen söz-eylem türü ise dinleyen kimsede şaşırma, sevinme gibi ruhsal/duygusal etkilenmeler sağlayan sözceleri gösterir: dert etme, senin adına sevindim vs.

Bir sözcenin anlamı dil içi etkenlerle ve dil dışı etkenlerle kesinleşir.

Fillmore’un ortaya atığı durum dilbilgisi,
Eylemi ana öğe olarak almakta, eylemin gerektirdiği ad öbekleriyle derin yapıda bir anlam bağıntısı kurduğunu benimsemektedir.
Bu kuramda tümce şu formülle kurulur:
T = KÖ
Kip ve Önerme = Tümce

Tümcenin temelini bir eylem ve onun seçtiği durumlar kurar. (s. 159)

Engin Yayınları
2. Baskı, Ankara


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder