İsmet
Özel - Tehdit
Değil Teklif
Yayınlanmış yazıları bir araya getirip
oluşturduğum (kitap) için okuyucu önünde kendimi kınıyorum.
Bir başkasının bunları ifade etmeyişi
kaçınılmaz olarak bana görev yükledi.
Yani bu yazıları yazmak, ahlaki bir tutumun
kaçınılmaz uzantısı. (s. 11)
İnsanlık hayra davet edildiği zaman,
şeytanlar da, şeytani duygular da kendilerini tehdit altında hissediyorlar. (s.
16)
Şeytan, kovulmuş biridir. Bu yüzden bütün
kuvvetini kovulma, ayrılma, kopma, ayırma ve koparma istikametinde
gösterebilir. Şeytan birliğe çağıramaz. (s. 17)
Siyasi, iktisadi ve sosyal ilişkiler
öylesine girift ve o kadar karmaşık ki, bağımsızlık düşüncesine takılıp kalmak,
geçmişe özlemin bir parçası mı acaba diyeceksiniz.
…her dolandırıcı, sırtından para kazanabileceği
bir saf adama bağımlıdır. Her yalancı, yalanına kanacak bir enayiye bağımlıdır.
Demek ki iş, bağımlı olmakla açıklanamaz.
(s. 24)
Bir kesim “benden sonra tufan” diyor, diğer
bir kesim insan da “âlemle gelen düğün bayram” diyorsa, o toplum kendi hayrına
tefrik yapma yeteneğini kaybetmiş sayılır. (s. 27)
Bir Müslüman yazar olarak, en azından
şekilsiz bir görüntüm olmadığını ortaya koymak mecburiyetindeyim.
…insanın da sağlıklı tutuma kavuşmasının ön
şartı, onun nelerden uzak durduğunun açık seçik anlaşılmasındadır. (s. 39)
50’li yıllar soğuk savaş yıllarıdır,
60’lı yıllar devrimci dalganın dünyayı
harekete getirdiği zamanlar olarak görülebilir,
70’li yıllarda bireysel terör,
80’li yıllarda devlet destekli terör
yaşanılan olaylara damgasını vurmuş gibidir.
Siyaset dilindeki her yalan, bir sonraki
yalanı davet ederek ve insanları bu yalanlardan biriyle meşgul ederek hükmünü
yürütüyor. (s. 42)
Siyaset oyunu, söylenilen yalana başkasını
inandırmak suretiyle oynanıyor. (s. 43)
Siyasetin sorumlu, dürüst, sözünün eri
insanlara ihtiyacı vardır.
Soru, yarın ne olacak, sorusu
değildir. Gerçek soru, yarın ne olmasını istiyorum, sorusudur. (s. 56)
Müslümanlar varlıklarını ancak
haklılıklarıyla, hakka ve doğruluğa sadakatleriyle açıklayabilirler. (s. 67)
Müslümanlar, düşünceleri ile davranışları
arasında ne kadar büyük mesafe olursa o kadar çok eriyecekler ve bu erime
karşısında tedbir almak belki bir zamandan sonra çok geç sayılacaktır. (s. 72)
Her Müslüman, hayatının her devresinde
Müslüman olmak veya olmamak meselesiyle yüzyüzedir.
Türk demokrasi tarihi (ne tarih ya!)
Müslümanları sindirmenin, Müslümanları kandırmanın, Müslümanları yoldan çıkarma
çabalarının tarihidir.
…günümüz Türkiyesinde acaba Müslümanların Balkanizasyonu
bahis konusu mudur?
Şu siyasi parti, bu siyasi partiyle
zıtlaşırken, her iki gurupta yer alan Müslümanlar da birbirleriyle zıtlaşıyor,
zıtlaşıyorlarsa, Müslümanların Balkanizasyonu başarılmış demektir. (s. 151)
Dünya, çeşitliliğin mekânıdır.
…bundan hem yazar, hem okur bir oyalanma
zamanı elde ederler.
Israrla ve inatla bir şeyi vurgulama
gayretindeyim: Türkiye’de Müslümanlık, muhtar ve ehil bir siyasi alternatif
olma gücündedir.
Son yıllar, İslam düşmanlarının bunu
farketmeleri sonucu, Müslümanların muhtariyetlerini ve ehliyetlerini sabote
etme faaliyetleriyle doludur.
Benim (…) vurgulamak istediğim de bu menfi
faaliyetlerin başarıya ulaşmasına Müslümanların katkıda bulunabilecekleri veya
kısmen bulunduklarıdır. (s. 153)
Türkiye’de büyük hedefler terkedilmiştir.
İçinde bulunduğumuz toplumda bir Müslüman
(…) kendisine sunulan zihni kalıpları benimsemiş (…) bu kimsenin siyasi görüş
adına benimsediği, bencil çıkarlarının ötesine geçmez.
…şikâyetleri doğrultusunda ve kendi
çıkarına uyan fırsatlarda kendine bir ehven-i şer bulur ve bulduğu, onun siyasi
görüşüdür.
…çevresinin ve midesinin kaldırabileceği
ölçüde düzenin gereklerini yerine getirir. (s. 159)
…benimsediğim siyasi görüşe göre
Müslümanlar, Kur’an-ı Kerim’de açıklıkla belirtilen hususları uygulamaya
koyacak ve Sünnet-i Seniyye’nin gerektirdiği davranışları vasıtasız bir
sarahatle yerine getirecek bir istikameti kaybetmemekle en etkili siyasi görüşü
ortaya getirmiş olurlar. (s. 160)
Türkiye’de İslam düşmanlığı yapılıyor,
çünkü er veya geç Müslümanların ülkesi ve insanlarıyla Türkiye’nin çıkış yolunu
bulacaklarından korkuluyor.
Sol görüş sahipleri, inatla ve ısrarla
Türkiye üzerindeki kültürel hegemonyanın gerekliliğini savunuyor,
…sağ görüş sahipleri, ekonomik hegemonyanın
doğrudan birer ajanı olmakla, siyaset sahnesinde yer alabileceklerini çok iyi
bildiklerinden, Türkiye üzerindeki mali ve ticari denetimi kıskançlıkla
savunuyorlar. (s. 178)
Şule Yayınları
5. Baskı, 1997
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder