Pink Floyd - Wish You Were Here
23 Eylül 2020 Çarşamba
Müzik - Pink Floyd - Wish You Were Here
20 Eylül 2020 Pazar
Son Dönem Osmanlı Düşüncesinde Felsefi Yapı Pozitivist Paradigmanın İnşası
Yakup Kahraman - Son Dönem Osmanlı Düşüncesinde Felsefi Yapı Pozitivist Paradigmanın İnşası
Son dönem Osmanlı düşüncesi / Avrupa’daki felsefi akımların
etkisi altında / bu düşünce geleneği Modern Türk düşüncesinin kökenlerini
oluşturur.
…pozitivist bilinç, son dönem Osmanlı düşüncesinin Modern
Türkiye’ye bıraktığı en etkin düşünce mirasıdır.
…akla ve bilimin verilerine sarılmışlardır.
…son dönem Osmanlı düşüncesi bu iki yaklaşımın, dolayısıyla
pozitivist paradigmanın oluşum dönemidir.
Pozitivist anlayış, geleneğin getirmiş olduğu her türlü
değere kuşku ile bakar
Osmanlı düşüncesini etkileyen Fransız aydınlanması,
kışkırtıcı, inkârcı ve kendisine büyük güveni olduğu için dogmatik ve
bağnazdır.
Bu dönemde Fransız aydınlanmasıyla ilgili çeviriler
yapılmış, fakat bu çevirilerin içeriğini çeviri yapan kişiler tam olarak
anlamamışlardır.
Tanzimat döneminde bu düşünürlerin eserlerini çevirenler ise
bürokrat kimlikli kişilerdir ve yaptıkları çalışmalarda pratik kaygılar ön
plandadır.
Bundan dolayı İslam’la, pozitivizmi, materyalizmi hatta
evrimciliği birbirini tamamlayan unsur olarak görmüşler ve aydınlanmanın
etkisiyle İslam dininin bir akıl dini olduğu bilincini geliştirmeye
çalışmışlardır.
Şinasi,
Ona göre artık yeni bir medeniyete girilmiştir ve bu
medeniyetin kökeni Avrupa’nın mucizesi olan akıl ve kanundur.
Münif paşa
Yayınladığı mecmua-i fünun dergisinde ise aydınlanma ile
ilgili fikirlere yer vermeye çalışmış
Meşrutiyet döneminde
Tanzimat’taki gibi aydınlanmaya ait fikirlerin yaygın
olmasının yanı sıra bilimci anlayışında yerleşmeye başladığı gözlenebilir.
Beşir fuad meşrutiyet döneminin etkili düşünürüdür
…yönteminin pozitivizme, varlık anlayışında materyalizme
yakın olduğunu söyleyebiliriz.
Ahmet rıza Comte’un etkisini taşıyan hatta onun
öğrencilerinden birisidir.
Türkiye’deki ilk felsefe dergisini çıkaran kişi / Baha
Tevfik
O, felsefenin ancak metafizikten arındırılmış şekilde mümkün
olabileceğine inanır.
…pozitivizme yakın olduğu kadar varlık anlayışı bakımından
da materyalisttir.
Filibeli Ahmet Hilmi,
…spritüalist görüşleri benimsemiş bu görüşlerin savunmasını
da dönemin paradigmasına uygun olarak bilimci bir metodoloji ile yapmış ve yer
yer Dekartçı varlık anlayışına ve Kantçı bilgi anlayışına da yer vermiştir.
Son dönem Osmanlı düşüncesinde fikir zenginliğinin daha
fazla olduğu, fakat cumhuriyetle birlikte fikirlerin tekdüze hale geldiği
görünmektedir.
Rıza Tevfik pozitivist olmamakla beraber çalışmalarındaki
yöntem ve içeriksel yaklaşım pozitivizme oldukça yakındır
Ziya Gökalp
Görüşlerinde pozitivizmin etkisi hâkimdir.
Gökalp Fransız sosyoloji okulunun Türkiye’deki devamı gibi
çalışmış ve Durkheim’in sosyoloji ile ilgili prensiplerini Türk sosyal
kurumlarına tatbik etmeye çalışmıştır.
…sosyolojide determinist bir tavır sergilemektedir.
Osmanlı modernleşmesi, yüzü batıya dönük ama kendi köklerine
de bağlı kalmayı deneyen entelektüel teşebbüsü ifade etmektedir.
…
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 4, Sayı: 18,
2011, (s. 345-351)
Rudolf Nadolny’nin Türkiye Büyükelçiliği
Zübeyir Bütüner - Rudolf Nadolny’nin Türkiye Büyükelçiliği
Birinci Dünya Savaşı bitiminden sonra yaklaşık olarak on yıl
Türkiye'ye büyükelçi olarak görev yaptı Rudolf Nadolny,
Çalışmanın amacı, Rudolf Nadolny'in Türkiye'de görevli
bulunduğu yıllarda yürütmüş olduğu faaliyetlerdir.
Türk-Alman ilişkileri, Birinci Dünya Savaşı sonunda kurulan
Weimar Cumhuriyet’i ve Türkiye Cumhuriyeti ile başlayacaktır.
Mondros Mütarekesi'nin 23. Maddesi, Türkiye'den, Almanya ile
bütün ilişkilerini koparmasını istemişti.
Alman İmparatorluğu ile, “11 Kasım 1918’de sabah saat 5’te
Rethondes Ateşkes Antlaşması imzalandı.
9 Kasım’da sosyal demokrat Friedrich Ebert Şansölye olmuş,
Berlin’de Cumhuriyet ilan edilmiş, Kayser II. Wilhelm tahttan indirilmiş ve
neticede Kayser Hollanda’ya kaçmıştı.
Kurucu Meclis, 31 Temmuz 1919'da Weimar Anayasası'nı kabul
etti.
Dışişleri Bakanı (1923, 1924-29) Gustav Stresemann, önemli
bir başarısı, Almanya, Fransa ve Belçika sınırlarını kesinleştiren Locarno
Antlaşması,
Şubat 1924'de ise; Ankara henüz uluslararası platformda
başkent olarak kabul edilmemişken, iki ülke arasındaki resmi görüşmelere
Ankara'da başlandı. Türk-Alman Dostluk Antlaşması bu görüşmelerin sonucunda 3
Mart 1924 tarihinde Ankara'da imzalanmış, böylece 1918'de kesilen siyasal
diyalog yeniden başlamıştır.
Türkiye'nin Avrupalılaşması
O, Lozan Konferansı barış antlaşmasının yürürlüğe girmesiyle
başladı.
Halifelik devleti sona erdi. Böylece bilinen Panislâmizm
düşüncesi de kayboldu.
1926 yılından itibaren, Büyükelçi Rudolf Nadolny'nin de
teşvikiyle, İstanbul'da yarı resmi bir Almanca "die Türkische Post”
gazetesi yayımlanmaya başladı.
28 Mayıs 1929 tarihinde imza edilen Karşılıklı Konsolosluk
Antlaşması, yeni diplomatik ilişkileri sağlam temeller üzerine oturtmuştur
Türk Ticaret Odası, 1928 yılında Berlin'de açılmıştır.
6 Ağustos 1925 tarihli raporunda ve Büyükelçi Rudolf
Nadolny’nin Şapka inkılabına bakışı:
Türk devrim hareketi, bilindiği gibi, diğer hedeflerini yanı
sıra, eski ve tamamıyla İslam dinine dayalı Türk kültür ve devlet anlayışını
yıkmayı da kendisine görev edinmiştir. Devrim hareketi, bunu, göze batan
İslam-Doğu adetlerini ortadan kaldırmak suretiyle görünüşte de vurgulamak ve
Türkiye'nin bu açıdan da Avrupalı olduğunu anlatmak çabasındadır.
Nadonly Türk Harf İnkılâbı için 11 rapor yazmış.
…
International Journal of Social Sciences and Education
Research, Cilt: 2, Sayı: 1, (s. 262-273), 2016
Kültür ve Medeniyet Kavramları Etrafındaki Tartışmalar ve Atatürk’ün Düşünceleri
Nurgün Koç - Kültür ve Medeniyet Kavramları Etrafındaki Tartışmalar ve Atatürk’ün Düşünceleri
(Gökalp’e göre) Medeniyet milletler arasındaki
benzerliklerin çoğalmasını sağlarken kültür ise milletleri farklılaştırır.
Ziya Gökalp ile Atatürk arasında bazı ortak fikirleri görmek
mümkün olabileceği gibi farklılıklar da söz konusudur
…
Hacettepe Üniversitesi Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları
Dergisi, Cilt: 7, Sayı: 13, (103-122), 2011
14 Eylül 2020 Pazartesi
Peter Lauster - Olgunlaştırıcı Yönüyle Aşk Acısı
Peter Lauster - Olgunlaştırıcı Yönüyle Aşk Acısı
Sevdiğimiz ve sevildiğimiz sürece fazla düşünmeyiz. Kendimizi unutarak yaşamın zevkini çıkarırız.
(Aşk/ayrılık acısı) Bu konuda "belirlenmiş reçeteler" yoktur ve olamaz da; çünkü her insan bireysel olarak farklı bir tepki gösterir.
O senden ayrıldı.
(Onun) "Fikrini değiştirmeye" çalışma,
İstek söz konusu olduğu sürece bir şiddet şekli oluşur ve bu
durum karşı şiddeti, karşı arzuyu davet eder.
İstek, meslek hayatında kişiyi
başarıya götürür, fakat aşkta değil!
Aşk duygusal boyutta oluşur; buna karşın ilişki düşünsel boyutta gelişir.
Maneviyat yaşar; düşünce
değerlendirir,
Korku ruhsaldır / ruhsal bir tepkidir.
Korku ortaya çıkar çıkmaz aşkı uzaklaştırır.
Yaşayan her şey, özgürdür / Fakat düşünce seyretmek istemez
Bu anda korku ortaya çıkar.
Düşünce yolu ile beyne kök salmış bir korku, aşkı tehlikeye sokar. Korku ve aşk birbiriyle bağdaşamaz.
Aşk, özenli bir yönelmedir. Korku kollayıcı bir terk edişe yol gösterir. Kişi yönelemez; yani açık olamaz ve aynı zamanda kapalı da olamaz, yüz çeviremez.
Ruh akmak ister, düşünce engeller ve
bu akışı bloke eder. Ruh bir şey arzu eder, düşünce istemez; sen bir taraftan
istersin, fakat başaramazsın.
…yaşamdaki ustalık, düşünceyi geri almak ve eğer seviyorsa,
ruhu, akışına bırakmaktan geçer.
Düşünce şu soruları yanıtlayamaz: Neden seviyorum? Neden
sevmiyorum? Bu sorular mantıklı olarak yanıtlanamaz.
Yaşanan zaman uzun veya kısa olabilir. Eğer zaman uçup gitmişse içinde bulunduğun zamanda kendini unutmuşsun demektir.
…aşk, korkudan arınmış bir şekilde, şimdiki zamanda oluşur. Bunun ötesinde -eğer aşk artık yaşanmıyorsa- düşünce tekrar ortaya çıkar. Yaşantı geçip gitmiştir ve otomatik olarak belleğe depolanır. Düşüncenin malzemesi, belleğin içindekilerdir.
Düşüncen, geçmişi geleceğe izdüşüm yapar. Geçmiş gelecekte de varolmalıdır.
…aşk acısı çekilen süreçte bir kez daha sevilir; çünkü
yitirilenin kaybı, anıların berrak aydınlığı içinde kımıldanır.
Halbuki ben düşünce miyim? Hayır, düşünce benim bir
parçamdır.
Geçmişi unut ve geleceği rahat bırak çünkü onun üzerinde hiçbir yaptırım gücün yoktur.
Düşünce geçmişi sıkıca tutmak ve onu tekrarlamak ister.
Geçmiş melodi gibi belleğe depolanmıştır.
Düşünce, içinde bulunduğun bu zamanı senden çalar.
Çekingenlik ve yakınlık, zıt kutuplar olarak birbirleri ile salınım yapmak zorundadır; böylece bir ilişki işlevini yerine getirir ve aşk kendini geliştirebilir.
(bu anlatılan) İnsanların çoğuna / zor gelir. Doğrusu bunda
bir kez başarılı olurlarsa, bu yakınlığı sıkıca tutmak isterler; böylece bir
gerginlik, bir sinirlilik (tutukluk) meydana gelir. Şu halde yakınlığı tekrar
serbest bırakabilmeli ve korkusuzca mesafeli olmaya doğru geri
salınabilmelidir…
Aşk ilişkisinin çoğu, bu doğal ritimde bozulan bir ilgiden
dolayı başarısızlıkla sonuçlanır. Biri yakınlaşmayı arzularken, diğeri şimdi
doğrudan mesafeli olmak ister veya biri daha yakına doğru açılmak isterken
diğeri daha şimdiden geriye salınım yapmaya başlar. Diğerinin
ritmini hissetmek ve etki altına almadan onun ritmini kendi bireysel salınımına
bırakmak için, çok fazla duyarlı olmak gerekir (s. 27-28).
Aşk acısı çekiyorsun. …düşüncenin bulduğu tüm stratejiler anlamsızdır. (çünkü) düşünce, aşkın sistemine yabancıdır.
Aşk ruhsaldır ve düşünceler ise
mantıksaldır. Şu halde mantık, ruhu yönlendirmeye çalışırsa, başarısızlığın
kökeni buradadır.
Ayrılık, bir düşünce sorunu değildir.
Ruhsal alanda hiçbir şey yanlış ve doğru değildir.
Düşünceden dolayı başarısız oluruz; çünkü düşünce genellikle yaratıcı değil, aksine yıkıcı ve tahrip edici bir etki yapar.
Tüm yaşam enerjisi ile gücümüz, ruhumuzdan kaynaklanır. Ne zaman düşünce bu enerjinin hizmetinde olursa, ancak o zaman aşkta yapıcı olur.
…mantığı ruhun hizmetine ver
…eğer kendimizi tüm bu gerçek olmayan kimlik arayışlarından kurtarır ve gerçekten kendimizi bulursak, duyarlılığımızda yani benliğimizde, ruhumuzda olursak, o zaman açık olur ve böylece başkalarına da yakınlaşma fırsatını elde ederiz.
Açıklık, birbirine benzemek demektir. Ne kadar açık olursam sen de o kadar açık olursun ve birbirimize o kadar daha yakın oluruz.
…hislerimizi paylaştığımız oranda birbirimizle yüz yüze
gelebiliriz.
Çok konuşulur. Sözlü düzeyde ne kadar çok psikolojiye girersek, yakınlaşacağımıza birbirimizden uzaklaşırız.
…sözel düzeyde aşk gelişemez.
Aşk sözlü düzeyde oluşmaz. Aşk,
beden, ruh ve zekânın buluşması ile oluşan bir bütündür. Zekâ yolu ile, yani
sadece sözcüklerle bu bütünlüğü yeniden canlandıramazsın. Konuşma, ayrılığın
üstesinden gelmekten ziyade, ayrılığın daha da derinleşmesine neden olur.
Var olan bir aşkı canlı tutan bir yöntem nasıl mevcut değilse, bitmiş bir aşkı geri getirecek bir yöntem de yoktur.
Düşünce ne kadar çok yapmak isterse, o kadar çabuk yıkar.
Özgürlük, mutsuzluğun derinliklerinde de olsa kendi haline bırakılmalıdır.
Eğer unutulup kaybolmuşa, aşk duygularından bir daha söz edilemez.
…duygusallığı sözcüklerle ifade etmek çok zordur.
…hiçbir beklentin olmamalıdır. Güven duyularak aşk duyguları
beklenemez.
«Seni seviyorum» dediğinde beklenti ortaya çıkar.
Aşk duyguları, yaşanan özgürlükte oluşur.
Düşüncenin mantığı, ilişki bekler. Mantık sorumluluk altına sokar, bir sistem ister.
Özgürlük iyileştirir, bağımlılık aşağılar, gücendirir.
Tutkunluk, aynı zamanda melankoli yaratır ve kalp atışlarına neden olur. Her ne kadar zekâ bunun gerçek olduğunu kabul etmese de biz bunu manevi olarak derinden hissederiz: Bu şarkıyı söylememe izin ver; bu sihirden, bu cazibeden öleyim, fakat beni sorumlu tutma.
Aşk özgürlükle oluşur ve bu nedenle nerede ve ne zaman isterse sona erer.
Fani, geçici olana güvenilmez.
…aklın kavrama olasılığı olmayan şeyi, ruh olanaklı hale getirir. Bu noktadan hareketle, alışkanlıklara, kurallara değil, yaşama ve varolmana güven.
Gelip geçici şeye sıkıca sarılmak onu tahrip etmek anlamına gelir.
Dikkatlice bakar ve can kulağı ile dinlersen sözcükler
önemini yitirir ve gördüğün manzara karşısında anlamlarını kaybeder. Düşünceler
çözülerek ayrışır ve dikkatlice bakarak şimdi ne olup bittiğini kavramaya
başlarsın.
Aşk, ancak bir bütün olarak orada olursan gelişebilir.
…duyguların da kendine ait bir dünyası vardır.
Sözcüklerin olmadığı bir dünyada yaşarsın.
Sözcüklerin olmadığı ruhsal alanda bir şey oluşur ve daha
sonra dil bunu ifade eder: «Başlangıç buradadır ve bitiş orada.»
…tekrar tekrar şunu söylüyorum: Duyguların hakkında o kadar çok konuşma.
Kesin olan şudur: Gerçek olan nesnedir, sözcükler değil; onlar eşlik eder.
Fakat sen sözcüklerle analiz etmeye başladığın an, nesneleri
sözcüklerin içerisine sokmaya çalışırsın; o vakit nesneler bu sözcüklerle
hareketsiz hale gelir ve sessizleşir. Nesneler sözcüklerin örtüsü altında asılı
kalır ve burada tıkanarak ölür.
Eğer aşk hareketsizse, sessizse, sözcüklerle onu tekrar yaşama döndüremezsin, canlandıramazsın. Gerçi nesnelere dokunursun; fakat onlar daha da sessizleşir ve hareketsiz hale geçer.
Korku ve bağımlılık aşkın değil, kıskançlığın nedenleridir.
Kendini bağımlı hale getirme. Özgür ol. Salınım ancak bu
özgürlükte gelişebilir.
Nefes almak ve nefes vermek kendiliğinden oluşur; doğa bunu sağlamış, yoluna koymuştur
Onu sevgiye, aşka uygula.
Düşünmekten, planlamaktan ve kendini yoğunlaştırmaktan vazgeçebilirsin. Nefes
almak ve kalp atışı gibi kendini yaşama ver.
Sahip olmayı arzulamak ve bununla ortaya çıkan korku bağımsızlığı, aşkın nasıl bir sinyali değilse; aynı şekilde arzu ve buna bağlı olan korku da aşk değildir. Aşk bunun öbür tarafındadır.
…yitirme korkusu olmadan ve sahiplenmeyi istemeden seversen
o zaman senin aşkın gerçek olur.
…eğer kendin için hiçbir şeye sahip olmayı istemez, fakat sahip olduğun her şeyi vermeye hazır olursan ancak o zaman sevebileceğini fark edersin.
Neden hiç çekinmeden beni terk etti?
Kendine olan değer duygusu anlamında, kendine olan güvenin
zedelenmiştir. Sevilmek, kendine olan değer duygusunu arttırır.
Aslında neye üzülüyorsun?
Aşk ateşi tutuşur tutuşmaz kendimize olan değer duygusu
araya girer.
Melankolik ol. Hüzün ve acınla ne kadar yoğun bir şekilde tanışırsan kim olduğunu daha iyi anlarsın.
Genelde sadece fonksiyonel olduğumuz, bir rol üstlendiğimiz, başkaları tarafından nasıl bekleniyorsa öyle davrandığımız, kendimizi gönül hoşluğu ile nasıl görmek ve nasıl göstermek istiyorsak öyle sergilediğimiz doğru değil mi?
Bu çok yüzeysel bir davranıştır.
Baskı ve arzularına uyarak aşka layık olmaktansa, reddedilmek daha iyidir.
…
Türkçeleştiren: Turan İnceayan
Doruk Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 1999
9 Eylül 2020 Çarşamba
Cumhuriyetin İlk Yıllarında Aydınlar Kurucu İdeolojinin Seçkinleri
Evren Altınkaş - Cumhuriyetin İlk Yıllarında Aydınlar Kurucu İdeolojinin Seçkinleri
Cumhuriyeti kuran kuşakların ve bu dönemin aydınlarının
eğitim süreçlerinde ve buna bağlı olarak dünyaya bakışlarında en etkili olan
düşünce, kuşkusuz pozitivizmdi.
Pozitivizmin en önemli unsuru değişim…
Yeni rejim, halkın genel eğilimi sonucu değil, devrimci bir
kadronun gayretleriyle gerçekleşmişti. Toplum, Cumhuriyetin getirdiği ulusal
egemenlik düşüncesinin çok uzağındaydı.
Atatürk ilke ve inkılâpları çerçevesinde çizilen toplumsal
proje / Kemalist düşünürler tarafından Aydınlanmanın kendisi olarak sunuldu…
Cumhuriyet aydınları neredeyse tümü Osmanlı’nın dağıldığı
dönemde yetişmiş (başka türlü olabilir miydi)…
Osmanlı’nın son döneminde aydınlar arasında yaygınlaşan seçkincilik…
Cumhuriyet dönemi aydınlarına da aynı şekilde intikal etmiş…
Cumhuriyet aydını, ulemanın kültürü Batı’ya karşı koruma
çabasının tam aksine, kültürü ve toplumu Batılılaştırmaya yönelik bir çaba sarf
etmiştir.
Cumhuriyet döneminde siyasi ve sosyal alanı belirlemede de
etkili olan merkez siyasi/askeri yapıdır.
Cumhuriyet modernleşmesi Avrupa karşısında güçlü ve batılı
bir toplum görüntüsüyle ayakta durabilmek için, farklılık arz edecek kesimleri
de (asker, memur, esnaf, öğretmen) aynı Batılılaşma programı çerçevesinde
toplamaya çalışmıştır.
Atatürk döneminde Türkiye Cumhuriyeti’nde Batılılaşma,
ülkeyi çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne çıkarmak gibi bir dinamik ideal
haline getirilmiştir.
Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal’in Batılılaşma fikri
çerçevesinde en çok önem verdiği aydın Ziya Gökalp olmuştur. Gökalp
1922’de Yeni Gün gazetesindeki makalelerinde: “Garp Medeniyetine hâkim olmak
yahut garp devletlerine mahkûm olmak, bu iki şıktan birini kabul
mecburiyetindeyiz. Bugün artık şu hakikat anlaşılmıştır: Avrupa’ya karsı
hürriyetimizi ve istiklalimizi müdafaa edebilmek için Avrupa Medeniyetini
iğtinam etmemiz lazımdır. Avrupa medeniyeti müspet ilimlerden ve sınaî
tekniklerden, içtimaî teşkilatlardan ibarettir.”
Mustafa Kemal Türkiye Cumhuriyeti’nin önündeki tek yolun
sadece ve sadece Batılılaşma olduğunu da çeşitli defalar dile getirmiştir.
Mustafa Kemal’in Cumhuriyet’in ilanından 7 ay önce
Konya’daki Türk Ocağı’nda yaptığı bir konuşması: “sınıf-ı münevver telkinle,
irşatla kitle-i ekseriyeti kendi maksadına göre iknaya muvaffak olamayınca,
başka vasıtalara tevessül eder. Halka tahakküm ve tecebbüre başlar, halkı
istibdatta bulundurmaya kalkar”
Yunus Nadi, 1924’te yayınlamaya başladığı Cumhuriyet
gazetesinin ideoloji yayma işlevini göstermesi açısından önemlidir. Gazetenin
ilk sayısında Yunus Nadi: “Cumhuriyet memlekete mal olmuş bir fikirdir. Biz
onun temsilcileri ve koruyucusuyuz.”
Falih Rıfkı Atay 1923 yılında Yeni Mecmua’yı yeniden
yayınlamaya başladı. Milliyet ve Ulus gibi pek çok gazetede başyazarlık yaptı.
Ona göre Türkiye’ye özgü bir ideoloji olan Kemalizm, ülkenin
koşulları gereği faydacı olmak durumunda kalmıştır.
Atay’da da komünizm ve faşizm gibi totaliter rejimlerin bazı
uygulamalarından etkilenme emareleri görülmektedir.
Mahmut Esat Bozkurt hukukçu kimliğiyle 1924-1930 arası Türk
Hukuk Devrimi’ni gerçekleştiren kişidir.
Bozkurt’a göre, devletçilik devlet sosyalizmi demekti.
Bozkurt, bu sistemi şöyle tanımlar: “Bu sistem özel mülkiyeti tanıyan, fakat
insanın insan tarafından sömürülmesini önlemek ve milli kalkınmayı başarmak
için devlete ekonomik işlerde kontrol ve teşebbüs hak ve yetkilerini kabul eden
bir sistemdir.”
Afet İnan Cumhuriyet’in misyoner sosyal bilimcilerinin tipik
örneğidir. Medeni Bilgiler’de en çok önem verdiği kavram devlettir. İnan’a göre
genel irade toplumdaki tek tek bireylerin toplamından daha başka ve yüksek bir
kavramdır.
Necmettin Sadık Sadak, sosyoloji alanındaki çalışmalarının
neredeyse tümünde Kemalist doktrini pekiştirici ifadeler kullanmıştır.
Radikal-pozitivist ve anti Osmanlıcı Halil Nimetullah Öztürk
“İnkılâbın Felsefesi” adlı eserinde Türk inkılâbının Osmanlılıktan tamamen
sıyrılması gerektiğini savunmuştur. …yeni devletin siyasal ve toplumsal
yapısının Gökalp’ın dediği gibi “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” değil
fakat “Türkleşmek, Laikleşmek, Çağdaşlaşmak” olduğunu savunur.
Hasan Ali Yücel (…) temel hedefin Türkiye Cumhuriyeti’nin
Batılı kimliğinin Batı tarafından anlaşılabilmesi olduğunu söylemiş
Reşat Nuri Güntekin’in neredeyse tüm romanları, Kemalist
reformların ve özellikle de laikliğin savunusunu yapan eserlerdir.
Kemalizm’in bir ideoloji olarak topluma yayılması için…
Halkevleri…
Halkevleri, Kemalist doktrinin işlendiği bir eğitim merkezi olarak
da değerlendirilebilir.
Halkevleri kamusal alan oluşturma ve bu kamuya hitap etme
işlevlerini yerine getirir.
1933 yılında Ülkü Dergisi’ni çıkarmaya başlamıştır. Derginin
amacını ve içeriğini anlatan “Ülkü Neden Çıkıyor?” başlıklı yazısında Recep
Peker şöyle der: “...cemiyetin kanındaki inkılap unsurlarını ısıtmak, ileri
adımlarını sıklaştırmak için… Milli dile, milli tarihe, milli sanatlara ve
kültüre hizmet için… çıkıyor”.
Adnan Adıvar, muhalif bir tutum takınmış olmasına rağmen, Temelde,
ülkedeki değişim eğilimine ve değişikliklerin yapılış biçimine karşı çıkmıştır.
Türkiye’nin sosyal ve kültürel sorunlarının liberal yoldan
halledilebileceğine inanmıştır.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Cumhuriyet sonrası devleti,
devrimlerin bilincine varan aydın grubunun yönetmesi gerektiğini savunur.
Şevket Süreyya Aydemir, Kadro Dergisi’nin neredeyse baş
ideologu
İnkılâp, kaçınılmaz olarak, öncelikle sayıları az olan bir
azınlık grubu tarafından benimsenecek ve yaşanacaktır.
Derginin (Kadro) hedeflerinden birisi de, 1929 yılından
itibaren, Dünya Ekonomik Buhranı’nın da etkisiyle ekonomik anlamda devletçi
politikalar izlemeye başlayan Cumhuriyet’in bu yeni ekonomi politikalarını
savunmaktır.
Ekonomik gücü kim elinde tutarsa politik gelişmelere de o
yön verir iddiasından yola çıkan Kadrocular, özel sektörün sanayileşmedeki
rolünün azaltılmasını, hatta devlet tarafından kontrol edilmesi gerektiğini
savunmaktaydılar.
Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu 1934 yılında yayınlamaya başladığı
Yeni Adam dergisi ile, “cumhuriyetçi muhafazakarların” sesini duyurmuştur.
Gökalp’in yazdıklarını sert bir şekilde eleştiren bu grup, toplumu etkileyen
makro yapılardansa gelenek görenekler gibi mikro yapıların üzerinde durulması
gerektiğini savunmuşlardır.
Ahmet Ağaoğlu Kurtuluş Savaşı sırasında Hakimiyet-i Milliye
Gazetesi’nin başyazarı oldu. Ona göre Milli Mücadelenin ideolojik temelinde
milliyetçi, halkçı ve köylücü bir anlayış vardı.
1926 yılında Atatürk’e sunduğu bir raporda, CHP’yi ve parti
yönetimini devrimleri uygulayamamakla ve ataletle suçlaması, özellikle İnönü ve
ekibi tarafından hiç hoş karşılanmamış ve “makbul” aydın olarak görülmemeye
başlanmıştır.
1934 yılında yayımladığı Serbest Fırka isimli eserinde: “Bizde
Cumhuriyetten en uzak bir alamet bile yoktur. Bizdeki rejim tam manasıyla ve en
şiddetli bir diktatörlüktür ve bunu hepsi, herkes biliyor!” demiştir.
Ağaoğlu’na göre rejimin bu niteliği almasının sorumlusu aydınlardır ve aydınlar
rejimin oturması için çalışmak yerine, kendi kişisel çıkarlarının peşinde
koşmuşlardır.
…
Hacettepe Üniversitesi Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları
Dergisi, Cilt: 7, Sayı: 14, (114-132), 2011
İstiklal Mahkemeleri Cilt 7/3 İkinci Dönem Ankara İstiklal Mahkemesi (1925-1927)
TBMM - İstiklal Mahkemeleri Cilt 7/3 İkinci Dönem Ankara İstiklal Mahkemesi (1925-1927)
Sıra Numarası : 6
Esas Numarası : 191/341
Teşrinievvelin on beşinci günü Gazi Paşa Hazretlerini
istikbal için cem’ edilmiş olan zevatın kaffesi şapka giydikleri halde maznuniyeti
iddia kılınan Kazım bin Ali’nin fesle istasyonda bulunmasını gören
Jandarma Bölük Kumandanı Yüzbaşı Hüseyin Bey merkumun başından fesini alıp
yırtması üzerine merkum Kazım tarafından kumandan mir-i mumaileyh üzerine
taarruzla göğsünden kaktırmak ve başından yüzbaşılığa ait resmî serpuşunu
almasından kendisinin hüviyeti tahkik edilmek üzere karakola gönderilip ferdası
günü hüviyeti tesbit edilmek üzere karakoldan bir kefalet-i şahsiye senedi
alınarak bırakılan ve ferdası günü Jandarma Dairesine celb olunduğunda
kendisine şefaat için gelen şahit tüfenkçi İzzet Ağa ve hancı Süvari Hasan Ağa
muvacehelerinde ve esna-yı vazifede Yüzbaşı Bey’e karşı dürüştane bir vaziyet
takınarak ve şiddetli bir lisan ile fesini çıkarmaya hak-ı salahiyeti
olmadığını ve fesiyle istasyona gelinmeyeceğine dair kendisine bir tebligat
yapılmadığı ve başındaki fes ancak din ile alakası bulunan Müslümanların
çıkarabileceğini söylemesine karşı Yüzbaşı Bey de münadi marifetiyle tebligatın
Alaşehir ahalisine ifa kılınmış olduğunu söylemesi üzerine merkum cebinde
bulunan sustalı çakısını çıkarmak üzere oda kapısına doğru yürümesini müteakib
Takım Kumandanı Sezai Bey tarafından merkumun su-i kasdi hissedilerek Sezai Bey
tarafından arkası takip olunarak o sırada cebinden çıkarıp açtığı susta
çakısını Sezai Bey’in sol kalçasına saldırıp ağır surette yaralamış ve ikinci
defa da üzerine atılmış ise de esbab-ı mania hayluletiyle katle teşebbüsü akim
kaldığı ve çok müşkilat ile elinden mezkur çakı şahitlerin ve toplanan
jandarmaların muavenetleriyle alınabildiği ve bu uğraşma sırada bir çok eşhasın
ellerinden yaralandığı gerek evrak-ı tahkikiyede şahitlerin şehadâtından zabıt
ve keşif varakaları ve tabip raporu müfadından ve kendisinin huzur-ı mahkemede
vaki’ olan müevvel ikrarından anlaşılmakla hareketine tevafuk eden Kanun-ı
Ceza-yı Umumi’nin “174” üncü maddesinin ikinci fıkrası mucibince ve “46” ncı
maddenin [Yed-i ihtiyarında olmayan esbab-ı mania hayluletiyle …… fiil-i mezkur
idam olunur ve müddet kürek...... yedi seneden eksik olmamak üzere muvakkat
kürek cezası hüküm olunur] diye muharrer fıkrası delaletiyle on beş sene
müddetle küreğe konulmasına ve müddet-i mahkumiyetini Diyarbekir
Hapishanesinde ikmaline müttefikan 3/1/1926 tarihinde karar verildi. 3/1/1926 /
s. 9
…
Sıra Numarası : 22
Esas Numarası : 8
42’nci sayfada zeyl-i karar vardır.
Türkiye halkının umumi serpuşu şapka olduğu ve buna
münafi’ itiyadın devamını Hükümetin men’ edeceği hakkında Büyük Millet Meclis-i
Âlisince kabul edilen ve Anadolu Ajansı ile Maraş’a tebliğ edilmiş olan 25/Teşrinisani/341
tarih 45 numaralı kanunun 26/11/341 tarihinde saat 10 raddelerinde çarşıda
Maraş Belediye Reisi Lütfi Bey tarafından ilan edilmesi üzerine ertesi
27/11/341 Cuma günü Maraş’ın Ulucamii’nde Cuma namazını müteakib Molla
İbrahim namındaki Cami imamının vaazını müteakib cami minberinde bulunan
ayet-i kerime işlemeli kırmızı ve yeşil bayrakları müstashiben cemm-i gafir
halinde silah ata ata müsellehan Hükümete hücum ve kuvve-i zabıtayı ihataya
kıyam ve makam-ı vilayet etrafında ve Hükümet avlusunda hep bir ağızdan
tekbirlerle şapka giymeyiz şapka giyen Hükümeti tanımayız, gavur vali istemeyiz
diye fiilen ve müsellehan isyan ve fırsat kollayan iki yüz küsur mevkufu
bulunan hapishanenin kapılarını ve demir parmaklıklarını ve üst kata çıkılmak
için mevzu’ asma ve çivili merdiveni tahrib eylemekle maznunun aleyhim olup
28/11/341 tarihinde taht-ı tevkife alınan Ulucami müezzini Hafız Mehmed,
İnşallah Maşallah Ali, Pekmezci Hacı Hüseyin bin Mustafa, Cami hademesi muhacir
Abdullah, Battal oğlu Hacı Memiş, Hacı İshakzade Durdu Fakih, veznedarlıktan
matrut Ahmed Remzi, Bayrakdar Süleyman oğlu Mahmud, Pişkinzade Osman Fakıh,
Ekmekçi mahallesinden Memiş oğlu Ali, Ekmekçi mahallesinden müteveffa Memiş
oğlu Mehmed, imam Hüseyin oğlu Hacı Ali, Çolak Ali, Yemeli oğlu Memili,
Karaoğlan oğlu Bekir, Veli oğlu Muharrem, Kara Ali’nin oğlu Sıddık, Şeyh
mahallesinden İsmail oğlu Sıddık, Kamil oğlu Ali, Mahmud oğlu Durdu, berber
Mustafa oğlu Veysel, muhacir Resul oğlu Mehmed, kazzaz Durdu, Osmaniyeli Halil
oğlu Ahmed, Halil Çavuş, Taşo, Toplak oğlu Mustafa Çavuş, Tahmas Ökkeş,
Yılankırkan Mehmed oğlu Ahmed ve hal-i firarda bulunan Maraş’ın Kuytul Muhtarı
Hafız Mehmed, Molla İbrahim, Maraşlı Bayrakdar Hamdi, Maraşlı nalband Ahmed ile
merkum maznunların ef’al ve harekâtında bir âmil-i manevi mevkiinde
olduklarından ve isyan hadisesinden evvel şapka iksası hakkında Heyet-i
Vekilece verilen kararı tamamen tatbik eylememelerinden dolayı keza maznunun
aleyhim olup 9/Kanunıevvel/341 tarihinde taht-ı tevkife alınan Kadızade Ziya, Hüseyin
zade Nuri, Şişmanzade Arif, Ahmed Hamdi, Arifi Bey zade Abdulkadir, Şişmanzade
Nuri, Çiftçizade Hasan, Kadızade Tevfik, Mebus-ı sabık Hasib, Kocabaşzade Ömer,
Ebubekir zade Mustafa, Kocabaşzade Ahmed, Neşet Bey zade Hacı Nuri Bey, Hüsni
zade Hasan Efendi, Alikocabaşzade Mehmed, Dede zade Mehmed, Arifi zade Arif
Efendi, Turgud, İşbahzade Hüseyin, Kısakürekzade Ahmed, Guruşçuzade Ali,
Seyyidbahtizade Hacı Mehmed, Katibzade Mehmed, Katımzade Derviş Ağa,
Kocabaşzade Hacı İbrahim Ağa, Doktor Veliddin, Nazif zade Ahmed, Musa Efendi
zade Mehmed Efendilerin icra kılınan muhakemeleri neticesinde: Maznunlardan
Ulucami müezzini Hafız Mehmed’in isyan sabahı camide efkar-ı umumiyeyi ifsad
maksadıyla tanzim edilen tahrik-âmiz hezeyannameyi tertib ve kıraat ettiği ve
öğle namazında İnşallah
Maşallah Ali’nin ötede beride şapka giymeyeceğinden bahisle
isyan günü Cuma namazında toplanan halkı Pekmezci
Hacı Hüseyin ile birlikte Hükümet aleyhine kıyama tahrik
eyledikleri ve hal-i firarda bulunan Molla İbrahim’in de bu hususun temini için
minberde vaazda bulunduğu, Kuytul Muhtarı, Bayrakdar Hamdi ve nalband Ahmed ile
birlikte cümlesi fiilen ve müsellehan isyana iştirak ettikleri ve Süleyman oğlu
Mahmud, Müezzin Battal Mehmed, Tortufakıh, Ziraat Bankası veznedarlığından matrud
Ahmed Remzi, Karaoğlan oğlu Bekir, Ulucami hademesi Abdullah ile Bitlisli Resul
oğlu Mehmed, Van muhacirlerinden İsmail oğlu Sıddık’ın da isyanda suver-i saire
ile propaganda ve müsellehan Hükümete ve hapishaneye hücum eyledikleri ve
maznunlardan Mebus-ı sabık Hasib Bey’in de isyanın zuhurundan evvel kendisine
şapka hakkında müracaatta bulunan Hafız Mehmed ve sair kimselere ben şapka
giymeyeceğim beni Hükümet zaten muhalif tanıyor. Siz başınızın çaresine bakınız
ve mukavemet için kuvvet tedarik edilmiştir, gibi sözlerle isyanın zuhuruna
sebebiyet vermek suretiyle fer’an zî-medhal olduğu ve maznunlardan sabık
tahsildar Maraşlı oğlu Halil’in de Sabit Efendi hakkında hıyanet-i vataniyede
bulunduğuna dair yalan yere tahriren ihbaratta bulunduğu ve kendisinin huzur-ı
mahkemede yazısının kendisine ait olduğunu itiraf eylemesi ve Sabit Efendi’nin
iddia ettiği vechle camide halkı isyana teşvik eylemediği ve mezkur mektubu
aralarında mevcut davadan müteessir olarak yazdığını itiraf eylemesi ve
maznunların mezkur ef’ale mücaseretleri gerek evrak-ı tahkikiyede ifadeleri
tesbit edilen şahitlerin şehadâtından ve zabıt varakasından ve kendilerinin
huzur-ı mahkemede müevvelen vaki’ olan ikrarlarından anlaşılmakla bunlardan
Ulucami müezzini Hafız Mehmed, İnşallah Maşallah Ali, Pekmezci Hacı Hüseyin’in
vicahen ve hal-i firarda bulunan Kuytul Muhtarı Hafız Mehmed, Molla İbrahim,
Bayrakdar Hamdi, nalband Ahmed’in gıyaben hareketlerine tevafuk eden Kanun-ı
Ceza-yı Umumi’nin muaddel “55” inci maddesinde [Her kim Hükümet aleyhine
müsellehan isyana......] diye muharrer fıkrası delaletiyle muaddel “57” inci
maddesinin [Beyan olunan ...... ve icraya tasaddi eylerlerse ...... ol cemiyete
dahil bulunanlardan ...... ve muhrik-i mefsedet olanlar her nerede tutulur ise
idam olunur] diye muharrer fıkrası mucibince salben idamlarına ve hal-i
firarda bulunan Kuytul Muhtarı, Molla İbrahim, Bayrakdar Hamdi, nalband
Ahmed’in de hukuk-ı medeniyeden ıskatla mallarının haczine ve Süleyman oğlu
Mahmud, müezzin Battal Mehmed, Durdu Fakıh, Ziraat Bankası veznedarlığından
matrud Ahmed Remzi, Karaoğlan oğlu Bekir, Ulucami hademesi Abdullah, Bitlisli
Resul oğlu Mehmed, Van muhacirlerinden İsmail oğlu Sıddık’ın hareketine tevafuk
eden Kanun-ı Ceza-yı Umumi’nin muaddel “55” inci maddesi delaletiyle “57” inci
maddesinin [Mevki-i hıyanette tutulanlar ….. müebbeden veya muvakkatan küreğe
vaz’ olunurlar] diye muharrer fıkrası mucibince onar sene küreğe konulmalarına
bunlardan Süleyman oğlu Mahmud ceride-i nüfustaki kaydına nazaran henüz on beş
yasında gözükmekte ise de kendisinin hal ve tavrından 22 yaşında olduğuna
heyet-i hakimeye kanaat geldiğinden Usul-ı Muhakemât-ı Cezaiye Kanunu’na
müzeyyel 23/Nisan/341 tarih ve 660 numaralı kanunun yedinci maddesi mucibince
sinninin yirmi iki yaşında olduğuna ve sicill-i nüfusunun bu suretle tashihi
zımnında Mahalli Nüfus Müdüriyetine müzekkere tastirine ve Sabit Efendi
hakkında iftira ettiği muhakemeten tahakkuk eden Maraşlı oğlu Halil’in
hareketine tevafuk eden Kanun-ı Ceza-yı Umumi’nin “213” üncü maddesinin [Bir
kimseye li-garazın cürm isnad eder...... tasni’ eder ise...... delâil-i
maddiyenin derece-i kuvvetine göre bir haftadan üç seneye kadar habs olunur]
diye muharrer fıkrası mucibince üç sene hapsine ve keza işbu isyan ve harekâtta
fer’an zî-medhal olduğu tahakkuk eden Mebus-ı sabık Hasib Bey’in de hareketine
tevafuk eden Kanun-ı Ceza-yı Umumi’nin “57” inci maddesi delaletiyle “45” inci
maddesinin [Eğer fiil-i asli idam veya müebbed...... fer’an zî-medhal olanlar
hakkında on seneden aşağı olmamak üzere muvakkat küreğe konulurlar] diye
muharrer fıkrası mucibince on sene müddetle küreğe konulmasına ve isyan
hadisesiyle alakadar olduklarına dair kanaat-bahş-ı vicdan olacak delâil-i
kanuniye görülemediği cihetle Kadızade Ziya, Buru Hüseyin zade Nuri, Şişmanzade
Arif, Kuşçuzade Ahmed Hamdi, Arifi Bey zade Abdulkadir, Şişmanzade Nuri,
Çiftçizade Hasan, Kadızade Tevfik, Kocabaşzade Ömer, Ebubekir zade Mustafa,
Kocabaşzade Ahmed, Hacı Nuri Bey, Hüsni zade Hasan, Alikocazade Mehmed, Dede
zade Mehmed, Arifi zade Arif, diş tabibi Hasan Turgud, İşbahzade Hüseyin,
Kısakürekzade Ahmed, Kuruşçuzade Ali, Hacı Mehmed, Katibzade Mehmed, Katımzade
Derviş, Hacı İbrahim, Doktor Veliddin, Nazif zade Ahmed, Musa Efendi zade
Mehmed Efendilerle, Pişkinzade Osman Fakıh, Ekmekçi mahallesinden Memiş oğlu
Ali, Sofu Memiş oğlu Memiş, imam Hüseyin oğlu Hacı Ali, Çolak Ali, Ali oğlu
Memili, Veli oğlu Muharrem, Kara Ali oğlu Sıddık, Kamil oğlu Ali, Mehmed oğlu
Durdu, Osmaniyeli Halil oğlu Ahmed, Halil Çavuş, Şaziye mahallesinden Taşo,
Mustafa Çavuş, Topal Mehmed oğlu İbiş, Karaküçükzade Mustafa Efendi, meşhur
Tahmaz Ökkeş, Yılankırkan Mehmed oğlu Ahmed’in beraetlerine ve sebeb-i aherle
mevkuf değillerse tahliye-i sebillerine müttefikan /1/1926 tarihinde karar
verildi. 18/1/1926 / s. 41-45
…
Sıra Numarası : 31
Esas Numarası : 16, 166/341, 181/341 Tevhid
Erzurum, Rize, Giresun hadise-i isyaniyesiyle alakadar ve
işbu hadiselerin suret-i tertib ve ihzarında amil ve öteden beri Hükümet
tarafından yapılan hamalât-ı teceddüdkaraneye karşı bir vaz’-ı muhalefet ahzıyla
idare-i hazıra aleyhinde daima propagandada bulunmakla maznunun aleyhim olan ve
3/12/341 tarihinde taht-ı tevkife alınan Erzurum’un Dere mahallesinden Hoca
Osman ve biraderi Hoca Mehmed ve Bakırcı mahallesinden Sami[h] ve
Camiikebir’den Muhsin ve Sabuncuzade Mustafa, Erzurum Sulh Hakim-i sabıkı
Zühdi, Muradpaşa mahallesinden Hacı Bey, Habibmolla mahallesinden Kara Sabri
Bey ve kitapçı esnafından mütekaid Yüzbaşı İsmail Efendi, Hasankale Telgraf
Müdürü Halid, Erzincan Murakıbı Ali ile [Frenk Mukallidliği ve Şapka] nam
risaleyi tahrir ve muhtelif mahallere irsal ile halkı isyana teşvik ettiğinden
dolayı İstanbul’da 7/12/341 tarihinde tevkif edilen Fatih dersiâmlarından Hoca
Atıf ve rüfekasından Babaeski Müftü-i sabıkı Ali Rıza, Fatih’te Şeyh
Süleyman, Fatih türbedarı Hasan Tahsin, Bakırköy’den Seydişehirli Hasan Fehmi,
Suudûlmevlevi, Bayezid Dersiâmlarından Hoca Tahir, Hoca Fettah ve
19/Eylül/341’de tevkif edilen İstanbul’da Taladbey Hanında Yemenli Yusuf ve
16/Eylül/341 tarihinde tevkif edilen ve marü’l-beyan evrak ile muhakeme ve
evrak-ı tahkikiyesi tevhid edilen Uşaklı saatçi Mustafa oğlu Süleyman Sami ve
31/Teşrinievvel/341 tarihinde tevkif edilen Uşak’tan Köseoğulları’ndan saatçi
Hacı Ali oğlu Ahmed, Ayntabizade Rasih oğlu Salih, Kamil Paşa zade Muhlis ve
rüfeka-yı sairesi haklarında icra kılınan muhakeme neticesinde: Bunlardan Hoca
Atıf Efendi’nin Türkiye Cumhuriyeti’nin teceddüd ve tekamüle doğru attığı
hatvelere mani olmak ve halkı isyan ve irticaa teşci’ etmek kasdıyla İstanbul’da
üç yüz kırk senesi nihayetlerinde [Frenk Mukallidliği ve Şapka] nam eseri neşr
ve muhtelif vasıtalarla memleketin muhtelif mahallerine irsal ettiği esnada
İstanbul Polis Müdüriyeti tarafından Birinci Şube ifadesiyle 24/8/341 tarihiyle
Dahiliye Vekalet-i Celilesine ihbar edildiği vekalet-i müşarünileyhanın
26/9/341 tarih ve 4717 numaralı emriyle mezkur risalenin müsaderesiyle men’-i
tevzii İstanbul’a bildirildiği ve kitapların bir miktarı derdest ve müsadere
olunduğu halde ve emrin suduru tarihinden bir müddet sonra eser-i mezkurun
isyanın zuhur ettiği mıntıkalarda yapılan taharriyatta elde edilmesi ve
muhakemeleri icra edilen maznunlara vaki’ olan suallerden eserin isyandan bir,
iki ay evvel mezkur muhitlere gelerek elden ele gezdirilmek suretiyle gizliden
gizliye okutturulduğu ve şapka iksası hakkındaki kanunun kabul edilmesi üzerine
muhtelif mahallerde şapka aleyhinde propagandada bulunan eşhasın tevkifi
esnasında yapılan taharriyatta mezkur esere tesadüf edildiği ve icra edilen
tahkikatta eser-i mezkurun efkar-ı masume-i halkı iğfal ve irticaa teşvik
maksadıyla Anadolu’nun içerilerine ve bi’l-hassa vilayât-ı şarkiyeye bila-bedel
gönderildiği ve eserin neşr ve tevzii Hükümetçe men’ edildiği halde neşr ve
tamimine güna gün vasıtalarla çalışmak suretiyle mevâki-i muhtelifedeki isyanın
zuhurunda amil ve muharrik-i
yegane olduğu ve Atıf Efendi hayat-ı maziyesi itibarıyla
da 31/Mart hadise-i irticaiyesinde ve Mahmud Şevket Paşa merhumun hadise-i
şehadetinde alakadar olduğundan suver-i muhtelife ile tecziye ve Sinob’a
nefy olunduğu ve bundan başka mücadele-i milliyenin en buhranlı zamanında
Anadolu içerilerine doğru uzamış olan işgal ordusuna mukavemet edilmemesi
zımnında riyasetinde bulunduğu Teali-i İslam Cemiyeti namına tanzim ettirdiği
beyannameleri sonradan alındığını inkar tertibâtına rağmen Yunan tayyareleriyle
istiklal ve hakk-ı hayatı için mücadele eden Anadolu köylerine attırdığı ve
teceddüd ve cumhuriyetin fırsat kollayan daimi bir düşmanı vaz’ını almış olan
mumaileyhin son hadise-i isyaniyede maddeten ve manen alakadar bulunduğunun
delâil-i mesrude ile teeyyüd ve tahakkuk ettiği ve diğer maznun Babaeski
Müftü-i sabıkı Ali Rıza Efendi’nin Giresun isyanının fail ve mürettiblerinden
olduğundan dolayı idamına karar verilen ve hükmü infaz edilen Hafız Muharrem’in
üzerinde derdest edilen ve tertibât-ı isyaniye ve fesatkarane hakkında teati-i
malumattan ibaret olan Ali Rıza imzalı mektuplar hakkında huzur-ı mahkemede
sorulan suallere cevaben [Efendim ben Giresun’a gelirken vaziyet ve şapka
hususunda mahallin efkar ve ahvâl-i sairesini “hasta iyidir veya fenadır”
parolasıyla bize malumat verdirmeleri üzerine ben de kendilerine bu suretle
bildirmekte idim] diye vaki’ olan itifaratından hadise-i isyaniyenin muharrik
ve müşevviklerinden olduğu ve Hafız Muharrem’le muhabere ile temasta ve
İstanbul’da hin-i tevkifinde elde edilen ve Muharrem’den kendisine gönderilen
ve aynı parola ile muhabere edildiğini mübeyyin mektupların bulunduğu ve
mücadele-i milliye senelerinde Babaeski’de müftülüğü zamanında birçok masum
halkı Yunanlılara teslim ve Yunan âmâline çalışmış olması hususunun tebeyyün
eylemesinde ve ihanet-i harbiye ve hıyanet-i vataniyeden dolayı mahkum ve
bi’l-ahire aftan istifade ederek tahliye kılındığı ve daima memleketin buhranlı
zamanlarında bu gibi ef’al-i hıyanetkaranede bulunması ve kendisinin son Giresun
hadise-i isyaniyesinde üzerlerinde zuhur eden mektuplar mündericatı dolayısıyla
Muharrem’le beraber müşterek bir surette hareket ettiklerine kanaat-ı vicdaniye
hasıl olduğu gibi şuhûdun şehadâtı ve huzur-ı mahkemede merkumûnun
müevvelen vaki’ olan ikrar ve itiraflarından ve Mahallî Hükümetinin bu hususa
mütedair muhtelif raporlarından anlaşılmakla hareketlerine tevafuk eden Kanun-ı
Ceza-yı Umumi’nin 45’inci maddesinin [Her biri cürmün husulü maksadıyla ef’al-i
mezbureden bir veya bir kaçını icra eylerse eşhas-ı mezkureye hemfiil denilir
ve cümlesi fail-i müstakil gibi mucazat olunur] diye muharrer fıkrası delaletiyle
kanun-ı mezkurun muaddel “55” inci maddesinin [Türkiye Cumhuriyeti’nin
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nu tamamen veya kısmen tağyir ...... veya ifa-yı
vazifeden men’e cebren teşebbüs edenler idam olunur] diye muharrer fıkrası
mucibince İskilibli Hoca Atıf ve Babaeski Müftü-i sabıkı Ali Rıza
Efendilerin salben idamlarına ve maslub Hafız Muharrem’in itaat-ı mutlaka
ile merbut bulunduğu şeyhi olup efkar-ı irticakaranesinin fiiliyat sahasında intikalinde
en büyük amil olan Fatih’te Sofular ve Talibanlılar şeyhi denilen Süleyman’ın
ve Muharrem’le Babaeski Müftü-i sabıkı Ali Rıza’nın muhaberelerine tavassut
ettiği anlaşılan Fatih türbedarı Hasan Tahsin ve Erzurum hadise-i isyaniyesinin
amil ve mürettiblerinden bulunup Erzurum’da idam edilen Şeyh Hafız Osman’ı
harekât-ı irticaiyeye tahrik mahiyetinde mektup yazmakla maznun Erzincan
murakıbı Ali ve hadise-i isyaniye günü Hükümetin şifre miftahını elde etmek
yolundaki hareket ve faaliyeti ve akrabalarına isyana takaddüm eden günlerde
yazmış olduğu Bayburd havalisini tahrik mahiyetinde irticakarane mektuplarla
Erzurum hadise-i isyaniyesinde fer’an zî-medhal olduğuna kanaat gelen Erzurum’un
Hasankale kazası Telgraf Müdürü Halid ve Erzurum hadise-i isyaniyesine takaddüm
eden günlerde ötede beride şapka aleyhinde propagandada bulunmakla keza maznun
Erzurum’un Dere mahallesinden Hoca Osman ve biraderi Mehmed, Erzurum’un
Muradpaşa mahallesinden Hacı Bey ve Habibmolla mahallesinden Kara Sabri Bey,
Erzurum’da Yüzbaşılıktan mütekaid İsmail ve Uşak’ta şapkayı vesile ittihaz
ederek teşkilat-ı idare-i hazıra aleyhinde bulunmakla müttehim Uşaklı
Köseoğulları’ndan Ahmed ve Ayntabizade Salih, saatçi Süleyman, Kamil Paşa zade
Muhlis Efendilerin haklarında isnad olunan ef’ale mücaseretleri gerek
haklarında tanzim edilen zabıt varakaları müfadı ve Mahallî Hükümetinin bu
hususta vermiş olduğu raporlar ve isyan sahalarında tezahür eden hissiyât
dolayısıyla [Frenk Mukallidliği ve Şapka] nam kitabın kıraatından mülhem olarak
âmâl ve efkar-ı irticakaraneyi teyid eder mahiyette tezahürat ve teşvikâtta
bulundukları evrak-ı tahkikiyede ifadeleri alınan şuhûdun şehadâtından ve
huzur-ı mahkemede müevvelen vaki’ olan ikrar ve itiraflarından anlaşılmakla
hareketlerine tevafuk eden Kanun-ı Ceza-yı Umumi’nin “45” inci maddesinin [Eğer
fiil-i asli idam...... fer’an zî-medhal olanlar hakkında on seneden aşağı
olmamak üzere muvakkatan küreğe konulur diye muharrer fıkrası delaletiyile
kanun-ı mezkurun muaddel “55” inci maddesinin birinci fıkrası mucibince
Erzurumlu Şeyh Süleyman’ın on, Fatih türbedarı Hasan Tahsin’in beş, Erzincan
murakıbı Ali ve Erzurum’un Dere mahallesinden Hoca Osman ve Hacı Bey ve Hoca Mehmed ve Erzurumlu Kara
Sabri ile Yüzbaşılıktan mütekaid İsmail’in yedişer sene ve Uşaklı
Köseoğulları’ndan Ahmed, Ayntabizade Salih, Hasankale Telgraf Müdürü Halid’in
onar, saatçi Süleyman, Kamil Paşa zade Muhlis’in on beşer sene küreğe
konulmalarına ve keza isyana tekaddüm eden günlerde Adapazarı, Burusa
mıntıkaları dahilindeki köylerde dolaşarak şapka aleyhinde beyanâtta bulunarak
Hükümet-i hazıranın idaresine halkı isyana teşvik etmekle maznun İstanbul’da
sabık komiser muavinlerinden Yusuf Kenan Efendi’nin hakkında isnad olunan
ef’ale mücasereti evrak-ı tahkikiyedeki ifadeleri bulunan şahitlerin şehadâtı
ve keza ikrar ve itirafından anlaşılmakla hareketine tevafuk eden Kanun-ı
Ceza-yı Umumi’nin 55 inci maddesinin [Ef’al-i mezkûreyi ika’a fiilen tahrik
...... ve madde-i fesadın icrasına başlanmış olursa yedi seneden ekal olmamak
üzere küreğe konulur] diye muharrer fıkrası nucibince kendisinin on sene
müddetle küreğe konulmasına ve İdare-i Hükümeti deruhde eden zevata harekât-ı
teceddüdkaraneye devam ettikleri takdirde hayatlarına kast edileceği ve
memleketin hayat-ı mazisi dolayısıyla bu gibi teceddüdâta tahammülü olmadığını
sair tefevvühatı havi imzasız mektuplar göndermekle keza maznunun aleyh
Suudûlmevlevi’nin ef’al-i müddea biha mücasereti elde edilen mektuplardaki yazılarla
mahkemede istiktab suretiyle yazdırılan yazıların aynı olması ve mektupların
Suudûlmevlevi tarafından yazıldığı bu hususta teşekkül eden ehl-i hibrenin
raporu müfadından anlaşıldığı ve bu hususa dair mahallî vilayetin göndermiş olduğu
raporlarda müddeiyât-ı anifeyi teyid ettiği cihetle hareketine tevafuk eden
Kanun-ı Ceza-yı Umumi’nin “191” inci maddesinin [Bir kimseye mühürlü veya
mühürsüz veya imzalı …... teklifini icra eylemezse …… vukua getireceği ......
beyan ettiği mazarrat faili hakkında idam ...... fakat fiile çıkmamış
olur...... muvakkaten küreğe konulur] diye muharrer fıkrası mucibince on sene
müddetle küreğe konulmasına keza ötede beride idare-i hazıra aleyhinde beyanâtta
bulunmak suretiyle halkın hissiyâtını Hükümet aleyhine tahrik eylemekle
maznunun aleyhim İstanbul Bayezid dersiâmlarından Hoca Tahir, Hoca Fettah,
Seydişehri Hasan Fehmi, Erzurumlu Samih, dava vekili Muhsin, Sabuncuzade
Mustafa, Sulh Hakim-i sabıkı Zühdî Beylerin ef’al-i müddea biha mücaseretleri
haklarında tanzim edilen evrak-ı tahkikiyede ifadeleri tesbit edilen şahitlerin
şehadâtından keza Mahallî Hükümetin vermiş olduğu raporlardan anlaşılmakla
Kanun-ı Ceza-yı Umumi’nin muaddel “64” üncü maddesinin [Zikr olunan teşvikâtın
bir güna eser-i fiilisi zuhur etmez ise muvakkat nefy cezasıyla mücazât olunur]
diye muharrer fıkrası mucibince kendilerinin üçer sene müddetle tagriblerine ve
bunlardan Hoca Fettah ve Hoca Tahir Efendilerin Adana, Seydişehirli Hasan Fehmi
Efendi’nin Isparta, Erzurumlu Samih, Muhsin ve Sulh Hakim-i sabıkı Zühdî,
Sabuncuzade Mustafa Efendilerin İstanbul vilayetlerinde müddet-i mahkume-i
cezaiyelerini ikmallerine ve Kanun-ı Ceza-yı Umumi’nin “39” uncu maddesinin
[Eğer mahkum-ı aleyh hakkında nefy cezası hükm olunmuş ise bir günlük
mevkufiyet beş günlük nefye muadil add olunur] diye muharrer fıkrası mucibince
tarih-i tevkiflerinden itibaren mevkuf kaldıkları müddetin de müddet-i
mahkumelerinden icra-yı mahsup ve tenziline ve mevâki-i muhtelifede vücuda
gelen harekât-ı isyaniyede alakadar oldukları iddiasıyla maznunun aleyhim
Uşaklı saatçi Mustafa Asım, gazete muharrirlerinden Ömer Rıza, Nurıosmaniye
Camii imamı Hafız Osman, Rize’den Gevelizade Yahya, Yüzbaşılıktan mütekaid
Hıdır, mahdumu Muhyiddin, Maarif Vekaleti mümeyyizlerinden İhsan, Dağıstanlı
Seyyid Tahir, Aziz bin Mahmud, yağlıkçı Mustafa ve biraderi Hüseyin, kitapçı
Aziz, Cihan Kütübhanesi sahibi Mihran, Şeyh Ali Haydar, berber Mustafa, saatçi
Hafız Nafiz, Gostivarlı Hasan, Uşak’tan saatçi Mülazım mütekaidi Halid,
Sürmeneli Hafız Ali, Tahirülmevlevi, Erzurumlu Cafer Beylerin haklarında isnad
olunan ef’ale mücaseretlerine dair kanaat-ı vicdaniye temin edecek delâil-i
kanuniye bulunamadığından beraetlerine ve sebeb-i aherle mevkuf değillerse
ihla-yı sebillerine müttefikan karar verildi. 3/2/926 / s. 59-63
…
Sıra Numarası : 32
Esas Numarası : 15
Hükümet-i Cumhuriye idaresi aleyhinde tefevvühatta bulunduğu
gibi şapka aleyhinde Hükümet-i Arabiye lehinde propagandada bulunmakla
maznunun aleyh Erbaa’da mukim mütekaid Mülazım-ı evvel Bağdadlı Arab Halil
hakkında icra edilen muhakeme-i vicahiye neticesinde: Maznun Bağdadlı Arab
Halil’in ötede beride Hükümet aleyhinde beyanâtta ve mensup olduğu milletinin
ve Arab Hükümetinin lehinde propagandada bulunduğu gerek evrak-ı tahkikiyede
ifadeleri alınan şuhûdun şehadâtından ve zabıt varakası müfadından
anlaşılmakla, hareketine tevafuk eden Tabiiyet Kanunu’nun altıncı maddesine
müzeyyel fıkarat mucibince kendisinin Türkiye tabiiyetinden ıskatına ve hudud-ı
millî haricine ihracına müttefikan karar verildi. 4/2/926 / s. 65
…
Sıra Numarası : 33
Esas Numarası : 17
Ötede beride Hükümet ve şapka aleyhinde beyanâtta
bulundukları iddiasıyla maznunun aleyhim olup 20/12/341 tarihinde taht-ı
tevkife alınarak 20/1/926 tarihinde gayr-ı mevkuf olarak icra-yı muhakemelerine
karar verilen Eskişehir Mahkeme-i Temyiz ketebesinden
Hacıibrahimoğulları’ndan Mehmed Ali, Müştak, Kemal Efendilerin muhakemeleri
neticesinde: Maznun-ı mumaileyhimûnun mabihi’z-zanları olan ef’al-i müddea
biha mücaseretleri hakkında kanaat- bahş-ı vicdan olacak bir güna delâil ve
emarât-ı kanuniyeye dest-res olunamadığından beraetlerine yalnız aynı
dairede üç biraderin müstahdem bulunması mahzurdan salim olamayacağından maaş-ı
hazıralarına halel gelmemek üzere ayrı ayrı devair-i adliyelerde istihdamları
hususunun da Adliye Vekalet-i Celilesine iblağına müttefikan karar verildi.
4/2/1926 / s. 65
…
Sıra Numarası : 36
Esas Numarası : 18
Halkı şapka hakkındaki kavanîn-i hükümete teşvik eylemek
iddiasıyla maznunun aleyhima olup 1/Kanunıevvel/341 tarihinde taht-ı
tevkife alınan Karadeniz Ereğlisi’nde mukim Dava Vekili Mehmed Nasır ve
Halveti sabık Şeyhlerinden Hacı Mehmed Efendilerin icra-yı muhakemelerinde:
Dava Vekili Nasır Efendi’nin 18-19/Kanunısani/926 tarihinde tevkifhanede ecel-i
mev’uduyla vuku’-ı vefatına binaen hakkındaki hukuk-ı umumiye davasının
sukutuna ve Hacı Mehmed Efendi’nin de mabihi’z-zannı olan ef’ale mücaseretine
dair kanaat-bahş-ı vicdan olacak delâil-i kanuniye görülemediğinden beraetine
müttefikan karar verildi. 6/2/1926 / s. 67
…
Sıra Numarası : 41
Esas Numarası : [33]
8/Kanunıevvel/341 tarihinde Fethiye kazasının Kesikkapu
mahallesinden Abdullah ve Faik Çavuşların kahvehanesinde alenen işret ve
saika-yı sekrle şapkasını yere atmak suretiyle tefevvühatta bulunmak maddesinden
maznunun aleyh olup ve Mahalli Müstantikliğinin 15/Kanunıevvel/341 tarihli
gayr-ı muvakkat tevkif müzekkeresiyle mevkuf bulunan Fethiye’nin Ovacık
karyesinden Ömer Çavuş bin Ahmed ve merkumla alenen müskirat istimalinden
maznun ve gayr-ı mevkuf rüfekası haklarında Mahalli
Müstantikliğince icra kılınan tahkikatta tefevvühat-ı vakıanın harekât-ı
irticaiyeden madud bulunmasına binaen rü’yet ve intac-ı muhakemenin İstiklal
Mahkemelerinin vazife ve salahiyet-i kanuniyeleri dahilinde bulunduğuna dair
ittihaz olunan karar ve evrak-ı müteferriası bi’l-vürud Müddei-i Umumilik
Makamının 7/Şubat/926 tarih ve […] numaralı iddianamesiyle mahkemeye tevdi’
olunmakla evrak-ı mezkure ve teferruât-ı sairesi mütalaa ve tedkik olunmakla
icabı müzakere olundu. İstiklal Mahkemelerinin rü’yetiyle vazifedâr olduğu
enva’-ı ceraim ol babdaki kanunun üçüncü maddesinde musarrah ve maznunun
aleyhimden Ömer Çavuş’un azam-ı cürmü bulunan tefevvühat-ı lisaniye maddesinin
ise Kanun-ı Ceza’nın yedinci faslında münderic ve İstiklal Mahkemesinin
vazife-i kazaiyesinden hariç bulunan ceraimden madud bulunmasına ve bu gibi
ceraimin memleketin huzur ve sükununu ihlal mahiyetinde bulunduğu surette
Takrir-i Sükun Kanunu’na tevfikan mürtekiblerinin ancak Heyet-i Vekile
kararıyla mahkememize tevdi’ olunabilecekleri kanun-ı mezkur ahkam-ı sarihası
cümlesinden olmasına binaen müstantikliğin nukât-ı mezkureden bi’z-zuhul hariç ez-vazife
kararı ittihazında isabet-i kanuniye bulunmadığından ve cürm-i mezkur failleri
hakkında tahkikat ve takibât-ı kanuniyenin Mahalli Müstantikliğinin cümle-i
vezaifinden bulunduğu cihetle evrakın merci-i kanunisine li-ecli’l-iade Müddei-i
Umumilik Memuriyet-i Âliyesine tevdiine müttefikan karar verildi. 8/2/926 / s.
71
…
Sıra Numarası : 42
Esas Numarası : 14
Kayseri vilayetinde Hükümetin şapka hakkında ittihaz
eylediği mukarreratın icrasını men’ kasdıyla halkı müsellehan Hükümet
aleyhine isyana teşvik eylediklerinden maznunun aleyhim olup 15/Teşrinisani/341
tarihinde taht-ı tevkife alınan an-asl Mekke ahalisinden olup Kayseri’nin
Melikgazi Medresesinde mukim Arab Hacı Ahmed Hamdi ve Kayseri Eytam Müdir-i
sabıkı Hacı Abdullah bin Mehmed ve Kayseri’nin Mükremin mahallesinden sebzeci
esnafından Kuşçu oğlu Hacı Ali mahdumu Mustafa ve başlarına yapılan propaganda
neticesi olarak sardıkları sarıkların çıkarılması için kendilerine ihtarâtta
bulunan kuvve-i zabıtaya karşı fiilen mümanaat ederek halkı kendi arzularına
iştirak ettirmeye tevessül eylediklerinden keza maznunun aleyhim Kayseri’nin
Mükremin mahallesinden Arpacı Hafız oğlu Lütfi ve mahdumu Osman, Kayseri ve
havalisinde yapılan propagandalarla alakadar olduklarından 4/12/341 tarihinde
Sivas mülhakatında tevkif edilen Kamalı Hoca namı ile maruf Hoca Mehmed Efendi
ile Mekkeli Yahya Hamza ve 16/Teşrinisani/341 tarihinde keza taht-ı tevkife
alınan Bozatlı Kabasakal mahallesinden Hoca Hacı Şeyh ve Nebioğulları’ndan Akif
oğlu Vehbi ve Kayseri’nin Gülük mahallesinden Medineli Borluzade Hamza oğlu
Mehmed ve Kayseri’de tevkif edilen Ahmed Hamdi’nin üzerinde yapılan
taharriyâtta zuhur eden mektupları calib-i şübhe görüldüğünden Elaziz’de
25/11/341 tarihinde taht-ı tevkife alınan müteveffa Şeyh Osman Bedreddin oğlu
Muhyiddin 12/Kanunıevvel/341 tarihinde Vezirköprü’de taht-ı tevkife alınan
Müftüzade Nuri, muallim Dursun ve Hafız İbrahim haklarında icra kılınan
muhakeme-i vicahiye neticesinde: Maznunlardan Arab Hacı Hamdi’nin Sivas’tan
Kayseri’ye gelerek çarşıda haffaf Hacı Ali’nin dükkanına giderek orada
bulunanlara [Sivas’ta bir vaka olmuş Kamalı Hoca namında birisi camiin
minaresine çıkarak sarığınızı sarınız şapka giyenler kafir olur demiş.
Bunun üzerine zabıta müdahale etmiş halk müsellah imiş Hocayı teslim
etmemişler, bir Mebusun hanesine taarruz etmişler. Mebus kaçmış, Hükümete
dehalet etmiş ahali de müttehiden sarık sarıyorlarmış] diye beyanâtta bulunduğu
evrak-ı tahkikiyenin 24’üncü sayfasında mazbutü’l-ifade kesanın şehadetleri ve
beşinci sayfadaki itiraflarıyla anlaşıldığı gibi Kayseri Eytam Müdir-i sabıkı
Hacı Abdullah’ın da Kayseri Eytam Müdürü iken şapka giymemek için 4/Teşrinievvel/341
tarihinde memuriyetten istifa eylediği, evrakı miyanında mevcut Cinayet
Müddei-i Umumiliğinin tezkere-i cevabiyesinden anlaşıldığı ve kendisinin aynı
zamanda Mekkeli Ahmed Hamdi ile birlikte aynı mealinde müteaddid yerlerde
beyanâtta bulunduğu ve her ikisinin saf ve nezih halkı iğfale tasaddi ettikleri
Ahmed Hamdi’nin tarikât-ı Nakşibendi’ye sulûk ederek tarikât-ı mezkurede
kendisi gibi bir fikr-i melanetkarane taşıyan eşhasla ittifak ve
propagandalarına germi vermiş oldukları ve Kayseri efkar-i umumiyesini tahriş
ve tahrik suretiyle halkı ilticaa doğru sürükledikleri ve bu beyanât ve
propagandaların tesir ve neticesi olarak kasaba halkından olup hiç bir sıfat ve
salahiyet-i ilmiyeleri olmayan elli kadar eşhasın ani olarak başlarına sarık
sardıkları gerek evrak-ı tahkikiyede ifadeleri alınan şahitlerin şehadâtı ve
gerek kendilerinin mahkemede vaki’ olan müevvelen ikrar ve itiraflarından
anlaşıldığı gibi, Ahmed Hamdi’nin üzerinde bulunan mektuplar delaletiyle
kendisinin Hükümet ve idare-i hazıra aleyhinde şüpheli hareketlerde bulunduğuna
heyet-i hakimece kanaat geldiğinden hareketlerine tevafuk eden Kanun-ı Ceza-yı
Umumi’nin muaddel elli beşinci maddesinin [Madde-i fesadın icrasına başlanmış
olur ise yedi seneden ekall olmamak üzere küreğe konulur] diye muharrer fıkrası
mucibince, Ahmed Hamdi ve Abdullah’ın on beşer sene müddetle küreğe
konulmalarına ve Sivas’ta taht-ı tevkife alınan Kamalı Hoca nam-ı diğeri Hoca
Mehmed Efendi’nin Sivas havalisini dolaşarak ve şapka aleyhinde beyanâtta
bulunarak halkı Hükümet aleyhine tahrike teşvik eylediği gerek Mahalli
Hükümetin hakkında vermiş olduğu raporlardan ve hakkında tanzim olunan evrak-ı
tahkikiyeden anlaşıldığından hareketine tevafuk eden Kanun-ı Ceza’nın muaddel
elli besinci maddesinin son fıkrası mucibince kendisinin on sene müddetle
küreğe konulmasına ve maznunlardan Kayseri’nin Mükremin mahallesinden Arpacı
Hafız oğlu Lütfi ve mahdumu Osman’ın sıfat ve salahiyeti olmadığı halde
başlarına sarık sardıkları görülmesi üzerine kendilerine sarıkların çıkarılması
hususunda polis tarafından vaki’ olan ihtara karşı [Siz necisiniz, elinizde ne
var] diye yüzlerce halkın tecemmu’ etmesine sebebiyet verdikleri ve yine
toplanan halka karşı [Burada ahali yoktur Hükümet de yoktur] diye yüksek sesle
beyanâtta bulunarak halkın heyacanını tevlid ve isyana tahrike çalıştıkları
gibi kendilerine ihtaratta bulunan polisin yakasından tutarak darba cüret
ettikleri haklarında tanzim edilmiş zabıt varakası müfadından ve evrak-ı
tahkikiye ve mahalli mahkemede ifadesi alınan şahitlerin şehadâtından ve
kendilerinin müevvelen vaki’ olan ikrar ve itiraflarından anlaşılmakla,
hareketlerine tevafuk Kanun-ı Ceza’nın 114’üncü maddesinin [polis sıfatında bir
neferi memuriyetlerini icrada iken …... darba ..…. cüret eden olursa altı aydan
iki seneye kadar habs olunur] diye muharrer fıkrası mucibince sıfat ve
salahiyetleri olmadığı halde kast-ı mahsus ile sarık sarmaları haklarında
esbab-ı müşeddide addiyle kendilerinin iki sene müddetle hapislerine ve
maznunlardan Kuşçu oğlu Hacı Ali mahdumu Mustafa’nın mukarrerat-ı Hükümete
adem-i itaatla kezalik sıfat ve salahiyeti olmadığı halde başına sarık sardığı
ve ötede beride şapka giyilmemesi için sarf-ı nüfuz eylediği, hakkında tanzim
edilen zabıt varakası müfadından ve evrak-ı tahkikiyedeki şahitlerin şehadâtından
ve kendisinin müevvelen vaki’ olan ikrar ve itirafından anlaşılmış olmakla
hareketine tevafuk eden Kanun-ı Ceza’nın doksan dokuzuncu maddesinin birinci
zeylinde [Bu vechle nüfuz …… memurînden değil ise bir seneden ziyade olmamak
üzere …… habs cezasıyla mücazât olunur] diye muharrer fıkrası mucibince
kendisinin bir sene müddetle hapsine ve maznunlardan Hacı Şeyh Efendi’nin ötede
beride şapka aleyhinde [Şapka giyiyorlar bununla namaz kılıyorlar bu caiz
değildir. Ben bütün kitapları karıştırdım yerini bulamadım] diye beyanâtta
bulunduğu hakkında tanzim edilen evrak-ı tahkikiyenin onuncu sayfasında ifadesi
alınan Demirci oğlu Mustafa Ağa’nın ve sair şuhûdun şehadâtından anlaşılmakla
hareketine tevafuk eden Kanun-ı Ceza’nın “64” üncü madde-i kaimesine ilave
edilen zeylin [Kavanîn ve nizamat-ı devlete adem-i itaata halkı teşvik ......
mecma’-ı nas olan mahallerde, bu suretle irad-ı nutuk eyleyenler iki aydan iki
seneye kadar habs olunur] diye muharrer fıkrası mucibince iki ay müddetle
hapsine ve l6/Teşrinisani/341 tarihinde tevkife alındığına nazaran müddet-i
mahkume-i cezaiyesini ikmal eylemiş bulunduğundan kendisinin tahliyesine ve
maznunlardan Kayserili Akif oğlu Vehbi, Vezirköprü’den Müftüzade Hafız Nuri,
muallim Dursun, Hafız İbrahim, Elaziz’den müteveffa Şeyh Osman Bedreddin oğlu
Muhyiddin, Medineli Borluzade Hamza oğlu Mehmed, Sivas’tan Mekkeli Yahya
Hamza’nın haklarında isnad olunan ef’ale mücaseretlerine dair kanaat-i
vicdaniyeyi temin edecek delâil-i kanuniye görülemediğinden beraetlerine ve
sebeb-i aherle mevkuf değiller ise ihla-yı sebillerine müttefikan karar
verilerek tefhim olundu. 10/2/926 / s. 73-75
…
Sıra Numarası : 57
Esas Numarası : 204/341
Gümüşhane Mebusunun şapka yüzünden katl edildiğini ve
İstanbul’a bir İngiliz filosu geldiğini ve emniyet-i dahiliyeyi ihlale matuf
bazı beyanâtta bulunmak maddesinden dolayı maznun-ı aleyhim ve mevkuf
bulunan ve Heyet-i Vekile-i Celile kararıyla İstiklal Mahkemesine tevdi’ olunan
Trabzon İmaret mahallesinden Sandıkçızade İsmail ve Çulhazade Hacı Pir ve Karagürcüzade
Mikdad oğlu Hasan ve Vakfıkebirli Karatebişzade Hacı Hüseyin ve Trabzon Vali-i
esbakı Hamid Bey haklarında icra kılınan muhakeme neticesinde: Merkumûn ve
mumaileyhimin isnad olunan ef’ale mücaseretleri hakkında delâil ve ihbarât-ı
kanuniyeye dest-res olunamadığından beraetlerine ve sebeb-i ahere mebni
mevkuf değiller ise ihla-yı sebillerine ve Vali Hamid Bey’in tevkifi esnasında
hanesinde zuhur eden vesâik miyanında elde edilen ve mahkemede sabık Dahiliye
Vekaleti Heyet-i Teftişiye Reisi Hüsni Bey’e ait olduğunu ifade eylediği
şayan-ı dikkat notları muhtevi defterin de Dahiliye Vekalet-i Celilesine
irsaline müttefikan 2/Mart/926 tarihinde karar verilerek tefhim kılındı.
2/Mart/926 / s. 99
…
Sıra Numarası : 65
Esas Numarası : 46
Yıldızeli kazasının Belcik nahiyesine mülhak Yavu
karyesinden nahiye azasından dükkancı Mehmed Çavuş’un şapka füruhtunu vesile
ittihaz ederek öteden beri mevcut husumetine binaen katl eylemekle
maznun ve 22/Kanunıevvel /341 tarihinde taht-ı tevkife alınan karye-i mezkureden
ve maktülün akrabasından Hasan oğlu Deli Ahmed hakkındaki evrak Müddei-i
Umumilik Makam-ı Âlisinin 16/Mart/926 tarih ve 46 numaralı iddianamesi ile
mahkememize tevdi’ edilmekle icabı müzakere olundukta: Maznun Deli Ahmed’in
aralarında mevcut husumete binaen Mehmed Çavuş’u katl eylediği cereyani-i
tahkikattan müsteban olacağı üzere Sivas Müstantikliğinin cürm-i mezkure bir
reng-i siyasi vererek ve aynı zamanda Hıyanet-i Vataniye Kanunu’na temas
ettirerek cinayetle lüzum-ı mahakemesine ve evrakının mahkememize tevdiine dair
ittihaz eylediği karara cürmün şekl-i ika’ ve mahiyeti Hıyanet-i Vataniye
Kanunu’na münderic ef’al-i cürmiyeden bulunmaması itibarıyla isabet-i kanuniye
görülemediği ve icra-yı takibât ve tahkikatın mezkur müstantikliğin vazife-i
kazaiyesi dahilinde bulunduğu cihetle muvafık-ı kanun ve usul görülemeyen
karar-ı müttehazın fesih ve nakzıyla evrakın mevcuduyla maan merci-i kanunisine
irsali zımnında Adliye Vekalet-i Celilesine tevdiine müttefikan karar verildi.
14/Mart/926 / s. 113
…
Sıra Numarası : 71
Esas Numarası : 44, 51
Şapka iksasının kabulü dolayısıyla camide vaazda
bulunarak halkı Hükümet aleyhine tahrik eylediği iddiasıyla maznunun aleyh
olup 4/Şubat/926 tarihinde Mahalli Müstantikliğince taht-ı tevkife alınan ve
cürmün mahiyetine nazaran müttehaz aidiyet kararıyla mahkememize tevdi’ olunan Rize
kasabasında mukim manifatura tüccarlarından ve Çayırlı karyesi Hatibi Mehmed
oğlu Hasan Efendi’nin icra kılınan muhakemesinde: Maznun-ı mumaileyhin
fiil-i müddea biha mücaseret eylediği hakkındaki ihbarâtın öteden beri
beynlerinde husumet mevcut olan Gürcüoğulları’ndan Maksud,
Osmanağaoğulları’ndan Şevki, Ömer mahdumu Nesli, Ömerceyboğulları’ndan Hasan
taraflarından tertib ve tasni’ olunarak isnad edildiği ve maznun Hasan
Efendi’nin mabihi’l-isnad olan fiil-i mezkura mücaseretine dair delâil ve
emarât-ı kanuniyeye dest-res olunamadığı, mahallen icra kılınan tahkikat-ı
istintakiye ve evrak-ı müteferriası meal ve mündericatı ve suret-i cereyan-ı
muhakeme ile sabit olduğundan mumaileyhin beraetine ve beriü’z-zimme
olduğunu bildikleri halde mumaileyhe isnad ve tasni’-i cürm ile müfteriyâtta
bulunarak mevkufiyetine sebebiyet veren merkum Maksud, Şevki, Nesli ve Ömerceyb
oğlu Hasan’ın müfteri sıfatıyla maznunen ve mevkufen icra-yı muhakemelerine bi’l-ittifak
karar verildi. 24/Mart/926 / s. 121
…
Sıra Numarası : 160
Esas Numarası : 211/341
Numaralı ve 18/Kanunıevvel/341 tarihli karara zeyldir.
Şapka meselesi vesilesiyle Hükümete adem-i itaat ve
dini siyasete alet ittihaz ederek Ordu ve Giresun vilayetlerini basmak
ve Hükümet-i Cumhuriye idaresini ilga eylemek maksadlarıyla Kanunıevvel’in
yedinci günü Piraziz nahiyesinin Şeyhli karyesinde Derviş Hüseyin’in
hanesinde bir kısmı müsellah olarak ictima’ ve isyan eylemek cürmlerinden
maznunun aleyhim olup muhakemeleri Giresun’da 18/Kanunıevvel/341 tarihinde icra
edilerek derecat-ı muhtelifede cezalara mahkum edilen Hafız Muharrem ve
rüfekası miyanında olup hal-i firarda bulunması dolayısıyla gıyaben Hıyanet-i
Vataniye Kanunu’nun birinci ve ikinci maddeleri delaletiyle Kanun-ı Ceza’nın
45’inci maddesi mucibince on beş sene küreğe konulmasına karar verilen ve
24/12/341 tarihinde derdest edilerek mahkememize i’zam kılınan
Ebulhayrmustafalı karyesinden Çurbet oğlu Fettah mahdumu Dadak Ali’nin Usul-i
Muhakemât-ı Cezaiye Kanunu’nun 382’nci maddesinin [Müttehem-i gaib kendisini
Hükümete teslim eder veyahut hakkında terettüb eden ceza mürur-ı zaman ile
sakıt olmazdan evvel derdest olunursa hükm-i gıyabi münfesih olacağı] diye
muharrer fıkrası mucibince hakkındaki hükmün keenlemyekün addiyle tekriren icra
kılınan muhakeme-i vicahiyesinde: Maznun Dadak Ali’nin hakkında isnad olunan
ef’ale mücasereti kendisinin Giresun isyanına takaddüm eden günlerde Giresun
isyanı fail ve mürettiblerinden olup idam edilen Hafız Muharrem ve Derviş
Hüseyin ile görüşerek ve Hüseyin’in hanesinde vaki’ olan ictimaa iştirak ederek
hadise-i isyaniyenin suret-i tertibini görüştükleri hakkındaki ifadelerine
munzam evrak-ı tahkikiyede bu hususa dair istima’ edilen şuhûdun şehadâtından
anlaşıldığı gibi Giresun’da muhakemesi icra edilen maznunların huzur-ı
mahkemede müttefikan aynı mealde olarak merkum Dadak Ali’nin de Derviş
Hüseyin’in hanesindeki ictimada bulunduğu ve hatta isyanın kumandasını deruhde
edeceğini mezkur içtimada kendilerine beyan eylediğine dair vaki’ olan
ifadeleri ve kendisinin hadise-i isyaniye üzerine firar etmesi ve mahkeme
huzurunda da müevvelen ikrar ve itirafı gibi delâil-i kanuniye ile sabit
olduğundan hareketine tevafuk eden Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun birinci
maddesi ve ona müzeyyel madde-i kanuniye ve muaddel ikinci maddeleri
delaletiyle Kanun-ı Ceza’nın 45’inci maddesinin fıkra-i mahsusasına tevfikan
tarih-i derdestinden itibaren on beş sene müddetle küreğe konulmasına
müttefikan karar verildi. 27/Mart/926 / s. 127
…
Sıra Numarası : 83
Esas Numarası : 44, 51
Rize kasabasından manifatura tüccarı Hasan Efendi’ye dini
siyasete alet ittihaz ederek şapka aleyhinde beyanâtta bulunmak ve halkı
Hükümet aleyhine tahrik eylemek suretiyle hıyanet-i vataniyede bulunduğundan
bahisle müfteriyâtta bulunmak maddesinden dolayı maznunun aleyhim olup
25/Mart/926 tarihinde taht-ı tevkife alınan kasaba-i mezkureden
Gürcüoğulları’ndan Maksud ve Osmanağaoğulları’ndan Şevki ve 26/3/926 tarihinde
tevkif olunan Ömerhabiboğulları’ndan [Ömerceyboğulları] Hasan ve 3/Nisan/926
tarihinde tevkif olunan Ömer oğlu Nesli haklarında icra kılınan muhakeme
neticesinde: Merkumûnun mumaileyh Hasan Efendi’ye bî-cürm olduğunu bildikleri
halde beynlerinde mesbuk husumet ve adavet saikasıyla şapka iksası hakkında camide
vaazda bulunarak halkı Hükümet aleyhine tahrik ve hıyanet-i vataniye cürmünü
irtikab eylediğinden bahisle aleyhinde ihbarname tanzim ve tertib ve tevkifiyle
isnad ettikleri cürmün mahiyetine binaen İstiklal Mahkemesine sevk
ettirildikleri ve mumaileyhin bi’l-muhakeme fiil-i müddea biha mücaseret
eylemediği sabit olarak beraetine her ne kadar karar verilmiş ise de müfteri-i
anh Hasan Efendi’nin merkumûnun tasniât ve isnadlarından dolayı ve kendisinin
tevkifi ile hürriyet-i şahsiyesinin tahdidine sebebiyet verdikleri ol babdaki
evrak-ı tahkikiye ve müteferriâtı ve merkumûnun huzur-ı mahkemede yekdiğerine
mübayin ifadâtı ve adavet-i sabıkalarının mevcudiyeti delâil ve ihbarât-ı
kanuniye ile sabit bulunmuş olduğundan hareket-i vakıaları [İsyana iştirak
etmeyen eşhas hakkında li-garazin isnadâtta bulunanlar isnad ettikleri cürmün
cezasıyla mücazât olunurlar] diye muharrer olan Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun
“onuncu” maddesi delaletiyle [Vaaz ve hitabet suretiyle alenen veya ezmine-i
muhtelifede eşhas-ı muhtelifeyi sırran ve kavlen hıyanet-i vataniye cürmüne
tahrik …... ilah] diye muharrer olan kanun-ı mezkurun “üçüncü” maddesinin
fıkra-i mahsusasına tevfikan ve tarih-i tevkiflerinden itibaren onar sene
müddetle küreğe konulmalarına müttefikan karar verilerek tefhim kılındı.
18/Nisan/926 / s. 147
…
Sıra Numarası : 84
Esas Numarası : 1
Mukaddesât-ı diniyeyi alet ittihaz ederek Hükümet-i hazıra
ve şapka iksası aleyhinde tefevvühâtta bulunmak suretiyle kavlen
hıyanet-i vataniye cürmünü irtikab eylediği iddiasıyla maznunun aleyh olup
Çeşme kazası mahkemesince 2/Kanunıevvel/341 tarihinde gayr-ı muvakkat tevkif
müzekkeresiyle taht-ı tevkife alınarak mahiyet-i cürmüne nazaran aidiyet
kararıyla mahkememize tevdi’ olunan İzmir’in Alaçatı’da mukim
muhacirînden Hasan Kadı oğlu Necib’in icra kılınan muhakeme neticesinde:
Maznun-ı merkumun ef’al ve akvali itibarıyla melekât-ı akliyesine tamamiyle
hakim olup olmadığının tesbit ve tayinine lüzum görülerek taayyün edecek
ahvâl-i umumiye ve melekât-ı akliyesi hakkında raporu i’ta kılınmak üzere
beray-ı müşahede Tıbb-ı Adli Müessesesi Müşahedehanesi Müdüriyetine i’zam
kılınması karar-gir ve merkum müessese-i mezkureye i’zam kılınarak taht-ı
müşahedeye aldırılmış ve bu babda tanzim kılınan ve dosyası miyanında bulunan
16/Mart/926 tarihli raporda merkumun terakki-i sinni hasebiyle istitaât-ı
bedeniyesi gibi melekât-ı akliyesi de inhitat-ı ric’iye uğrayarak ateh-i şeyhi
denilen maluliyet-i ruhiyenin bidayete tekaddüm eden bir halet-i zihniye-i
mahsusa irae eylediği ve kavanîn-i milliyeye mutavaattan istinkaf suretindeki
cürmü müsbet ve faal ve kastı mutazammın bir muhalefetten ziyade menfi ve zelul
ve azm-i iradenin fıkdan-ı küllisinden münbais bir atalet-i menfiye idüğü beyan
edilmesine nazaran şuurunun marazi inkazı eseri olarak işlediği cürm-i
mesuliyet-i cezaiyeyi müstelzim olmadığından bu cihetten ittihaz-ı karara
mahal olmadığına ve şu kadar ki irade ve temyizi salib maluliyet-i akliyesi
itibarıyla her-bar huzur ve sükun-ı ammeyi ihlale matuf harekâtına mahal
kalmamak ve tedavisine itina olunmak üzere kesb-i ifakat edeceği zamana kadar
bimarhanede taht-ı tedaviye alınması hususuna bi’l-ittifak karar verildi.
18/Nisan/926 / s. 149
…
Sıra Numarası : 86
Esas Numarası : 55
Tirebolu kazasına tabi Arageriş karyesi ahalisinden
olup mezkur karye camii kapısında halk muvacehesinde idare-i hazıra-i
hükümet ve şapka aleyhinde tefevvühatta bulunmak ve cühelayı iğfale
çalışmak ve şapka giymesini icad edenlere itale-i lisan ve rüya gördüğünden
bahisle kurban kesmek ve saire suretiyle hıyanet-i vataniyede bulunmakla
maznunun aleyh olup mahalli müstantikliğince 13/Mart/926 tarihinde gayr-ı
muvakkat tevkif müzekkeresiyle taht-ı tevkife alınan mezkur karye hatibi
Bayrakdar oğlu Şeyh Mehmed’e atf ve isnad olunan cürmün mahiyetine nazaran
müttehaz aidiyet kararıyla mahkememize tevdi’ edilmesi üzerine icra kılınan
muhakeme neticesinde: Maznun-ı merkumun fiil-i müddea biha mücasereti sabit
olamadığından isnadât-ı vakıanın husumet-i kadimeden münbahis iğbirar
neticesi mezkur karyeden Emecan oğlu Hasan tarafından li-garazin isnad edildiği
sabit olduğundan merkumun beraetine ve ancak Şeyh Mehmed’e bî-cürm
olduğunu bilerek bu suretle aleyhinde ihbarname i’tası suretiyle isnad ve
müfteriyatta bulunan merkum Emecan oğlu Hasan ile Mahalli İstintak Dairesinde
merkumun isnadât-ı vakıasını teyid bir surette müfteriyâta da şehadât ve
beyanâtta bulunan Emecan oğlu Mustafa bin Emin ve Emecan oğlu Mürsel ve Durmuş
oğlu Hasan bin Ali’nin müfteri sıfatıyla dahil-i dava edilerek mevkufen icra-yı
muhakemelerine 18/Nisan/926 tarihinde bi’l-ittifak karar verildi. 18/Nisan/926
/ s. 151
…
Sıra Numarası : 100
Esas Numarası : 55
Tirebolu kazasının Arageriş karyesinden olup zikr
olunan karye camii önünde halk muvacehesinde Hükümet-i hazıra ve şapka
aleyhinde tefevvühatta ve şapkayı giyenlere itale-i lisanda bulunmak suretiyle
hıyanet-i vataniyede bulunmakla maznun, 13/Mart/926 tarihinde taht-ı tevkife
alınan karye-i mezkure ahalisinden Bayrakdar oğlu Şeyh Mehmed’in 18/Nisan/926
tarihinde mahkememizce icra kılınan muhakemesi neticesinde: Maznun-ı merkumunun
fiil-i müddea biha mücasereti sabit olamadığından isnadât-ı vakıanın husumet-i
kadimeden münbais iğbirar neticesinde mezkur karyeden Emecan oğlu Hasan
tarafından li-garazin isnad edildiği sabit olmasına binaen merkum Bayrakdar
oğlu Şeyh Mehmed’in beraetiyle Şeyh Mehmed’in bî-cürm olduğunu bilerek ve bu
suretle aleyhinde ihbarname i’tası suretiyle li-garazin isnad ve müfteriyâtta
bulunan merkum Emecan oğlu Hasan ile Mahalli İstintak Dairesinde husumet-i
mezkure hakkında şehadât-ı kazibede bulunan Emecan oğlu Mustafa bin Emin ve
Emecan oğlu Mürsel ve Durmuş oğlu Hasan haklarında mevkufen icra-yı
muhakemelerine karar verilmesi üzerine 22/Nisan/926 tarihinde taht-ı tevkife
alınarak Müddei-i Umumilik Makam-ı Âlisinin 2/Mayıs/926 tarih ve 55 esas
numarasıyla mahkememize evrakıyla birlikte tevdi’ kılınan müfteri Emecan oğlu
Hasan ve şehadât-ı kazibeden maznun Emecan oğlu Mustafa ve Emecan oğlu Mürsel
ve Durmuş oğlu Hasan bin Ali’nin muhakeme-i vicahiyeleri icra edildikten ve
tarafeynin iddia ve müdafaâtı istima’ ve bi’l-cümle evrak-ı dava kıraat
edildikten sonra icab-ı keyfiyet lede’l-müzakere: Müfteri Emecanoğulları’ndan
Hasan’ın mukaddema tatlik etmiş olduğu zevcesi Havva’yı müfteri-i aleyh Şeyh
Mehmed’in oğlu Mustafa’nın taht-ı nikahına almasından mütevellid Hasan’ın Şeyh
Mehmed oğlu hakkında husumet peyda eylediği ve bunun ilcasıyla li-garazin
bî-cürm olduğunu bildiği halde Şeyh Mehmed hakkında suver-i mebsuta dairesinde
iftirada bulunmuş olduğu ve Emecan oğlu Mürsel ve Mustafa’nın müfteri Hasan’ın
akrabası bulunmaları ve Durmuş oğlu Hasan’ın dahi mukaddema Şeyh Mehmed’in
yeğeni Ahmed’in keyfiyet-i katlinden dolayı Şeyh Mehmed tarafından hakkında
dava edilmesi gibi esbab ve sevaikin taht-ı tesirinde Tirebolu İstintak
Dairesinden iftira-yı vakii teyid eder bir surette şehadât-ı kazibede
bulundukları gerek evrak-ı tahkikiye mündericatından ve gerek muhakemenin
cereyan eden safahatından ve kendilerinin vaki’ ikrar ve itiraflarından
anlaşılmakla maznunlardan Emecan oğlu Hasan’ın hareketine tevafuk eden Kanun-ı
Ceza-yı Umumi’nin 213’üncü [Her kim kuvve-i adliyeye veyahut keyfiyeti cihet-i
adliyeye tevdie mecbur olan bir memura ihbarname veya şikayetname i’ta ederek
bî-cürm olduğunu bildiği bir kimseye li-garazin bir cürm isnad eder veyahut o
kimse aleyhinde böyle bir cürmün asar ve delâil-i maddiyesini tasni’ eylerse
isnad eylediği cürmün mahiyetine ve tasni’ eylediği beyyinât ve delâil-i
maddiyenin derece-i kuvvetine göre bir haftadan üç seneye kadar habs olunur.
İsnad olunan cürm mücazât-ı terhibiyeyi müstelzim olduğu surette dahi keza
beyyinât ve delâil-i maddiyenin ehemmiyetine ve isnadât-ı vakıadan dolayı
müfteri-i aleyhin tevkifi gibi hürriyet-i şahsiyesini tahdid eden bir halin
hudusuna nazaran müfteri hakkında muvakkat kürek cezası hükm olunur.] diye
muharrer fıkraları mucibince yedi sene müddetle küreğe konulmasına ve diğer
maznunlardan Emecan oğlu Mürsel ve Emecan oğlu Mustafa bin Emin ve Durmuş oğlu
Hasan bin Ali’nin hareketlerine tevafuk eden Kanun-ı Ceza-yı Umumi’nin muaddel
207’inci maddesinin [Yemin tahtında şahit veya ehl-i hibre istimaına
selahiyetdar olan bir memur veya heyet huzurunda ifa-yı şehadet ederken
irtikab-ı kizb veya hakikati inkar veyahut isticvab olduğu hususât hakkında
malumatını külliyen veya kısmen ketm eyleyen kimse üç aydan üç seneye kadar
hapis ile mücazât olunur.] diye muharrer olan madde-i mezkureye tevfikan her
üçünün tarih-i tevkiflerinden bi’l-itibar ikişer sene hapislerine ve ancak
mahkum-ı merkumûndan Emecan oğlu Mürsel’in müfteri Hasan’ın tesiri altında
kaldığından ve şehadet-i kazibede bulunduğundan dolayı nedamet-i vicdaniye
hasıl ettiği inde’l-muhakeme ikrar ve ifadesi esbab-ı muhaffife-i takdiriyeden
addedilerek tayin edilmiş olan iki senenin bir senesi bi’t-tenzil kanun-ı
mezkurun 47’nci maddesi mantukunca bir sene müddetle hapsine ittifak-ı ârâ ile
vicahlarında karar verildi. 17/Mayıs/926 / s. 179
…
Sıra Numarası : 111
Esas Numarası : 69
İzmir Su-i kasdı (s. 199 vd.)
…
Sıra Numarası : 138
Esas Numarası : 79
Çorum ve havalisinde kendilerine şapka müfettişi süsü
vermek suretiyle sıfat-ı resmiyede bulunmak ve halkı darb ve tedhiş ederek
ceza-yı nakdi namı altında para dolandırmak maddesinden dolayı maznunun aleyhim
olup 26/Kanunısani/926 tarihinde taht-ı tevkife alınarak el-yevm mevkuf bulunan
Gümüşhane’nin Kermudsüfla karyesinden Süleyman oğlu Ahmed ve inde’l-muhakeme
isminin Ahmed olmayıp yine karye-i mezkureden Receb oğlu Musa olduğu anlaşılan
merkum Musa ve Çorum’un Mehmedali Çiftliği’nden Kel Çavuş ve Sungurlu’nun
Kızılviran karyesinden jandarma karakol efradından Sungurlulu Abdullah oğlu
Osman ve Alagöz nahiyesinin Sağpazar karyesinden Muhtar Nuri Çavuş ve
Karaevliya karyesinden Bayram oğlu Ali Kahya haklarında Çorum Asliye Ceza
Dairesinde icra kılınan muhakemâtı havi evrak-ı tahkikiye Heyet-i Vekile-i Celile
kararına atfen Müddei-i Umumilik Makam-ı Âlisinin 19/Eylül/926 tarih ve 79
numaralı iddianamesiyle mahkememize tevdi’ olunmakla haklarında icra kılınan
muhakeme neticesinde: Merkumûndan Süleyman oğlu Ahmed nam-ı diğeri Receb oğlu
Musa’nın Erzincan Mahkemesince bir sirkat maddesinden dolayı beş seneye mahkum
iken mahalli hapishanesinden firarla isim ve kıyafetini tebdilen Çorum ve
havalisinde dolaşmakta iken Sungurlu civarında beray-ı hizmet avdet etmekte
iken tesadüf eylediği diğer maznun jandarma Osman’a [Ben sizin Karakol
Kumandanı ile görüştüm ben müfettişim bütün kurayı benimle dolaşacaksın] diyerek
ve cehaletinden istifade ederek merkumu bi’l-iğfal yanına alıp Sungurlu,
İskilib ve Çorum kurasında şapka müfettişi unvanıyla dolaşmakta iken diğer
maznun Mehmed Çavuş ve Nuri Çavuş ve Ali Kahya’yı dahi bu vechle ben müfettişim
siz de benimle geleceksiniz diye bi’l-istishab zabıtnamede muharrer kurada
dolaşarak halka büyük selahiyete malik ve hatta otuz şahsın bile idam cezasını
infaza salahiyetdar bir müfettiş bulunduğundan bahisle ahalinin masumiyet ve
safvetinden bi’l-istifade bu suretle kendisini sahib-i salahiyet bir müfettiş
olmak üzere halka tanıttırdıktan sonra kura-yı mezkurede izinnamesiz akd-ı
izdivaç edenleri takip ve taharri ederek jandarma Osman vasıtasıyla derdest ve
bir kısmını darb ve işkence ile ceza-yı nakdi namı altında müteaddid para
aldığı ve kezalik kurayı mezkurede halkın taharete riayet etmediklerinden
ve köylerini pis tuttuklarından bahis ile keza ceza-yı nakdi namı altında para
aldığı ve halkın giydiği şapkaların matluba muvafık olmamasından bahisle keza
ceza-yı nakdi namı altında hile ve desise istimaliyle para aldığı ve bu miyanda
Çorum’un Sağpazarı karyesi heyet-i ihtiyariyesinden on beş, Kula karyesi
heyet-i ihtiyariyesinden sekiz lira ve karye-i mezkure ahalisinden Fettah,
Hasan, Abdurrahman ve Ali’den altı lira altmış beş kuruş ve Mehmedali
Çiftliği’nden on beş, Kalender Çiftliği’nden on beş, Karahacı Çiftliği’nden
Muhtar Arab Osman’dan dört, Asayiş karyesinden dört lira aldığı ve muhtarını
darb etmek suretiyle Yirce karyesinden on beş ve Yamadı karyesinden on bir lira
ile on mecidiye ve Tuzpınar karyesi muhtarından kırk beş ve Yenicami
mahallesinden
Arif oğlu Mehmed’den yirmi beş lira ve Bey oğlu Arab’dan bir
adet rovelver ve Karaevliya karyesi muhtarı Satu’dan kırk lira ve Osman oğlu
Mehmed’den otuz lira ve Zile’nin Bacul karyesinden imam Hasan Efendi’den,
Sivas’ta otomobilci olan biraderinin ayağı kırıldığından ve yanına gideceğinden
bahisle ve nam-ı müstear istimali suretiyle bir re’s at, heybe, yamçı ve
başlığını alarak savuştuğu ve İskilib’in Ulatiye? mahallesinden Yusuf oğlu
Hüseyin’in kezalik bir atını dolandırdığı hasr-ı iddiaya munzam kıraat olunan
şuhûdun ifadâtı ve evrak miyanında mevcut mahallinde tutulan muhtelif zabıt
varakaları mündericatı ve esna-yı muhakemede vaki’ müevvel ikrarı ve isminin
Musa olduğu halde Ahmed tesmiye ettiğinin inde’l-muhakeme ikrarıyla tahakkuk
etmesi gibi delâil ve ihbarât-ı kanuniye ile sabit bulunmuş olduğundan tarih-i
cürme nazaran darb ve sıfat-ı resmiyede bulunmak fiillerinin sebeb-i şiddet
addiyle azam-ı cürmden hareketine tevafuk eden eski Kanun-ı Ceza’nın
[Dolandırıcılık yolunda türlü hile ve desais istimaliyle bir adamın akçe ve
sairesini alan şahıs üç aydan üç seneye habs olunur ve kendisinden bir mecidiye
altından elli mecidiye altınına kadar ceza-yı nakdi alınır ilah] diye muharrer
olan iki yüz otuz üçüncü maddesi hükmüne tevfikan ve tarih-i tevkifinden
bi’l-itibar üç sene müddetle hapsine ve yirmi beş lira ceza-yı nakdinin
ahzına ve merkumun beş sene küreğe mahkum olup olmadığının Erzincan
Müddei-i Umumiliğinden isti’lamına ve merkumun ika’ etmiş olduğu ceraim-i
mezkurede müşareket ve müdahaleleri anlaşılamayan diğer maznun jandarma Osman
ve Kel Mehmed Çavuş ve Muhtar Nuri Çavuş ve Ali Kahya’nın da beraetlerine ve
sebeb-i ahere mebni mevkuf değiller ise ihla-yı sebillerine vicahen ve
müttefikan 30/Eylül/926 tarihinde karar verilerek usul-i tefhimi icra kılındı.
30/Eylül/926 / s. 285-287
…
Sıra Numarası : 146
Esas Numarası : 105
Şapka aleyhinde ve Hükümet-i Cumhuriye hakkında
tefevvühat-ı lisaniyede bulundukları ve halkı Hükümet aleyhine teşvik ve tahrik
eyledikleri iddiasıyla maznunun aleyhim olup Haymana kazasının Medrese
mahallesinden gayr-ı mevkuf Dava Vekili Fazlı ve pederi Necib ve Poladlı
kazasının Kargalık karyesinden Hatiboğulları’ndan Sarı Mustafa ve Hacı Mehmed
ve Molla Hasan ve Nuri ve Şükri Efendiler haklarındaki evrak Haymana İstintak
Dairesince yapılan tahkikat esnasında cürm-i vakiin rü’yeti İstiklal
Mahkemelerinin salahiyet-i kazaiyeleri dahilinde olduğuna dair ittihaz edilen
aidiyet kararıyla ve Müddei-i Umumilik Makam-ı Âlisinin 14/Eylül/926 tarih ve
105 esas numarasıyla evrak-ı mezkure mahkememize tevdi’ edilmekle tedkik ve
mütalaa olundukta: Evrak-ı dava miyanında mevcut Hacı Safvet imzasıyla Mahalli
Jandarma Kumandanlığına i’ta edilen 14/Mart/926 tarihli ihbarnamede Dava Vekili
Fazlı ve rüfekasının şehir ve köylerde Hükümet aleyhine halkı teşvik ve tahrik
edecek bir şekilde tefevvühatta bulundukları iddia edilmiş ise de Mahalli
Jandarma Kumandanlığınca yapılan tahkikat-ı ibtidaiyede ve Mahalli Müddei-i
Umumiliğince yeniden icra kılınan tahkikat neticesinde evrak-ı mezkure İstintak
Dairesine bâ-talebname tevdi’ kılınmış ve mezkur evrak-ı istintakiyede
ifadeleri alınan Ali Rıza, İbrahim oğlu Hasan, Dava Vekili Eşref, İsmail oğlu
Osman’ın şehadetlerinde maznunların haklarında isnad olunan cürme mücaseretleri
istidlal edilmekte ise de tamikan icra edilen tahkikat safahat-ı umumiyesinden
ve evrak-ı mezkureye bir de Mahallî Müddei-i Umumiliğin tanzim eylemiş olduğu
fezlekeye nazaran maznunların haklarında şehadette bulunanların eda-yı
şahadetleri garaz ve husumete müstenid bulunduğu mütalaa kılınmış olmakla
beraber vech-i husumet ve esbab-ı garazın maznunlardan Fazlı Efendi’nin
mufassalan serd ve ityan eylediği ifadesinden anlaşılmakta ve Dava Vekili Eşref
ile maznunlardan Fazlı Efendi miyanelerinde meslek rekabeti dolayısıyla ve
bunun bir netice-i tabiiyesi olarak dava-yı makamenin tasni’ edilmiş olduğu
kanaati hasıl olmuş ve Osman bin İsmail’in Mahalli Müddei-i Umumiliğine istid’a
ile müracat ederek şehadetinin Jandarma Kumandanı Hüsni Efendi’nin vaki’ olan
cebriyle alındığını iddia etmesi mevzu’-ı bahs garaz ve husumeti teyid ve
tenvir etmiş olduğundan maznunların ber-mucib-i taleb beraetlerine müttefikan
karar verildi. 12/Teşrinievvel/926 / s. 301
…
…
TBMM Yayını, Ankara, 2020
İstiklal Mahkemeleri Cilt 7/1 İkinci Dönem Ankara İstiklal Mahkemesi (1925-1927)
TBMM - İstiklal Mahkemeleri Cilt 7/1 İkinci Dönem Ankara İstiklal Mahkemesi (1925-1927)
Ankara İstiklal Mahkemesi adıyla iki mahkeme kurulmuştur.
Bunlardan birincisi, 18 Eylül 1920 tarihinde Heyet-i Vekile’nin verdiği teklif
ve aynı gün alınan 45 numaralı Meclis kararı ile kurulan mahkemedir. Söz konusu
bu kararla Ankara’nın yanı sıra Eskişehir, Konya, Isparta, Sivas, Kastamonu ve
Kayseri’de de birer İstiklal Mahkemesi kurulması kararlaştırılmıştır.
…bu mahkemelerin görevi firar eden askerleri yargılamaktı.
Daha sonra 26 Eylül 1920 tarihinde çıkarılan 28 numaralı İstiklal Mahkemeleri
Kanunu’nun Birinci Maddesine Müzeyyel Kanun ile bu mahkemelerin yetkileri
genişletilmiş; 29 Nisan 1920 tarihinde çıkarılan 2 numaralı Hıyanet-i Vataniye
Kanunu kapsamında bulunan askerî ve siyasi casusluk suçlarına bakma yetkisi de
verilmiştir. Bu dönemde kurulan Ankara İstiklal Mahkemesi ise yukarıda adları
belirtilen mahkemelerden farklı olarak gıyaben Sadrazam Damat Ferit Paşa, Rıza
Tevfik, Reşat Halis, Çerkez Ethem, Mustafa Sağir, Gizli Komünist Partisi ve
Yeşil Ordu gibi siyasi ağırlıklı davalara da bakmıştır.
Bu dönemde kurulan Ankara İstiklal Mahkemesi 31 Temmuz 1922
tarihinde çıkarılan 249 numaralı İstiklal Mehâkimi Kanunu’nun kabulüne kadar
faaliyetine devam etmiştir. 1 Ağustos 1922 tarihinde alınan Meclis kararı ile
de mahkemenin faaliyetine son verilmiştir. Ankara’da kurulan diğer İstiklal
Mahkemesi ise 4 Mart 1925 tarihinde çıkarılan 578 numaralı Takrir-i Sükûn
Kanunu’ndan sonra Başvekil İsmet Paşa’nın verdiği teklif üzerine 117 sayılı
Meclis kararı ile kurulan mahkemedir.
İkinci Dönem Ankara İstiklal Mahkemesinin fiilen görevini
tamamladığı tarihten bugüne kadar 92 yıl geçmiştir. Ne var ki diğer mahkemeler
gibi bu mahkemeye ait evrakın da bu çalışmamızdan önce bilimsel ölçütlere uygun
analitik bir tasnifi yapılmamış, dizin ve istatistikleri çıkarılmamıştır.
Ayrıca, geçen süre zarfında sadece özel izinle çalışma yapan bir iki isim
dışındaki alan uzmanları ve araştırmacılar söz konusu evrakın üzerinde inceleme
imkânı bulamadıklarından, özel izinle inceleme yapanların verdikleri bilgileri
kullanmak zorunda kalmışlardır. Böyle bir durum, alan uzmanlarının bu konuda
doğru ve objektif bir çalışma yapmalarının önünde ciddi bir engel olmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin, arşivinde özenle muhafaza
ettiği İstiklal Mahkemeleri evrakının Osmanlıca orijinal metinlerini bilimsel
ölçütlerle tasnif edip dizin ve istatistiklerini çıkararak kitap hâlinde
basması ve Genel Ağ ortamında sansürsüz bir biçim de erişime açması alan
uzmanlarının önündeki engeli kaldırmıştır.
Yargılanan Gazeteciler
Altınöz gazetesi Sahibi ve Başmuharriri Adana’da mukim Şükrü
Oğuz,
Resimli Ay gazetesi muharriri Giridli Cevat Şakir,
Aydınlık gazetesi muharriri Şevket Süreyya,
Yoldaş gazetesi muharriri Bursalı İbrahim Hilmi,
Aydınlık gazetesi sahibi Sadreddin Celal,
Doğruöz gazetesi sahibi, Konyalı Ata Çelebi Bey,
Politia gazetesi sahibi İstanbul’da mukim Dimitri Haçopulos,
Tanin Müdir-i Mes’ulü İstanbullu Muammer Bey ile Tanin
gazetesi muharriri İstanbullu Nuri Bey,
Tanin gazetesi İmtiyaz Sahibi İstanbullu Hüseyin Cahid Bey,
Gazeteci, İstanbullu Yusuf Kenan,
Gazete muharriri Trablusgarplı Osman Fahreddin,
Gazete muharriri Niğdeli Nikola,
Sebilürreşad gazetesi sahibi ve müdürü İstanbul’da mukim
Eşref Edib
Toksöz gazetesi sahibi Ceyhanlı (Cebelibereket) Abdulkadir
Kemali Bey,
Yeni Kafkasya gazetesi sahibi İstanbul’da mukim Seyyid Tahir
Efendi ve gazete muharriri İstanbul’da mukim Ömer Rıza Efendi,
Memleket gazetesi sermuharriri Merzifonlu İsmail Hami Bey,
Aydınlık gazetesi muharriri Nizameddin Nazif,
Sabah gazetesi muharriri Elaziz-Çemişgezekli Ömer Lütfi
Fikri Bey
Gazeteci Gümüşhaneli Ahmed Şirani,
Bursa mebusu ve gazeteci Erzurumlu Necati,
Şapka Kanununa Muhalefet Davasında Yargılananlardan Öne
Çıkan İsimler
İmam ve Hafız Rizeli Şaban Hoca, Rizeli İmam Kofa Hasan,
Rizeli rençber Sabit ve Mehmet, Rize Gürgen Karyesi Muhtarı Yakub.
Giresunlu Hafız Muharrem
Dersiam İskilipli Atıf Hoca ve Babaeski eski müftüsü
Giresun’da mukim Batumlu Ali Rıza Efendi’
İkinci Dönem Ankara İstiklal Mahkemesi görev yaptığı süre
zarfında 138 kişiye vicahen, 81 kişiye de gıyaben olmak üzere toplam 217 kişiye
idam kararı vermiştir. Bahsedilen bu 217 kişinin haricinde mahkeme 28 kişiye
daha idam cezası vermiş ancak bu kararları çeşitli sebeplerden dolayı kürek ve
hapis cezalarına çevirmiştir.
Mahkemenin verdiği kararları askerî ve sivil memurlar
uygulamaktaydı.
Mahkemenin verdiği kararlara savcının dışında itiraz hakkı
yoktur. Savcının itiraz süresi de kararın verildiği günden itibaren üç gündür
ve bu itiraz Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından karara bağlanır.
İkinci Dönem Ankara İstiklal Mahkemesi ile İlgili Genel
Bilgiler
TBMM Arşivinde yer alan T3 rumuzlu İkinci Dönem Ankara
İstiklal Mahkemesi belgeleri 197 kutu içerisinde 496 dosyadan oluşmaktadır.
Mahkemeye ait kayıtların tutulduğu 3 adet karar defteri, 5 adet varide defteri,
4 adet esas defteri, 3 adet sadıra defteri, 1 adet zimmet defteri olmak üzere
toplam 16 adet defter bulunmaktadır.
549, 550 ve 551 esas numaralı karar defterleri
23/03/1925-06/03/1927 tarihleri arasında verilen 972 adet kararı içermektedir.
Bu kararlardan 108 adedinin mahkeme zabtı yoktur.
İkinci Dönem Ankara İstiklal Mahkemesi 04/03/1925 tarih ve
117 numaralı Meclis Kararı ile kurulmuştur.
Ankara İstiklal Mahkemesinin Millete Beyannamesi
Mahkememiz, Büyük Millet Meclisinin arzu ve iradesiyle huzur
ve istirahate muhtaç, refah ve saadete layık olan memleketimizde umumi sükûnun
takarrür ve tesisi için kendisine tevdi edilen vazifeye başlamıştır.
Millî mücadelâtımızda zafer ve muvaffakiyeti temine hâdim
amillerden biri olan İstiklal Mahkemeleri milletimiz tarafından hürmet ve
muhabbetle karşılanarak nasıl hak ve adalet mefhumunu temsil eden müesseseler
halinde ifa-yı vazife eylemiş iseler mahkememizin de yine aynı esaslar
dairesinde milletin hayat ve hürriyetini yıkmak ve mefkûresini sarsmak kastında
olan asiler ve mürtecilerle, siyaseti bu caniyâne maksada alet edenler için
icraatı seri ve kat’i bir divân-ı hak ve adl olacağı muhakkaktır.
Asırlardan beri memleketimizde ihdas ve tesis edilmiş olan
esaret havasının millî cihad ile tasfiye ve ref’i ve izalesinden sonra menfaat
ve saltanatları tahrib edilenlerin tekrar harekete gelmeye cüret buldukları
görülmektedir. Mahkememiz bu gizli emelleri takib edenler için adaletin icab ve
selamet-i milliyenin istilzam ettirdiği tarzda hareket edecektir. Dini; şahsî
ve siyasî menfaatlerine alet edenler, efkâr-ı ammeyi tesmim ile idare-i
hazıraya karşı nefret ve isyan hissi telkin edenler, memleketin asayiş ve
emniyetini, aziz halkımızın huzur ve istirahatını ihlal edenler, vazife-i
askeriyeden firar veya firarı teşvik ve himaye suretiyle isyan ve irticaa
müzaheret edenler Cumhuriyet halkının takrir-i sükûn arzusunu temsil eden
mahkememizi derhal karşılarında bulacaklardır.
Mahkememiz bütün vatandaşlara ilan eder ki vazifesini kanun
dairesinde ifa eylerken rehberi vicdan sesi, hedefi selamet-i vatan olacaktır.
(Dosyadaki kaydında beyanname tarihi 12/03/1925’tir)
Mahkemenin Çalışma Yöntemi
stiklal Mahkemeleriyle ilgili dava dosyaları; Büyük Millet
Meclisi, Başvekâlet, Adliye ve Dâhiliye Vekâletleri, Valilikler, Askerlik
Şubeleri, Merkez Kumandanlıkları gibi çeşitli kurumlar vasıtasıyla mahkemeye
gönderilir; daha sonra mahkeme, bu dosyaları inceledikten ve noksanlarını
tamamlandıktan sonra halka açık bir şekilde yargılamasını yapardı. Askerî ve
sivil bütün makamlar, mahkemenin verdiği kararları yerine getirmekle
mükellefti. Mahkemenin verdiği hükmün temyizi mümkün değildi. Yargılamalar seri
bir şekilde yapılıp suçlu bulunanların cezaları en kısa süre içinde infaz
edilirdi. Mahkeme gıyabi veya vicahi olmak üzere iki şekilde muhakeme yapar;
vicahen yapılan yargılamalarda davalıya atfedilen iddia yüzüne okunur, varsa
tanıklar dinlenir ve deliller değerlendirilirdi. Davalı ise suçlamalara cevap
vererek kendini savunurdu. Gıyaben muhakemesi yapılan zanlıların, derdestleri
halinde aynı usul üzere bu kez vicahi yargılaması yapılırdı. Mahkeme heyetinin
aldığı karar açık olarak okunurdu.
2. Bölüm
İkinci Dönem Ankara İstiklal Mahkemesi 549 Esas Numaralı
Karar Defterinin
Orijinal Metni ve Çevirisi
…
Sıra Numarası: 131
Esas Numarası: 142
Müslümanların camilere şapka ile girmesine mumanaat
edilmesini teşvik ve halkın hissiyât-ı diniyesini tahrik eylemekle
hıyanet-i vataniyede bulunduğu iddiasıyla maznunun aleyh olup 17/Eylül/341
tarihinde tevkif edilen Burusa’nın Karaağaç mahallesinde mukim Musa oğlu
arzuhalci Remzi hakkında icra edilen muhakeme-i vicahiye neticesinde: Merkumun
mabihi’l-ittihamı olan fiil-i mezkura ictisarı hakkında kanaat-bahş-i vicdan
olacak derecede edille ve şehadâta tesadüf edilemediğinden beraetine ve
sebeb-i aherle mevkuf değilse tahliyesine 24/Teşrinievvel/341 tarihinde
müttefikan karar verildi. 24/Teşrinievvel/341
/ s. 155
…
Sıra Numarası: 132
Esas Numarası: 137
Heyet-i Vekile kararıyla sarıkların çıkarılması hakkındaki
emre adem-i itaat ve halk arasına fesad ilka eder tarzda sözler sarfıyla
devriyeye mukabelede bulunduğu iddiasıyla maznun ve 22/Safer/344 ve
12/Eylül/341 tarihinden beri mevkuf bulunan Kasaba’nın Menteşbaba mahallesinden
zabtiye Ömer oğlu Mehmed hakkında icra kılınan muhakeme-i vicahiye
neticesinde: Maznun-ı merkumûn Heyet-i Vekilece ittihaz edilen 13/Eylül/341
tarih ve 1/4165 numaralı karara muhalefeti zabıta-i mahalliyece calib-i nazar
görülerek devriye memurları tarafından sarığın çıkarılması kendisine ihtar
edildikde kahve gibi mecma’-ı nas olan bir mahalde “Ben sarığı çıkarmam bu
emri veren Hükümet Türk ve Müslüman Hükümeti değildir” gibi bir takım
hezeyanla halkı kavanîn ve nizamât-ı hükümet aleyhine tahrik ve teşvik ile
başındaki sarığı çıkarmamakta ve bu suretle evamir-i hükümete adem-i itaatte
temerrüd eylediği evrak miyanında mevcut mahalli müstantikliği tarafından
tanzim edilen evrak-ı tahkikiyede esamisi muharrer şuhûdun şehadâtı ve zabıt
varakası müeddası ve kendisinin huzur-ı muhakemede aynı vechle sarahaten vaki’
olan ikrar ve itirafıyla mertebe-i sübuta vasıl olmuş ve merkumun doğrudan
doğruya kavanîn ve nizamât-ı devlete adem-i itaate halkı teşvik ile asayiş ve
emniyet-i memlekete tehlike iras edecek mahiyette bulunan bu gibi harekât-ı
hod-serânesi âtiyen de temadi edeceği muhakkak görülmüş olduğundan cünha ile
failiyetine ve hareketine temas eden Kanun-ı Ceza’nın 64’üncü madde-i
muaddelesinin zeyl-i sanisine tevfikan jandarmalara karşı vuku’ bulan harekât-ı
serkeşanesi esbab-ı müşeddideden addiyle iki sene müddetle hapsine ve
müddet-i mevkufiyetini Bozok Hapishanesinde imrar eylemesine müttefikan
24/Teşrinievvel/341 tarihinde karar verildi. 24/Teşrinievvel/341
/ s. 157
…
Sıra Numarası: 139
Esas Numarası: 160
Şapka giyilmesinin küfrü müstelzim olduğundan vesaireden
bahisle halkın hissiyât-ı diniyesini tahrik eylediği iddiasıyla maznunun aleyh
olup l/Teşrinievvel/341 tarihinde taht-ı tevkife alınmış olan Burusa’nın
Babızemin mahallesinden Dikici Yunus ustanın cereyan eden muhakeme-i aleniyesi
neticesinde: Maznun-ı merkumun hakkında iddia olunan ef’ale mücaseretine dair
kanaat-i vicdaniye temin eder delâil-i kanuniye bulunamadığından beraetine ve
sebeb-i aherle mevkuf değilse tahliyesine müttefikan karar verildi.
3/Teşrinisani/341
/ s. 163
…
Sıra Numarası: 160
Esas Numarası: 311
1926 senesinin zeyli 63’üncü sahifesindedir.
Şapka meselesini vesile ve Hükümete adem-i itaatle dini
siyasete alet ittihaz ederek Ordu ve Giresun vilayetlerini basmak ve Hükümet-i
Cumhuriye İdaresini ilga eylemek maksadıyla şehr-i halin yedinci günü
Piraziz nahiyesinin Şeyhli karyesinde Derviş Hüseyin’in hanesinde bir kısmı
müsellah olarak ictima’ ve isyan eylemek cürmlerinden maznunun aleyhim
Hafız Muharrem, Hoca Abdullah ve rüfekası haklarında icra kılınan muhakeme-i
aleniye ve vicahiye neticesinde: Merkumûna isnad olunan ef’ale mücaseretleri
huzur-ı mahkemede sarahaten ikrar ve itiraflarından ve evrak-ı tahkikiye müfadıyla
şahitlerin şehadâtından müsteban olmakla derece-i iştiraklerine göre bunlardan
Hafız Muharrem, Hoca Abdullah’ın hareketlerine tevafuk eden Hıyanet-i Vataniye
Kanunu’nun birinci maddesine müzeyyel madde delaletiyle ikinci maddesinin
birinci fıkrası mucibince salben idamlarına ve fer’an zîmedhal oldukları
anlaşılan Derviş Hüseyin’in, Tahir? oğlu Ali’nin vicahen ve Dadak Ali’nin
gıyaben Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun 3’üncü maddesi mucibince on beşer seneye
ve Odabaşıoğulları’ndan Mustafa, Rasim ve Osman, Kahraman oğlu Hasan, Hanım
oğlu Tevfik Çavuş, Fındık oğlu Murad’ın vicahen beşer sene küreğe konulmalarına
ve bu cürmden tevkif edilip de ef’ali muddea bihaya mücaseretleri anlaşılamayan
diğerlerinin beraetlerine ve sebeb-i aherle mevkuf değillerse hemen ihla-yı
sebillerine ve bu cürmden tevkif edilip İstanbul’daki diğer bir cürmle alakası
olduğu anlaşılan İskilibli Hoca Atıf Efendi hakkındaki davanın tefrikiyle
kendisinin arkadaşlarıyla muhakemesinin rü’yet edilmesi zımnında İstanbul’a
i’zamına müttefikan karar verildi. 18/Kanunıevvel/341
/ s. 187
…
Sıra Numarası: 161
Esas Numarası: 212
Şapka meselesini vesile ve Hükümete adem-i inkiyad
lüzumunu mutazammın fetvalar neşri suretiyle dini siyasete alet ittihaz
ederek Rize kasabasını basmak ve Hükümet-i Cumhuriye İdaresini ilga eylemek
maksatlarıyla Potamya’da müsellehan kıyam ve isyan cürmlerinden maznunun
aleyhim Gürgen Muhtarı Peçelioğulları’ndan Yakub ve Peçelioğulları’ndan Ahmed
oğlu Mehmed ve rüfekası haklarında icra kılınan muhakeme-i aleniye ve vicahiye neticesinde:
Merkumûna isnad olunan ef’ale mücaseretleri huzur-ı mahkemede sarahaten ve
müevvelen ikrar ve itiraflarından ve evrak-ı tahkikiye müfadıyla şahitlerin
şehadâtından müsteban olmakla derece-i iştiraklerine göre bunlardan Gürgen
Muhtarı Peçelioğulları’ndan Yakub, Gürgen karyesinden Peçelioğulları’ndan Ahmed
oğlu Mehmed, Küçükcami karyesinden Alihocaoğulları’ndan Tarakçı Sabit bin
Memiş, Gürgen karyesinden Peçelioğulları’ndan Latif oğlu Arslan, Gürgen karyesi
imamı Kolivaoğulları’ndan Hoca Şaban, Adacami karyesinden Kanburoğulları’ndan
Mehmed oğlu Mahmud Büyükköy karyesinden Külünkoğulları’ndan Yusuf oğlu Hasan,
Gürgen bekçisi Koliva oğlu Kadir’in hareketlerine tevafuk eden Hıyanet-i
Vataniye Kanunu’nun birinci maddesine müzeyyel madde delaletiyle ikinci
maddesinin birinci fıkrası mucibince salben idamlarına ve Gürgen
karyesinden Peçelioğulları’ndan Hüseyin oğlu Mehmed Çavuş ve Adacami
karyesinden Kanburoğulları’ndan Mehmed oğlu Mustafa, Küçükcami karyesinden
Karaoğulları’ndan Ömer oğlu Mehmed, Küçükcami karyesinden Alihocaoğulları’ndan
Osman oğlu Memiş, Alihocaoğulları’ndan nam-ı diğeri Terzioğulları’ndan Mustafa
oğlu Hafız Ali, Ulucami karyesinden Mehani oğlu Mustafa bin Aziz, Kanboz
karyesinden Hacıçolakoğulları’ndan Hüseyin oğlu Haydar, Kiremidli karyesi
muhtarı Kuloğulları’ndan Şaban bin Hüseyin, Dumankaya karyesi muhtarı
Yananoğulları’ndan Ali bin Hamid, Tepebaşı karyesinden Muhtar Reşid oğlu
Mehmed, Gürgen karyesi hatibi Ofsal oğlu Mevlüd bin Mehmed, Gürgen karyesinden
Yakub Çavuş oğlu Mehmed, Camidağı karyesinden Topal oğlu Ali Ağa, Pazarköy
karyesinden Hoca Muharrem Efendi’nin de kanun-ı mezkurun birinci maddesi
delaletiyle ikinci maddesinin fıkra-i saniyesine tevfikan on beşer sene
müddetle küreğe konulmalarına ve Küçükcami karyesinden Alihocaoğulları’ndan
Mehmed oğlu Ahmed ve aynı karyeden Kara Hüseyin oğlu Osman ve yine o köyden
Alihocaoğulları’ndan Ali oğlu Kazım nam-ı diğeri Ali Rıza ve
Alihocaoğulları’ndan Ahmed oğlu Hamza, Kanboz karyesinden Kandemiroğulları’ndan
Mustafa bin Temel, Gürgen karyesinden Kalbiş oğlu Mehmed bin İsmail, Viroz
karyesinden Eştib oğlu Mevlüd bin Hamza, Gürgen karyesinden Koliva oğlu
Kadir’in oğlu Bektaş, Kanboz karyesinden Kandemiroğulları’ndan Celal bin Memiş,
Mehmed bin Temel, Mahmud bin Memiş ve aynı karyeden Karaosmanoğulları’ndan
Hasan oğlu Receb Ali ve Çorabcılar mahallesinden Kocaoğulları’ndan Kazım bin
Said, Südlüce karyesi muhtarı Kansız oğlu Ahmed, Kanboz karyesinden
Kabrikoğulları’ndan [Kabriloğulları] Mustafa oğlu İdris, İslahiye karyesinden
Kabrikoğulları’ndan [Kabriloğulları] İdris oğlu Mehmed, Ulucami Muhtarı İbrahim
oğlu Ömer, İslahiye karyesinden Hacı Mahmud oğlu Ömer ve Hacı Mahmud oğlu
Hüseyin, Cafer oğlu Mehmed, Dava Vekili Hafız Hulusi bin Salih ve Mahkeme-i
Asliye Başkatibi Osman Efendilerin de hareketlerine mümasil kanun-ı mezkurun
birinci maddesi delaletiyle ikinci maddesinin fıkra-i saniyesi mucibince onar
sene küreğe konulmalarına ve Küçükcami karyesinden Eştib oğlu Reşid oğlu
Abdullah, Kalbiş oğlu Mehmed mahdumu Şekur, Kiremidli karyesinden Kuloğulları’ndan
Mahmud bin Hüseyin, Adacami karyesinden Kanbozoğulları’ndan Ali oğlu Ahmed,
Viroz karyesinden Eştiboğulları’ndan Tahsin bin Hamza, Tepebaşı karyesinden
Alibaş oğlu Harun bin Memiş, Gürgen karyesinden Bıyık oğlu Şaban bin Memiş,
Gürgen karyesinden Peçelioğulları’ndan Hasan bin Cafer, Pazarköy karyesinden
Hoca Muharrem Efendi mahdumu Mehmed, Sığrık karyesinden Velioğulları’ndan Osman
bin Ali, Kanboz karyesinden Hacıalioğulları’ndan Hüseyin Bayrakdar’ın Rıza,
Camidağı karyesinden Karaoğulları’ndan Mehmed oğlu Yunus, Setoz karyesinden
Mollamehmedoğulları’ndan Şaban bin Mustafa, Ulucami karyesi Heyet-i
İhtiyariyesinden Kara Osman oğlu İlyas, Kanboz’dan Öksüzömeroğulları’ndan
Mustafa, Büyükköy karyesinden Hacı Ahmed oğlu Ali, Rize’nin Emineddin mahallesinden
İmam Hafız Kemal Efendi ve Camidağı karyesinden Hüseyinoğulları’ndan Fındık
Mehmed, Umma karyesinden Tavukçu oğlu Hüseyin bin Şakir’in hareketlerine
tevafuk eden kanun-ı mezkurun birinci maddesine müzeyyel madde delaletiyle
üçüncü maddesi mucibince beşer sene küreğe konulmalarına ve bu cihetten tevkif
edilip de ef’al-i müddea bihaya mücaseretleri anlaşılamayan diğerlerinin de
beraetlerine ve sebeb-i aherle mevkuf değiller ise hemen ihla-yı sebillerine
müttefikan karar verildi. 14/12/341
/ s. 187-189
…
Sıra Numarası: 162
Esas Numarası: 213
Dini siyasete alet ittihaz suretiyle halkı kıtale teşvike
ve taklib-i hükümete fiilen ve tahriren teşebbüs eylemek, şapka iksasına dair
olan Heyet-i Vekile mukarrerâtına muhalefet eylemekle maznunun aleyhim olup
taht-ı tevkife alınan Nalbandzade Ali, Tülekzade Hasan, Hastazade Mehmed,
Paşaefendizade Bekir, Muhasebecizade Tevfik, Sarıhatibzade Abdurrahim,
Ahipaşazade Abbas, Şemsizade Şeyh Ömer, Şeyh Hüseyin, Emirpaşazade Hamid,
Hurdacızade Ali, Baytarzade Hakkı, Sürmelioğulları’ndan Bahaeddin, Esma Kadın,
İbrahim oğlu Mehmed Pehlivan, Terkizzade Ahmed, imam hatib mektebi talebesinden
Abdulhalim, sabık Erkan-ı Harb Rıza Bey, Osman Bey, Evliya Efendi, Sabuncuzade
Ahmed, Eleşkirdli Aziz, Emir Paşa, Şükri oğlu İsmail, Lütfi, Hüsni, Kaymakam
Rıza Bey, Abdullah oğlu Mehmed Necati nam-ı diğeri Çil Mehmed haklarındaki
evrak Müddei-i Umumilik Makam-ı Âlisinin 26/Teşrinievvel/341 tarihli
iddianamesiyle mahkememize tevdi’ edilmekle icra edilen muhakeme neticesinde:
Maznunlardan Çil Mehmed, Şükri oğlu İsmail, Gani, Evliya, sabık Erkan-ı Harb
Ziya, Dava Vekili Ahmed, Kürd Aziz, Hamid, Baytarzade Hakkı, Belediye Reisi
Abbas, Şeyh Ömer, Abdurrahim, Nalbandzade Ali, Emir Paşa’nın haklarında isnad
olunan ef’ale mücaseretleri evrak-ı tahkikiyede ifadeleri ale’d-derecât mazbut
şahitlerin şehadâtından, zabıt varakası müfadıyla kendilerinin müevvelen
ikrarlarından ve bunlardan Çil Mehmed’in beyannameyi yazarak duvara ilsak
eylediği gerek beyanname yazısının kendi el yazısı ile tetabuk etmesi ve evinde
taharriyatta elde edilen diğer vesaik ile sabit olmakla bunlardan Çil Mehmed’in
hareketine tevafuk eden Kanun-ı Ceza-yı Umumi’nin elli beşinci maddesi
mucibince idamına ve Şakir oğlu İsmail, Gani, Evliya’nın madde-i
mezkurenin fıkra-i mahsusası mucibince on beşer sene küreğe ve müddet-i
mahkumiyetlerini Edirne’de ikmallerine ve sabık Erkan-ı Harb Ziya, Dava Vekili
Ahmed, Kürd Aziz, Hamid, Baytarzade Hakkı’nın yine madde-i mezkurenin fıkra-i
mahsusası mucibince onar sene küreğe konulmalarına ve müddet-i mahkumiyetlerini
Kırklareli Hapishanesinde ikmallerine ve Belediye Reisi Abbas, Şeyh Ömer,
Abdurrahim Efendilerin de madde-i mezkurenin fıkra-i mahsusası mucibince
yedişer buçuk sene küreğe konulmalarına ve müddet-i mahkumiyetlerini Kütahya Hapishanesinde
ikmallerine Kanun-ı Ceza’nın 64’üncü maddesinin son fıkrasına tevfikan
Nalbandzade Ali üç sene müddetle Sinob’a ve Emir Paşa’nın yine üç sene müddetle
Isparta’ya nefylerine ve Kaymakam Rıza Bey’in bu meselede alakası
görülemediğinden davasının tefrikine ve elde edilen vesaike nazaran siyasetle
meşgul olduğu anlaşıldığından o cihetten muhakemesi icra edilmek üzere
evrakıyla birlikte Ankara’ya i’zamlarına ve diğer muhakemesi icra edilen
maznunlar hakkında kanaat-ı vicdaniyeyi temin eder delâil-i kanuniye
görülemediğinden beraetlerine müttefikan karar verildi. 28/Teşrinisani/341
…
TBMM Yayını, Ankara, 2020