Ahmet
Nedim - Ankara İstiklal Mahkemesi Zabıtları 1926
Takdim
Bu rejimin temellerinde kan vardır, zulüm vardır, ihanet
vardır. Dahası, edilen yeminleri verilen sözleri, inkâr vardır.
Halife’ye, içine düşülen çıkmazdan kurtuluş yolları
önerenler, istedikleri maddî ve manevî desteği aldıktan sonra edilen bağlılık
yeminlerini ve verilen şeref sözlerini unutmuşlar, şahsî diktatörlüklerini
kurmak ve iktidarlarını pekiştirmek uğruna her türlü ihâneti ve namussuzluğu
bir hak olarak kullanabilmişlerdir.
İşte istiklâl Mahkemeleri bu zulmün ve ihânetin en açık ve
en acımasız ibret belgeleridir.
Cumhuriyet ve demokrasi yaftasına sığınarak 70 yıl boyunca
bildiklerini okumuşlar ve okutmuşlardır.
Meclis’te ve insan Hakları Komisyonu’nda yapmaya
çalıştığımız da bu hakikatin ve barışın önündeki engelleri kaldırmaya
çalışmaktan başka bir şey değildir. Şayan-ı şükrandır ki; sesimiz duyulmaya ve
yankısını bulmaya başladı. Dün adını anmanın bile yasak olduğu Said-i Nursi
hazretlerine bugün iade-i itibar sağladık. Mazlum ve şehid İskilipli Atıf
Hoca’nın dosyasını da meclisin gündemine getirdik. Daha sırada yüzlerce mazlum,
binlerce dosya var. Sadece mazlumların ahını yerde bırakmamakla kalmayacak,
zalimlerin zulmünün de hesabını soracağız!
Hasan Mezarcı
İstanbul Milletvekili
Ankara’daki meclis, her ne kadar Halife’ye bağlılık
yeminleri etse de (…) İstanbul’da bir hükümet zâten vardı…
…
(İstiklal Mahkemelerinin faaliyetleri…)
1. Bölüm
Ankara İstiklal Mahkemesi Zabıtları
…
Giresun sanıklarının muhakemeleri…
Babaeski Eski Müftüsü Ali Rıza Efendi’nin Muhâkemesi (s. 13
vd.)
Gostuvarlı Haşan Efendi ve Kardeşleri Abdullah, Abdulgafur
Efendiler ile Sürmeneli Hamal Ali Rıza’nın Muhâkemeleri (s. 24 vd.)
Fatih Türbedârı Hacı Haşan Efendi’nin Muhâkemesi (s. 33 vd.)
Konyalı Hacı Tâhir Efendi’nin Muhakemesi (s. 40 vd.)
Dağıstanlı Fettah Efendi’nin Muhâkemesi (s. 49 vd.)
Eğinli Berber Mustafa’nın Muhâkemesi ve Hoca Ali Rıza ile
Yüzleştirilmesi (s. 55 vd.)
Yağlıkçı Hüseyin Efendi ve Kardeşi Ispartalı Mustafa’nın
Muhâkemesi (s. 59 vd.)
Hâfız Nâfiz Efendi’nin Muhâkemesi (s. 69 vd.)
Muharririnden Ömer Rıza Efendi’nin Muhakemesi (s. 75 vd.)
Dağıstanlı Seyyid Tâhir Efendi’nin Muhakemesi (s. 83 vd.)
Erzurumlu Hacı Süleyman Efendi’nin Muhâkemesi (s. 88 vd.)
Aziz Mahmud Efendi’nin Muhâkemesi (s. 94 vd.)
Makriköylü (Bakırköy) Haşan Efendi’nin Muhakemesi (s. 103
vd.)
İskilipli Âtıf Hoca’nın Muhakemesi (son kısım) / s.
109 vd.
Rizeli Âsim Efendi,
Bayezid dersiâmlarındandır ve kitap ticaretiyle meşgul olur
bir adamdır. Bu adam, hatta Hind’e filan kitap gönderir. Kitabım basıldıktan
sonra bir gün dükkânıma geldi. “Bundan bana bir miktar ver, Rize’ ye
göndereceğim, ” dedi. 30 tane veresiye olarak verdim. Veresiye defterine tabii
kaydettim. Bir hafta sonra parasını getirdi, mesele budur.
S: Resmî soruşturma evrâkına ve 16 Teşrîn-i sânî 341 (16
Kasım 1925) tarihinde yapılan bir faturaya göre paket eşyâ ile beraber Rize’ye
gitmiş ve orada dağıtılmıştır (s. 109).
…
S: Bu kitaptan 3000 nüsha bastırdığını söylüyorsun. Şapka
meselesi çıktıktan sonra sen Anadolu’ya gönderiyorsun yâni bu kitaplar 341 T..
‘Kasım’ (M. 1925) de gitmiştir.
C: O vakit bende kitap yoktu. Yâni hükümet almıştı (s. 110).
…
Ali Bey: Bu 30 kitabı nasıl bulmuş?
- C: Kim ise karşıma gelsin. “Âtıf Efendi ’den 30 tane kitap
aldım.” diyorsa cezâma râzıyım. Yüce Hakim Heyeti takdir buyururlar ki işin en
mühim noktası burasıdır. Hakîkaten böyle bir şey çıkarsa cezama razıyım.
Bendeniz 30 tane Âsim Efendi vâsıtasıyla gönderdim, başka göndermedim.
- S: Bu yön isyânla alâkadar olan en önemli yöndür. Ve
isyânı ilgilendiren bölümdür. Sen de bunun için bu dâvâya dâhil edildin? / s.
111
…
S: Kırklareli’nde müftü efendiye 50 tane göndermişsin. Niçin
müftü efendiye gönderdin?
C: Sattırmak için gönderdim. Arkadaşlarımdandır. Parasını
göndermedi.
S: Samsun’da Salim Efendi ’ye göndermişsin, bu kimdir?
C: Kendisi Çorumlu’dur. Samsun’da ticaret yapar, kendisini
tanıyorum.
S: Kastamonu’da makina tamircisi Necati Efendi, bu kimdir?
C: Kastamonuludur. Kaldırılan Meşihatız kâtip idi. Memlekete
giderken 20-30 tane aldı. Fakat parasını göndermedi.
S: Tavukçuzâddnln hesâbı ne oldu?
C: Parayı göndermedi.
S: Biga’da tüccardan Evliyâzâde Hilmi Efendi, bu kimdir?
C: Bunu ticaret vâsıtasıyla tanıyorum. İstanbul’a tavşan
derisi filan getirmişti. Ben orada aracı oldum. O sûretle dükkânıma geldi,
kitap verdim. Satmış, parasını getirdi.
S: Ne vakit?
C: Zannedersem ekim, kasım olacak (s. 111).
…
S: …bu tarzda kitap satışı dünyanın hiç bir tarafında
görülmemiştir. Kitap gönderdiğiniz adamların hemen hepsi kitap satacak adamlar
değildir?
C: Gönderdiğim adamların hepsi memleketlerinde itibar sahibi
olan adamlardır beyefendi.
S: Onlar kitap satmazlar.
C: Bendeniz kitapçıya sattıramazdım. İstanbul’da yeni her
kimin kitabı çıkarsa çıksın en fazla yüz, iki yüz satılır, diğerleri
kitapçılarda kalır. (…) Şehirinde itibarlı bir adama gönderilirse onun hatırı
için herkes alır. Çünkü pahalı değildir. Tanesi on kuruştur.
S: Bu kabul edilebilir bir ifade değildir.
C: Hakikat böyledir (s. 113).
…
S: …Biz sizin işlerinize bakıyoruz. Sen merak etme. Sen en
karanlık günlerde Teâlî-i îslâmcılık yap, Mustafa Sabri’nin yanında yer al da
sonra karşımızda şöyle böyle söyle. Sözleriniz hiçbir gerçeğe uygun değildir.
C: Bu husus için size belge gösterdim.
S: Ne belge?
C: Mustafa Sabrı ile bu beyannâme meselesini görüşse idim,
tekzib etmezdim.
S: Bilakis, bu sizin kasdınızın devamı için yapılmış bir
tertib olur.
C: Niçin öyle olsun, ben de onlarla beraber olur,
beyannameyi tasdik için ısrar ederdim ve imza ederdim. Hâlbuki açıkça muhâlefet
etmişimdir. Resmî vesika gösteriyorum. Hakkımda olumlu kanaat sahibi olmak
lâzım gelir ve gelmelidir. Tasdik etmiyelim diye en fazla ısrar eden oldum.
Eğer Mustafa Sabri ile alâkam olsa idi ısrar etmezdim.
S: Belge göster?
C: Belgeyi arzediyorum: Vakit Gazetesinin 1034’üncü
nüshasında tekzibnâmem duruyor. Şimdi bu durup dururken bendenize vesika sormak
bilmem nasıl olur! / s. 114
…
Şeyh Ali Haydar’ın Muhâkemesi (s. 116 vd.)
Nuruosmaniye Câmii İmamı Hâfız Osman ve Gevelizâde
Yahya Efendi’nin Muhâkemeleri (s. 119 vd.)
C: İstanbul'da iken bu şapka kitaplarından Hulûsî Efendi’ye
gönderdim. Satılırsa daha göndereceğim, "dedi.
S: Bu Yahyâ Efendi vâsıtasıyla mı?
C: Evet / s. 120
…
Rize’den Gevelizâde Yahyâ’nın Muhâkemesi
S: Rize’de kimleriniz var?
C: Birâderim var. Kitapçıdır.
…
S: Bu Âtıf Efendi’nin kitaplarından sizin vâsıtanızla
Rize’ye kaç defa gönderildi?
C: Kaç defa gönderildiğini bilmiyorum. Yalnız Mustafa Âsim
Efendi Hulusi Efendi ’ye kitap gönderirdi. Lâkin ne kitap gönderdiğini
bilmiyorum…
…
S: T. S. 1341 (M. 1925) tarihli faturada “Birâder bunun
sandığında bir paket vardır. Hafız Hulûsi ’ ye verirsiniz (245) kuruş
alırsınız." diyor. Bu paket nedir?
C: İbn-i Battuta isminde bir tarih kitabıdır (s. 121).
…
İhsan el-Mevlevî’nin Muhâkemesi (s. 124 vd.)
Makriköylü (Bakırköy) Hasan Efendi ile İskilipli Âtıf
Hoca’nın Yüzleştirilmesi
S: Burada biz çok mahkeme yaptık. O zamanın siyâseti; doğru
yolda görünüp hayır kurum lan kurmak, partiler kurmak, kendilerinden saf bir
şekilde istifade edeceği düşünülen kimseleri toplamakdır. Ve siz tamamen bu
siyâsete âlet olmuşsunuzdur. Sen yâhud senden başkaları o beyannâmeleri
bastırıp ta Yunan uçaklarıyla millet arasına attıktan sonra artık susmamak,
durmamak lâzımdır. Hata olduğunu itirâf etmelisin. Hâlbuki onu da demezsin,
inadına söylersin.
C: Beyefendi bendeniz zât-i âlînize resmî belge sundum ve
Ferid Paşa hükümetine karşı kalemimle mücadele ettiğimi açıkça isbat ettim.
S: Ne ile isbat ettin? Sıkılmıyor musun, bunu nasıl
söylüyorsun. Biz senin söylediğin sözlere inandık mı? İnanmak mecburiyetinde miyiz?
C: Vakit gazetesinin 1134 üncü nüshasındaki tekzibi kim
yazdı?
S: Ben de sana cevap verdim, bunu din perdesi altında
kötülüklerinize daha fazla devam etmek için yaptınız (s. 133).
…
Yağlıkçı Hüseyin ve Birâderi Mustafa ile Âtıf Hoca’nın
Yüzleştirilmeleri (s. 134 vd.)
Ayıntebizâde Sâlih, Seydişehirli Haşan ve İskilipli Âtıf
Hoca’nın Yûzleştirilmeleri (s. 137 vd.)
Erzurum Dâvâsı Sanıklarının Muhâkemesi (s. 141 vd.)
Askerî Müteahhidlerden Battal Oğlu Hazer’in ve
Oğlu Muhiddin’in Muhâkemeleri / s. 226 vd.
S: Potmiya kolundan kimi tanırsın?
C: Kanburoğlu Kadir Ağa’yı.
S: Gürgen muhtarı Yâkub Ağa’yı?
C: Tanımam beyefendi. Gürgen bize yedi sekiz saatlik yoldur.
S: Salih Ağa kolundan Topaloğlu Ali Ağayı?
C: Onu tanırım.
S: Görüşürsün değil mi?
C: O kadar münasebetim yoktur.
S: Şimdi bu isyân meselesi gerçekleşirken Ali Ağa
kayınbiraderi Fındık Mehmedi sana gönderiyor. “Erzurum’a gidecek olan Hazer
Efendi’ ye 1000 lira harcırah lâzımdır, gönderin" diyor ve "Erzurum
üzerine gidip isyân edeceğiz" diyor?
C: Ben bunu kesinlikle kabul etmem, bu iftiradır, izah
edeyim. 1336 (M. 1920) senesinde gerek Topaloğlu Ali ve gerek Kanburoğlu Ali
Peçelioğlu Yâkub, Derviş Ali'nin oğlu Nûri bunlar, Rus memleketimizi istilâ
ettikleri vakit de bana 'muhtaroldu’ diyorlardı.
S: Bu kelimeyi nereden öğrendin?
- C: Ruscadır, memleketten öğrendim. Şimdi bunlar birer
muhtar olmuşlar. Ne vakit ki Rus çekiliyor, bunlar birer birer ağa oluyor.
Bendeniz Şam cephesinden geliyorum. 1335’de (M. 1919) beni Of cephesine
gönderiyorlar, 1336’da (M. 1920) da olabilir; Ramazan münasebetiyle beni
memlekete gönderiyorlar. Evimde oturduğum bir gece birçok tüfenkler atıldı.
Dışarı çıkacaktım, oğlum bırakmadı. Sabahdan çıktım
eşkiyâlar Harun nâmıyla birisini dağa kaldıracaklarmış, kaldıramamışlar. O
zaman subay idim. Jandarmayı çağırdım, nedir dedim. O da “eşkiya otuzüç
kişidir, bir şey yapamadım " dedi. Sonra İslam Paşa, Portakallı, Sultan
Mahallesi vesâir mahalleler ahâlisini topladım. 32 silâhlı adam aldım. Oğlumu
da onlarla beraber bıraktm, "bunları devriye gezdireceksin" dedim.
Bıraktım, bu teşkilatı yaptım. Of’tan telgraf aldım. Bu teşkilatı yaptığımdan
dolayı jandarma kumandanı mahallemize geldi, beni çağırdı: "Akşamdan sonra
silâhlı gördüğünüzü vurunuz, sorumlusu benim" dedi. Ve bu vazifeyi yapınız
diye emir verdi (s. 228).
S: Kim idi jandarma komutanı?
C: Behçet Bey nâmında bir binbaşıdır. Bunların hepsi işte bu
yüzden bana düşman oldular. Bu dört mahalle Rize’nin en zengin mahalleleridir.
Bu adamlar bu mahallelerden seksener lira alacaklardı. Ben bunlara mâni oldum.
S: Şimdi sen bu hikâyeyi o kadar uzatma. Geçmişimiz var
demek istiyorsun. Bunlar hangi eşkiyâ imiş?
C: Deli Alinin Nûri vesâire otuz-kırk kişi kadar eşkiyâ var.
Burada Müdâfaa-i Milliye’nin yeni kuruluşu zamanında işte bu Kanburoğlu,
Topaloğlu, Peçelioğlu ve arkadaşları bu firârîleri kendi yanlarına
topluyorları. Hattâ Rize şûbesi tek bir asker bile sevk edemedi. Bu firârîleri
yakaladığımdan yalnız Of şûbesinden bir takdirnâme aldım ki hâlâ saklarım. Hattâ
bunlar benim vurulmama bile çalıştılar.
S: Dinle beni Fındık Mehmed i tanıyor musun?
C: Tanımam (s. 229).
…
Uşak Dâvâsı Sanıklarının Muhakemeleri (s. 236 vd.)
III- İddiânâme ve Müdafaalar (s. 269 vd.)
IV- Karar (s. 287 vd.)
II. Bölüm
İstiklâl Mahkemesi Zabıtları İle İlgili Belgeler ve Ekler
(s. 295 vd.)
Hıyânet-i Vataniye Kânunu
29 Nisan 1336/1920 Tarihli Hiyâneti Vataniye Kânununun
Birinci Maddesinin Ta’dîli Hakkında Kânun
29 Nisan 1336/1920 Tarihli Hiyânet-i Vataniye Kânunu’nun
Sekizinci Maddesini Muaddil Kânun
Hiyânet-i Vataniye Kânunu’nun Birinci Maddesinin Ta’dîli
Hakkındaki 15 Nisan 1339 Tarihli Kânun’a Müzeyyel Kânun
Firârîler Hakkında Kânun
İstiklâl Mehâkimi Kânunu
Şer’iye ve Evkaf ve Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Vekâletlerinin
İlgâsına Dâir Kânun
Tevhîd-i Tedrisât Kânunu
Hilâfetin İlgâsına ve Hanedânı Osmânînîn Türkiye Cumhûriyeti
Memâliki Hâricine Çıkarılmasına Dâir Kânun
Takrîr-i Sükûn Kânunu
Şapka İktisâsı Hakkında Kânun
Tekke ve Zâviyelerle Türbelerin Şeddine ve Türbedârlıklar
ile Birtakım Ünvanların Men ve İlgâsına Dâir Kânun
Ankara İstiklâl Mahkemesi’nin Millete Beyannamesi
“Mahkememiz, Büyük Millet Meclisi’nin arzu ve irâdesiyle
huzur ve istirahate muhtaç, refah ve saadete lâyık olan memleketimizde umumî
sükûnun takarrür ve tesiri için kendisine tevdi edilen vazifeye başlamıştır.
Millî mücadelâtımızda zafer ve muvaffakiyeti te’mine âmillerden biri olan
İstiklâl Mahkemeleri milletimiz tarafından hürmet ve muhabbelle karşılanarak,
nasıl hak ve adalet mefhumunu temsil eden müesseseler halinde ifa’yı vazife
etmiş iseler mahkememizin de aynı esaslar dairesinde milletin hayat ve
hürriyetini yıkmak ve mefkûresini sarsmak kasdında olan âsiler ve mürtecîlerle
siyaseti bu caniyâne maksada âlet edenler için icraatı sarih ve kati’ bir
divan-ı hak ve âdil olacağı muhakkakdır. Asırlardan beri memleketde ihdas ve
tesis edilmiş olan esaret havasının millî cihad ile tasfiye ve refizalesinden
sonra menfaat ve saltanatları tahrib edilenlerin tekrar icab ve selâmet-i
millîyenin istilzam etdiği tarzda hareket eyliyecektir. Dini, şahsî ve siyasî
menfaatlarına âlet edenler; efkâr-ı ammeyi tesmim ile idare-i hazıraya karşı
nefret ve isyan hissi telkin edenler; memleketin asayiş ve emniyetini, aziz
halkımızın huzur ve istirahatını ihlâl edenler; vazife-i askeriyeden firar veya
firarı teşvik ve himaye suretiyle isyan ve irticaa müzaheret edenler;
cumhuriyet halkının takriri sükûn arzusunu temsil eden mahkememizi derhal
karşılarında bulacaklardır. Mahkememiz bütün vatandaşlara ilân eder ki
vazifesini kânun dairesinde ifa’ eylerken rehberi vicdan sesi, hedefi selâmet-i
vatan olacaktır.
12 Mart 1340/1925
Ankara İstiklâl
Mahkemesi Reîsi Ali (Afyon Mebûsu)
…
Tâhir’ül Mevlevî’nin hatırası,
Necip Fâzıl Kısakürek’in Kaleminden
…
14 Kasım’da Sivas’la, 22 Kasım’da Kayseri’de, 24 Kasım’da
Erzurum’da, 25 Kasım’da Rize’de, 26 Kasım’da Maraş’ta ve 4 Aralık’ta Giresun’da
“Şapka Kânunu” aleyhine protesto mitingleri, halk yürüyüşleri yapıldı.
Bütün bu hâdiselerin bir tanesinde bile, devlete karşı bir
silâhlı mukavemet veya çatışma olmadığı gibi, tek bir devlet memuru ya da
güvenlik görevlisinin burnu bile kanamadığı halde, nümâyişe katılan halka karşı
silâh bile atılmaktan çekinilmedi (s. 347).
Rize Davası (s. 349 vd.)
Ankara İstiklâl Mahkemesi’nin, Rize Dâvâsı ile ilgili
muhâkemeleri 11 Aralık günü başladı ve üç gün sürdü. Bu üç gün içerisinde,
'halkı şapka ve hükümet aleyhine isyana teşvik suçundan' hemen tümü câmi imamı
veya din adamı 143 sanık yargılandı.
İdâm kararları, hukukta yüzyıllardır süregelen teâmülün de
hilâfına güpegündüz ve daha da ilginci kararların açıklanmasından yarım saat
sonra, saat ikide, şehir meydanında infâz edildi.
(Mahkeme heyeti) 21 Aralık akşamı İstanbul’a vardı. Hemen
bütün gazetelerin merkezi olan İstanbul’da, basma bir açıklama yapan İstiklâl
Mahkemesi Heyeti reisi Ali (Çetinkaya) Bey, özellikle de Erzurum, Rize ve
Giresun dâvâları ile ilgili açıklamalarda bulundu. Reis, bu dâvâlar ile
‘‘inkılâp düşmanlarına cumhuriyetin kahredici yumruğu ile ağır bir darbe
indirildiğini" açıkladıktan sonra sözlerine, “yapılan muhakemeler ve
tahkikat sonrasında, İskilipli Atıf Hoca da dâhil, bütün İstanbullu sanıkların
mâsumiyelinin ortaya çıktığını" diye devam etti. Ali Bey, bütün İstanbul
gazetelerinin yanında Hâkimiye-i Milliye’de de aynen ve manşetten yayınlanan
demecini, “tutuklanan bu sanıkların bahsedilen isyân olayları ile hiç bir
suçlarının olmadığını, yakında salınıverilecekleri" sözleriyle bitirdi (s.
351).
Mehmed Âtıf Efendi (İskilipli, Hoca, 1876-1926) / s.
353
9 Aralık 1925 günü akşamı Laleli’deki evinde yapılan arama
sonrasında, hakkında 'tevkif müzekkeresi’ bile kesilmeksizin; İstanbul Polis
Müdüriyetine götürülen Mehmed Âtıf Hoca, iki gün aralıksız devâm eden sorgusu
sonrasında, 'Şapka isyânı âmillerinden’ sayılarak, Ankara İstiklâl Mahkemesi
emri gereği, Galata limanından kelepçeli olarak bindirildiği bir kömür gemisi
ile Giresun’a gönderildi. Giresun’da, İstiklâl Mahkemesi huzurunda, 16-18
Aralık 1925 günleri yapılan muhâkemesi ile suçsuzluğu ve mâsumluğu ortaya çıkan
Mehmed Âtıf Hoca, Mahkeme Heyetinin de seyâhat ettiği Akdeniz yolcu gemisinin
anbarında kelepçeli olarak İstanbul’a getirildi. Kâfile, 21 Aralık günü
İstanbul’a ulaştığında tekrar Polis Müdüriyeti’ne sevkedilerek hücreye atılan
Hoca, Mahkeme Reisi Ali Çetinkaya’nın bütün İstanbul gazetelerinde yayınlanan
demecinde de açıkça " suçsuzluğu ortaya çıktığı" belirtildiğinden,
serbest bırakılmasını beklerken; bu kez de, İstanbul’dan toparlanan 26 sanık
ile birlikte, 24 Aralık günü bindirildikleri bir trenle Ankara’ya sevkedildi
(s. 355).
Mehmed Atıf Hoca, 'Türkiye Cumhûriyeti’nin Şapka İnkılâbına,
kitap yazarak muhalefet’ suçundan, 3/4 Şubat 1926 gecesi Ankara’da, Büyük
Millet Meclisi önünde, asılarak idam edildi.
Cenazesi ailesine teslim edilmedi ve Cebeci civârındaki
kimsesizler mezarlığına gömüldü.
III. Bölüm / Ankara İstiklâl Mahkemesi Zabıtları (Metin)
…
İşaret Yayınları, İstanbul, 1993
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder