Peter Lauster - Olgunlaştırıcı Yönüyle Aşk Acısı
Sevdiğimiz ve sevildiğimiz sürece fazla düşünmeyiz. Kendimizi unutarak yaşamın zevkini çıkarırız.
(Aşk/ayrılık acısı) Bu konuda "belirlenmiş reçeteler" yoktur ve olamaz da; çünkü her insan bireysel olarak farklı bir tepki gösterir.
O senden ayrıldı.
(Onun) "Fikrini değiştirmeye" çalışma,
İstek söz konusu olduğu sürece bir şiddet şekli oluşur ve bu
durum karşı şiddeti, karşı arzuyu davet eder.
İstek, meslek hayatında kişiyi
başarıya götürür, fakat aşkta değil!
Aşk duygusal boyutta oluşur; buna karşın ilişki düşünsel boyutta gelişir.
Maneviyat yaşar; düşünce
değerlendirir,
Korku ruhsaldır / ruhsal bir tepkidir.
Korku ortaya çıkar çıkmaz aşkı uzaklaştırır.
Yaşayan her şey, özgürdür / Fakat düşünce seyretmek istemez
Bu anda korku ortaya çıkar.
Düşünce yolu ile beyne kök salmış bir korku, aşkı tehlikeye sokar. Korku ve aşk birbiriyle bağdaşamaz.
Aşk, özenli bir yönelmedir. Korku kollayıcı bir terk edişe yol gösterir. Kişi yönelemez; yani açık olamaz ve aynı zamanda kapalı da olamaz, yüz çeviremez.
Ruh akmak ister, düşünce engeller ve
bu akışı bloke eder. Ruh bir şey arzu eder, düşünce istemez; sen bir taraftan
istersin, fakat başaramazsın.
…yaşamdaki ustalık, düşünceyi geri almak ve eğer seviyorsa,
ruhu, akışına bırakmaktan geçer.
Düşünce şu soruları yanıtlayamaz: Neden seviyorum? Neden
sevmiyorum? Bu sorular mantıklı olarak yanıtlanamaz.
Yaşanan zaman uzun veya kısa olabilir. Eğer zaman uçup gitmişse içinde bulunduğun zamanda kendini unutmuşsun demektir.
…aşk, korkudan arınmış bir şekilde, şimdiki zamanda oluşur. Bunun ötesinde -eğer aşk artık yaşanmıyorsa- düşünce tekrar ortaya çıkar. Yaşantı geçip gitmiştir ve otomatik olarak belleğe depolanır. Düşüncenin malzemesi, belleğin içindekilerdir.
Düşüncen, geçmişi geleceğe izdüşüm yapar. Geçmiş gelecekte de varolmalıdır.
…aşk acısı çekilen süreçte bir kez daha sevilir; çünkü
yitirilenin kaybı, anıların berrak aydınlığı içinde kımıldanır.
Halbuki ben düşünce miyim? Hayır, düşünce benim bir
parçamdır.
Geçmişi unut ve geleceği rahat bırak çünkü onun üzerinde hiçbir yaptırım gücün yoktur.
Düşünce geçmişi sıkıca tutmak ve onu tekrarlamak ister.
Geçmiş melodi gibi belleğe depolanmıştır.
Düşünce, içinde bulunduğun bu zamanı senden çalar.
Çekingenlik ve yakınlık, zıt kutuplar olarak birbirleri ile salınım yapmak zorundadır; böylece bir ilişki işlevini yerine getirir ve aşk kendini geliştirebilir.
(bu anlatılan) İnsanların çoğuna / zor gelir. Doğrusu bunda
bir kez başarılı olurlarsa, bu yakınlığı sıkıca tutmak isterler; böylece bir
gerginlik, bir sinirlilik (tutukluk) meydana gelir. Şu halde yakınlığı tekrar
serbest bırakabilmeli ve korkusuzca mesafeli olmaya doğru geri
salınabilmelidir…
Aşk ilişkisinin çoğu, bu doğal ritimde bozulan bir ilgiden
dolayı başarısızlıkla sonuçlanır. Biri yakınlaşmayı arzularken, diğeri şimdi
doğrudan mesafeli olmak ister veya biri daha yakına doğru açılmak isterken
diğeri daha şimdiden geriye salınım yapmaya başlar. Diğerinin
ritmini hissetmek ve etki altına almadan onun ritmini kendi bireysel salınımına
bırakmak için, çok fazla duyarlı olmak gerekir (s. 27-28).
Aşk acısı çekiyorsun. …düşüncenin bulduğu tüm stratejiler anlamsızdır. (çünkü) düşünce, aşkın sistemine yabancıdır.
Aşk ruhsaldır ve düşünceler ise
mantıksaldır. Şu halde mantık, ruhu yönlendirmeye çalışırsa, başarısızlığın
kökeni buradadır.
Ayrılık, bir düşünce sorunu değildir.
Ruhsal alanda hiçbir şey yanlış ve doğru değildir.
Düşünceden dolayı başarısız oluruz; çünkü düşünce genellikle yaratıcı değil, aksine yıkıcı ve tahrip edici bir etki yapar.
Tüm yaşam enerjisi ile gücümüz, ruhumuzdan kaynaklanır. Ne zaman düşünce bu enerjinin hizmetinde olursa, ancak o zaman aşkta yapıcı olur.
…mantığı ruhun hizmetine ver
…eğer kendimizi tüm bu gerçek olmayan kimlik arayışlarından kurtarır ve gerçekten kendimizi bulursak, duyarlılığımızda yani benliğimizde, ruhumuzda olursak, o zaman açık olur ve böylece başkalarına da yakınlaşma fırsatını elde ederiz.
Açıklık, birbirine benzemek demektir. Ne kadar açık olursam sen de o kadar açık olursun ve birbirimize o kadar daha yakın oluruz.
…hislerimizi paylaştığımız oranda birbirimizle yüz yüze
gelebiliriz.
Çok konuşulur. Sözlü düzeyde ne kadar çok psikolojiye girersek, yakınlaşacağımıza birbirimizden uzaklaşırız.
…sözel düzeyde aşk gelişemez.
Aşk sözlü düzeyde oluşmaz. Aşk,
beden, ruh ve zekânın buluşması ile oluşan bir bütündür. Zekâ yolu ile, yani
sadece sözcüklerle bu bütünlüğü yeniden canlandıramazsın. Konuşma, ayrılığın
üstesinden gelmekten ziyade, ayrılığın daha da derinleşmesine neden olur.
Var olan bir aşkı canlı tutan bir yöntem nasıl mevcut değilse, bitmiş bir aşkı geri getirecek bir yöntem de yoktur.
Düşünce ne kadar çok yapmak isterse, o kadar çabuk yıkar.
Özgürlük, mutsuzluğun derinliklerinde de olsa kendi haline bırakılmalıdır.
Eğer unutulup kaybolmuşa, aşk duygularından bir daha söz edilemez.
…duygusallığı sözcüklerle ifade etmek çok zordur.
…hiçbir beklentin olmamalıdır. Güven duyularak aşk duyguları
beklenemez.
«Seni seviyorum» dediğinde beklenti ortaya çıkar.
Aşk duyguları, yaşanan özgürlükte oluşur.
Düşüncenin mantığı, ilişki bekler. Mantık sorumluluk altına sokar, bir sistem ister.
Özgürlük iyileştirir, bağımlılık aşağılar, gücendirir.
Tutkunluk, aynı zamanda melankoli yaratır ve kalp atışlarına neden olur. Her ne kadar zekâ bunun gerçek olduğunu kabul etmese de biz bunu manevi olarak derinden hissederiz: Bu şarkıyı söylememe izin ver; bu sihirden, bu cazibeden öleyim, fakat beni sorumlu tutma.
Aşk özgürlükle oluşur ve bu nedenle nerede ve ne zaman isterse sona erer.
Fani, geçici olana güvenilmez.
…aklın kavrama olasılığı olmayan şeyi, ruh olanaklı hale getirir. Bu noktadan hareketle, alışkanlıklara, kurallara değil, yaşama ve varolmana güven.
Gelip geçici şeye sıkıca sarılmak onu tahrip etmek anlamına gelir.
Dikkatlice bakar ve can kulağı ile dinlersen sözcükler
önemini yitirir ve gördüğün manzara karşısında anlamlarını kaybeder. Düşünceler
çözülerek ayrışır ve dikkatlice bakarak şimdi ne olup bittiğini kavramaya
başlarsın.
Aşk, ancak bir bütün olarak orada olursan gelişebilir.
…duyguların da kendine ait bir dünyası vardır.
Sözcüklerin olmadığı bir dünyada yaşarsın.
Sözcüklerin olmadığı ruhsal alanda bir şey oluşur ve daha
sonra dil bunu ifade eder: «Başlangıç buradadır ve bitiş orada.»
…tekrar tekrar şunu söylüyorum: Duyguların hakkında o kadar çok konuşma.
Kesin olan şudur: Gerçek olan nesnedir, sözcükler değil; onlar eşlik eder.
Fakat sen sözcüklerle analiz etmeye başladığın an, nesneleri
sözcüklerin içerisine sokmaya çalışırsın; o vakit nesneler bu sözcüklerle
hareketsiz hale gelir ve sessizleşir. Nesneler sözcüklerin örtüsü altında asılı
kalır ve burada tıkanarak ölür.
Eğer aşk hareketsizse, sessizse, sözcüklerle onu tekrar yaşama döndüremezsin, canlandıramazsın. Gerçi nesnelere dokunursun; fakat onlar daha da sessizleşir ve hareketsiz hale geçer.
Korku ve bağımlılık aşkın değil, kıskançlığın nedenleridir.
Kendini bağımlı hale getirme. Özgür ol. Salınım ancak bu
özgürlükte gelişebilir.
Nefes almak ve nefes vermek kendiliğinden oluşur; doğa bunu sağlamış, yoluna koymuştur
Onu sevgiye, aşka uygula.
Düşünmekten, planlamaktan ve kendini yoğunlaştırmaktan vazgeçebilirsin. Nefes
almak ve kalp atışı gibi kendini yaşama ver.
Sahip olmayı arzulamak ve bununla ortaya çıkan korku bağımsızlığı, aşkın nasıl bir sinyali değilse; aynı şekilde arzu ve buna bağlı olan korku da aşk değildir. Aşk bunun öbür tarafındadır.
…yitirme korkusu olmadan ve sahiplenmeyi istemeden seversen
o zaman senin aşkın gerçek olur.
…eğer kendin için hiçbir şeye sahip olmayı istemez, fakat sahip olduğun her şeyi vermeye hazır olursan ancak o zaman sevebileceğini fark edersin.
Neden hiç çekinmeden beni terk etti?
Kendine olan değer duygusu anlamında, kendine olan güvenin
zedelenmiştir. Sevilmek, kendine olan değer duygusunu arttırır.
Aslında neye üzülüyorsun?
Aşk ateşi tutuşur tutuşmaz kendimize olan değer duygusu
araya girer.
Melankolik ol. Hüzün ve acınla ne kadar yoğun bir şekilde tanışırsan kim olduğunu daha iyi anlarsın.
Genelde sadece fonksiyonel olduğumuz, bir rol üstlendiğimiz, başkaları tarafından nasıl bekleniyorsa öyle davrandığımız, kendimizi gönül hoşluğu ile nasıl görmek ve nasıl göstermek istiyorsak öyle sergilediğimiz doğru değil mi?
Bu çok yüzeysel bir davranıştır.
Baskı ve arzularına uyarak aşka layık olmaktansa, reddedilmek daha iyidir.
…
Türkçeleştiren: Turan İnceayan
Doruk Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 1999
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder