9 Eylül 2020 Çarşamba

Cumhuriyetin İlk Yıllarında Aydınlar Kurucu İdeolojinin Seçkinleri

 Evren Altınkaş - Cumhuriyetin İlk Yıllarında Aydınlar Kurucu İdeolojinin Seçkinleri

 

Cumhuriyeti kuran kuşakların ve bu dönemin aydınlarının eğitim süreçlerinde ve buna bağlı olarak dünyaya bakışlarında en etkili olan düşünce, kuşkusuz pozitivizmdi.

Pozitivizmin en önemli unsuru değişim…

Yeni rejim, halkın genel eğilimi sonucu değil, devrimci bir kadronun gayretleriyle gerçekleşmişti. Toplum, Cumhuriyetin getirdiği ulusal egemenlik düşüncesinin çok uzağındaydı.

 

Atatürk ilke ve inkılâpları çerçevesinde çizilen toplumsal proje / Kemalist düşünürler tarafından Aydınlanmanın kendisi olarak sunuldu…

 

Cumhuriyet aydınları neredeyse tümü Osmanlı’nın dağıldığı dönemde yetişmiş (başka türlü olabilir miydi)…

 

Osmanlı’nın son döneminde aydınlar arasında yaygınlaşan seçkincilik… Cumhuriyet dönemi aydınlarına da aynı şekilde intikal etmiş…

 

Cumhuriyet aydını, ulemanın kültürü Batı’ya karşı koruma çabasının tam aksine, kültürü ve toplumu Batılılaştırmaya yönelik bir çaba sarf etmiştir.

 

Cumhuriyet döneminde siyasi ve sosyal alanı belirlemede de etkili olan merkez siyasi/askeri yapıdır.

 

Cumhuriyet modernleşmesi Avrupa karşısında güçlü ve batılı bir toplum görüntüsüyle ayakta durabilmek için, farklılık arz edecek kesimleri de (asker, memur, esnaf, öğretmen) aynı Batılılaşma programı çerçevesinde toplamaya çalışmıştır.

 

Atatürk döneminde Türkiye Cumhuriyeti’nde Batılılaşma, ülkeyi çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne çıkarmak gibi bir dinamik ideal haline getirilmiştir.

 

Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal’in Batılılaşma fikri çerçevesinde en çok önem verdiği aydın Ziya Gökalp olmuştur. Gökalp 1922’de Yeni Gün gazetesindeki makalelerinde: “Garp Medeniyetine hâkim olmak yahut garp devletlerine mahkûm olmak, bu iki şıktan birini kabul mecburiyetindeyiz. Bugün artık şu hakikat anlaşılmıştır: Avrupa’ya karsı hürriyetimizi ve istiklalimizi müdafaa edebilmek için Avrupa Medeniyetini iğtinam etmemiz lazımdır. Avrupa medeniyeti müspet ilimlerden ve sınaî tekniklerden, içtimaî teşkilatlardan ibarettir.

 

Mustafa Kemal Türkiye Cumhuriyeti’nin önündeki tek yolun sadece ve sadece Batılılaşma olduğunu da çeşitli defalar dile getirmiştir.

 

Mustafa Kemal’in Cumhuriyet’in ilanından 7 ay önce Konya’daki Türk Ocağı’nda yaptığı bir konuşması: “sınıf-ı münevver telkinle, irşatla kitle-i ekseriyeti kendi maksadına göre iknaya muvaffak olamayınca, başka vasıtalara tevessül eder. Halka tahakküm ve tecebbüre başlar, halkı istibdatta bulundurmaya kalkar

 

Yunus Nadi, 1924’te yayınlamaya başladığı Cumhuriyet gazetesinin ideoloji yayma işlevini göstermesi açısından önemlidir. Gazetenin ilk sayısında Yunus Nadi: “Cumhuriyet memlekete mal olmuş bir fikirdir. Biz onun temsilcileri ve koruyucusuyuz.

 

Falih Rıfkı Atay 1923 yılında Yeni Mecmua’yı yeniden yayınlamaya başladı. Milliyet ve Ulus gibi pek çok gazetede başyazarlık yaptı.

Ona göre Türkiye’ye özgü bir ideoloji olan Kemalizm, ülkenin koşulları gereği faydacı olmak durumunda kalmıştır.

Atay’da da komünizm ve faşizm gibi totaliter rejimlerin bazı uygulamalarından etkilenme emareleri görülmektedir.

 

Mahmut Esat Bozkurt hukukçu kimliğiyle 1924-1930 arası Türk Hukuk Devrimi’ni gerçekleştiren kişidir.

Bozkurt’a göre, devletçilik devlet sosyalizmi demekti. Bozkurt, bu sistemi şöyle tanımlar: “Bu sistem özel mülkiyeti tanıyan, fakat insanın insan tarafından sömürülmesini önlemek ve milli kalkınmayı başarmak için devlete ekonomik işlerde kontrol ve teşebbüs hak ve yetkilerini kabul eden bir sistemdir.

 

Afet İnan Cumhuriyet’in misyoner sosyal bilimcilerinin tipik örneğidir. Medeni Bilgiler’de en çok önem verdiği kavram devlettir. İnan’a göre genel irade toplumdaki tek tek bireylerin toplamından daha başka ve yüksek bir kavramdır.

 

Necmettin Sadık Sadak, sosyoloji alanındaki çalışmalarının neredeyse tümünde Kemalist doktrini pekiştirici ifadeler kullanmıştır.

 

Radikal-pozitivist ve anti Osmanlıcı Halil Nimetullah Öztürk “İnkılâbın Felsefesi” adlı eserinde Türk inkılâbının Osmanlılıktan tamamen sıyrılması gerektiğini savunmuştur. …yeni devletin siyasal ve toplumsal yapısının Gökalp’ın dediği gibi “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” değil fakat “Türkleşmek, Laikleşmek, Çağdaşlaşmak” olduğunu savunur.

 

Hasan Ali Yücel (…) temel hedefin Türkiye Cumhuriyeti’nin Batılı kimliğinin Batı tarafından anlaşılabilmesi olduğunu söylemiş

 

Reşat Nuri Güntekin’in neredeyse tüm romanları, Kemalist reformların ve özellikle de laikliğin savunusunu yapan eserlerdir.

 

Kemalizm’in bir ideoloji olarak topluma yayılması için… Halkevleri…

Halkevleri, Kemalist doktrinin işlendiği bir eğitim merkezi olarak da değerlendirilebilir.

Halkevleri kamusal alan oluşturma ve bu kamuya hitap etme işlevlerini yerine getirir.

1933 yılında Ülkü Dergisi’ni çıkarmaya başlamıştır. Derginin amacını ve içeriğini anlatan “Ülkü Neden Çıkıyor?” başlıklı yazısında Recep Peker şöyle der: “...cemiyetin kanındaki inkılap unsurlarını ısıtmak, ileri adımlarını sıklaştırmak için… Milli dile, milli tarihe, milli sanatlara ve kültüre hizmet için… çıkıyor”.

 

Adnan Adıvar, muhalif bir tutum takınmış olmasına rağmen, Temelde, ülkedeki değişim eğilimine ve değişikliklerin yapılış biçimine karşı çıkmıştır.

Türkiye’nin sosyal ve kültürel sorunlarının liberal yoldan halledilebileceğine inanmıştır.

 

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Cumhuriyet sonrası devleti, devrimlerin bilincine varan aydın grubunun yönetmesi gerektiğini savunur.

 

Şevket Süreyya Aydemir, Kadro Dergisi’nin neredeyse baş ideologu

İnkılâp, kaçınılmaz olarak, öncelikle sayıları az olan bir azınlık grubu tarafından benimsenecek ve yaşanacaktır.

Derginin (Kadro) hedeflerinden birisi de, 1929 yılından itibaren, Dünya Ekonomik Buhranı’nın da etkisiyle ekonomik anlamda devletçi politikalar izlemeye başlayan Cumhuriyet’in bu yeni ekonomi politikalarını savunmaktır.

Ekonomik gücü kim elinde tutarsa politik gelişmelere de o yön verir iddiasından yola çıkan Kadrocular, özel sektörün sanayileşmedeki rolünün azaltılmasını, hatta devlet tarafından kontrol edilmesi gerektiğini savunmaktaydılar.

 

Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu 1934 yılında yayınlamaya başladığı Yeni Adam dergisi ile, “cumhuriyetçi muhafazakarların” sesini duyurmuştur. Gökalp’in yazdıklarını sert bir şekilde eleştiren bu grup, toplumu etkileyen makro yapılardansa gelenek görenekler gibi mikro yapıların üzerinde durulması gerektiğini savunmuşlardır.

 

Ahmet Ağaoğlu Kurtuluş Savaşı sırasında Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nin başyazarı oldu. Ona göre Milli Mücadelenin ideolojik temelinde milliyetçi, halkçı ve köylücü bir anlayış vardı.

 

1926 yılında Atatürk’e sunduğu bir raporda, CHP’yi ve parti yönetimini devrimleri uygulayamamakla ve ataletle suçlaması, özellikle İnönü ve ekibi tarafından hiç hoş karşılanmamış ve “makbul” aydın olarak görülmemeye başlanmıştır.

1934 yılında yayımladığı Serbest Fırka isimli eserinde: “Bizde Cumhuriyetten en uzak bir alamet bile yoktur. Bizdeki rejim tam manasıyla ve en şiddetli bir diktatörlüktür ve bunu hepsi, herkes biliyor!” demiştir. Ağaoğlu’na göre rejimin bu niteliği almasının sorumlusu aydınlardır ve aydınlar rejimin oturması için çalışmak yerine, kendi kişisel çıkarlarının peşinde koşmuşlardır.

 

Hacettepe Üniversitesi Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi, Cilt: 7, Sayı: 14, (114-132), 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder