Özay Yıldırım - Rize'de Asayiş - (1806-1876) – Atatürk Üniversitesi
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Doktora Tezi, Erzurum
Osmanlı Devletinin taşra kesiminde / sarayın dışında otorite
zayıflığı hissedildiği dönemlerde yönetimde bozukluklar görülmüş (tımar
sisteminin bozulması ve yerine ikame edilen ayan sistemi) ve bundan cesaretle
suçlarda artış görülmüştür. Eşkıyalar ve isyan hadiseleri de böyle dönemlerde
artış göstermiştir.
Osmanlı Devleti’nde, başkentin emniyet ve muhafazası
yeniçeriler tarafından sağlanırken, taşra sipahiler vasıtasıyla kontrol
ediliyordu.
1834’te hazırlanan nizamnameye göre kentlerde Redif
teşkilatının kurulması ve her sancakta subaylarıyla beraber 1400 kişilik Redif
Taburu konuşlandırılmıştır.
1840 yılında vilayetlerde Asakir-i Zabtiye tabur ve
alaylarının oluşturulması yönünde karar alındı.
1844’te Zabtiye birlikleri oluşturulmaya başlanmıştır.
Ayanlık bir kurum olmaktan ziyade zamanla bulundukları
bölgenin önde gelen kimseleri anlamında da kullanılmış çünkü ayanlar sorumlu
oldukları işlerden ziyade kendi şahsi menfaatleri doğrultusunda faaliyetler
yürütmüşlerdir. / zamanla eşkıyaları kendi iktidarları adına kullanmaya
başlamışlardır.
1808’de imzalanan Sened-i İttifak ile Padişah’ın kendisi
dahi onların taşradaki otoritesini tanımak zorunda kaldı.
Rize Kazasında Asayişi Etkileyen Faktörler
19. asırda Rize kazası Trabzon’a 35 mil mesafede bir
iskeledir. …dağlık ve ormanlık bir arazi yapısına sahiptir. …bölgede tarıma
elverişli arazi oldukça sınırlıdır. Bu nedenle bölge halkı arasında sıklıklı
tarla zaptı ve sınır anlaşmazlıkları gibi asayiş sorunları yaşanmıştır.
Rize’de Görülen İsyan
Hareketleri
“bağy” kelimesi meşru devlet başkanına ve devlet düzenine
karşı silahla karşı koyma anlamına gelen bir fıkıh terimidir.
Dinî ve hukukî anlamlarda isyan eden kimseye bâgī veya âsi
denir.
Tuzcuzade Memiş Ağa’nın başlattığı isyan hareketi, Memiş
Ağa’nın oğlu Ahmet Ağa ile devam etmiş ve en son olarak da Memiş Ağa’nın
kardeşi Osman Ağa’nın oğulları Abdülkadir, Tahir ve Abdülaziz ağaların isyan
hareketleri eşliğinde aralıklarla yaklaşık on yedi yıl sürmüştür (s. 11-12).
Hopa Eşrafından Hamdi Bey’in oğlu ve Erzurum Valisi Ahmed
Paşa’nın yeğeni olan Tuzcuzade Memiş Ağa tahminen 1715’te Hopa’da doğmuştur.
Ayanlığı döneminde Faş kalesi muhafızlığını da ifa etti.
1800 yılında Kapıcıbaşılık rütbesiyle bu göreve devam etmesi
tartışıldı.
1806’da kale muhafızlığına getirildi. Görevi sırasında
kaleyi onardı. 1809’da Ruslar kaleyi kuşattı fakat Memiş Ağa kaleyi başarıyla
müdafaa etti.
Memiş Ağa’ya bu hizmetlerine karşılık Kapıcıbaşılık
rütbesiyle Tire ve Rize ayanlıkları verildi.
Aynı dönemde Trabzon Valisi olan Hazinedarzade Süleyman Paşa
ile arasında güç çatışması ve husumet başladı. Süleyman Paşa saraya sık sık
Memiş Ağa aleyhinde şikâyetler iletmeye başladı. Şikâyetlere ilave olarak Memiş
Ağa’nın idamını ve servetinin devletçe zabtını istemiştir.
…kendisiyle aynı fikirleri paylaşan Trabzon kadısının
i‘lâmını da Sadrazam Mehmed Emin Rauf Paşa’ya arz etmiştir.
Padişah (2. Mahmut) durumdan şüphelenerek tahkikat
yaptırmış. Nihayet idamı istenen Memiş Ağa’nın Kapıcıbaşılık rütbesi
kaldırılmıştır.
Süleyman Paşa şikâyetlerine devam etti. Israrları sonuç
verdi ve önce sadrazamı ardından da sultanı ikna etmeyi başardı: Memiş Ağa
hakkında idam emri verildi (Aralık 1815). Hammamizade Emin Efendi bu göreve
memur tayin edildi.
Süleyman Paşa ilk olarak Trabzon kaymakamı olan kayınpederi
Çeçenzade Hacı Hasan Ağa’ya gizlice mektuplar göndererek Memiş Ağa’yı devlet
meselesini konuşmak üzere Trabzon’a çağırıp idam etmesi suretiyle meseleyi
kolay yoldan halletmeyi tasavvur etmiştir. Memiş Ağa kurulan tuzağı öğrenip
Sürmene’deki konağında beklemiştir.
Süleyman Paşa, Kara Numan ve Şatırzade Osman beyleri Memiş
Ağa üzerine gönderdi. …yörenin önde gelen ayanları da Memiş Ağa’nın yardımına
koştu.
Memiş Ağa, Rize’de yaşanan çatışmalarda Kaymakam Hasan Ağa’nın
kuvvetlerine üstün gelince namı iyice yayıldı ve bu başarısından sonra sayıları
gittikçe artan destekçileriyle beraber Trabzon’u zapt etmek üzere harekete
geçti.
Mübaşir Mehmet Emin Efendi, iki ay kadar devam eden
çatışmalardan bahisle Süleyman Paşa’nın kuvvetlerinin yeterli olmayacağını,
Rize ve çevresindeki askerin Memiş Ağa’ya karşı cenk etmeyeceğini bildirerek
görevden affını istedi.
(Çatışmalar başladığı sırada Acara taraflarında bulunan
Süleyman Paşa sürekli Acara’dadır; bölgeden uzak durmakta/kalmaktadır.)
Süleyman Paşa elindeki kuvvetin yetersizliğinden bahisle
saraydan fırkateyn ve başka savaş gemileri, top, mühimmat, asker ve para
istedi.
İsyancılar 18 Ağustos 1816’da Trabzon’u ele geçirdiler.
Mehmet Emin Efendi’nin yerine mübaşir tayin edilen Tahir
Ağa, donanmadan sefinelerle birlikte Trabzon’a doğru hareket etti. Bu aşamadan
sonra isyan, saray lehine seyretmeye başladı. Asiler iç kesimlere çekildi. Kıyı
kesimi boşalınca Kasım ayı sonlarında Trabzon şehri asilerden kurtarıldı.
Memiş Ağa’ya destek veren asilerin pek çoğu Süleyman
Paşa’dan af dilemeye başladı.
O sırada Rize’de bulunan Memiş Ağa denizden karadan
kuşatıldı fakat Of tarafında geçmeyi başardı. Süleyman Paşa, Erzurum Valisi, Bolu
ve Kastamonu Mutasarrıflarından destek kuvvet istedi.
25-30 bin kişiyi bulan hükümet güçleri Of’ta harekete geçti.
25 Eylül 1817’de Memiş Ağa,
bulunduğu mahalde kuşatılmış, çıkan çatışmada vurularak öldürülmüş, Dersaâdet’e
gönderilmek üzere başı kesilmiştir.
İsyan sonrası Memiş Ağa ile işbirliği yapan ağalardan
bazılarının iskân yerleri değiştirilmiştir. Bunlardan; Tonyalı Hacısalihzade
Ali Trabzon’da, Trabzonlu Kalcıoğlu Osman da dört bin kişilik maiyetiyle
birlikte Sürmene’de iskâna tabi tutulmuştur.
Ahmet Cevdet Paşa, Memiş Ağa’yı kendi menfaatini düşünen
birisi olmasına rağmen devlete faydalı bir ayan olarak görmekte ve bu meselede
Süleyman Paşa’yı ve bir şekilde Padişahı etkileyen Halet Efendi’yi suçlu
bulmaktadır.
Süleyman Paşa Faş muhâfazasına memur olduğunda Memiş Ağa’dan
senet ile bir defasında yüz bin ve iki defa da yüz elli bin kuruş borç aldıktan
sonra defaten iki yüz elli bin kuruş daha istemiştir. Memiş Ağa bu sonraki iki
yüz elli bin kuruşu vermeye muktedir olmadığı beyanıyla özrünü bildirmiştir.
Süleyman Paşa ise buna gücenip bundan sonra Memiş Ağa’nın idamına teşebbüs
eylemiştir (s. 32).
Münir Aktepe Memiş Ağa’nın Rize, Of, Sürmene ve Hopa
havalisini adeta kendi idaresi altına aldığını ve ahali üzerinde baskı kurarak
devletin emirlerini hiçe saydığını ifade etmiştir.
Memiş Ağa’dan geriye kalan mal ve mülkün tespiti Süleyman
Paşa’nın mübaşiri Mustafa Ağa aracılığıyla tahrir edilip defterdar tarafından
kaydedilmiştir.
Memiş Ağa’nın destekçisi olduğu halde iskan yeri değiştirilenler
bu karara itiraz etti ve vilayet yeniden karıştı. Babıâli bu kez Süleyman
Paşa’yı Alaiye sancağına atayarak yeni bir gaile oluşmadan meselenin halli
yoluna gitmiştir.
Trabzon valiliğine getirilen Hüsrev Mehmet Paşa da ağaların
memleketlerine geri dönme taleplerini reddetti.
Kalcıoğlu Osman Ağa Hacısalihoğlu ile güçlerini birleştirip isyan
hareketlerini başlattılar (Ocak 1819). Çatışmalarda isyancılar dağılıp Bayburt
tarafına çekildi ancak karışıklıklar devam etti. …asilerle mücadelede yetersiz
görülen Hüsrev Paşa azledilerek yerine Salih Paşa Trabzon valiliğine getirildi.
İsyancıların idam edilmesini isteyen valiye karşılık olarak saray sulh yoluyla
meselenin hallini istiyordu (Yunan ve İran meseleleri nedeniyle). 1821 yılına
gelindiğinde Memiş Ağa’nın oğlu Ahmet Ağa da isyan ederek, eniştesi Kalcıoğlu
Osman’a katılmıştır.
Asilere karşı Kapıcıbaşı Mehmet Ağa bölgeye gönderildi.
Tetkikleri neticesinde toplanan ağır vergilerden dolayı ahalinin asilere destek
verdiğini gördü. Nasihat yoluyla ve vergi indirimiyle gönülleri kazanılan bölge
halkı asilere olan desteklerini bırakmışlardır. İsyanı darpsız ve gailesiz bir
şekilde başarıyla sonlandıran Mehmet Ağa ise Trabzon mütesellimliğine getiril
1822 yılında Hafız Ali Paşa vezirlik rütbesiyle Trabzon
valiliğine atandıysa da bu sırada Doğu Ordusu’nda görevli olduğu için Trabzon’a
gelemedi. Trabzon’u Şatıroğullarından Mütesellim Osman Ağa yönetti. İleri
tarihlerde göreve getirilen yeni Vali Hazinedarzade Osman Paşa, Tuzcuzadelerden
Memiş Ağa’nın kardeşi Osman Ağa’nın oğulları olan Tahir Ağa’yı Rize
mütesellimliğine, kardeşi Abdülkadir (Kadri) Ağa’yı ise Çürüksu kaymakamlığına
tayin etti.
Bu dönemde Yeniçeri ocağı tasfiye edildi. Yeni ordu için
asker toplama emri bölgeye ulaştı. Tahir Ağa ve Kadri Ağa bu vesile ile asker
topladılar. Çürüksu’da fesat çıkaran Kadri Ağa daha sonra Gönye sancağına
saldırdı. Hemen ardından Livane’yi zapt etti. Ekim 1832’de Çıldır Beylerbeyi
Ahmet Paşa isyancıların üzerine kuvvet sevk etti ve olaylar kontrol altına
alındı.
İsyanın müsebbibi Kadri Ağa donanmada hizmetli olarak
İstanbul’a gönderildi. İstanbul’da yaklaşık sekiz ay kaldıktan sonra özel
izinle Rize’ye geri döndü. Rize havalisinde vergilerin ağırlığını bahane ederek
bir kez daha başkaldırdı. Yaklaşık 10 bin kişilik kuvvet topladı.
18 Mart 1834 tarihinde karadan ve denizden yapılan umumi
taarruz sonucu Kadri Ağa kuvvetleri bozguna uğradı. Aynı zamanda Şatırzade
Osman Paşa kuvvetleri de Sürmene’de Tahir Ağa’yı yenilgiye uğrattı. Teslim
olmayan Kadri Ağa yakalandıktan sonra idam edildi.
Tuzcuzadelerin isyankâr takımı ve maiyetleri 1834 yılı
sonunda Ruscuk ve Varna’ya sürüldü. Ocak 1843’te Kastamonu’ya dönmelerine izin
verildi. İlerleyen tarihlerde ailenin büyük kısmının Rize’ye dönmesine izin
verildi.
Tuzcuoğulları Mahmut Ağa 1881’de Rize belediye reisi olmuş
(“Tuzcuoğulları”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C. 41, TDV Yay., İstanbul 2012,
452.)
Rize’de Eşkıyalık
Faaliyetleri
Tanzimat Fermanı’nın ilanından sonra uygulama evresinde
yaşanan zorluklara bir de Kırım Harbi’nin yarattığı ekonomik sorunlar ve
güvenlik açığı eklenince ülke genelinde eşkıyalık olayları artış göstermiştir.
Bu eşkıyaların başında Fitozoğulları, Evliyaoğulları ve Ekşioğulları
gibi Rize yöresinin önde gelen ailelerinin üyeleri bulunmaktadır.
Ekşioğlu Ali Ağa faaliyetlerini İspir kazası havalisinde
yürütmüştür (s. 171).
Evliyaoğulları Karadere nahiyesinde eşkıyalık yapıyor (1850
civarı).
Evliyanınoğlu’nun, kendisine katılıp destek olanları
askerlikten kurtarmayı vaat etmesi…
Rizeli eşkıyalardan suçlu bulunan otuz kişi Tersâne-i
Âmire’ye sevk olunarak burada hapsedilmiş / 1857
Rizeli meşhur eşkıyalardan Evliyanınoğullarının yakın
ahbapları olan Fitozoğlu
Deli Mehmet
1865 yılına kadar Rize ve çevresinde eşkıyalık
faaliyetlerine devam etmiştir. Kendisi Rize’nin Erikliman nahiyesine bağlı
Pelaymanoz karyesi ahalisindendir.
babası Fitozoğlu Yusuf, iki zabıtayı katletmiş
1863 / Filandoz iskelesinde Hacı Tayyaroğlu Ahmet Yazıcı’nın
kahvehanesini yakmış
Malpet iskelesinde Karahasanoğlu Ömer Kaptan’ın kahvesini
ateşe vermiş
Cimil yaylalarına çekildiği sırada yolda tasadüf eylediği
Rize tüccarını gasp etmiş… / 1865’te hanesinde kıstırılmış ve çıkan çatışmada
öldürülmüştür.
Rize’de Şahsa Karşı
İşlenen Suçlar
1854’ten 1876 yılına kadar toplam on bir adet Rize şeriyye
sicili bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla; 1487, 1488, 1489, 1490, 1491, 1492,
1493, 1494, 1495, 1496 ve 1497 numaralı defterlerdir.
Had cezasını gerektiren suçlar; yol kesme (kat‘-ı tarîk),
isyan (bağy), zina, iffete iftira (kazf), hırsızlık (sirkat), içki içmek
(şürb-i hamr) ve dinden dönme (irtidâd) olmak üzere yedi adettir (s. 98).
Kısas cezası ise kasten işlenen can alma, yaralama, kesme,
koparma gibi müessir fiiller karşılığında öngörülen cezaları ifade eder.
Had ve kısas suçlarının cezaları bellidir ve hâkimin takdir
yetkisi bulunmamaktadır.
Şer‘îyye mahkemelerindeki görevlilerin başında karar verme
mercii olarak kadılar bulunmaktadır. Sicillerde kadı yerine daha çok “ hâkim ”
veya “ hâkim-i şer‘ ” tabirleri kullanılmaktadır.
Muhzırlar davacı ve davalıları mahkemeye çağırmakla ve
mahkeme sürecinde mahkemenin asayişini sağlamakla sorumluydular.
Maktulün mirasçılarından birisi dahi kısastan vaz geçmesi
halinde katilin belirlenen bir sulh bedeli vermesi sonucu diyet uygulanmaktaydı
(örnek vaka s. 109).
İslam hukukuna göre “darb u cerh” yani darp ve yaralama,
kısas cezası gerektiren suçlar arasında yer alır. Bu cezaya göre faile işlediği
suçun aynıyla karşılık verilmesi esastır. Mağdurun ailesinden birisinin faili
affetmesi halinde ise belli miktarlardaki para karşılığında kan diyeti
uygulamasına yer verilmiştir.
Hırsızlık İslam hukuku açısından ayetle sabit suç
türlerinden biri olması hasebiyle had cezası gerektiren suçlar arasındadır.
Gasp suçuyla ilgili hüküm zorla alınan malın sahibine iade
edilmesi ve gasıp hakkında şer‘î tenbihte bulunulması şeklindedir.
Küfür ve hakaret suçu sicillerde sövme ve küfretme
anlamlarına gelen “şetm” kelimesiyle ifade edilmiştir.
Üzerinde “ihtilaf bulunan” mîrî araziler hakkında mahkeme
kayıtlarında aynı anlama gelen “münâza‘ün-fiha” tabiri kullanılmaktadır.
Cemal Efendi Rize kazası müdürlüğüne tayin olmuş / Temmuz
1857 / s. 180 vd.
Cemal Bey’in uygunsuz hareketlerinden, ahaliye küfür
ettiğinden ve rüşvet irtikâp ettiğinden bahisle kaza müdürlüğünden azli talep
edilmiştir. / Eylül 1858
…yapılan soruşturma sonucunda arazi-i mahlûleden bir yerin
bin kuruşa satılmış iken cânib-i mîrîye yedi yüz kuruş olarak gösterildiği ve
eksik olan üç yüz kuruşun müdür Cemal Bey ile Mapavrili Hacı Yusuf Ağa ve
sandık emini arasında paylaşıldığı ortaya çıkarılmıştır (s. 181).
Özellikle Kırım Harbi (4 Ekim 1853-30 Mart 1856) yıllarında
Rize kazasında asker bakayalarının sayılarının arttığı gözlemlenmiştir. Bu
asker kaçakları yine aynı dönemde tırmanışa geçen eşkıyalık faaliyetlerine de
katılarak kazadaki asayişi olumsuz yönde etkilemişlerdir.
17 Aralık 1857 tarihli mahzara göre, Rize kazasında cahil
takımından Ahmet Baba diye biri türeyip Kadirî şeyhi olduğu iddiasıyla ahaliden
pek çoğunun aklını çelerek, müdürlük iddiasıyla etrafına iki üç bin civarında
eşkıya toplamıştır (s. 188).
Rize halkının kan davası gütme geleneği de bölgedeki asayişi
bozan en önemli etkenlerdendi.
…asayişi bozan bir diğer etken de asker kaçaklarının
eşkıyalarca korunup suça bulaştırılmasıydı.
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder