2 Mart 2013 Cumartesi

Anton C. Zijderveld – Sahnelik Toplum


Anton C. Zijderveld – Sahnelik Toplum
Sosyolojinin Yeniden Tanımlanması

Profesyonel, akademik sosyoloji, gerçekte olduğundan ve olabileceğinden daha fazla bilimsel davranmaktadır.
…gerçeklik hakkında sağduyulu her insanın kendi çabasıyla düşünebildiği şeyleri zor kelimelerle ifade etmektedir. (s. 13)

Asıl görevleri, toplumu keşfetmek olan çoğu sosyolog, bu işlevlerini unuturlar. (S. 14)

Teori kelimesi, ‘görmek’ veya ‘yargılamak’ anlamlarına gelen Yunanca theorein fiilinden gelmektedir. İyi bir teori, eğer eylemi, güncel pratiğin yoğun uğraşlarını bir tarafa bırakıp, kendimize zaman ayırıp; bu pozisyondan hareketle çevremizdeki gerçekliğe dikkatle bakarsak ve daha iyi görmek amacıyla düşünürsek, ancak o zaman ortaya çıkabilir. (s. 16)

…ilk bilimsel devrimi gerçekleştiren Nicholas Copernicus (1473-1543) bilimsel bir teoriyi yargılamak/değerlendirmek için iki kriter kabul ediyordu. İlk olarak o gözlemlerle uyumlu olmalı, ikinci olarak entelektüel olarak çekici olmalıdır. Başka bir deyişle ‘ruhu okşamalıdır.’ Bu ikinci kriteri biz kaybettik. (s. 17)

Ekonomi, insani eylemleri temelde para olgusu ile malların ve hizmetlerin üretim ve tüketimi açısından ele alırken, siyaset bilimi bu eylemlere öncelikli olarak güç olgusu ve üretilen mal ve hizmetlerin paylaşımında söz sahibi olan otorite açısından yaklaşmaktadır. Tarih biliminde insani eylemler, geçmişten hareketle ve bu eylemleri etkileyen ve yönlendiren süreçler açısından incelenir. Bu anlamda geçmiş yeniden kurgulanır ve yorumlanır. (s. 24)

Varoluşçuluk, tümüyle bireyi ve onun özgürlük ve özgünlüğünü vurgulamaktadır. Marksizm ise insanı, temelde özgürlük ve özgürlüğü sömürü mekanizmaları tarafından baskılanan bir sınıfın temsilcisi olarak görmektedir. (s. 28)

…içgüdüler hayvan için ne ise kurumlar da insanlar için odur. (s. 32)

…müze ve mobilya mağazası kurum niteliğindedir.
 Çünkü bu kurumlar bu mekânlarda nasıl hareket edeceğimizi beyan eden eylem kalıpları oluşturmaktadır. (s. 54)

Bir şeyi gerçek olarak tanımlamak onu, sadece önemli, esaslı, değerli ve anlamlı bulmak değildir, aynı zamanda olgusal, nesnel ve hakikat olarak görmek demektir. (s. 55)

Peter L. Berger ve Thomas Luckmann nesnel ve öznel gerçeklik arasında bir diyalektikten bahsetmektedirler.
Dışsallaşma, nesnelleştirme ve içselleştirme. Dışsallaştırma, antropolojik bir sabitedir.
Alman filozof Helmuth Plessneri, bunu insanın ‘dışsal konumu’ olarak adlandırmaktadır.
Dışsallaştırma, Marx’ın praxis olarak adlandırdığı şeyin özüdür.
Kurumlar, biz doğmadan önce var olan ve öldükten sonra da varlığını sürdüren yapılardır.
Bu kurumlar, birlikte anlamlı bir düzen (nomos) oluşturan sembolik bir evren (symbolic universe) yaratmaktadır. (s. 58)

Çevremizi saran tüm bu kurumların faydası ve anlamı nedir? Bu sorular, düzeni (nomos) tehdit edebilir ve anomiye (anlamsızlık ve kuralsızlık) yol açabilir.
Anomiyi denetim altına alabilmek veya ortadan kaldırmak için görevi sembolik evrenin anlam ve faydasını savunmak ve güçlendirmek olan ikincil kurumlar tasarlanmıştır. Bu işlevi geleneksel toplumlarda dini ve büyüsel kurumlar, modern toplumlarda ise bilim ve teknoloji yerine getirmektedir.
(İçselleştirme) dışsallaştırmanın sonucu olarak oluşmuş olan kurumların nesnel gerçekliğinin (yani nomos) birey tarafından devralınmasıdır.
Nesnel gerçeklik öznel gerçeklik olmalıdır. (s. 59)

Galilei
O, bilimsel bir teori için acı çekmek ve ölmenin anlamının olmadığını düşünüyordu.

Günlük eylemlerimizin büyük kısmı rasyonel olmadığı gibi, hatta açıkça irrasyoneldir.
Rasyonel eylem, iyice düşünülmüş bir eylemdir: Belirli bir amaç gözeterek bu amaca ulaşmak için neyin en hızlı, en kolay ve en ucuz olduğunu araştırıyoruz. (s. 91)

…toplumsal sistemde, devlet müdahalesi olmadan, neticede ‘doğal’ bir elit olarak toplumu yönetecek en elverişli ve en iyi olanları yukarı çeken eleme mekanizmaları bulunmaktadır.
…bu, sömürü ve yoksulluğun aşırı biçimlerini ahlaki açıdan haklılaştırmak için ‘bilimsel’ bir temel sağlıyordu. (s. 112)

Din, bilimin öncüsü iken, büyüyü teknik ve teknolojinin öncüsü olarak niteleyebiliriz. (s. 120)

Okul, meslek eğitimi ve üniversite eğitimi sınıf yapısını oluşturan kanallardır.
Oysa statü kavramı daha çok tarihsel ve kültürel bir kategoridir. Burada ilk etapta söz konusu olan yaşam stili, prestij ve otoritedeki farklılıklardır. (s. 124)

Kuzey Amerika’da statü yapısı hiçbir zaman kök salmamıştır. Bu şaşırtıcı değildir, çünkü buradakiler bu kıtada koloniler kurmuşlar ve yeni demokratik bir toplum inşa etmek üzere Avrupa’daki sıkıcı statü rejimine sırt çevirmişlerdi. (s. 126)

Güç, doğal olarak meşruluk olmadan salt kaba şiddet veya terör yoluyla sürdürülemez. Fakat eğer güç sahiplerinin iradesi tabi olanların iradesiyle paralel yürüyorsa çok daha kuvvetli bir hale gelir. Bu durumda güç otoriteye dönüşür. (s. 141)

Otorite, inandırıcı ve kabul edilebilir olmak ister, büyüleyicidir ve saygı uyandırır. Buna karşın güç, insanlar üzerinde iz bırakmak ister ve dayatmadan kaçınmaz. Çoğunlukla korku verici ve korkutucudur. Oysa korku verici ve korkutucu bir otorite düşünülemez. (s. 144)

…dil kullanımı önemli bir statü özelliği olmuştur. (s. 167)

…toplumsal bir konum ve rolün ana özellikleri ile yan özellikleri arasında bir ayrım yapmak anlamlıdır.

-          İnsanların daha çok aşağılama, hakir görme amacıyla birbirlerine isnat ettikleri sözcükler, adlar, sıfatlar (söyleyen kişi nezdinde) gerçeklik değeri taşımasa da sözcüğe muhatap olan kişi kendini o çerçevede konumlandırmaya eğilim gösterir. Bu önemlidir, toplum mühendislerinin işini kolaylaştıran davranış özelliklerimizden birisidir bu.-   

Eşcinselliği bilinen bir diş doktoru kolayca geleneksel bir Rotary Kulübü’ne alınmayacak, fakat eşcinsellerin oluşturduğu bir gurup veya kulübe hemen alınacaktır. (s. 185)

Thomas-teoremi
Eğer bir kişi bir durumu gerçek olarak tanımlarsa bu tanımlama sonuçları itibariyle gerçektir. (s. 187)

Modernleşme; sadece demokratikleşme, sanayileşme, bilimselleşme ve teknolojileşme, kentleşme, bürokratikleşme ve toplumun yasalaşması değil, aynı zamanda sekülerleşmedir. Bu kavramla modern insanın dindar olmadığı anlatılmak istenmiyor, çünkü bu söz konusu değildir. (s. 217)

…toplum, geleneksel yapıdan modern bir yapıya dönüşürken sosyal-kültürel entegrasyon çerçevesi olarak kilise ve aile gibi mahallenin de önemini yitirmesi dikkat çekicidir. (s. 219)

Modern toplum
Anormal olgu
...bunun farkında değiliz, çünkü bir kez bu toplumda doğduk…
Modernitenin özü onun çoğulculuğunda (plüralizm) yatmaktadır. (s. 254)

…modernleşmiş toplumlarda ilerici güdü egemen durumdadır, halbuki daha fazla geleneksel, modern öncesi toplumlarda bunun tersi bir durum vardır; orada geriye yönelik güdü öndedir. (s. 286)

…toplumumuzu sosyolojik olarak incelemek ve anlamak için bir yabancı rolüne girmek zorunludur. (s. 308)


Türkçeleştiren: Kadir Canatan
Pınar Yayınları, Kasım 2007

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder