Donald Woods Winnicott –
Oyun ve Gerçeklik
“Geçiş Nesneleri ve Geçiş Olguları”
Dikkatler,
Ruhsal gerçeklik
Üzerinde odaklanırken, bu bireysel gelişme ve deneyim alanı
ihmal edilmiş gibi görünüyor. (s. 15)
Çalışmanın bu bölümünde sözünü ettiğim şeyin bebeğin
kullandığı bez parçası ya da oyuncak ayı olmadığının, kullanılan nesneden çok
nesnenin kullanılış tarzı olduğunun sanırım artık herkes farkında. (s. 16)
Yeni doğmuş bebeğin yumruğunu ağzına sokmasıyla başlayıp
sonunda bir oyuncak ayıya, bir oyuncak bebeğe, yumuşak ya da sert bir oyuncağa
bağlanmaya varan olaylar silsilesinde bir çeşitlilik görülür.
Nesnenin doğası, bebeğin nesneyi ben olmayan olarak tanıma
kapasitesi, bebeğin bir düşünme, yaratma, üretme kapasitesi, duygulanımsal
türden bir nesne ilişkisinin başlaması. (s. 20)
Benim burada özellikle ilgilendiğim nesne ilişkilerinin ilk
nesnesi değil, bebeğin sahip olduğu ilk şey ve öznel olan ile nesnel olarak
algılanan şey arasındaki bölge.
Bu nesneler bir ölçüde memenin yerini tutarlar. (s. 21)
Genelde, başparmak emme gibi bebeğin kendine dönük erotik
deneyimini karmaşıklaştıran şu tür durumlar ortaya çıkar:
…
Mırıldanmalar, agucuklar, anal sesler, ile ilk müzik
notaları…
Düşünmenin ya da fantezi kurmanın bu işlevsel deneyimlerle
bağlantılı olduğu varsayılabilir. (s. 22)
İlk yıllarda ortaya çıkan, belli bir nesneye ya da davranış
kalıbına duyulan bu ihtiyaç sonraki yaşlarda çocuk yoksunluk tehdidiyle karşıya
kaldığında yeniden ortaya çıkabilir.
Nesne hem şefkatle kucaklanır hem de coşkuyla sevilir ve
paralanır. (s. 23)
…burada önemli olan, nesnenin simgesel değerinden çok fiili
varlığıdır. Gerçek olmasına rağmen meme (ya da anne) olmaması, memenin (ya da
annenin) yerine geçmesi kadar önemlidir. (s. 24)
X hiçbir zaman parmak emmemişti, memeden kesildiğinde de
“sığınabileceği hiçbir şey yok”tu. Hiç biberon ya da yalancı meme kullanmamış,
herhangi başka biçimde de beslenmemişti. Çok erken bir dönemde annesinin
kendisine, bir kişi olarak annesine çok güçlü bir biçimde bağlanmıştı ve asıl
ihtiyaç duyduğu şey annesinin fiili varlığıydı. (s. 25)
Bu adam hiç evlenmemişti. (s. 26)
Geçiş nesneleri memenin ya da ilk ilişkinin nesnesinin
yerine geçer. (s. 28)
Ortada yeterince iyi bir anne olmadığı sürece, bebeğin haz
ilkesinden gerçeklik ilkesine geçmesi ya da birincil özdeşleşmeyi
gerçekleştirip onu aşması hiçbir biçimde mümkün değildir.
İyi anne
Bebeğin ihtiyaçlarına aktif olarak uyum gösteren kişidir.
(s. 29)
Geçiş olguları yanılsama kullanımının ilk evrelerini temsil
eder; bunlar olmadan, insanın, başkaları tarafından o varlığa bir şey olarak
algılanan bir nesneyle ilişki kurma fikrine herhangi bir anlam vermesi
beklenemez. (s. 30)
Gerçekliği kabul etme işi hiçbir zaman tamamlanmaz, hiçbir
insan iç ve dış gerçekliği birbiriyle ilişkilendirme geriliminden kurtulmuş
değildir ve bu gerilimden kurtulma imkânını sağlayan, sorgulanmayan bir ara
deneyim bölgesidir (sanat, din vs.). (s. 32)
…bebeğin geçiş nesnesine yaptığı yatırım, özellikle de
kültürel ilgilerin gelişmesiyle birlikte yavaş yavaş geri çekilir. (s. 33)
Geçişsel olan tabii ki nesne değildir. Nesne, bebeğin
anneyle kaynaşmış olma durumundan, kendisinin dışında ve kendisinden ayrı bir
şey olarak anneyle ilişki kurma durumuna geçişini temsil eder.
Eğer anne
Uzakta kalırsa, o zaman anısı ya da içsel temsili solup
gider. Bu arada geçiş olguları yavaş yavaş anlamsızlaşır ve bebek onları
yaşayamayacak hale gelir. (s. 34)
Geçmişe özlem, kişinin kaybedilmiş bir nesnenin içsel
temsiline kararsız bir biçimde tutunmasıyla ilgilidir.. (s. 42)
Fantezi kurma kendi başına bir olgu olarak kalır; enerjiyi
masseder ama ne rüya görmeye ne de yaşamaya katkıda bulunur. (s. 46)
Burada sözünü ettiğim kadın kendini sanatsal olarak ifade
etme konusunda sıradışı yeteneklere ya da potansiyele sahipti; ayrıca hayat,
yaşamak ve kendi potansiyeli hakkında, hayat açısından bakıldığında gemiyi
kaçırdığını, aslında gemiyi hep (en azından ömrünün neredeyse en başından beri)
kaçırmakta olduğunu anlayacak kadar şey biliyordu.
İnsanlar kendisi hakkında umutlar beslediklerinde onların
kendisinden bir şey bekledikleri hissine kapılıyor. Bütün bunlar hastada yoğun
bir keder ve hınç yaratıyordu. (s. 48)
Psikoterapi iki oyun alanının, hastanın ve terapistin oyun
alanlarının örtüştüğü yerde gerçekleşir. Psikoterapi, birlikte oynayan iki
kişiyle ilgilidir. Bunun mantıksal sonucu da, oyun oynamanın mümkün olmadığı
yerde terapistin yaptığı işin hastayı oyun oynayamayacak durumdan oyun
oynayabilecek duruma getirmeye yönelik olmasıdır.
Bu tür bir “ben” kullanımının savunmaya yönelik bir gerileme
olmakla kalmayıp dünyayla kurulan yaratıcı ilişkinin tekrar eden asli bir
evresi de olduğunu fark edince… (Milner, 1952)
Milner “özneyle nesnenin mantık öncesi birleşmesi”nden söz
ediyordu. Bense bu birleşme ile öznel nesne ve nesnel olarak algılanan nesne
arasındaki birleşme ya da dağılma arasında bir ayrım yapmaya çalışıyorum.
…oynamanın, içgüdünün yüceltilmesi kavramını tamamlayacak
biçimde başlı başına ayrı bir konu olarak incelenmesi gerekir. (s. 58/59)
Oyun Kuramı
A. Bebek ve nesne birbirleriyle iç içe geçmişlerdir. Bebeğin
nesne hakkındaki görüşü özneldir ve anne bebeğin bulmaya hazır olduğu şeyi
gerçek kılmaya çalışır.
B. Nesne reddedilir, yeniden kabul edilir ve nesnel olarak
algılanır. Bu karmaşık süreç büyük ölçüde, ortada sürece katılmaya ve dışarı
atılan şeyi geri vermeye hazır bir anne ya da anne figürü olmasına bağlıdır.
(s. 67)
Oyun alanı anneyle bebek arasında yer alan ya da anneyle
bebeği birleştiren potansiyel bir mekândır. (s. 68)
Oyun oynama fikrini kavrayabilmek için… …takıntıyı ele almak
yararlı olacaktır.
Oynayan çocuk,
kolayca terk edilemeyen, dışarıdan müdahalelere
de pek açık olmayan bir alanda ikamet eder.
Çocuk bu oyun alanına dış gerçeklikten nesneler ya da
olgular taşır ve bunları içsel ya da kişisel gerçeklikten gelen bir örneğe
hizmet edecek şekilde kullanır.
Oyun oynama güveni içerir (anne ile olan ilişkisinin
yansımasıyla vakumladığı bir alandır/mekândır oyun).
Erojen bölgelerdeki bedensel uyarım oyunu sürekli tehdit
eder, dolayısıyla da çocuğun bir kişi olarak var olma duygusunu tehdit eder.
İçgüdüler “ben”e olduğu kadar oyuna da yönelik başlıca tehditlerdir. (s. 72-73)
Oyuna ve kültürel deneyime bir yer vermemiz ancak anne ile
bebek arasındaki potansiyel mekân kavramını kullandığımızda mümkün
olabilmektedir. (s. 74)
Oyun oynamanın bu kadar temel bir önem taşımasının nedeni,
hastanın ancak oynarken yaratıcılaşmasıdır.
Bir çocuk ya da yetişkin ancak oynarken ve sadece oynarken
yaratıcı olabilir ve bütün kişiliğini kullanabilir; birey de kendini ancak
yaratıcı olduğunda keşfedebilecektir. (s. 75)
Nasıl düzenlenmiş bir kaos kaosun inkârı demekse düzenlenmiş
anlamsızlık da çoktan bir savunmaya dönüşmüş demektir. Bu iletiyi alamayan
terapist anlamsızlıkta bir düzen bulma yolunda boş bir çabaya girer; bunun
sonucunda da hasta anlamsızlığı iletememenin çaresizliğiyle anlamsızlık alanını
terk eder. (s. 77)
Sadece on dakikanın bütün bir hayatıma mal olmuş
olabileceğini düşünüyorum durmadan. (s. 81)
Yaratıcı olarak tanımladığımız şey ancak burada, kişiliğin
bu, bütünleşmemiş durumunda ortaya çıkabilir. Bu, kişiye geri yansıtıldığı
takdirde, ama ancak geri yansıtıldığı takdirde bireyin örgütlü kişiliğinin bir
parçası haline gelir; nihayet bu da bireyin var olmasını, bulunmasını sağlar,
kişinin bir kendisi olduğunu varsaymasına imkân tanır. (s. 86)
İnsanın deneyimsel varoluşunun tamamı oyun oynama temeli
üzerinde inşa edilir.
Hayatı geçiş olguları alanında, öznellik ile nesnel gözlemin
kesiştiği heyecan verici noktada, bireyin iç gerçekliği ile bireylerin dışında
kalan ortak gerçeklik arasındaki ara bölgede yaşarız. (s. 87)
Breasted Musa’ya “insanlık tarihindeki ilk birey” der.
Kendilerini toplulukla, doğayla, güneşin doğuşu ve batışı, yıldırım ve deprem
gibi açıklanamayan olgularla özdeşleştiren eski zamanların kadın ve
erkekleriyle kolay kolay özdeşlik kuramayız. Kadın ve erkeklerin zaman ve mekân
açısından bütünleşmiş, yaratıcı hayatlar sürebilen ve birey olarak var olabilen
birimler haline gelebilmeleri için bir bilgi birikimine ihtiyaç vardı.
Tektanrıcılık, insan zihninin işleyişinde bu aşamanın ortaya çıkmasına denk
düşer. (s. 93)
Yaratıcılık erkeklerle kadınların ortak paydalarından
biridir. Ama bir başka dilde yaratıcılık kadınların ayrıcalığıdır. (s. 96)
…nesnelerle ilgili itkiler bence eril öğeyle bağlantılıdır;
nesne ilişkisi bağlamında dişil öğenin özelliğinin ise özdeşlik olduğu, bunun
da çocuğa önce bir var olma temeli, daha sonra da kendilik duygusu için bir
temel sunduğu kanısındayım. (s. 109)
Çalma, oğlan ve kızlardaki eril öğeden kaynaklanır.
Oğlan ve kızlardaki dişil öğe açısından buna tekabül eden
nedir?
Birey, annesinden baştan çıkarıcılığı çalmış olur. (s. 110)
Cevaplar hastadadır ve sadece hastadadır. Biz hastaya
bilineni kuşatma ya da bilinenin farkına varıp bunu kabul etme imkânını ya
verebiliyoruzdur ya da veremiyoruzdur. (s. 112)
İlişki kurmayla kullanma arasındaki bu şey…
…öznenin nesneyi yansıtma ürünü bir varlık olarak değil
dışsal bir olgu olarak, daha doğrusu kendi başına bir varlık olarak
algılamasıdır.
Bu değişim… …öznenin nesneyi yok ettiği anlamına gelir.
Seni bir yandan severken bir yandan da (bilinçdışı)
fantezimde durmadan yok ediyorum. Burada birey için fantezi başlar. Özne
hayatta kalmış olan nesneyi artık kullanabilmektedir. Şuna dikkat çekmek
gerekir ki öznenin nesneyi yok etmesinin nedeni sadece nesnenin tümgüçlü
denetim alanının dışına yerleştirilmiş olması değildir. Bunu tersinden
söylemek, yani nesneyi öznenin tümgüçlü denetim alanının dışına yerleştiren
şeyin nesnenin yok edilmesi olduğunu belirtmek de aynı ölçüde önemlidir. Nesne
bu yollarla özerkleşip kendi hayatına sahip olmaya başlar ve (eğer hayatta
kalırsa) sahip olduğu özelliklere göre özneye katkılarda bulunur. (s. 115)
Kültürel deneyimlere oyun, henüz kurallı oyunlardan söz
edildiğini duymamışların oyunu arasında dolaysız bir bağlantı olduğunu
varsayıyorum.
Kültürel deneyim, ilk olarak oyunda tezahür eden yaratıcı
yaşamla başlar. (s. 126)
Bebek ile anne, çocuk ile aile, birey ile toplum ya da dünya
arasındaki potansiyel mekân, güvene yol açan deneyime bağlıdır. Birey yaratıcı
yaşamayı burada deneyimlediği için bu potansiyel mekânın birey için kutsal
olduğu söylenebilir.
Öte yandan bu alanın sömürülmesi, bireyin kendisini hiçbir
biçim de kurtaramadığı zulmedici unsurlar arasında sıkışıp kaldığı patolojik
bir duruma yol açar. (s. 130)
…bebek bir noktada etrafına şöyle bir bakar. Gerçi meme emen
bebek memeye bakmayabilir. Yüze bakması daha büyük olasılıktır. (s. 139)
Bebek tahminde bulunmayı çabucak öğrenir.
Bunun patolojiye doğru bir adım ilerisinde, tahmin
edilebilirlik vardır ki bu tehlikeli bir şeydir, bebeğin olaylara razı olma
kapasitesinin sınırlarını zorlar. Bu da bir kaos tehdidi getirir; bebek bu
durumda bir savunma olarak geri çekilir ya da algılamak dışında bir amaçla
bakmamaya başlar. Bu tür bir muamele gören bebek aynalar ve aynanın sunduğu şey
karşısında kafası karışık olarak büyüyecektir. (s. 140)
Kaskatı bir şey oldu, hiç serbest değil, açılmıyor.
Bu sensin değil mi?
Evet, biraz utangacım da.
Devamlı insanları etkilemeye çalışıyorum çünkü kendimden
yeterince emin değilim. (s. 150)
(Büyüme süreci)
Bireyin duygusal gelişimi
Annenin ve ebeveynin rolü
Doğal bir ihtiyaç olarak aile
Okul ve diğer sosyal çevreler
Ergenin olgunlaşmamışlığı
Ergenin olgunluğa ulaşması
Bireyin kendinden uzaklaşmadan topluma entegre olması
Kültürel / soyut kimlikler
Kusursuzluk makinelere ait bir şeydir. (s. 168/169)
(olgunlaşmamış olanlar)
Psikopat
…güvenebilecekleri tatmin edici bir yapıdan mahrum
olduklarını topluma kabul ettirmeleri gereken kişiler.
Nevrotik
Bilinçdışı güdülenmelerin ve çiftdeğerliliğin eziyet ettiği
kişiler.
Ruhsal istikrarsızlığı olanlar
En yüksek başarı ile intihar arasında gidip gelenler.
Şizoid
Hayatı boyunca bir kimlik ve gerçek olma duygusu peşinde
çabalayanlar.
Şizofren
Vekâleten yaşayarak bir şeyler elde edebilenler.
…psikiyatri etiketlerinin hiçbiri eldeki vakalara tam olarak
uymaz; en az uyanı da “normal” ya da “sağlıklı” etiketidir. (s. 170)
Bireyler tarafından yaratılan, korunan ve sürekli olarak
yeniden inşa edilen bir yapı olmayan hiçbir toplum olmadığına göre, toplum
olmadan kişinin kendini gerçekleştirmesi, onu oluşturan bireylere kolektif
büyüme süreçleri olmadan da toplum söz konusu olamaz. (s. 171)
…bebeğin nasıl kucaklandığı, ona nasıl muamele edildiği
önemlidir, bebeğe bakanın kim, anne mi başka biri mi olduğu önemlidir.
Biz, mutluluğun zenginliğiyle ilgileniriz. (s. 172)
Bugün yaşanan sorunların bazılarının modern çocuk yetiştirme
anlayışındaki ve bireyin haklarına yönelik modern tutumlardaki pozitif
unsurlardan kaynaklandığını gördüğümüzü belirtmek istiyorum. (s. 173)
Ergen bireyin psikolojisinde
Ölümün ve kişisel zafer kazanmanın, olgunlaşma sürecinin ve
yetişkin statüsüne ulaşmanın tabiatında bulunan bir şey olduğu görülecektir.
Bir çocuğun aniden belki de ebeveynlerden birinin ölümü ya
da ailenin dağılması yüzünden sorumlu biri olması gerekebilir. Bu çocuğun
vaktinden önce yaşlanması ve kendiliğindenliğini, oyun oynama hevesini ve
kaygısız yaratıcı itkisini yitirmesi gerekir. (s. 176/177)
Olgunlaşmamışlığın tek tedavisi vardır o da zamandır,
zamanla büyüyerek olgunlaşmaktır. (s. 177)
Günümüzdeki öğrenci huzursuzluğunun ve bu huzursuzluğun açık
ifadelerinin kısmen, bebek ve çocuk bakımı konusunda ulaşmış olmaktan gurur
duyduğumuz tavrın bir ürünü olduğunu hatırlatmakta yarar var. (s. 181)
Playing and Reality,
1971
Türkçeleştiren: Tuncay Birkan
Metis Yayınları
Mayıs, 1998
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder