3 Ekim 2013 Perşembe

Albert Camus – Defterler 3

Albert Camus – Defterler 3
Mart 1951 – Aralık 1959


1951: Başkaldıran İnsan yayımlanır.
1954: Yaz yayımlanır. Cezayir Savaşı başlar.

Yüce olanı kavrayanın onu yaşatması gerekir.”
Nietzsche
O kadındaki mutluluk her şeyi buyuruyordu, öldürmeyi bile. (s. 12)

Gerçeklik bir erdem değil tutkudur. Bu nedenle hiçbir zaman merhametli değildir.

Öfkelendiren ölüm. İnsanların tarihi, onların bu gerçeği keşfettikleri söylencelerin tarihidir. İki yüzyıldan beri, geleneksel söylencelerin kayboluşu tarihi sarstı. Çünkü ölüm umutsuz bir hal aldı. Oysa, sonunda umutsuz ölümün kabulü yoksa, insana özgü gerçeklik yoktur. Bu, denge ile özdeşleşen her varlığın bir gerilim içinde, körü körüne boyun eğmeden, sınırı kabul etmesi demektir. (s. 18)

İnsan onursuzluk bilincine sahip değilse asla sahip olmadığı bir onuru yitiremez. (s. 27)

En kötü alınyazısı keyifsizliktir. Bunu deneyimle biliyorum. (s. 29)

Labirent gibi karmaşık bir adam asla gerçeği değil hep ve yalnızca Ariane’ı arar.

Deha bir esenlik, üstün bir biçem, bir keyiftir –ama büyük acının doruğunda.

Kadın verdikçe alıyor – zenginleşme uğruna kendini harcama. (s. 34)

Emerson’a göre Amerikalılar yalnızca olağanüstü makine uzmanlarıdır, çünkü yorgunluk ve acıdan korkarlar: tembeldirler. (s. 36)

Sevdiğim insanların huzurunu bozmayacak sessiz bir ölüm. (s. 38)

Cehenneme girmek için Dionisos bizzat kürek çekmek zorunda. (s. 44)

Ölüm özgürleşmedir. (s. 45)

Hiçbir şey vermeyenin, hiçbir şeyi olmaz. En büyük mutsuzluk, sevilmemiş olmak değil, sevmemektir. (s. 47)

Aşırı kibarlığın altındaki alınganlığını kestirmek zor. Bunu anlamak için zaman gerekiyor. Ve bütün bu zaman boyunca, onu incitme tehlikesi var.

Duygular, onları hissetmeden önce yaşanmak isteniyor. Duyguların var olduğunu biliyoruz. Gelenek ve çağdaşlarımız, bize duygular hakkında ardı arkası kesilmeyen raporlar hazırlıyorlar, üstelik de yanlış raporlar. Ama duygular vekâleten yaşanıyor. Ve duygular, hissedilmeden yıpranıyor. (s. 55)

“İnsanlar tam anlamıyla erdemli olsalardı, hiç dostları olmazdı.”
Montesquieu
 Yalnızca sevilenlere ihanet edilir. (s. 56)

(Unut ve bu dünyanın dayanılmaz ağırlığıyla olabildiğince zevk almaya bak.)

İnsan hoşlanmadığı bir duruma, kendine rağmen katlandığı zaman, en küçük sıkıntı artışı öfke yaratıyor. (s. 69)

Gerçek mutluluğun nerede olduğunu bilmeksizin dünyayı değiştirmeye çalışan, cahil ve kibirli devrimcilerden nefret ediyordu. (s. 70)

Tiyatro kişilerdir, son sınırına götürülmüş karakterlerdir. (s. 73)

(Tolstoy)

Günümüzün toplumunun duyguları üç şeye indirgenmiş: kibir, şehvet ve yaşam bıkkınlığı. (s. 81)

Hegel: Ölçü, nitelik ve niceliğin bileşimidir.

Gelenek yoksa, sanatçı kendi kurallarını yarattığı yanılsamasına kapılır. Tanrılaşır. (s. 83)

Gerçek korkunçtur.

Mutlu bir adam. Ama kimse ona katlanamıyor. (s. 106)

1956: Düşüş
1957: Nobel ödülü

Beni ürküten ölmek değil, ölümde yaşamaktır. (s. 120)

Yaşamında adaletin egemenliğini sağlayamamış biri adalet konusunda nasıl konuşabilir. (s. 121)

Özgürlük ve çoğulculuk, Avrupa’nın iki belirleyici özelliğidir. (s. 129)

Gideceğim yere varmak istiyorsam, bunu başarmalıyım. Salı yola çıkacağım. (s. 142)

Ahlak. İnsan arzu etmediğini almamalı.
(Düşüş) …insan kendini bir gün arzu etmeden aldığı bir durumda bulur. (s. 144)

Özel yaşamın bir yığın insana sergilendiği, açıklandığı anlarda, özel yaşam genel yaşam olur, artık özel yaşam korunamaz. (s. 145)

Gerçekten söyleyecek bir şeyleri olanlar, bundan asla söz etmezler. (s. 215)

Yaşamını başıboş bırakan ve yüklendiği birkaç görevin ağırlığı altında ezilen kişi kimseye yardımcı olamaz. (s. 219)

Güzellik sularda uyuyor. (s. 229)

Doğrudan yana olan insan yaşlanmaz. Biraz daha gayret etse, ölmez de. (s. 231)

Ahlaki bakış açısından vazgeçtim. Ahlak, soyutlamaya ve adaletsizliğe yöneltiyor. Bağnazlık ve körlüğün anası. Erdemli olan kafaları kesmeli. (s. 265)

Ben bir yazarım. Ben değil kalemim düşünür, anımsar ya da keşfeder. (s. 271)

Türkçeleştiren: Ümit Moran Altan
İthaki Yayınları
2003

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder