17 Mart 2021 Çarşamba

Zaman kavrayışının sosyal temelleri ve uygulamalı bir sosyolojik çözümleme denemesi Bursa örneği

Ayşe Yıldız - Zaman Kavrayışının Sosyal Temelleri ve Uygulamalı Bir Sosyolojik Çözümleme Denemesi Bursa Örneği 


Birinci bölümde, zaman kavramı…
İkinci bölümde / antik uygarlıklardan günümüze, toplumların zamanı nasıl algıladıkları ve zamanı nasıl formülleştirdikleri ortaya konmaya çalışılmış…
Üçüncü bölümde / Türklerin kullandıkları takvimler aktarılmış, Osmanlı dönemindeki yenilikler ortaya konulmuş, cumhuriyetle birlikte yapılan takvim devrimi ve zaman kavrayışı açısından önemi belirlenmeye çalışılmıştır.

Her eylemi zamana göre ayarlamanın yanı sıra zaman artık modern birey için bir içses, “vicdan” haline gelmiştir. İnsanlar zaman belirleme faaliyetini o denli içselleştirmişlerdir ki, içlerinde sarsılmaz, güvenilir, her an sesine kulak verilen, emirlerine itaat edilen bir zaman vicdanı oluşturmuşlardır (s. 9).

Takvimler, Cem Akaş’a göre, “zamanın haritaları”

Zaman ancak homojen olması koşuluyla ölçülebilir. Öyleyse zaman, aşamaları birbirine göre önce ve sonra ilişkisi içinde olan bir açılımdır. Her önce ve sonra, bir şimdiye göre belirlenebilir ki bu şimdinin kendisi keyfidir.
“Ne zaman” ve “ne kadar” sorularını sorması da Dasein’ın kendi zamanını yitirmesine yol açar.
Her şeye karşın zamanın kendisi olduğuna göre, Dasein zamana böyle yaklaşmakla kendi kendisine ihanet etmiyor mu? Zamanı yitirmek ve yerine bir saat edinmek! / s. 16

“Varlık sorusu, yalnızca Dasein’ın varlığında zamansallıkla birlikte ortaya çıkar. Bilimsel bir sorgulama Dasein’ın varlığını veremez (s. 17),

Dasein, zamanda değildir, zamanın kendisidir.
Dasein’ın asli ontolojik zemini zamansallıktır,

Zaman / subjektiftir
Dünya üzerinde ne kadar birey varsa, o kadar farklı zaman algısı mevcuttur (s. 18).

Zaman belirleme faaliyetleri “sürekli” değildir; ihtiyaçlara göre, sırası geldikçe gerçekleştirilmiştir (s. 22).

Mısırlıların takvimlerinde bir yıl, otuzar günlük on iki ay ve her yılın sonunda eklenen beş gün ile birlikte toplam 365 gündür.
Bir yıl, dört aydan mürekkep üç mevsimden oluşuyordu ve hepsi de tarım ve dolayısıyla da Nil ile bağlantılıydı

Babillilere göre gökyüzündeki her olayın yeryüzünde bir yansıması vardı

Babilliler aya, günbatımından sonraki ilk hilalin göründüğü gün ya da ilk hilalin görülmesinden sonraki otuz birinci gün başlamışlardır. Bir ay, 29 ya da 30 gün sürer. Günbatımını günün başlangıcı olarak alırlar. Günleri toplamı, 354 ya da 355 gün olan bu 12 ay, 365.2424 günlük tropikal yıldan 11.2424 ya da 10.2424 gün kısadır.

Museviler için zaman tek yönlü ilerleyen bir gelişimdi: tanrısal yaratım ile başlayıp, seçilmiş insanlar olarak İsrailoğullarınca bu dünyada Tanrı’nın amacının gerçekleştirilerek nihai zafere ulaşılmasına dek uzayan bir gelişim (s. 49).

Üçüncü Bölüm
Türkiye’de Zaman Kavrayışı ve Zaman İçindeki Dönüşümleri
Osmanlıların kuruluş döneminin sonlarına ait sadece dört takvim bilinmektedir. İlk takvim, 848/1444, ikincisi, 850/1446 tarihlidir. Üçüncüsü, 856/1452 tarihli ve dördüncüsü ise 858/1454 tarihli takvimdir.
Osmanlı’da ekonomik işler içinse Rumi takvim kullanılıyordu (s. 97).

Osmanlı İmparatorluğu’nda takvimler müneccimbaşılar tarafından hazırlanıyordu.
Son müneccimbaşı Hüseyin Hilmi Efendi'ye kadar devam eden müneccimbaşılık müessesesi, onun 1924 yılında vefatıyla yerine tekrar müneccimbaşı tayin edilmeyerek ilga edilmiştir.

Müneccimbaşılar tarafından hazırlanan takvimler rakam takvimi ve ahkâm takvimi(ahkâm-ı sal da denilirdi) olmak üzere iki ayrı şekilde olurdu. Rakam takvimi, ay ve günleri gösterirdi. Ahkâm takvimi ise adından da anlaşılacağı üzere yeni girilen senede meydana gelecek olaylar hakkında müneccimbaşının tahmin ve yorumlarından oluşuyordu (s. 99).

Osmanlılarda XVII. yüzyılın ikinci yarısına kadar bütün resmi işlemler Hicri takvimle yürütülmüştür.

20 Temmuz 1677'de Başdefterdar Hasan Paşa'nın önerisiyle Rumi takvim sistemi geliştirilmiştir. Mali takvim adı da verilen bu sistemde yıllar Hicri yıllarla, aylar ise Jülyen takviminin aylarıyla paralel gitmektedir. Takvimin birinci ayı mart alındığı için bir mali yıl iki Miladi yıldan da aylar içermektedir.

Rumi takvimin ayları: 1. Mart - 2. Nisan - 3. Mayıs - 4. Haziran - 5. Temmuz - 6. Ağustos - 7. Eylül - 8. Teşrinievvel - 9. Teşrinisani- 10. Kanunuevvel - 11. Kanunusani - 12. Şubat şeklindedir. Jülyen takvimine göre şubatın 29 gün çektiği yıllar Rumi takviminde de 29 gün sayılır. 1840 yılından itibaren Rumi takvim bütçe dışı resmi evraklarda da kullanılmıştır. 1926'daki takvim devrimi ile Türkiye Cumhuriyeti'nin tek bir resmi takvimi olmuştur. Yine de bütçe yılı uzun yıllar 1 Mart'tan başlamıştır. 1 Ocak 1983'te mali yılbaşı 1 Ocak'a alınmıştır (s. 103).

1917’de Osmanlı Meclisi, Rumi takvimin feshedilerek, Gregoryen takvimi (Takvim-i Garbi) kabul edildiğini ilan etmiştir. Bu takvimle birlikte, Hicri takvimin de kullanılacağı belirtilmiştir. Bunun üzerine, 16 Şubat 1332 günü, yeni takvime uyum sağlamak için 1 Mart olarak kabul edilmiştir. Böylece Jülyen takvimini esas alan Rumi takvimin yerini Gregoryen takvimi esas alan Miladi takvim almıştır.

Osmanlı modernleşme hareketleri, Osmanlının yüzünü batıya dönüşü saatlerin Osmanlıya girişiyle aynı döneme rastlar. Osmanlı’da şüphesiz ki yeniliklerin kaynağı saraydı.

Cumhuriyet'in ilanından sonra, 1924 yılında müneccimbaşılık kurumu lağvedilmiş, takvim hesaplama görevi Başmuvakkitlik kurumuna devredilmiş…
Bu göreve atanan Ahmet Ziya Akbulut 1925 yılında Hicri takvimi son müneccimbaşı Hüseyin Hilmi Efendi ile birlikte hazırlamıştır. 1926'da çıkarılan 698 sayılı yasa ile Türkiye Cumhuriyeti'nde takvim devrimi uygulamaya konmuştur (s. 111).

Gregoryen takvim ülkemizde 2 Ocak 1926’da yayımlanan 698 sayılı yasa ile “Beynelminel takvim” adıyla kullanıma geçilmiştir.

Modernite tıpkı savunduğu zaman kavrayışı gibi insanları ve toplumu da ‘tek biçimli’ bir forma sokma çabasındaydı. Zira düzen, modernitenin ulaşmaya çalıştığı amaçlarından biriydi. Düzen de, normalleştirilen, kontrol altında tutulan, tek biçimli insanlar olursa mümkündü. Dolayısıyla da tam da bu işi mükemmel biçimde halledecek bir oyuncak buldu kendine: saatler! / s. 133-134

Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi,  Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2005

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder