25 Eylül 2012 Salı
Jose Saramago – Çatıdaki Pencere
24 Eylül 2012 Pazartesi
Jose Saramago – Bütün İsimler
23 Eylül 2012 Pazar
Pascal Bruckner – Aşk Paradoksu
20 Eylül 2012 Perşembe
Machiavelli – Hükümdar
Jamal Mahjoub – Cinlerle Yolculuk
Fyodor Dostoyevski – Ölüler Evinden Notlar
Fyodor Dostoyevski – Ölüler Evinden Notlar
(Dostoyevski) Petraşevski gurubunun üyesi olmakla suçlanarak tutuklanmıştı; tutuklanmasının bir nedeni de bu toplantılarda Çernişevski’nin Gogol’e yazdığı ve onu duyarsızlıkla, dine sığınmakla suçladığı bir mektubu okumasıydı. (s. 14/15)
Sibirya genel olarak soğuk olsa da memurluk çok sıcaktır.
Genel olarak toprak cömerttir.
Aleksandr Petroviç Goryançikov
Burada anlatılan şeyler, dağınık bir şekilde de olsa, Aleksandr Petroviç’in yaşadığı on yıllık kürek mahkûmluğunun hikâyesiydi. (s. 24)
Kampımız kalenin kıyısındaydı, kale de tabyanın hemen yanında. Tahta çitin aralığından Tanrı’nın ışığına bakarsın: Görebilir misin herhangi bir şey?
…aynı tabya… …aynı nöbetçiler… …aynı küçük gök parçası…
İnsan her şeye alışan bir varlık ve bence onun için en iyi tanım bu. (s. 31)
On yıllık kürek cezam boyunca bir kez, bir dakika bile tek başıma kalamayışımda korkunç ve acı verici ne var? … Fakat buna da alışmak zorundaydım! (s. 33)
Tutuklu tutkuyla sever parayı ve ona her şeyden çok, neredeyse özgürlüğe eşdeğer önem verir. (s. 66)
Kampa girdikten üç gün sonra çalışmaya gitmem emredildi.
…insanın kendi acısını sevmeyi isteyerek, bütün mutsuzluk zirvelerinde aslında bir haz olduğunu bilerek, kendi yarasını kasten kurcalama ihtiyacı duymasına kadar varan o kötücül duyguya kapılmadan duramamıştım. (s. 103)
Bu yaşamla uzlaşmak olanaksızdı, ama onu gerçekleşmiş bir olgu olarak kabul etmenin vakti çoktan gelmişti. (s. 136)
Kamptaki hayatımın ilk gününden itibaren özgürlüğü hayal etmeye başladım.
Özgür insan elbette umut eder.
Kapatılmış insan için böyle olmaz. (s. 137)
Tanrı varsa para da vardır. (s. 161)
Kan içmeye susamış kaplan gibi insanlar vardır. Bu gücü, İsa’nın yasasına göre kardeş olarak yaratılmış olanların beden, kan ve ruh üzerindeki bu sınırsız egemenliğin gücünü bir kez tadan biri; üzerinde Tanrı suretini taşıyan bir başka varlığı en yüksek aşağılamayla alçaltma fırsatını ve iktidarını yaşayan biri artık kendi duyguların hâkim olmaktan ister istemez çıkar. Tiranlık alışkanlıktır; olgunlaşır, sonunda bir hastalık olur. (s. 256/257)
Kalbim özgürlüğün büyük sezgisi yüzünden boğuk ve güçlü şekilde atmaya başlamıştı. (s. 372)
Türkçeleştiren: Sabri Gürses
Can Yayınları, Ağustos 2012
Andre Gide – Theseus
19 Eylül 2012 Çarşamba
Andre Gide - Dar Kapı
Andre Gide - Dar Kapı
…bu hikâyeyi yaşarken çok emek harcadım ve bütün erdemimi
tükettim.
Babamı kaybettiğimde on iki yaşında bile değildim.
Annem / Luxembourg yakınlarında Bayan Ashburton'un da
bizimle beraber kalacağı küçük bir daire kiraladı.
Bir kitap aramak için salona girmiştim.
Yengem oradaydı.
"Neden bu kadar çabuk gidiyorsun? Jerome! Yoksa seni
korkutuyor muyum?"
Alissa Bucolin çok güzeldi; ama henüz bunu fark edecek
durumda değildim.
Ondaki her şey soru ve bekleyişti... Bu sorunun beni nasıl ele
geçirdiğini ve hayatıma dönüştüğünü anlatacağım size.
Papaz Vautier o gün, hiç kuşku yok ki kasıtlı olarak vaaz
konusu için Hazreti İsa'nın şu sözlerini seçmişti: "Dar kapıdan girmeye
çabalayınız."
Vaazın sonlarına doğru öyle gergindim ki, biter bitmez
dayımın kızını görmeye çalışmadan oradan kaçtım: Gururdan, kararlarımı sınamak
isteyerek (çünkü karar almıştım) ve onu, ondan uzaklaşmak suretiyle hak
edeceğimi düşünerek.
…
Mutluluktan çok, onu elde etmek için harcayacağım sonsuz
çabanın peşindeydim; mutluluk ve erdemi birbirine karıştırıyordum.
Alissa'ya olan aşkım beni bu yöne gitmeye zorluyordu.
Alissa, İncil'in bana bahsettiği o çok değerli inciye
benziyordu
Birbirimizi unutup Tanrı'ya dua ettiğimiz zamanlardan daha
çok yaklaşmamız mümkün mü sanıyorsun birbirimize?
Anneciğim, biliyorsun ki Alissa ile evlenmek istiyorum.
Tanrı sizi korusun çocuklarım! Tanrı her ikinizi de korusun.
Onunla beraber yaşamak bana o kadar güzel görünüyor ki, buna
cesaret edemiyorum...
Gün onunla bir kere bile yalnız başınayken karşılaşamadan
geçip gidiyordu.
Dinle Jerome, bu akşam seninle konuşamayacağım... Son
anlarımızı boşuna harcamayalım...
Beni itiyor, yavaşça kendinden ayırıyordu ve bu hareket son
vedalaşmamız oldu.
…
Bir kadınla tartışmaya başladın mı kaybettin demektir...
Hava sonbahar ile doluydu.
…
Söz verdiğim gibi her pazar ona uzun bir mektup yazıyordum.
Diğer günler arkadaşlarımdan uzaklaşıp yalnızca Abel'le
görüşüyor, Alissa'nın hayaliyle yaşıyordum.
Eve döndüğümde teyzem:
"Koca aptal!" diye bağırdı. "Hayatı böyle
boşa harcamaya izin var mı sanıyorsun?
Akşam oluyordu, denizin sisi şehri saklıyordu. Ağaçlarda hiç
yaprak yoktu, toprak ve gökyüzü son derece üzgün görünüyorlardı...
(Abel) "O seni seviyormuş meğer! Bunu bana söyleyemez
miydin?"
…
İnsana güvenen insanın vay haline.
Desteğini insandan alan
İnsanın haline ne yazık!
"Büyük Şair" sıfatı hiçbir şey demek değildir,
önemli olan sade bir şair olmak...
Gerçek ve sürekli zaferi dileyen kişi, geçici zaferi hesaba
katmaz, geçici olanı yürekten hor görmeyen kişi tanrısal olanı gerçekten
sevmediğini gösterir.
Kalbim neden bir türlü kendimi koruyamadığım, anlaşılmaz bir
melankoliyle doluyor?
Lütfen özellikle benim seninle konuşmamı bekleme, geçmişi
burada tamamladığımı hissediyorum, bunun ötesinde hiçbir şey görmüyorum,
hayatım orada duruyor...
…
…seni uzaktayken daha çok seviyorum.
…
Biz mutluluk için doğmamışız.
Ruh mutluluk yerine neyi tercih edebilir ki!
Alissa! Alissa! Sevdiğim kişi sendin. Kendine ne yaptın? Ne
hale geldin?
Bu inatçılıktı, sadakat olmaktan çıkmıştı artık. Neye
sadakat: Bir hataya... En olgunca davranış, yanılmış olduğumu kendime itiraf
etmem değil miydi?
…
''Alissa! Kiminle evlenebilirim ki? Senden başkasını
sevemeyeceğimi biliyorsun."
Sevgili Jerome,
Sana çok üzücü bir haber vereceğim: Zavallı Alissa'mız artık
yok...
…
Alissa'nın Günlüğü
Korkunç bir bencillikle mutluluğu benim fedakârlığımın
dışında bir yerde bulmasına gücendiğimi fark ediyorum ve mutlu olmak için benim
fedakârlığıma ihtiyacı olmadığını.
Üzüntü hiç tanımadığım, nefret ettiğim, ruhumu kurtarmak
istediğim bir günah durumudur.
Oh Tanrım! Beni çok çabuk erişebileceğim bir mutluluktan
koru!
Tanrım, sana kalbimi verebilmem için onu bana ver.
Bekleyiş beni ne kadar da yoruyor!
…temizlik, duvarları süslemeye yetiyor.
Tanrı olmayan hiçbir şey bekleyişimin yerini dolduramaz.
…
…
Türkçeleştiren: Buket Yılmaz
Timaş Yayınları, 2001
André Gide - Pastoral Senfoni
André Gide - Pastoral Senfoni
Üç günden beri durmadan yağan kar yolları kapadı.
Bu zorunlu tutukluluğun bana sağladığı boş zamanı, biraz
geriye dönüp, Gertrude ile ilgilenmeye nasıl başladığımı anlatarak
değerlendireceğim.
Bu kız bir aptal, konuşmaz; söylenen hiçbir şeyi anlamaz.
Yaşlı kadın sağır olduğu için hiç konuşmazmış bu kızla, o da
kimseyle konuşmuyor.
On beşinde sanırım.
Çocukluktan beri yapmak istediğimiz bir sürü şeyi yapmaktan,
sadece etrafımızdakiler “bu işi yapamaz” dediği için, kim bilir kaç kere
vazgeçmişizdir...
Karım da çocuklarım da kızın kör olduğunu bilmedikleri için,
onunla yürürken gösterdiğim aşırı dikkate bir anlam veremediler.
Kızın saçlarını keserken ne kadar iğrendiğini görünce
elimden geldiğince yardım ettim karıma.
…ilk on günün sonunda iyice umutsuzluğa kapıldığımı itiraf
etmeliyim. Öyle ki ilk günlerde duyduğum heyecanı düşündükçe pişman olacak, onu
buraya getirmemiş olmayı isteyecek kadar ilgimi yitirmiştim.
Gertrude’un ilk gülümsemesi beni teselli etmeyi başardı,
bütün çektiklerimi yüz kat fazlasıyla ödemiş gibi oldu.
Dünya gerçekten bu kuşların anlattığı kadar güzel mi? Peki
neden kimse bundan hiç bahsetmiyor?
Evet, Gertrude’cuğum, görebilenler senin kadar iyi
anlamazlar kuşları.
Gertrude’un iyi tarafı, anlamadığı zaman anlıyormuş gibi
yapmamasıydı. Diğer insanlar bunu sık sık yaparak akıllarını yanlış ve belirsiz
bilgilerle doldururlar, sonra da yanlış şekillerde akıl yürütürler.
Gözleri olan insanlar mutluluğun ne olduğunu bilmezler.
Ben güzel miyim?
Senfoni içinde çok çirkin bir ses olup olmadığımı bilmek
isterdim.
“Görüyor musun! Bu defa ağlamadım.” dedim.
“Hayır, bu defa sıra bende.” dedi.
Babacığım / Gertrude’u seviyorum, ona saygı duyuyorum; onu
sevdiğim kadar saygı duyduğumu tekrar ediyorum.
…kör bir kızla evlenilmez ki. Öyleyse neden birbirimizi
sevmeyelim?
…
Gertrude’un bütün varlığından etrafa yayılan o eksiksiz ve
mükemmel huzur, günahı hiç tanımıyor olmasından kaynaklanıyor. Onda açıklıktan,
duruluktan ve aşktan başka bir şey yok.
Mutlu bir insandan yayılan aşk etrafa mutluluk saçar.
Gertrude’u tekrar gördüm ama onunla hiç konuşmadım. Akşam
“tahıl ambarı”ndaki salonda kimse yoktu, ben de odasına çıktım. Yalnızdık.
Sıkıca sarılarak uzun süre kollarımın arasında tuttum onu. Kendini geri çekmek
için hiçbir şey yapmadı. Yüzünü bana doğru kaldırırken dudaklarımız birleşti...
Bahçıvan onun dere boyunca yürüdüğünü, sonra bahçedeki
köprüyü geçtiğini, aşağı doğru sarktığını ve birden ortadan kaybolduğunu
görmüş.
Gertrude derenin o taraflarında bolca yetişen unutmabeni
çiçeklerinden toplamak istemiş,
'Eğer kör olsaydınız, hiç günahınız olmazdı.' Ama şimdi
görebiliyorum...
'Ben, kanunların olmadığı zamanlarda gerçekten yaşıyordum,
ama ne zamanki gökten emirler geldi, günah tekrar canlandı ve işte şimdi ben
öldüm.'
Yazık! Onu bir daha ölü olarak görebilecekmişim meğer.
Kâbuslar ve nöbetler içinde geçen bir geceden sonra, bu sabah gün doğarken
ölmüş.
Ağlamak isterdim. Yazık ki kalbimi bir çölden daha çorak
hissediyordum.
…
Türkçeleştiren: Buket Yılmaz
Timaş Yayınları, 1999
13 Eylül 2012 Perşembe
Julien Gracq – Sirte Kıyısı
Sirte Kıyısı tek kelimeyle özetlenebilir mi… “Sanki” bu soruya karşılık olarak söylenebilir. Roman boyunca tedirgin bekleyiş hep canlı kalır (Romanın çok katmanlı dokusu kimi yerde Dino Buzatti’nin Tatar Çölü’nü anımsatıyor, özellikle bekleyiş teması bu benzerlikte öne çıkan başlık olarak takip edilebilir). Neden dolayı endişelidir romanın içeriği, sanki bir düşmandan korkuyor Sirte limanındakiler, ama bu düşman somutlaşamıyor. Romandaki hemen her şey belirsizliğin içerisinde bırakılıyor. Romanın karakterleri de somutlaşmıyor, yazarın benzersiz tasvirleri anlatılan sahneyi çok defa sınırlarının dışına taşırıyor, kişiler ve nesneler belli bir nitelikte sabitlenemiyor, sanki her şey sayısız hayaletiyle birlikte anlatılıyor. Anlatımın bu özel durumu romanı tarifi zor derinliklere ulaştırıyor. Romandaki düşsel dünya ve süre içerisinde kaybolan zaman (olay örgüsünün geri planda kaldığı eserde bu yolla ardışık zaman dizin oluşturulamıyor, böylece zaman değil, Sirte Limanı ülkenin diğer şehirlerinde hissedilen kaygıların varlığı, henüz olmamış olan, buna rağmen sanki kadermişçesine beklenilen endişeyi zaman kavramının yerini tutan izlek haline getiriyor, bu nedenle zaman değil süre daha baskın hale getirilmiş oluyor) Sirte Kıyısı’nın özel nitelikleri olarak sıralanabilir. Zaman ve mekânın sanki gölgeler içerisinde bulanıklaştığı romanda karakterlerde adeta düşten çıkmış gibidirler.
Sirte Kıyısı’nın kendi iç gerçekliğinden söz edilebilir ancak bu durum, gerçeklik sorusu, romanın belli yerlerinde edebi dilin imkânlarını düşsel bir atmosferde sanki iç içe geçmiş düş kırıntılarını yoğuran ve bunlarla görkemli bir eser ortaya koyan yazarın eserindeki ihtişam karşısında eriyip kayboluyor.