Hasan
Palaz - Ömrümü
Yedin Bay Böcek
Böcek
Raporunda Tahrifat Yapmayan Bilim Adamının Başına Neler Geldi?
Dr. Hasan Palaz • 1966 yılında Balıkesir’de
doğdu.
İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik
Mühendisliği Bölümünden 1988 yılında mezun oldu.
…yüksek lisans (1991) ve doktora (2000)
çalışmaları yaptı.
NATO teknik çalışma gruplarına 1997 ile
2006 yılları arasında aktif olarak katıldı.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin haberleşme
güvenliğinin sağlanmasına yönelik, geliştirilmesinde öncülük ettiği Milli Ses
Emniyet Cihazlarına katkılarından dolayı Savunma Sanayi Müsteşarlığınca 2003
yılında ödüle layık görüldü.
2006 Ağustos ayında TÜBİTAK Ulusal
Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsünden istifa ederek, kurucusu olduğu
C Tech A.Ş.’de Elektronik Sistemler Direktörü olarak görev aldı.
TÜBİTAK Bilişim ve Bilgi Güvenliği
Araştırma Merkezi (BİLGEM) Başkanlığını
Kasım-2011 ile Ocak-2014 arasında yürüttü.
TÜBİTAK Başkan Yardımcısı olarak Ağustos
2012 ile Ocak 2014 arasında görev yaptı.
TÜBİTAK-BİLGEM’den, böcek raporunda
tahrifat için kendisine baskı yapıldığını belirten basın açıklaması yüzünden,
20 Şubat 2014’te atıldı.
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu (TÜBİTAK), aslında her zaman kamuoyunun dikkatlerinin odağında olan
kurum.
…o her zaman, toplumsal beklentilerin yüksek
olduğu bir kurum.
…son dönemde TÜBİTAK, dinlemeler, davalar,
raporlar ve bazı yöneticilerinin gündeme bomba gibi düşen açıklamalarıyla gündeme
geldi.
TÜBİTAK’taki yöneticilik görevlerimden
alınıp, 25 yıl önce girdiğim kurumdan hukuksuz olarak çıkarılmam sonrasında, “havuz
medyası” aracılılığıyla hakkımda bazı karanlık odaklar tarafından kurgulanan
yalan iftira kampanyası yürütülüyor.
Sözüm ona, ben telefon dinlemeleri
yapmıştım ve Almanya’ya kaçmıştım.
Ülkenin gündemine oturan böcek olayı, ses
montaj/dublaj, kriptolu telefon dinlemeleri konularında, başta gazeteciler
olmak üzere sosyal çevremden direkt veya dolaylı birçok sorular soruluyordu.
…bilim ve teknolojinin gelişmesi için
kurulan bir kurumun güncel siyasi tartışmaların bu kadar merkezinde olması hiç de
normal değildi.
Kitapta sanal bir gazeteci var, kamuoyunun
sorularını bana soruyor, ben de onları cevaplandırıyorum.
…konuları mümkün olduğunca zaman akışı
içinde geçmişten günümüze doğru taşımaya, okuyucunun gelişmeleri kolay takip
edebilmesini sağlamaya çalıştım.
Kitabın birinci bölümünde, çocukluktan
itibaren yaşadıklarımı (…) anlattım.
…yetiştiğim sosyokültürel ortamı ve ilgi
alanlarımın nasıl kemikleştiğini okuyucuya sunmaya çalıştım.
İkinci bölümde, TÜBİTAK’ta bilim insanı
olarak çalıştığım 16 yılı kısaca özetleyerek (…)yaşadığım ilginç anları
paylaşmaya çalıştım.
Üçüncü bölümde (…)kurucusu olduğum
teknoloji firmasında edindiğim özel sektör tecrübelerimi ve yaşadığım
zorlukları ele aldım.
Dördüncü bölümde (…)BİLGEM Başkanı ve
TÜBİTAK Başkan Yardımcısı olarak gerçekleştirdiğimiz icraatlar ve kurumsal
dönüşüm anlatılıyor.
Beşinci bölümde, TÜBİTAK’tan atılmamın asıl
nedeni olan Böcek olayını yaşadığım haliyle, zaman akışına uygun olarak aktarıyorum.
Altıncı bölümde (…)17-25 Aralık sürecinden sonra
TÜBİTAK’ta yaşanan kıyım sürecini anlatmadan geçemedim.
Yedinci bölümde (…)“Hece hece montaj” hatta
dublaj yaptığım iddiasını, bu iddialara en detaylı şekilde cevap vermek için
TÜBİTAK hece hece montaj raporu değerlendirmemi, kendi adli ses analizimi,
yerli ve yabancı adli ses uzmanlarının analiz sonuçlarını aktardım. Kısacası,
bahse konu telefon görüşmelerinin neden montaj olmadığının net kanıtlarını sundum.
Sekizinci bölümde (…)kriptolu cep telefonu
konusuna değindim. Milli kriptolu telefonlardan bahsettikten sonra dinlemenin
neden mümkün olmayacağını ve iddiaları çürüten kritik soruları paylaştım.
Son olarak TÜBİTAK Başkan Yardımcısı
Abdullah Çavuşoğlu’nun twitter hesabından paylaştığı iddialara hak ettiği
cevapları verdim. Dokuzuncu bölümü ise geleceğe yönelik bir nevi projeksiyon tutma,
bir tür ütopya denemesi şeklinde kaleme aldım.
“Milli irade söylemiyle” oluşturulan
oligarşik sivil vesayetin sona erip, gerçek demokratik ortamın oluşmasına katkı
sağlaması amacıyla bir bilim insanının kendi sesini duyurma gayreti olarak da
görülebilecek bu sohbeti beğeninize sunuyorum.
…lisans eğitimime devam ederken (…) Selman Elektrik
Makineleri A.Ş.’inde çalışmaya başlamıştım.
Şirketi Saadettin Gökçe Bey yönetiyordu.
Saadettin Amca (…)Erbakan’ın samimi
destekçilerinden biriydi.
Saadettin Amca’nın işe yönelik çok temel
bazı prensipleri vardı. Örneğin: “Önce insanların işine yarayacak bir hizmet,
bir ürün üreteceksiniz, sonra para kazanmayı düşüneceksiniz” derdi. (s. 21-22)
…sonraki yıllarda Es’ad Coşan
Hocaefendi’nin hadis derslerinde de bulunma fırsatı elde etmiştim.
…kendimiz için iyi olanı değil, ülke için
iyi olanı yapmaya çalıştık.
Bu dönemde sayısal işaret işleme, sonar ve
emniyetli ses haberleşmesi uygulamaları üzerine çalışmaya başlamıştık.
1991 yılı sonu veya 1992 yılı başı. İş
ilanında Kore’nin yüksek çözünürlüklü (High Definition) ve düz (flat) ekran
televizyon üzerine bir araştırma merkezi kurduğu yazıyordu (…)10-15 sene sonra
Güney Koreliler tüm dünyada, hatta Japonları da pazardan silerek, HD LED
televizyon ve panel piyasasını ele geçirdiler. (s. 37)
1970’lerin sonundan itibaren bir grup
araştırmacı da TÜBİTAK MAM Elektronik Bölümünde kriptoloji üzerine çalışmaktaydı.
Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü
(UEKAE)’ne dönüştü.
Genelkurmay Muharebe ve Bilgi Sistemleri
Başkanlığında çalışan proje subayı rahmetli Mehmet Camalan vardı.
28 Şubat’ın sert rüzgârları (sonucunda) görevinden
alındı.
Türkiye’de devlete hizmet etmenin en ağır
şekilde cezalandırılacağını çok erken bir zamanda görmüş olduk. (s. 41)
NATO’da yeni nesil ses kodlama
algoritmasının standartlaştırılması için bir yarışma açılmıştı.
2005 yılı yaz döneminde, izne çıkmadan,
NATO için geliştirdiğimiz TSK-3 ses emniyet cihazının onaylarının alınması gerekiyordu.
…beş gün üst üste uyumadan çalışmıştım.
TSK-3 NATO’da, GİZLİ Gizlilik derecesinde
haberleşme yapılabilir onayı almıştı.
Milli Ses Emniyet Cihazı (MİLSEC-1)
geliştirilmesinde proje yöneticisi olarak görev aldım.
MİLSEC-3 cihazının geliştirilmesi
çalışmalarında yer aldım.
Bu cihaz TSK envanterine kazandırılana
kadar uçaklarımız, helikopterlerimiz açık kanaldan konuşuyordu. (s. 51)
Türkiye (…)çok kolay para kazanılabilen
alanlar veya çalışma metotları var. Siyasilerle işbirliği yaparak, bir ürünün
Türkiye’ye girişte cari olan gümrük vergisi oranlarını düşürüyorsunuz ve bundan
büyük paralar kazanıyorsunuz. Gemi Boğaz’da beklerken bir gece yarısı kanun
değişikliği yapılıyor. Gemi gümrükte mallarını boşalttıktan hemen sonra da
kanun tekrar değiştirilerek eski haline getiriliyor.
…inşaat sektöründe de benzer örnekler var.
10 milyon değerindeki bir arsanın, imar durumunun değiştirilerek fiyatının 1
milyar TL’ye çıkartılması gibi… (s. 66-67)
Türkiye’nin sorunu, hemen hemen hiçbir
sektörde katma değeri yüksek mallar üretememesi.
Birçok boya markası var, ama boyanın etkin
maddesi yurt dışından geliyor. Katma değeri yüksek kısmı da o.
Siz işin hamallığını yapıyorsunuz,
kaymağını başkaları yiyor. İşte bu yüzden, Türkiye’nin cari açık sorunu var.
Türkiye’de her dönemde iktidara gelenler
kendi zenginlerini oluşturmaya çalışıyor ve onlara kolay kazanç kapılarını
açıyorlar. Sonuçta yurt dışından gelen paralarla birileri zengin oluyor ve vatandaş
bu borcu tekrar yurt dışına ödüyor ama Türkiye’de hiçbir birikim kalmıyor.
Güzel evlerde oturuyoruz. Ama başkalarının paraları
ile oturuyoruz.
2011 yılı Eylül ayında TÜBİTAK BİLGEM’de
danışman olarak çalışmaya başladım.
(Teknoloji Yönetimi ve Trend Analizi Bölümü)
…sistematik ve analitik bir şekilde dünyanın teknoloji konusunda nereye
gittiğini izlemek gerekiyordu.
Bizden sonra gelen yeni yönetim (…)Birimi
kapatma kararı almış…
Ar-Ge çalışanlarının motivasyon kaynakları
farklıdır. Bu insanları sadece para ile motive edemezsiniz.
Mühendislere çözmekte hafiften
zorlanacakları, fakat üzerinde çalışmaktan heyecan duyacakları, İngilizce
ifadesi ile “challenging” hedefler verilmesi önemlidir.
TÜBİTAK, Türkiye’de adı çok bilinen ancak
ne yaptığı tam olarak bilinmeyen bir kuruluş.
TÜBİTAK 1960 anayasası ile darbe
sonrasında, Devlet Planlama Teşkilatı ile birlikte kuruldu.
TÜBİTAK’ın başlıca dört fonksiyonu var.
Birinci fonksiyonu ülkenin bilim ve teknoloji politikalarının belirlenmesinde hükümete
yardımcı olmak.
…ikinci fonksiyonu (…)devletin yapmış
olduğu yardımları farklı kesimlere yönelik oluşturduğu destek programları
vasıtasıyla dağıtmak.
Üçüncü fonksiyonu, araştırma ve geliştirme
faaliyetleri yapmak. Dördüncü ve son fonksiyonu ise, toplumda bilimin
sevdirilmesi ve yaygınlaştırılmasına yönelik popüler bilim yayınları yapmak…
(s. 115-116)
Şimdilerde tüm enstitülerin Ankara’ya
taşınacağı söylentileri dolaşıyormuş. Arazinin 5 milyar dolar edeceği
değerlendiriliyormuş. Enstitülerin kapatılıp arazinin TOKİ ile imara açıldığını
duyarsam hiç şaşırmayacağım.
Namuslu olmanın bedeli
yalnızlıktır
Her şey 2012 Ocak’ında başladı.
Ocak ayında MİT kuryeleri, TÜBİTAK BİLGEM Başkanı
olarak bana “Kişiye Özel GİZLİ” ibareli bir dosya içinde, 10.01.2012 tarihli
bir yazı ve böcek diye adlandırılan bazı dinleme cihazları getirdiler.
Gelen yazıda iki adet çoklu priz içerisine
yerleştirilmiş dinleme cihazlarının ömür tespitlerinin yapılması (…)
isteniyordu.
Çoklu priz içindeki böcek 4 parçadan
oluşuyordu: Güç kaynağı, böcek ana elektronik kartı, mikrofon ve anten.
…önemli nokta, böcek parçalarının çoklu
priz kutusuna ne zaman yerleştirildiği bilgisiydi.
Kimya Enstitüsünde polimer konusunda
çalışan bir araştırmacı olan H.T.’nin polimer tabanlı silikonun katılaşma süresinin
tespiti konusunda bir çalışma yapabileceğini öğrenince kendisine gerekli
numuneleri yollayıp, çalışma yapmasını, konunun hassas, acil olduğunu, bir an
önce çalışmayı yaparak bildirmesini istedik.
…araştırmacı, 4-5 Aralık 2011 tarihlerinde
katılaştığına dair bir sonuç bildirdi.
…kontrollerini yaptım. Bir üst yazıyla
19.01.2012 tarihinde MİT’e yolladık.
24.02.2012 tarihinde MİT’ten yeni bir yazı
daha geldi.
…test sonucunda elde edilen katılaşma
tarihinin hata payının netleştirilmesini istiyordu.
…test/analiz sapması ± 3 gün olarak
bulunmuştu. Bu çalışmanın sonucunu da 08.03.2012 tarihinde bir üst yazı ekinde
aynı şekilde yolladık.
Başbakanlık Teftiş Kurulundan (BTK) 2012
yılının 3. çeyreğinde (tarihi tam hatırlayamıyorum) bir davet aldım, sözlü
olarak bilgime başvurulacağı ifade ediliyordu.
…bahse konu böceklerin Başbakanın ofisinde
bulunduğu bilgisini ilk defa o Başmüfettişin ağzından öğrendim.
2013 yılının sonuna yaklaşmıştık ama her
şey daha yeni başlıyormuş, Başbakanlık Teftiş Kurulundan çağrılıyordum. Gelen davet
üzerine 27 Kasım 2013 tarihinde Başbakanlık Teftiş Kuruluna gittim.
Bu görüşmeden anladığım, TÜBİTAK raporundan
çıkan deneye dayalı bilimsel ve objektif sonuçların “beklentiyi karşılamadığı”
ve “rahatsızlık oluşturduğu” idi.
Teftiş Kurulundaki Başmüfettiş, beni
uğurlarken ağzındaki baklayı çıkardı. Daha önce bilimsel raporlarda tespit
edilen poliüretan dolgu malzemesinin katılaşma tarihini 10 gün önceye almam
isteniyordu. Kısacası “Beklenti”, böceğin kullanıma girdiği tarihin gerçek
tarihten başka bir tarih olarak değiştirilmesiydi. Yani bilimsel ve objektif
kriterlerle hazırlanan raporda masa başı tahrifat yapmam isteniyordu. Aksi halde
‘birilerinin adamı’ olarak fişlenip görevden alınacağım açık seçik belirtildi.
(s. 130-135)
BTK’daki Başmüfettişle telefon görüşmesi
yaptık. Benzer şekilde raporda değişiklik yapmam için telkinde bulunuyordu.
Konunun hassas olduğunu da ifade ettikten sonra “Kendini yakma, kim yanarsa
yansın!” şeklinde yoğun tehdit ve baskıda bulundu.
TÜBİTAK’tan işten atılmamdan iki gün önce
kendi aracımla, yanıma avukatımı alarak Ankara’ya gittim. 18 Şubat 2014
günüydü. Ankara Cumhuriyet Savcısı H.Ş.’ye böcek dosyası kapsamında tanık
sıfatıyla bilgi verdim ve bahse konu ismi de savcı ile paylaştım.
Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat
ERGÜN Bey, 26 Aralık 2013’te Bakanlık koltuğunu Fikri IŞIK’a bıraktıktan sonra
yeni Bakanın ilk icraatlarından biri beni hedefe koymak oldu.
BİLGEM Başkanlığından alınarak BİLGEM’e
danışman olarak görevlendirildim. (s. 137)
BİLGEM Başkanı Arif Ergin odama geldi.
TÜBİTAK’ta siyasiler tarafından –burada kastedilen
Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık- istenmediğimi, istifamın
beklendiğini ifade etti. (s. 139)
20 Şubat 2014 perşembe günü (…)zorunlu
açıklamamı son defa gözden geçirdim. Haber ajanslarına, gazetelere, TV
kanallarına ve gazete köşe yazarlarına e-posta yoluyla gönderdim.
(Basın açıklamasının ardından) İş akdim,
bildirimsiz ve tazminatsız olarak, 21 Şubat 2014 tarihi itibariyle fesih
edilmişti.
…ikinci kez basın açıklamasını 22 Şubat
2012 cumartesi günü yaptım.
Fikri Işık, Bilimden sorumlu Bakanlık
öncesi İzmit’te unlu mamuller işletmecisidir. (s. 147)
Başbakanlık Teftiş Kurulunda 27 Kasım
2013’te yazılı bilgime başvurulduktan sonraki dönemde böcek olayı devamlı
gündemimde olduğundan farklı kanallardan bilgi ulaşıyordu. Gazetelerden okuyoruz,
Başbakanın çalışma ofisinde arama yapılırken kamera kaydı yapılmamış. Böcek
yayın yapıyorsa ve bulduysanız söküp alınmaz ki, bilgilerin nereye gittiğinin
ucunu aramak lazım. Böceği, bulunan binada uygun bir odaya götürüp pasifize
edip ve yayına devam etmesini sağlayıp, buradan sinyal alanı bulma yoluna
gitmek lazım. Böceğin elektriğini uzun süre keserek hatta söküp götürerek istihbarat
toplayan tarafa mesaj yolluyorsunuz, “Böceğinizi bulduk. Böceğin yaptığı yayını
topladığınız yaklaşık 400 m.lik mesafedeki yerleşiminizden hemen toplanıp
kaçın.” Böyle bir yaklaşım olur mu? Biraz istihbaratı bilen ne demek istediğimi
anlayacaktır. (s. 152)
Türkiye 2013 sonuna geldiğinde, artan
gerilimde böcek olayının da gündeme sokulması için tekrar kapağının açıldığını
görüyoruz.
…benden neden 10 gün önce bir tarih istendiğini
gelirsek. 24 ve 25 Kasım 2011 tarihlerinde İstihbarat Daire Başkanlığından
(İDB) polisler Başbakanın Keçiören ve Çankaya çalışma ofislerinde böcek
taraması yapmışlar.
Ama böcekler 28 Aralık 2011 günü MİT
aramasında bulununca İDB’dan görevli, gelen bu polislerin üzerine suçu yıkma
girişimi oluyor.
Yani böceğin yerleştirilmesi, hedef haline
gelen bazı insanların üzerine yıkılmak istenmekteydi.
2012 başındaki bir olayı savcıya vermek
için 2.5 yıl beklenir mi? Bu dosyayı bekleteyim, ihtiyaç olunca birine veya
birilerine yamarım anlayışı. Bu bile konuyu anlamak için yeterlidir.
…biz, böcek 10 gün önce konmuş desek, polislere
“Vay siz yaptınız!” denecekmiş.
…benden istenileni yapsaydım birilerinin
siyasi amaçları için kurguladığı bir komplonun pis bir maşası olacaktım. Böyle
pis bir oyuna, aslında farkında olmadan engel olduğum için, şahsıma ve
TÜBİTAK’a büyük bir kin duyuluyor.
Benim şu anda gördüğüm ortaya konan
senaryoda ben kötü adamım. Senaryoyu yazanlar dönemin Başbakanının oligarşik kadrosudur.
(s. 158)
Bilimsel bir kuruluşta uzun yıllar görev
yapan birisi olarak; somut, net, bilimsel veri ve deliller içeren bir raporun,
aradan iki yıl geçtikten sonra tekrar istenen şekilde masa başı tahrifatla
düzenlenmesi talebi karşısında durumun bilimsel kriterlere uymayacağı, etik ve
yasal olmayacağını değerlendirdiğimden talebi yerine getirmedim. Ve kalemimi
kırdılar…
(Savcılıkta) Böcek raporunda değişiklik
yapmam için aldığım tehdidi, tehdit edenin Başbakanlık Teftiş Kurulu müfettişi
‘Mehmet Emin Baysa’ olduğunu ifade ettim. (s. 168)
…Erdoğan’ın danışmanlığını yapan Mustafa
Varank “Böcek bulunduğu esnada tutanak tutulmadığını, kamera kaydı
yapılmadığını ve adli birimlere haber verilmediğini açıkça söyledi. (s. 169)
Savcılık tarafından davanın ana delili
olarak (…)TOBB Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. T. D.
tarafından hazırlanan rapor gösteriliyordu.
Benim “Raporu bilimsel literatürde olan
verilerden faydalanarak mı yazdınız?” soruma, T. D. oldukça soğukkanlı ve yüksek
ses tonuyla “Hayır, tamamen kendi tahminlerim üzerinden yazdım.” diye cevap
verdi.
Böcek olayı MİT’in kontrolü ele geçirmesi
için planlandı.
MİT; kontrolü, Başbakanı, tamamen kendi
eline geçirmek istedi.
Başbakanlık personeli, ofise aile fertleri
ile temizlikçi kadınlar dışında kimsenin tek başına girmesinin mümkün
olmadığını vurguladı.
Sadece Başbakanlık Danışmanı Mustafa Varank
istisnadır, o her zaman girebilir. (s. 172-173)
Refakatçi polis olmadan mekânda arama
yapılarak böcek bulunmuştu. Kamera kaydı, parmak izi ve DNA analizi yapılmıyor.
Hatta Savcıya suç duyurusu da yok.
Türk hükümeti, İngiliz gizli servisi
üzerinden ve gizli servisinde çok yakın çalıştığı büyük bir İngiliz siber
güvenlik firması ile sözleşme imzalamıştı. Bu sözleşme kapsamında hükümet
muhaliflerinin oluşturduğu sosyal medya hesaplarının (örneğin twitter Fuat Avni
gibi) kimler tarafından kullanıldığının bulunması ve bahse konu sosyal medya
hesaplarının hack edilerek, ele geçirilmesi isteniyordu.”
Bir kez daha görmüş oldum ki (…)muhalif
isimleri İngiliz ajanı olmakla suçlayanlar, görüldüğü gibi aslında perde
arkasında onlarla işbirliği içinde çalışıyorlardı.
Ama amaç halkın demokratik hakkı olan özgür
düşüncelerini paylaşmasını engellemek ve muhalif sesleri susturmaktı.
21 Şubat 2014’te (…) kurumdan atıldım.
Daha sonra ise 3 ay içerisinde diğer tüm
yöneticilere “İstifa edin yoksa işten atacağız!” baskısı yapıldı.
Haziran ayında 148 araştırmacının işine
sebepsiz yere son verilmiştir.
28 Şubat 2014 tarihli bir karar ile BİLGEM
ve TÜBİTAK Başkan Yardımcısı olarak bana bağlı UZAY, ULAKBİM ve SAGE
Enstitülerindeki bütün yöneticileri görevden aldılar, önemli bir kısmını da işten
çıkardılar.
…kurumda 40 yılda işten atılan toplam
personelin 10 katı, 6 ay içerisinde atıldı.
1000’den fazla bilim insanın işine son
verildi.
İşten çıkarmalar eve gönderilen tebligatla
mı yapıldı?
Sosyal cesareti olmayan insanlar bunlar,
2023 vizyonunu bu kadrolar, t (zaman) sonsuza giderken bile yakalayamazlar.
Bilim özerk olmalı, siyasetten bağımsız
olmalı. Siyaset, doğası gereği konjonktürel davranır, ama bilim ve teknoloji
dingin akan bir nehir gibi üst üste sürekli konularak devinimle hareket eder.
Uzun soluklu bir maraton yarışı gibidir. Kesintiler, süreçlerin tekrar sıfırdan
başlamasına neden olur. Güncel tabirle, bilimsel birikiminiz sıfırlanmış olur.
TÜBİTAK’ın özerkliğini azaltıp siyasetin uhdesindeki bir Bakanlığa bağlanması
çok yanlış bir karar olmuştur. Bu süreç içinde kurum darmadağın oldu. Bilimin
kodları ile oynarsanız bir daha toparlayamazsınız. Bakınız dünya yeni bir
bilimsel ve teknolojik sıçramanın eşiğinde. Biz ne yapıyoruz, çocukça işler
yapıyoruz. Her parselden rant hesap eden insanlar, yetkili ve etkili makamlara
oturmuş, en değerli porselenlerin olduğu bir alana fil gibi giriyorlar. İnanın
şu an ileri ülkelerle aramızdaki mesafe 50-60 yıl ise, 5 sene sonra bu iki
katına çıkacak. Tüm dünyada korkunç bir bilimsel ve teknolojik yarış var.
Ekonominizi geliştirmenizin bugün en önemli
yolu bilime yatırım yapmanız. Bilimsel bilgiyi ise ekonomide ve sanayide
kullanılabilir, uygulamalı bilgi demek olan teknolojiye dönüştürmeniz
gerekiyor. (s. 191-192)
TÜBİTAK’ta iş sözleşmemin feshedilmesinden
sonra Türkiye’de iş aramaya başlamıştım.
Japon otomotiv sektöründen bir firma başvuruma
cevap verdi.
Japonlar, geleceğin tarım devrimini
sessizce yapıyorlar.
Başta dönemin Başbakanı olmak üzere bir
kısım medya tarafından (…) kaçtığıma dair açıklamalar yapıldı.
Madem ülkemde kalmam isteniyordu, neden
TÜBİTAK’tan çıkarılmıştım?
…kaçtığım yönünde haberleri görünce çok
rahatsız oldum (…)Türkiye’ye geri dönmeye karar verdik.
(Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan) “Mesela,
TÜBİTAK meselesi. Kriptolu telefonumuzu dinleyecek kadar ileri gidenlerden
biri, Hasan Palaz, şu anda yurt dışına kaçtı. Niye kaçıyorsun?” (s. 215)
Tayyip Erdoğan hakkında İftira (TCK 267.),
Hakaret (TCK 125), Suç Uydurma (TCK 271), Yargı Görevi Yapanı Etkileme (TCK
277) ve Adil Yargılamayı Etkileme Teşebbüs Suçu (TCK 288) ilgili maddeler
gereğince kamu davası açılması amacıyla 07 Ağustos 2014 tarihinde İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundum.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 07 Ağustos
2014’te verdiği kararla “İşlem yapılmasına yer olmadığına” karar verdi.
TÜBİTAK’ı cemaat mensupları ile
doldurduğunuz iddia edildi.
…benim kadrolaşmak gibi bir amacım olsa
2006 yılında istifa edip UEKAE’den ayrılmazdım.
Ak Parti Gebze İlçe Başkan Yardımcısı Halim Turgut, TÜBİTAK İdari ve Sosyal İşler Müdürlüğüne getirildi. Çevre ve Şehircilik Bakan İdris Güllüce’nin damadı Mustafa Dayıoğlu hiçbir yöneticilik vasfı ve tecrübesi yokken BİLGEM Siber Güvenlik Enstitüsüne asaleten Müdür olarak atandı.
BST Bakanı’nın arkadaşı ve nikâh şahidi TÜBİTAK’a Genel Sekreter, Ankara Hayvanat Bahçesinden TÜBİTAK ULAKBİM Enstitüsüne müdür yardımcısı atanıyor.
Bir milletvekilinin oğlu yeni üniversite
mezunu genç, Enerji Bakanı’na danışman oluyor. (s. 236)
…paralel devlet kavramı ile bir zümrenin
yapmış olduğu yolsuzluk ve hırsızlık örtülmeye çalışılıyor.
TÜBİTAK’ta ses işleme laboratuvarının
kurulmasına öncülük ettim.
Var olan telefon görüşmelerine konuşma
ekleyip, anlamları değiştirmek için ses sentez teknolojisini kullanmanız lazım.
İddia edildiği gibi böyle olgunlaşmış bir ses sentezleme teknolojisi dünyada
yok.
Bu raporlar internette yayınlanan, dönemin
Başbakanı Tayyip Erdoğan ile oğlu
Bilal Erdoğan ve Eski Bakan Egemen Bağış
ile gazeteci Metehan Demir arasındaki telefon görüşmelerine ilişkindi.
…muhafazakâr, dindar olduğunu söyleyen
eğitim almış insanların AK-lama raporları ile yolsuzluk, hırsızlık ve
edepsizlik yapanlara sahip çıkmalarıdır. Bakara Suresi ile ‘Bakara Makara’ diye
dalga geçen bir Bakanı AK-lamak için bir rapor yazılmasının hepsinden öte bir
anlamı var benim için. Adamlar akşama kadar aymazca yalan söylüyorlar. Ama
Kur’an ile dalga geçilmesine dahi ses çıkarmadıkları gibi pişkin pişkin onu aklıyorlar.
Aklıyorlar mı, ahiretleri adına kendilerini mi karalıyorlar? Önemli bir nokta
da, en kutsal değerimiz ile dalga geçen insanı neden AK-lıyorlar? (s. 287)
Kriptolu telefon (…) dinlenemez. (s. 313)
…dinlemelerin TİB’de yapıldığı iddia
edildikten sonra ne oldu? Dönemin Başbakanı TİB’i kaldıracaklarını ve MİT’e
bağlayacaklarını beyan etti. Hâlbuki TİB’in bir kuruluş sebebi vardı. Bu da
kanunsuz ve usulsüz dinlemeleri önlemekti.
Mesnetsiz iddialar köpürtülerek, devlet içinde
bir kısım icraatlara zemin hazırlanıyor.
“BİLGEM tamamen MİT’in kontrolüne
verilerek, TSK’nin haberleşmesinin MİT tarafından izlenmesinin önü açılmak ve
TSK üzerinde bir siyasi partinin vesayeti oluşturulmak isteniyor.”
Algı olarak TÜBİTAK’ı mahkûm ettiler.
Başbakanın açıklamalarında bile durum aynı
olup, TÜBİTAK, kamuoyu önünde direkt mahkûm edildi. (s. 322)
20 Ocak 2015 tarihinde TİB ve TÜBİTAK’ta
çalışanlara yönelik operasyon yapıldı.
Bu yüzden 21 Ocak 2015’de Gölbaşı
Savcılığına kendim gidip teslim oldum.
Hâkim Bey’e sordum, “Suçumuz ne, kanıt ne
elinizde?”
Net suç, kanıt önümüze konmuyor. (s. 347)
Cinius Yayınları
Mart 2015