27 Mart 2015 Cuma

Didem Görkay - Eksik Bir Şey Mi Var

Didem Görkay - Eksik Bir Şey Mi Var


Yüzümde Emanet Dururdu Gülüşlerim
(Gazete haberi)
Şair ve yazar Kemal Göleli, dün akşam Kurtuluş Çobanoğlu Sokak’ta sevgilisinin evinin bulunduğu beş katlı apartmanın terasından atlayarak yaşamına son verdi.

Kemal Göleli yabancısı olduğu bir evde uyanıyor, uyandığı odanın duvarında şiirlerinden bir dize gözüne ilişiyor; “Yüzümde emanet dururdu gülüşlerim…”

Eve daha önce hiç gelmediğimden emindim.

Önceki gece çok içmiş. Evin sahibi Selma, onu o halde bırakamamış, alıp kendi evine getirmiş.
Selma’nın ilgisinde ve yüzünde tanıdık bir şeyler vardı.
Gülüşünde hayaller kuran bir çocuğun masumiyeti…

(Selma) İnsan unutmak için bu kadar çok içer. Hâlâ unutamadınız mı?

(Kemal Göleli) O sabahtan sonra haftada üç dört gün görüşmeye başladık. Bir süre sonra onun evine yerleştim.

Havai fişekler ayın canını yakar.

Her şey bir kere oluyordu hayatta, bütün sevinçler bir kere oluyordu aslında, aşk bir kere…

Selma bir kutu çıkardı yatağının altından.
İçinde röportajlarım, fotoğraflarım…

Selma, güldüğünde Eda’ya benziyordu.
Sarılıyorum Selma’ya Eda’ya sarıldığımı düşünerek.

…belki de kim bilir sevmiştim Selma’yı ama Eda’ya benzediğini fark ettikten sonra ona, Eda’ya sarıldığımı düşünerek sarılmıştım.

Selma beni yıllarca uzaktan sevmişti.
Keşke gene öyle kalsaydı her şey.
Benimle birlikte o da yok oluyor.

Mourir d’Aimer
Gülgün, Mahir’e âşık…

(Mahir’in) E-postayla gönderdiği şarkı (Mourir d’Aimer) yılın ilk karı gibi hüzünlüydü.
Şarkıyı dinlerken Mahir’le buluştuğu yaz akşamlarını, ıhlamur kokularını yeniden yaşıyordu.

Gülgün, yazı atölyesinde kendisine tavsiye dilen öykücü Mahir Üstün’ün kitaplarını okumuş, ondan etkilenmiş ve hakkında bilgi toplamıştı. Mahir’e yazdığı hayranlık dolu e-postadan sonra yazışmaya başlamışlardı.

İlerleyen günlerde Gülgün, Mahir’in hayatından başka kadınların olduğunu anlamıştı.

Gülgün, yazı atölyesinden arkadaşı Gamze’ye içini döküyor.

Mahir, Gülgün’ü kırdığının farkında değildi. Onun için hayatına aniden giren ve aynı hızla çıkan kadınlardan biriydi.
Onun dünyasında aşka yer yoktu.

Aradığı sevgiyi Mahir’in veremeyeceğini anladığında sanki içinde bir yerde, bir çocuk salıncaktan düştü, dizi kanamaya başladı.

Birlikte kaldıkları bir gecenin sabahında vapurla Beşiktaş’a geçmişlerdi. Mahir, vapurda iş yerinden bir arkadaşıyla konuşmuştu yol boyunca. Bir kere bile Gülgün’e yüzünü dönmemişti. Gülgün o sabahı, o yalnızlığını hiç unutmamıştı.

Mahir’in birkaç gün sonraki doğumgünü için hazırlık yapıp Mahir’i davet etti ama o gelmedi.

İlerleyen günlerde ayrıldılar.
İlişkileri boyunca Mahir aynı zamanda Gamze ile de birlikteydi fakat Gülgün bunu fark edemedi bile…

Vima Vima
Kiralık ev arıyor, sonunda Cihangir’de Susam Sokak’ta bir teras kat buluyor.
Evi çok sevdi, komşuları tanımak istiyor, onları gözlemliyor.
Fesleğenlerinden biri çiçek açmış, bu kötüye işaret. O sırada komşusu ona bakıyor.
Ertesi akşam paspasın üzerinde bir kutu buluyor. Kutuda bir kaset bir de mektup var. Komşu evden duyduğu şarkıyı bu sayede kendi evinde dinliyor.
Mektubu okuyor; Ali İhsan’ın Maria’ya yazdığı bir aşk mektubu. Maria bir de not bırakmış kutuya Güzel hatırlanmak isteyen fesleğenler bu nedenle ölmeden evvel çiçek açarlar.
Belli ki Maria ölmek üzeredir, o adeta bir fesleğen, zira kapı komşusu ona açan çiçeği oluyor. Bu nedenle yıllarca sakladığı hatıralarını ona emanet ederek huzur içinde ölüyor.

Üç Nokta…
Kayışdağı
Sevdiği kişi orada yaşıyor, o nedenle Kayışdağında, yarım kalmış bir şeyleri üç noktayı metafora dönüştürerek anlatıyor.

Aynada Saklanan Zaman
Yenimahalle
Nurgül, Ali’yi seviyor. Ali haytanın biri; ayaküstü kırk yalan uydurur. Nurgül’ü istemeye gelecek başka birileri. Nurgül konuyu Ali’ye açıyor. Ali sorumsuz.
Akşam, evde konu açılınca; “Ben Osman’ı istemiyorum, Ali’yi seviyorum, onunla evleneceğim” diyor.
Nurgül, yanına birkaç parça eşyasını alarak erkenden evden çıkıyor. İçini Ali’nin doldurduğu hayalleriyle birlikte Ali’yi aramaya gidiyor. Ali dün gece gitmiş.
Hayalleri yıkılmış bir halde evine geri dönüyor. Ailesinin istediği evliliğe razı oluyor.

O Gece Kaldı Geriye Sadece
(Anlatıcı, Cihangir’deki bir kâgir ev) Merafet Hanım’ın kocası inşaattan düşüp ölmüş. Yanına kızını alarak Edirne’ye dönmüş. Ev terk edilmiş.
Eleni taşınmış bu eve. Marangozluk yapan Ali’ye âşık olmuş. Onların aşkı da yarım kalmış. Amcası gelmiş ve Eleni’yi Fransa’ya götürmüş.
Yıllar sonra Eleni bu eve geliyor. Terk edilmiş evde geçmiş yıllardan kalan anılarını hatırlıyor.

Sonrasında Saklı Kalandı Aşk
Uyuyarak kaçabileceğimizi sanırız yaşadığımız acılardan, ne büyük bir yanılgı…
İki kişiyle başlanan bir ilişki bir kişinin istemesiyle bitebiliyordu.
Meriç’i düşünüyor.
Çok üşümüştüm. Birazdan Meriç’in gözlerinin beni ısıtacağını düşünerek Cadde-i Kebir’den içeri girdim.
Meriç’le göz göze geldiğimizde içimdeki çocuk bütün balonları gökyüzüne bıraktı; öyle bir coşku, sınırsız bir mutluluk…
Meriç’i düşünüyor, aklı ve gönlü hep onda ama Meriç hiçbir zaman ona bu denli yakın ve ilgili olmamış…


Koyu Kitap 

26 Mart 2015 Perşembe

Hasan Palaz - Ömrümü Yedin Bay Böcek

Hasan Palaz - Ömrümü Yedin Bay Böcek
Böcek Raporunda Tahrifat Yapmayan Bilim Adamının Başına Neler Geldi?


Dr. Hasan Palaz • 1966 yılında Balıkesir’de doğdu.
İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Bölümünden 1988 yılında mezun oldu.
…yüksek lisans (1991) ve doktora (2000) çalışmaları yaptı.
NATO teknik çalışma gruplarına 1997 ile 2006 yılları arasında aktif olarak katıldı.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin haberleşme güvenliğinin sağlanmasına yönelik, geliştirilmesinde öncülük ettiği Milli Ses Emniyet Cihazlarına katkılarından dolayı Savunma Sanayi Müsteşarlığınca 2003 yılında ödüle layık görüldü.
2006 Ağustos ayında TÜBİTAK Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsünden istifa ederek, kurucusu olduğu C Tech A.Ş.’de Elektronik Sistemler Direktörü olarak görev aldı.
TÜBİTAK Bilişim ve Bilgi Güvenliği Araştırma Merkezi (BİLGEM) Başkanlığını
Kasım-2011 ile Ocak-2014 arasında yürüttü.
TÜBİTAK Başkan Yardımcısı olarak Ağustos 2012 ile Ocak 2014 arasında görev yaptı.
TÜBİTAK-BİLGEM’den, böcek raporunda tahrifat için kendisine baskı yapıldığını belirten basın açıklaması yüzünden, 20 Şubat 2014’te atıldı.

Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK), aslında her zaman kamuoyunun dikkatlerinin odağında olan kurum.

…o her zaman, toplumsal beklentilerin yüksek olduğu bir kurum.

…son dönemde TÜBİTAK, dinlemeler, davalar, raporlar ve bazı yöneticilerinin gündeme bomba gibi düşen açıklamalarıyla gündeme geldi.

TÜBİTAK’taki yöneticilik görevlerimden alınıp, 25 yıl önce girdiğim kurumdan hukuksuz olarak çıkarılmam sonrasında, “havuz medyası” aracılılığıyla hakkımda bazı karanlık odaklar tarafından kurgulanan yalan iftira kampanyası yürütülüyor.

Sözüm ona, ben telefon dinlemeleri yapmıştım ve Almanya’ya kaçmıştım.

Ülkenin gündemine oturan böcek olayı, ses montaj/dublaj, kriptolu telefon dinlemeleri konularında, başta gazeteciler olmak üzere sosyal çevremden direkt veya dolaylı birçok sorular soruluyordu.

…bilim ve teknolojinin gelişmesi için kurulan bir kurumun güncel siyasi tartışmaların bu kadar merkezinde olması hiç de normal değildi.

Kitapta sanal bir gazeteci var, kamuoyunun sorularını bana soruyor, ben de onları cevaplandırıyorum.

…konuları mümkün olduğunca zaman akışı içinde geçmişten günümüze doğru taşımaya, okuyucunun gelişmeleri kolay takip edebilmesini sağlamaya çalıştım.

Kitabın birinci bölümünde, çocukluktan itibaren yaşadıklarımı (…) anlattım.
…yetiştiğim sosyokültürel ortamı ve ilgi alanlarımın nasıl kemikleştiğini okuyucuya sunmaya çalıştım.

İkinci bölümde, TÜBİTAK’ta bilim insanı olarak çalıştığım 16 yılı kısaca özetleyerek (…)yaşadığım ilginç anları paylaşmaya çalıştım.

Üçüncü bölümde (…)kurucusu olduğum teknoloji firmasında edindiğim özel sektör tecrübelerimi ve yaşadığım zorlukları ele aldım.

Dördüncü bölümde (…)BİLGEM Başkanı ve TÜBİTAK Başkan Yardımcısı olarak gerçekleştirdiğimiz icraatlar ve kurumsal dönüşüm anlatılıyor.

Beşinci bölümde, TÜBİTAK’tan atılmamın asıl nedeni olan Böcek olayını yaşadığım haliyle, zaman akışına uygun olarak aktarıyorum.

Altıncı bölümde (…)17-25 Aralık sürecinden sonra TÜBİTAK’ta yaşanan kıyım sürecini anlatmadan geçemedim.

Yedinci bölümde (…)“Hece hece montaj” hatta dublaj yaptığım iddiasını, bu iddialara en detaylı şekilde cevap vermek için TÜBİTAK hece hece montaj raporu değerlendirmemi, kendi adli ses analizimi, yerli ve yabancı adli ses uzmanlarının analiz sonuçlarını aktardım. Kısacası, bahse konu telefon görüşmelerinin neden montaj olmadığının net kanıtlarını sundum.

Sekizinci bölümde (…)kriptolu cep telefonu konusuna değindim. Milli kriptolu telefonlardan bahsettikten sonra dinlemenin neden mümkün olmayacağını ve iddiaları çürüten kritik soruları paylaştım.
Son olarak TÜBİTAK Başkan Yardımcısı Abdullah Çavuşoğlu’nun twitter hesabından paylaştığı iddialara hak ettiği cevapları verdim. Dokuzuncu bölümü ise geleceğe yönelik bir nevi projeksiyon tutma, bir tür ütopya denemesi şeklinde kaleme aldım.

“Milli irade söylemiyle” oluşturulan oligarşik sivil vesayetin sona erip, gerçek demokratik ortamın oluşmasına katkı sağlaması amacıyla bir bilim insanının kendi sesini duyurma gayreti olarak da görülebilecek bu sohbeti beğeninize sunuyorum.
Dr. Hasan Palaz
12/03/2015 Gebze

…lisans eğitimime devam ederken (…) Selman Elektrik Makineleri A.Ş.’inde çalışmaya başlamıştım.
Şirketi Saadettin Gökçe Bey yönetiyordu.

Saadettin Amca (…)Erbakan’ın samimi destekçilerinden biriydi.

Saadettin Amca’nın işe yönelik çok temel bazı prensipleri vardı. Örneğin: “Önce insanların işine yarayacak bir hizmet, bir ürün üreteceksiniz, sonra para kazanmayı düşüneceksiniz” derdi. (s. 21-22)

…sonraki yıllarda Es’ad Coşan Hocaefendi’nin hadis derslerinde de bulunma fırsatı elde etmiştim.

…kendimiz için iyi olanı değil, ülke için iyi olanı yapmaya çalıştık.

Bu dönemde sayısal işaret işleme, sonar ve emniyetli ses haberleşmesi uygulamaları üzerine çalışmaya başlamıştık.

1991 yılı sonu veya 1992 yılı başı. İş ilanında Kore’nin yüksek çözünürlüklü (High Definition) ve düz (flat) ekran televizyon üzerine bir araştırma merkezi kurduğu yazıyordu (…)10-15 sene sonra Güney Koreliler tüm dünyada, hatta Japonları da pazardan silerek, HD LED televizyon ve panel piyasasını ele geçirdiler. (s. 37)

1970’lerin sonundan itibaren bir grup araştırmacı da TÜBİTAK MAM Elektronik Bölümünde kriptoloji üzerine çalışmaktaydı.

Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü (UEKAE)’ne dönüştü.

Genelkurmay Muharebe ve Bilgi Sistemleri Başkanlığında çalışan proje subayı rahmetli Mehmet Camalan vardı.

28 Şubat’ın sert rüzgârları (sonucunda) görevinden alındı.

Türkiye’de devlete hizmet etmenin en ağır şekilde cezalandırılacağını çok erken bir zamanda görmüş olduk. (s. 41)

UEKAE
NATO’da yeni nesil ses kodlama algoritmasının standartlaştırılması için bir yarışma açılmıştı.

2005 yılı yaz döneminde, izne çıkmadan, NATO için geliştirdiğimiz TSK-3 ses emniyet cihazının onaylarının alınması gerekiyordu.

…beş gün üst üste uyumadan çalışmıştım.

TSK-3 NATO’da, GİZLİ Gizlilik derecesinde haberleşme yapılabilir onayı almıştı.

Milli Ses Emniyet Cihazı (MİLSEC-1) geliştirilmesinde proje yöneticisi olarak görev aldım.

MİLSEC-3 cihazının geliştirilmesi çalışmalarında yer aldım.
Bu cihaz TSK envanterine kazandırılana kadar uçaklarımız, helikopterlerimiz açık kanaldan konuşuyordu. (s. 51)

Türkiye (…)çok kolay para kazanılabilen alanlar veya çalışma metotları var. Siyasilerle işbirliği yaparak, bir ürünün Türkiye’ye girişte cari olan gümrük vergisi oranlarını düşürüyorsunuz ve bundan büyük paralar kazanıyorsunuz. Gemi Boğaz’da beklerken bir gece yarısı kanun değişikliği yapılıyor. Gemi gümrükte mallarını boşalttıktan hemen sonra da kanun tekrar değiştirilerek eski haline getiriliyor.

…inşaat sektöründe de benzer örnekler var. 10 milyon değerindeki bir arsanın, imar durumunun değiştirilerek fiyatının 1 milyar TL’ye çıkartılması gibi… (s. 66-67)

Türkiye’nin sorunu, hemen hemen hiçbir sektörde katma değeri yüksek mallar üretememesi.

Birçok boya markası var, ama boyanın etkin maddesi yurt dışından geliyor. Katma değeri yüksek kısmı da o.

Siz işin hamallığını yapıyorsunuz, kaymağını başkaları yiyor. İşte bu yüzden, Türkiye’nin cari açık sorunu var.

Türkiye’de her dönemde iktidara gelenler kendi zenginlerini oluşturmaya çalışıyor ve onlara kolay kazanç kapılarını açıyorlar. Sonuçta yurt dışından gelen paralarla birileri zengin oluyor ve vatandaş bu borcu tekrar yurt dışına ödüyor ama Türkiye’de hiçbir birikim kalmıyor.

Güzel evlerde oturuyoruz. Ama başkalarının paraları ile oturuyoruz.

2011 yılı Eylül ayında TÜBİTAK BİLGEM’de danışman olarak çalışmaya başladım.

(Teknoloji Yönetimi ve Trend Analizi Bölümü) …sistematik ve analitik bir şekilde dünyanın teknoloji konusunda nereye gittiğini izlemek gerekiyordu.

Bizden sonra gelen yeni yönetim (…)Birimi kapatma kararı almış…

Ar-Ge çalışanlarının motivasyon kaynakları farklıdır. Bu insanları sadece para ile motive edemezsiniz.

Mühendislere çözmekte hafiften zorlanacakları, fakat üzerinde çalışmaktan heyecan duyacakları, İngilizce ifadesi ile “challenging” hedefler verilmesi önemlidir.

TÜBİTAK, Türkiye’de adı çok bilinen ancak ne yaptığı tam olarak bilinmeyen bir kuruluş.

TÜBİTAK 1960 anayasası ile darbe sonrasında, Devlet Planlama Teşkilatı ile birlikte kuruldu.

TÜBİTAK’ın başlıca dört fonksiyonu var. Birinci fonksiyonu ülkenin bilim ve teknoloji politikalarının belirlenmesinde hükümete yardımcı olmak.

…ikinci fonksiyonu (…)devletin yapmış olduğu yardımları farklı kesimlere yönelik oluşturduğu destek programları vasıtasıyla dağıtmak.

Üçüncü fonksiyonu, araştırma ve geliştirme faaliyetleri yapmak. Dördüncü ve son fonksiyonu ise, toplumda bilimin sevdirilmesi ve yaygınlaştırılmasına yönelik popüler bilim yayınları yapmak… (s. 115-116)

Şimdilerde tüm enstitülerin Ankara’ya taşınacağı söylentileri dolaşıyormuş. Arazinin 5 milyar dolar edeceği değerlendiriliyormuş. Enstitülerin kapatılıp arazinin TOKİ ile imara açıldığını duyarsam hiç şaşırmayacağım.

Namuslu olmanın bedeli yalnızlıktır
Cemil Meriç

Böcek Olayı
Her şey 2012 Ocak’ında başladı.

Ocak ayında MİT kuryeleri, TÜBİTAK BİLGEM Başkanı olarak bana “Kişiye Özel GİZLİ” ibareli bir dosya içinde, 10.01.2012 tarihli bir yazı ve böcek diye adlandırılan bazı dinleme cihazları getirdiler.

Gelen yazıda iki adet çoklu priz içerisine yerleştirilmiş dinleme cihazlarının ömür tespitlerinin yapılması (…) isteniyordu.

Çoklu priz içindeki böcek 4 parçadan oluşuyordu: Güç kaynağı, böcek ana elektronik kartı, mikrofon ve anten.

…önemli nokta, böcek parçalarının çoklu priz kutusuna ne zaman yerleştirildiği bilgisiydi.
Kimya Enstitüsünde polimer konusunda çalışan bir araştırmacı olan H.T.’nin polimer tabanlı silikonun katılaşma süresinin tespiti konusunda bir çalışma yapabileceğini öğrenince kendisine gerekli numuneleri yollayıp, çalışma yapmasını, konunun hassas, acil olduğunu, bir an önce çalışmayı yaparak bildirmesini istedik.

…araştırmacı, 4-5 Aralık 2011 tarihlerinde katılaştığına dair bir sonuç bildirdi.

…kontrollerini yaptım. Bir üst yazıyla 19.01.2012 tarihinde MİT’e yolladık.

24.02.2012 tarihinde MİT’ten yeni bir yazı daha geldi.

…test sonucunda elde edilen katılaşma tarihinin hata payının netleştirilmesini istiyordu.

…test/analiz sapması ± 3 gün olarak bulunmuştu. Bu çalışmanın sonucunu da 08.03.2012 tarihinde bir üst yazı ekinde aynı şekilde yolladık.

Başbakanlık Teftiş Kurulundan (BTK) 2012 yılının 3. çeyreğinde (tarihi tam hatırlayamıyorum) bir davet aldım, sözlü olarak bilgime başvurulacağı ifade ediliyordu.

…bahse konu böceklerin Başbakanın ofisinde bulunduğu bilgisini ilk defa o Başmüfettişin ağzından öğrendim.

2013 yılının sonuna yaklaşmıştık ama her şey daha yeni başlıyormuş, Başbakanlık Teftiş Kurulundan çağrılıyordum. Gelen davet üzerine 27 Kasım 2013 tarihinde Başbakanlık Teftiş Kuruluna gittim.

Bu görüşmeden anladığım, TÜBİTAK raporundan çıkan deneye dayalı bilimsel ve objektif sonuçların “beklentiyi karşılamadığı” ve “rahatsızlık oluşturduğu” idi.

Teftiş Kurulundaki Başmüfettiş, beni uğurlarken ağzındaki baklayı çıkardı. Daha önce bilimsel raporlarda tespit edilen poliüretan dolgu malzemesinin katılaşma tarihini 10 gün önceye almam isteniyordu. Kısacası “Beklenti”, böceğin kullanıma girdiği tarihin gerçek tarihten başka bir tarih olarak değiştirilmesiydi. Yani bilimsel ve objektif kriterlerle hazırlanan raporda masa başı tahrifat yapmam isteniyordu. Aksi halde ‘birilerinin adamı’ olarak fişlenip görevden alınacağım açık seçik belirtildi. (s. 130-135)

BTK’daki Başmüfettişle telefon görüşmesi yaptık. Benzer şekilde raporda değişiklik yapmam için telkinde bulunuyordu. Konunun hassas olduğunu da ifade ettikten sonra “Kendini yakma, kim yanarsa yansın!” şeklinde yoğun tehdit ve baskıda bulundu.

TÜBİTAK’tan işten atılmamdan iki gün önce kendi aracımla, yanıma avukatımı alarak Ankara’ya gittim. 18 Şubat 2014 günüydü. Ankara Cumhuriyet Savcısı H.Ş.’ye böcek dosyası kapsamında tanık sıfatıyla bilgi verdim ve bahse konu ismi de savcı ile paylaştım.

Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat ERGÜN Bey, 26 Aralık 2013’te Bakanlık koltuğunu Fikri IŞIK’a bıraktıktan sonra yeni Bakanın ilk icraatlarından biri beni hedefe koymak oldu.

BİLGEM Başkanlığından alınarak BİLGEM’e danışman olarak görevlendirildim. (s. 137)

BİLGEM Başkanı Arif Ergin odama geldi.

TÜBİTAK’ta siyasiler tarafından –burada kastedilen Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık- istenmediğimi, istifamın beklendiğini ifade etti. (s. 139)

20 Şubat 2014 perşembe günü (…)zorunlu açıklamamı son defa gözden geçirdim. Haber ajanslarına, gazetelere, TV kanallarına ve gazete köşe yazarlarına e-posta yoluyla gönderdim.

(Basın açıklamasının ardından) İş akdim, bildirimsiz ve tazminatsız olarak, 21 Şubat 2014 tarihi itibariyle fesih edilmişti.

…ikinci kez basın açıklamasını 22 Şubat 2012 cumartesi günü yaptım.

Fikri Işık, Bilimden sorumlu Bakanlık öncesi İzmit’te unlu mamuller işletmecisidir. (s. 147)

Başbakanlık Teftiş Kurulunda 27 Kasım 2013’te yazılı bilgime başvurulduktan sonraki dönemde böcek olayı devamlı gündemimde olduğundan farklı kanallardan bilgi ulaşıyordu. Gazetelerden okuyoruz, Başbakanın çalışma ofisinde arama yapılırken kamera kaydı yapılmamış. Böcek yayın yapıyorsa ve bulduysanız söküp alınmaz ki, bilgilerin nereye gittiğinin ucunu aramak lazım. Böceği, bulunan binada uygun bir odaya götürüp pasifize edip ve yayına devam etmesini sağlayıp, buradan sinyal alanı bulma yoluna gitmek lazım. Böceğin elektriğini uzun süre keserek hatta söküp götürerek istihbarat toplayan tarafa mesaj yolluyorsunuz, “Böceğinizi bulduk. Böceğin yaptığı yayını topladığınız yaklaşık 400 m.lik mesafedeki yerleşiminizden hemen toplanıp kaçın.” Böyle bir yaklaşım olur mu? Biraz istihbaratı bilen ne demek istediğimi anlayacaktır. (s. 152)

Türkiye 2013 sonuna geldiğinde, artan gerilimde böcek olayının da gündeme sokulması için tekrar kapağının açıldığını görüyoruz.

…benden neden 10 gün önce bir tarih istendiğini gelirsek. 24 ve 25 Kasım 2011 tarihlerinde İstihbarat Daire Başkanlığından (İDB) polisler Başbakanın Keçiören ve Çankaya çalışma ofislerinde böcek taraması yapmışlar.

Ama böcekler 28 Aralık 2011 günü MİT aramasında bulununca İDB’dan görevli, gelen bu polislerin üzerine suçu yıkma girişimi oluyor.

Yani böceğin yerleştirilmesi, hedef haline gelen bazı insanların üzerine yıkılmak istenmekteydi.

2012 başındaki bir olayı savcıya vermek için 2.5 yıl beklenir mi? Bu dosyayı bekleteyim, ihtiyaç olunca birine veya birilerine yamarım anlayışı. Bu bile konuyu anlamak için yeterlidir.

…biz, böcek 10 gün önce konmuş desek, polislere “Vay siz yaptınız!” denecekmiş.

…benden istenileni yapsaydım birilerinin siyasi amaçları için kurguladığı bir komplonun pis bir maşası olacaktım. Böyle pis bir oyuna, aslında farkında olmadan engel olduğum için, şahsıma ve TÜBİTAK’a büyük bir kin duyuluyor.
Benim şu anda gördüğüm ortaya konan senaryoda ben kötü adamım. Senaryoyu yazanlar dönemin Başbakanının oligarşik kadrosudur. (s. 158)

Bilimsel bir kuruluşta uzun yıllar görev yapan birisi olarak; somut, net, bilimsel veri ve deliller içeren bir raporun, aradan iki yıl geçtikten sonra tekrar istenen şekilde masa başı tahrifatla düzenlenmesi talebi karşısında durumun bilimsel kriterlere uymayacağı, etik ve yasal olmayacağını değerlendirdiğimden talebi yerine getirmedim. Ve kalemimi kırdılar…

(Savcılıkta) Böcek raporunda değişiklik yapmam için aldığım tehdidi, tehdit edenin Başbakanlık Teftiş Kurulu müfettişi ‘Mehmet Emin Baysa’ olduğunu ifade ettim. (s. 168)

…Erdoğan’ın danışmanlığını yapan Mustafa Varank “Böcek bulunduğu esnada tutanak tutulmadığını, kamera kaydı yapılmadığını ve adli birimlere haber verilmediğini açıkça söyledi. (s. 169)

Savcılık tarafından davanın ana delili olarak (…)TOBB Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. T. D. tarafından hazırlanan rapor gösteriliyordu.
Benim “Raporu bilimsel literatürde olan verilerden faydalanarak mı yazdınız?” soruma, T. D. oldukça soğukkanlı ve yüksek ses tonuyla “Hayır, tamamen kendi tahminlerim üzerinden yazdım.” diye cevap verdi.

Böcek olayı MİT’in kontrolü ele geçirmesi için planlandı.
MİT; kontrolü, Başbakanı, tamamen kendi eline geçirmek istedi.

Başbakanlık personeli, ofise aile fertleri ile temizlikçi kadınlar dışında kimsenin tek başına girmesinin mümkün olmadığını vurguladı.

Sadece Başbakanlık Danışmanı Mustafa Varank istisnadır, o her zaman girebilir. (s. 172-173)

Refakatçi polis olmadan mekânda arama yapılarak böcek bulunmuştu. Kamera kaydı, parmak izi ve DNA analizi yapılmıyor. Hatta Savcıya suç duyurusu da yok.

Türk hükümeti, İngiliz gizli servisi üzerinden ve gizli servisinde çok yakın çalıştığı büyük bir İngiliz siber güvenlik firması ile sözleşme imzalamıştı. Bu sözleşme kapsamında hükümet muhaliflerinin oluşturduğu sosyal medya hesaplarının (örneğin twitter Fuat Avni gibi) kimler tarafından kullanıldığının bulunması ve bahse konu sosyal medya hesaplarının hack edilerek, ele geçirilmesi isteniyordu.”

Bir kez daha görmüş oldum ki (…)muhalif isimleri İngiliz ajanı olmakla suçlayanlar, görüldüğü gibi aslında perde arkasında onlarla işbirliği içinde çalışıyorlardı.
Ama amaç halkın demokratik hakkı olan özgür düşüncelerini paylaşmasını engellemek ve muhalif sesleri susturmaktı.

21 Şubat 2014’te (…) kurumdan atıldım.

Daha sonra ise 3 ay içerisinde diğer tüm yöneticilere “İstifa edin yoksa işten atacağız!” baskısı yapıldı.

Haziran ayında 148 araştırmacının işine sebepsiz yere son verilmiştir.

28 Şubat 2014 tarihli bir karar ile BİLGEM ve TÜBİTAK Başkan Yardımcısı olarak bana bağlı UZAY, ULAKBİM ve SAGE Enstitülerindeki bütün yöneticileri görevden aldılar, önemli bir kısmını da işten çıkardılar.

…kurumda 40 yılda işten atılan toplam personelin 10 katı, 6 ay içerisinde atıldı.

1000’den fazla bilim insanın işine son verildi.

İşten çıkarmalar eve gönderilen tebligatla mı yapıldı?
Sosyal cesareti olmayan insanlar bunlar, 2023 vizyonunu bu kadrolar, t (zaman) sonsuza giderken bile yakalayamazlar.

Bilim özerk olmalı, siyasetten bağımsız olmalı. Siyaset, doğası gereği konjonktürel davranır, ama bilim ve teknoloji dingin akan bir nehir gibi üst üste sürekli konularak devinimle hareket eder. Uzun soluklu bir maraton yarışı gibidir. Kesintiler, süreçlerin tekrar sıfırdan başlamasına neden olur. Güncel tabirle, bilimsel birikiminiz sıfırlanmış olur. TÜBİTAK’ın özerkliğini azaltıp siyasetin uhdesindeki bir Bakanlığa bağlanması çok yanlış bir karar olmuştur. Bu süreç içinde kurum darmadağın oldu. Bilimin kodları ile oynarsanız bir daha toparlayamazsınız. Bakınız dünya yeni bir bilimsel ve teknolojik sıçramanın eşiğinde. Biz ne yapıyoruz, çocukça işler yapıyoruz. Her parselden rant hesap eden insanlar, yetkili ve etkili makamlara oturmuş, en değerli porselenlerin olduğu bir alana fil gibi giriyorlar. İnanın şu an ileri ülkelerle aramızdaki mesafe 50-60 yıl ise, 5 sene sonra bu iki katına çıkacak. Tüm dünyada korkunç bir bilimsel ve teknolojik yarış var.
Ekonominizi geliştirmenizin bugün en önemli yolu bilime yatırım yapmanız. Bilimsel bilgiyi ise ekonomide ve sanayide kullanılabilir, uygulamalı bilgi demek olan teknolojiye dönüştürmeniz gerekiyor. (s. 191-192)

TÜBİTAK’ta iş sözleşmemin feshedilmesinden sonra Türkiye’de iş aramaya başlamıştım.

Japon otomotiv sektöründen bir firma başvuruma cevap verdi.

Japonlar, geleceğin tarım devrimini sessizce yapıyorlar.

Başta dönemin Başbakanı olmak üzere bir kısım medya tarafından (…) kaçtığıma dair açıklamalar yapıldı.

Madem ülkemde kalmam isteniyordu, neden TÜBİTAK’tan çıkarılmıştım?

…kaçtığım yönünde haberleri görünce çok rahatsız oldum (…)Türkiye’ye geri dönmeye karar verdik.

(Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan) “Mesela, TÜBİTAK meselesi. Kriptolu telefonumuzu dinleyecek kadar ileri gidenlerden biri, Hasan Palaz, şu anda yurt dışına kaçtı. Niye kaçıyorsun?” (s. 215)

Tayyip Erdoğan hakkında İftira (TCK 267.), Hakaret (TCK 125), Suç Uydurma (TCK 271), Yargı Görevi Yapanı Etkileme (TCK 277) ve Adil Yargılamayı Etkileme Teşebbüs Suçu (TCK 288) ilgili maddeler gereğince kamu davası açılması amacıyla 07 Ağustos 2014 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundum.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 07 Ağustos 2014’te verdiği kararla “İşlem yapılmasına yer olmadığına” karar verdi.

TÜBİTAK’ı cemaat mensupları ile doldurduğunuz iddia edildi.
…benim kadrolaşmak gibi bir amacım olsa 2006 yılında istifa edip UEKAE’den ayrılmazdım.

Ak Parti Gebze İlçe Başkan Yardımcısı Halim Turgut, TÜBİTAK İdari ve Sosyal İşler Müdürlüğüne getirildi. Çevre ve Şehircilik Bakan İdris Güllüce’nin damadı Mustafa Dayıoğlu hiçbir yöneticilik vasfı ve tecrübesi yokken BİLGEM Siber Güvenlik Enstitüsüne asaleten Müdür olarak atandı.
BST Bakanı’nın arkadaşı ve nikâh şahidi TÜBİTAK’a Genel Sekreter, Ankara Hayvanat Bahçesinden TÜBİTAK ULAKBİM Enstitüsüne müdür yardımcısı atanıyor.

Bir milletvekilinin oğlu yeni üniversite mezunu genç, Enerji Bakanı’na danışman oluyor. (s. 236)

…paralel devlet kavramı ile bir zümrenin yapmış olduğu yolsuzluk ve hırsızlık örtülmeye çalışılıyor.

TÜBİTAK’ta ses işleme laboratuvarının kurulmasına öncülük ettim.

Var olan telefon görüşmelerine konuşma ekleyip, anlamları değiştirmek için ses sentez teknolojisini kullanmanız lazım. İddia edildiği gibi böyle olgunlaşmış bir ses sentezleme teknolojisi dünyada yok.

Hece Hece Montaj Raporu
Bu raporlar internette yayınlanan, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan ile oğlu
Bilal Erdoğan ve Eski Bakan Egemen Bağış ile gazeteci Metehan Demir arasındaki telefon görüşmelerine ilişkindi.

…muhafazakâr, dindar olduğunu söyleyen eğitim almış insanların AK-lama raporları ile yolsuzluk, hırsızlık ve edepsizlik yapanlara sahip çıkmalarıdır. Bakara Suresi ile ‘Bakara Makara’ diye dalga geçen bir Bakanı AK-lamak için bir rapor yazılmasının hepsinden öte bir anlamı var benim için. Adamlar akşama kadar aymazca yalan söylüyorlar. Ama Kur’an ile dalga geçilmesine dahi ses çıkarmadıkları gibi pişkin pişkin onu aklıyorlar. Aklıyorlar mı, ahiretleri adına kendilerini mi karalıyorlar? Önemli bir nokta da, en kutsal değerimiz ile dalga geçen insanı neden AK-lıyorlar? (s. 287)

Kriptolu telefon (…) dinlenemez. (s. 313)

…dinlemelerin TİB’de yapıldığı iddia edildikten sonra ne oldu? Dönemin Başbakanı TİB’i kaldıracaklarını ve MİT’e bağlayacaklarını beyan etti. Hâlbuki TİB’in bir kuruluş sebebi vardı. Bu da kanunsuz ve usulsüz dinlemeleri önlemekti.

Mesnetsiz iddialar köpürtülerek, devlet içinde bir kısım icraatlara zemin hazırlanıyor.

“BİLGEM tamamen MİT’in kontrolüne verilerek, TSK’nin haberleşmesinin MİT tarafından izlenmesinin önü açılmak ve TSK üzerinde bir siyasi partinin vesayeti oluşturulmak isteniyor.”

Algı olarak TÜBİTAK’ı mahkûm ettiler.

Başbakanın açıklamalarında bile durum aynı olup, TÜBİTAK, kamuoyu önünde direkt mahkûm edildi. (s. 322)

20 Ocak 2015 tarihinde TİB ve TÜBİTAK’ta çalışanlara yönelik operasyon yapıldı.
Bu yüzden 21 Ocak 2015’de Gölbaşı Savcılığına kendim gidip teslim oldum.

Hâkim Bey’e sordum, “Suçumuz ne, kanıt ne elinizde?”
Net suç, kanıt önümüze konmuyor. (s. 347)

Cinius Yayınları

Mart 2015