20 Mart 2015 Cuma

Thomas Mann - Mario ile Sihirbaz

Thomas Mann - Mario ile Sihirbaz
Toplu Öyküler II


Yavrucağın Şarkısı (Gesang vom Kindchen)
Kapıdan kapıya hoş görünür manzara

Şair miyim? Bilmiyorum

Denk görüyorum kendimi (…) bazı ozanlarla
Zira vicdan bana hep nesrin anlamı ve devası olarak göründü

Bir halk bilir mi acaba, hangi sona kalkıştığını,
Zira hepimiz aletiz.

Tristan ile Isolde (Tristan und Isolde)

Karmaşa ve Erken Istırap (Unordnung und frühes Leid)
Parti / konuklar / çocuklar ve sıkıcı bir hikâye…

Geçmiş ebedileşmiştir, yani: Ölüdür, ölüm de dürüstlüğün ve her şeyi ayakta tutan hissin kaynağıdır.

(İki savaş arası dönemde, ekonominin çok kötü olduğu döneme geçiyor bu hikâye. Anlatıcı kişi bir tarih profesörü. Ailesi ve iki çocuğundan söz ediliyor. Bir parti var, çeşitli tipolojiler gözlemleniyor. Hikâyede “şu anlara” dair genel bir memnuniyetsizlik var, tarihçi daha ziyade belirsiz bir geçmişi özlemekle meşgul.)

Mario ile Sihirbaz (Mario und der Zauberer)
(Mekân) Torre di Venere
Anlatıcı, ailesiyle birlikte tatil için gittiği Torre di Venere’de ayrımcılık ve dahası faşizmi işaret eden gözlemlerini anlatıp eleştirilerini belirtiyor.

Torre’ye bir Grand Hotel geldi (ardından) çok sayıda pansiyon ortaya çıktı.

Grand hotel’e ısınmadan, üç-dört gün sonra (başka bir yere) taşındık,

Bir gün sudayken bir yengeç ayak parmağını kıstırmıştı, bu ufacık rahatsızlıktan ötürü koparttığı antik dönem kahramanlarının acı çığlığı, kulakları delecek gibiydi…
Tek kelimeyle nefretlik biri…
On iki yaşındaki bu çocuk (…) tatili bize netameli şekilde zehir eden, (…) aleni bir hissiyatın baş aktörlerindendi. (s. 105)

Sekiz yaşında (…) küçük kızımız (…) suya koşar, mayosunu silkeler ve geri döner.
…vücut ve vücudun çıplaklığına karşı davranışlar, geçtiğimiz birkaç on yılda temelden ve duyguları belirleyici şekilde değişti.

Bu güzel ülkedeki ahlaki yozlaşmanın ne zaman, böylesi bir edep ve aşırı duyarlılık hamlesini anlaşılır ve gerekli gösterebilecek dereceye ulaştığını bilemiyoruz diye de cevap vermek istiyordu canımız.

…hokkabaz akşamına bilet alalım diye başımızın etini yediler.

(Cipolla) sahneye çıkışını geciktirerek gerilimi artırıyordu.

Hemen her zaman akşamlarımın iyi geçmesiyle övünebilirim. Bazen araya kötü bir akşam da karışır, ama nadir olur bu.

Hayatla ancak ruhumun ve zihnimin kuvvetiyle başa çıkabiliyorum. (s. 118)

Adam henüz bir performans sergilememiş ama yalnızca konuşması bile performans olarak takdir bulmuştu.

Ağız dalaşı dinlemek her zaman büyüleyicidir.

Özgürlüğüne yönelen bir irade boşluğa düşer.

Kendinden feragat etme, alet olma, kayıtsız şartsız ve en mükemmel anlamda itaat etme kabiliyeti, diyordu, diğer kabiliyetin, istemenin ve emretmenin öteki yüzüdür; bunların hepsi aynı kabiliyettir; emir ve itaat, bunlar ancak birlikteyken bir prensip, çözülmez bir bütünlük oluştururdu; itaat etmeyi bilen, emretmeyi de bilirdi… (s. 131)

Mario itaat ediyordu.
(Mario) onu yirmi yaşında, saçları kısa kesilmiş, alnı basık (…) bodur yapılı bir delikanlı olarak hayal edin.

Salon sessizleşmişti.
Cipolla basamaklardan aşağı düştü.

Sonsuz bir karmaşa vardı.
İnsanlar Mario’nun üstüne atılıyordu.
Sonu bu muydu?
Evet, sonu buydu.

Cipolla’nın gösterisinin ilk bölümü sahnedeki konuşmasından ibaret. İkinci bölümde yardımcısını hipnoza alıyor. Mario hipnoz boyunca itaat ediyor. Bu önemli bir nokta; faşist rejimde de diktatör halkı adeta hipnotize eder ve halk tereddütsüz itaat eder. Cipolla hipnozdaki Mario’yu öper ve Mario aniden kendine gelir. Ani hareketlerde bulunur ve Cipolla’ya iki el ateş eder. Cipolla’nın sonu, öykünün de sonudur.

Kanun (Das Gesetz)
(Hz. Musa’nın hayat hikâyesi anlatılıyor.)

Birini öldürdüğü için (…) çadırda oturan bir dağlıydı.

Musa çalılık Tanrısı’yla baş balayken zor saatler geçiriyordu.

Denilir ki Yehova (…) Mısır’a on felaket göndermiş. Kan, kurbağalar, haşereler, vahşi hayvanlar, uyuz, salgın, dolu, çekirgeler, karanlık ve ilk doğanların ölmesi gibi on felaket…

Türkçeleştiren: Sami Türk
Can Yayınları

Temmuz 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder