26 Mart 2015 Perşembe

Patrick Süskind - Güvercin

Patrick Süskind - Güvercin

Jonathan Noel, ellisini aşmış
…tam bir olaysızlık içinde geçen rahat yirmi yıllık bir süreyi gerisinde bırakmıştı ve artık karşısına, günün birinde gelecek olan ölümden başka, önemli herhangi bir şey çıkabileceği aklının ucundan bile geçmezdi.

Annen gitti, demişti babası,
Vélodrome d’Hiver’e götürdüler,

…şimdiye kadar hiç görmedikleri bir amca, Cavillon’da kendilerini istasyondan alıp Duranc vadisindeki Puget köyüne yakın çiftliğine götürmüş, orada savaş bitene kadar saklamıştı.

Amcası şimdi de, Jonathan’ın vakit geçirmeden evlenmesini istiyordu, hem de komşu köy olan Lauris’den, Marie Baccouche adlı bir kızla

…uslu uslu ona söyleneni yaptı

…dört ay sonra Marie bir oğlan doğurdu, aynı yılın sonbaharında da,  Marsilya’dan gelen Tunuslu bir sebzeciyle kaçtı.

Jonathan Noel bütün bu olup bitenlerden, insanlara güvenilmeyeceği, huzur içinde yaşayabilmenin ancak onları kendinden uzak tutmakla olabileceği sonucunu çıkardı.

Sèvres Sokağı’ndaki bir bankada bekçilik işi buldu, bir de kalacak yer, Planche Sokağı’nda bir apartmanın altıncı katında, chambre de bonne (çatı katı)denen türden bir barınak.

Uzunluğu üç metre kırk santim, genişliği iki yirmi, yüksekliği iki elli, tek konforu bir yatak, bir masa, bir sandalye, bir elektrik ampulü, bir de elbise askısı olan, başka hiçbir şeyi olmayan bir oda.

Aradığı şey rahat değil, yalnız ve yalnız kendisinin olan, onu hayatın hoş olmayan sürprizlerinden koruyan ve içinden bir daha kimsenin kovamayacağı, güvenli bir barınaktı.

Buydu durum 1984 Ağustosu’nda, bir Cuma sabahı, güvercin olayı olduğunda. (s. 14)

Kırmızı, pençeli ayaklarıyla koridorun koyu kırmızı taşlarının üstünde oturup duruyordu kurşuni, düzgün tüyleri içinde güvercin.

Başını yana eğmiş, sol gözünü Jonathan’a dikmiş bakıyordu.

Dehşet içinde arkasını dönüp merdiveni inmeye başladı. (s. 25)

“Oda kapımın önünde bir kuş bulunmaktadır, Madam,”
“Bu güvercin, Madam, altıncı katın bütün koridoruna pislemiş bulunuyor.”

“Eh, o zaman güvercini kovup pencereyi kapamalı,” dedi Madam Rocard.

Jonathan’ın bu görevi (bankada bekçilik), otuz yıldan beri, öğleden önce saat dokuzdan on üçe,  öğleden sonra da saat on dört otuzdan on yedi otuza kadar cümle kapısının önünde ayakta dikilmekten ya da çok çok, ölçülü adımlarla üç mermer basamağın en altta olanı üzerinde bir aşağı bir yukarı yürümekten başka hiçbir şey olmamıştı.

…insan bir büyükşehirde sıçmak için bile olsun arkasından bir kapıyı çekip kapatamıyorsa, bu isterse ortak bir kat tuvaletinin kapısı olsundu, bu bir tek, en önemli özgürlük, yani kendi ihtiyaç görme durumunda başka insanların bakışlarından kaçınma özgürlüğü kişinin elinden alınmışsa o zaman bütün öbür özgürlükler değersizdi. O zaman hayatın hiçbir anlamı kalmazdı. O zaman ölüm daha iyiydi.

Yırtık on iki santimetre kadardı.

Gerçekten, kendi kendine yaralanmış gibi geliyordu. Sanki yalnız pantolonunda değil, kendi etinde de on iki santimetre uzunluğunda (…) bir yara açılmış gibiydi.

“Bana pantolonu önümüzdeki pazartesi getirirseniz üç hafta sonra hazır olur.”

Kırtasiye bölümünden bir rulo seloteyp aldı. Üçgen biçimindeki bayrakçığın her adımda açılmaması için bununla pantolonundaki yırtığı yapıştırdı. Sonra işe döndü.

Otele gitmek üzere yola koyuldu.

Onun odası değildi ki bu!

Jonathan,  Sèvres Sokağı’nın karşı kaldırımına geçip eve gitmek üzere Bac Sokağı’na saptı.

Koridor bomboştu. Güvercin yok olmuştu. Yerdeki lekeler silinmiş gitmişti. Kırmızı karo taşlarında titreşen ne bir tüy ne bir hav.

Die Taube
Türkçeleştiren: Tevfik Turan
Can Yayınları

11. Baskı, Kasım 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder