2 Haziran 2015 Salı

Harry G. Gelber – M.Ö. 1100’den Günümüze Çin ve Dünya

Harry G. Gelber – M.Ö. 1100’den Günümüze Çin ve Dünya
Ejder ve Yabancı Deccallar

(kapak resminde görülen imparator: Şiyao Zong (1488-1505)


Kitap, yabancı ülkelerin ve milletlerin yüzyıllar boyunca Çin’e nasıl bir gözle baktıkları ve bunların Çin’le ve Çin’in bunlarla ne tarz ilişkiler kurduğu konusunda bir incelemedir. (dolayısıyla genel bir Çin tarihi okuması için uygun değildir)

Yakın bir tarihte Çin’in batısında 3 milyon yaşında oldukları söylenen insan fosilleri bulunmuştur.

Pekin Âdemi, yaklaşık beş yüz bin yıl önce Çin’in kuzeyinde yaşamıştır.

Çin adı verilen topluluklar (…) M.Ö. 6500 yılından itibaren Sarı Nehir vadisine yerleşen insanlardır. (s. 25)

Temel gıda maddeleri: Hint darısı ve pirinç

M.Ö. 200 civarında Çin hanedanı çatısı altında ilk birlik gerçekleşti.

Etrafı çöller, dağlar ve okyanuslarla çevrili bu bölge Çin’i komşusuz ve dolayısıyla da düşmansız bırakıyordu.

İktidarın kalıtsal yolla geçtiği ilk hanedanın Şia olduğu sanılsa da, ikinci hanedan, yani Şang hakkındaki bilinenler daha sağlam arkeolojik bulgulara dayanır.
Muhtemelen M.Ö. 1700 ile 1122 arasında altın çağlarını yaşamışlardı.

Şang şehirleri, Sarı Nehir’in doğu yakasında kurulmuşlardı.

Şanglar komşularıyla düzenli olarak savaş halindeydiler.

Ay, rüzgâr, yağmur gibi doğa güçlerini temsil eden tanrıların üstünde Semaların Efendisi adını verdikleri bir tek tanrı inancına sahiptiler.

İnanç sistemlerinde insan kurban etmek bir gelenekti.

Çin ataerkil olsa da kadının özel ve esrarlı güçlere sahip olduğuna inanılır ve cinsel açıdan erkekten üstün tutulurdu.

M.Ö. 1050 yılı civarında Çoğ devleti, Şang hanedanını yıktı.

Yerleşim merkezleri ve kasabaları büyüdü.

Yerel yöneticiler, kendi başlarına buyruk hale geldiler.
M.Ö. 771’de kuzeyli, göçebe kabilelerden oluşan bir ittifak hükümdarı katletti.

Hükümdarlar, halkı güçlerinin meşruluğuna ikna edebilmek için “göklerin vekili” diye bir fikir icat ettiler.

Konfüçyüs (M.Ö. 551-479)
…soylu olmayan bir ailenin eğitim görmüş oğluydu.
Tüm yaşamını çok fazla seyahat ederek ve hiçbir yerde icraat yetkisi olmaksızın, cenkçi hükümdarlara akıl hocalığı ederek geçirdi.
Hükümdar, gündelik işlere karışmayacak, adil davranmak ve örnek olmak suretiyle yönetecek…

Taocu ekol / merkezi bir sisteme gerek olmadığı düşüncesini savundu. Önemli olan tek şey Tao veya yol / usûl adıyla bilinen esrarlı bir güce odaklanmak, onu anlamaktı.

Üçüncü bir ekol ise, kanuncular adıyla anılır. Bunlar, bireylerin yalnızca acı çekme korkusuyla ya da tersinden alınacak olursa, haz duyma arzusuyla hareket ettiklerini savunur.  (s. 33)

Çoğ hanedanı M.Ö. 400 yılına kadar hüküm sürdü.

M.Ö. 400’den sonra büyük bir düzen bozukluğu ve toplumsal bölünmelerle, bir devletlerarası savaş dönemi yaşandı. Bu durum M.Ö. 250’lere değin sürdü.

Moğol ve Türk kabilelerden bazıları M.Ö. 300’lerde Hiung Nu adı altında bir ittifak kurdular.
Buna karşılık olarak sur inşaatı başladı (Çin seddinin temelleri böylece atılmış oldu).

M.Ö. 221’de Çin birliğinin klasik dönemi başladı.
Çin Şi Huangdi / kendisi ilk kez imparator unvanını kullandı.
M.Ö. 259’da doğdu ve 13 yaşında Çin tahtına oturdu.
Çin adı da bu hükümdardan gelmektedir. (s. 36)

Tek tip bir kanun sisteminin yürürlüğe koydu.

İmparatorun ölümünden sonra başa geçen ikinci imparator saltanatının 4. yılında ümitsizlik ve çaresizlikten intihar etti ve imparatorluk çökmeye başladı.
M.Ö. 206’da isyancıların elebaşı Liyu Pang tahtı ele geçirip kendini imparator ilan etti ve böylece Han hanedanı başlamış oldu.

M.Ö. 200 civarında Gao Su adıyla tahta çıktı.
Yayılmaya başladı.
Çinli kabileleri birleştirmeye başladı.
Başka topluluklar da Çinliler arasında eriyip kaybolmaya başladılar.
Çinliler tarih boyunca buldukları her fırsatta genişlemekten geri kalmadılar.

Han hanedanı M.Ö. 206 ile M.S. 221 yılları arasında hüküm sürdü.

M.Ö. 141’de 16 yaşında tahta çıkan ve M.Ö. 87’deki ölümüne dek tahtta kalan Vudi, Çin’in en büyük imparatorlarından biriydi. / Asker imparator

Hunlarla Çinliler arasında düzensiz şekilde 400 yıl sürecek olan savaşlar başladı.

Mete / Mao-Tun
Babasını öldürüp M.Ö. 209’dan itibaren Hun birliğinin başına geçmişti.
Onun döneminde Hunlar genişlemeye koyuldu.

M.Ö. 140’a gelindiğinde Hunlar, Han payitahtı için tehdit haline geldi.
Bu durum Çinlileri batıya doğru genişlemeye zorladı.
General Li batıya doğru seferler yaptı. Fergana atlarını Çin’e getirmeyi başardı. Bu seferler sırasında İpek Yolu’nun da güzergâhını belirlemiş oldu.

M.S. 2. yüzyılın ortalarında Han hanedanı iflas etti.

Tatar istilasının ardından Çin yaşamının odağı ve merkezi daha güneye kaydı ve kuzey Çin birkaç yüzyıl süreyle Çinli olmayan unsurların idaresine girdi. (s. 55)

Tanglar 907 yılına kadar başta kaldı.
Tangların Çin’i, muhtemelen o zamanki dünyanın en zengin ve gelişmiş devletiydi.

Sincan bölgesi / M.S. 220’den sonra Hun ve Türkî kabilelerin kontrolüne geçti.
Uygurların ataları olan Huyhiler, Tanglarla iyi ilişkiler içinde güçlü bir devlet kurdular.

751’de bazı Türk kabileleri Araplarla ittifak ederek Talas’ta Tang güçlerini bozguna uğrattı. Türkistan’daki Çin egemenliği sona erdi. Bu savaşla birlikte ayrıca Çin’in batıya ilerleyişi sona erdi.

Tang ve ardından gelen Song dönemi, tarihin en önemli Konfüçyüs bilginlerini yetiştirdi.
Çu Zi / 12. yüzyılda Konfüçyüs düşüncesiyle Budist ve Taocu fikirlerden bir sentez yarattı.
Bu sentez, Song döneminin sonuyla 19. yüzyılın sonu arasında Çin’in resmî ideolojisi oldu. (s. 63)

Hz. Muhammet’in ölümünden sonra bir heyet Çin’e İslam’ı getirmek üzere yola çıktı.
İmparator / Kanton’da Çin’in ilk anıt camisinin açılmasına izin verdi.
Bundan başka Yahudiler için bir sinagog açılmasına da izin vermiştir.

Çin’in tek kadın imparatoru Vu Zetiyan (684-705) çok kan dökücü olmakla birlikte, hünerli bir politikacıydı.
Çin’i makyavelist bir gaddarlık ve demirden bir pençe ile yönetti. (s. 65)

Tang hanedanına mensup bir imparatorun sarayında 40 bin kadın bulunduğundan söz edilir.
1640 yıllarında Ming döneminde sarayda hâlâ 9 bin kadın bulunmaktadır.

960 yılında, saray muhafız alayının komutanı, emrindeki askerlerin zoruyla tahta çıktı. Böylece 1279’a dek başta kalacak olan Song hanedanı başlamış oldu.

Nüfus artışı ailenin önemini artırdı.

Geniş aile en temel toplumsal birimdi.

Song imparatorluğunun altını oyan, hızlı nüfus artışı oldu.

1165’te kuzeyde Jürçen/Jin devletiyle, güney Songlar, birbirlerini eşit haklara sahip iki kardeş devlet olarak kabul ettiler.
1233’te Songlar, Moğollarla ittifak ederek Jürçenlere saldırdı.
1276’da Moğollar, Songların başkentini ele geçirdi. Böylece Song hanedanı tamamen çöktü. (s. 72)

Timuçin, muhtemelen 1167’de soylu bir kabilede dünyaya geldi. Hayatı çetin koşullar altında başladı.
Ergenliğinin ilk yıllarından itibaren Moğol kabilelerini birleştirmeye çalıştı. Bunun için sürekli savaşmak zorunda kaldı.
1185’te han oldu. 1206’da toplanan kurultay ona Cengiz Han (cihan fatihi) unvanını verdi. (bundan sonrası katliam)

Cengiz’in torunları iki parlak ve görkemli imparatorluğa hükmettiler: Çin ve İran. (s. 73)

Cengiz’in ordusunda kayıtsız şartsız itaat kuraldı, hıyanet ve korkaklık en ağır suçlardı.

Çerilerin aileleri seferlerde onlara eşlik ederlerdi. Çokeşliliğe izin vardı.

Modern hesaplamalara göre Moğol ordularının 1211 ile 1223 yılları arasında Orta Asya civarında 18 milyon insanı yeryüzünden sildiği muhtemeldir. (s. 75)

Cengiz’in kendisi mutluluk idealini şöyle tarif etmiştir: “Hayattaki en büyük saadet düşmanları alt etmek, onları kovalamak, mallarına el koymak, ailelerini gözyaşına boğmak, atlarına binmek ve karılarıyla kızlarının ırzına geçmektir.” (s. 76)

1215’te Pekin düştü. Kent yakılıp yıkılarak ahalisi kılıçtan geçirildi.

Cengiz’in torunlarından Batu Han, Altın Ordu olarak bilinen bir gurup Moğolla birlikte batıya, Rusya ve Ukrayna içlerine girerek Kıpçak Hanlığını kurdu.

1237 ile 1241 arasında Moğol orduları Polonya’yı, Macaristan’ı, Bohemya’yı yakıp yıktıktan sonra Avusturya’ya girdiler.
Daha ileri gitmelerini önleyen (…) Cengiz’in oğlu ve tahtın varisi, Hanlar Hanı Ögeday’ın ölüm haberini almaları oldu.

Başka bir Moğol ordusu İran ve Mezopotamya’ya girdi.
İran’da oluk gibi kan akıtıldı.

Hülagü Han 37. ve son Abbasi halifesi Mustasim’e teslim ol çağrısı yaptı.
Askerleri silahlarını bırakınca önce askerlerini sonra da halifeyi öldürttü.
Bu arada kentin (Bağdat) ahalisinden 80 bin kişiyi de katlettiler. (s. 78)

Kubilay / 1260’tan 1294’e kadar yaklaşık 34 yıl süreyle Çin âlemine hükmetti. Çin’in yeni Moğol hanedanı olan Yuan’ın ilk imparatoru oldu.

Kubilay, Pekin’i başkent yaptı.

Marco Polo bu dönemde Çin’e gitti.
1274 ile 1291 yılları arasında hanlar hanının hizmetinde çalıştı.
Avrupa’ya döndükten sonra seyahat anılarını Dünyanın Tasviri adıyla yayınladı. (s. 87)

1351’de Sarı Nehir taştı. Bentleri sel aldı. Sefalet, kıtlık ve hastalık yayıldı, isyan çıktı.
1368’de asilerin elebaşı Çu Yuançang Pekin’i ele geçirdi.

Hongvu (sapına kadar asker) adıyla tahta çıktı.

Hongvu ve hanedanının toplam 276 yıl süren idareleri boyunca imparatorluk büyüdü, zenginleşti.

Müslüman denizci Çang He / yaptığı deniz seferleri ünlü olmakla birlikte seferlerinin kayıtları sonradan yakılıp yok edilmiştir.
1433’ten sonra Çin denizciliği ve gemi inşaatı aniden sonlandırıldı. (s. 95-96)
1480’de savaş bakanlığı, Çang He’nin deniz yolculuklarının kayıtlarını dahi imha etti.

1513’te bir tekne dolusu Portekizli denizci Çin topraklarına ayak bastı.

Makao’da Portekizlilerin ticaret yapma izni almaları 1535’te mümkün oldu.

Portekizlilerin ardından İspanyollar, Fransızlar ve İngilizler bölgeye ulaştılar.

1500’lerin sonunda Ming imparatorluğu gücünün ve ihtişamının zirvesindeydi.

1630’larda kuzeyde ve Çin’in merkezlerinde üst üste kuraklık ve kıtlık yaşanmaya başladı. İnsanlar fakirleştikçe isyan büyüdü.
İsyancıların elebaşlarından biri Li Ziçeng idi.

Li, 1644’te Şun adı altında kendi hanedanını ilan etti.

Ming birliklerinin ülkenin kuzeyinde Mançu kuvvetleriyle çarpışan komutanları Li’nin yaptıklarından hoşnut değillerdi.
General Vu Sanguyi, Mançularla birleşerek Li’nin kuvvetlerine saldırdı. Çin tahtı bundan sonra Mançuların eline geçti.

Mançu imparatoru Kangşi, 1662 ile 1722 yılları arasında tam 60 yıl saltanat sürdü. Oğlu ve torununun saltanatı da buna eklenince toplam 133 yıl süren saltanat Çing uygarlığının en parlak dönemidir. (s. 123)

1300’lerden itibaren çökmeye başlayan Moğollar, Rusların doğuya ilerlemesine davetiye çıkardı.

1478’de Rusya’nın büyük bölümü III. İvan’ın elindeydi. Kendisine Latince ceasar sözcüğünden gelen “çar” unvanını verdi. Kendisini ayrıca Roma ve Bizans imparatorluklarının gerçek varisi ilan etti.
Selefi olan IV. İvan (Korkunç İvan), yayılma siyasetini sürdürdü. 1584’te öldüğünde ülke sınırları Urallar’dan Hazar Denizi’ne kadar genişlemişti.

1590’a dek Moskova, batı Sibirya’ya 3000’e yakın köylü yerleştirmişti.

1660 civarında Zungar Moğollarından Galdan Bey, bağımsız bir Moğol devleti kurmak için kabileleri örgütlemeye başladı.
1670’te Sincan’ı kontrolü altına alarak Moğolistan’ın iç bölgelerine doğru ilerlemeye başladı.
Çinlilerle olan çarpışmalarda ordularını kaybetti, esir alındıktan sonra, yakıldı ve kemiklerinden geriye kalan tozlar sokaklara serpiştirildi.

Çin-Rus temasları da bu dönemde gerçekleşti.
Sınır boylarında küçük çatışmalar yaşadıktan sonra 27 Ağustos 1689’da Nerçinsk Antlaşmasıyla aralarındaki ilişkileri resmiyete döktüler. Bu antlaşma çok önemlidir; o tarihe kadar kendini dünyanın tüm halklarından ve devletlerinden üstün gören Çinliler, ilk kez bir başka devleti denk olarak kabul etmişlerdir.

Çing hanedanının başa geçtiği 1600’lerde Avrupa’da, modern bilimsel devrimler başladı.

Avrupa bu dönemde Çin’den ne öğrenebileceğini araştırıyordu.

Çin’in devlet memuru almakta uyguladığı sınav sistemi…

Leibniz, Çin’in yurttaşlık ahlakıyla Avrupa’nın mekanik icatları bir araya getirildiğinde ileri bir dünya medeniyetinin kurulmasının mümkün olduğunu söylemiştir.

Montesqueu, Çin’in korku üzerine kurulu müstebit bir devlet olduğunu düşünüyordu.

Zamanla Çin’in hayranlık veren yüzü zayıfldı. Batının ekonomisi büyüdükçe Çin’in görüntüsü ilkel ve hantal bir almaya başladı.

Afyon savaşları
19. yüzyıla gelindiğinde Çin’le yaşanan anlaşmazlıkları sineye çekmekten vazgeçen İngilizler 9 bin kişilik bir kuvvet yaklaşık 50 kilometre uzunluğunda bir filoyla Yangzi nehri boyunca başkente doğru ilerlemeye başladı (1842). Bunun üzerine imparatorluk Nankin Antlaşmasını imzaladı.
Antlaşma sayesinde İngilizler istedikleri bütün tavizleri elde ettiler. Ayrıca Hong Kong adasını da aldılar. (s. 184)

3 Temmuz 1844’te Vangiya Antlaşmasıyla Amerikalılar da aynı imtiyazlara kavuştular.

Çok geçmeden anlaşıldı ki Çinlilerin söyledikleri ve yaptıkları birbirini tutmuyordu.

Amerikalılar 1848’de Kaliforniya’yı ve 1898’te de Filipinler’i aldılar.
Japonya, 1879’da Ryukyu Adaları’nı, 1895’te Formoza’yı ve 1910’da da Kore’yi aldı.
Islahat yapamayan Çin, büyük güçlerin manevraları sırasında sağa sola oynattıkları bir piyon haline gelmişti.

1898’e gelindiğinde Mançu’lar Boksörler adı altında örgütlenen köylülerden oluşan gizli bir örgüte destek vermeye başladılar.
Düsturları: “imparatora destek, yabancılara ölüm…”

Mayıs 1900’de Boksörler, Pekin’e doğru ilerlediler. Kiliseleri yakıp yabancı işçileri sürdüler.

Sun Yatsen
Asya’yı beyazların emperyalizminden kurtarma hayalleri kurarak büyümüştü.
1900’den sonra Tokyo’da geniş bir Çinli öğrenci kitlesi oluştu.
Bazıları, Japonların yardımıyla Sun’un başkanı olduğu bir Devrimci Birlik kurdular.
Sun’un Devrimci Birlik’i Ocak 1912’de Nankin’de Çin cumhuriyetini ilan etti.
İmparatorluk sarayında işler karıştı: Çoğunluğun düşüncesi yeni hükûmeti en iyi idare edecek kişinin yeni Çin ordusunun baş eğitmeni, ıslahat yanlısı ve kurnaz biri olan Yuan Şikayi olduğu yönündeydi.
Sonuç olarak Çişi’nin yeğeni, çocuk yaştaki imparator tahtı terk etti. Sun Yatsen istifasını verdi ve 12 Mart 1912’de Yuan, cumhurbaşkanı oldu.

Yeni Çin cumhuriyetinin kurulmasıyla valilerin gücü arttı.

1925’te Sun öldü.
Yerine Çan geçti ve ÇMP (Çin Milliyetçi Partisi)’yi Çin’in milli hükûmeti ilan ederek, Çin’i yeniden birleştirmeye ve yabancılardan arındırmaya koyuldu.

İki ay sonra Nankin’i yerel savaş tacirlerinden aldı.

1928’de Pekin’i işgal etti.
Çin Seddi’nin güneyindeki bütün topraklar kontrolüne geçti.

1932’de Japon ordusunun finanse ettiği Mançurya’ya Bağımsızlık Hareketi Mançuko adlı egemen bir devlet kurdu.

Japonlar, Şangay’ı ele geçirdi ve yörede kukla rejimler kurmaya devam etti.

Bu gelişmelere Batı’dan tepki gelmedi.
Mademki Çin öteden beri eşit muamele görmek istiyordu, öyleyse şimdi de kendi ayakları üstünde dursun… (s. 258)

 1935’te Komintern, dünyanın her yerindeki Komünist partilere, diğer anti-faşist guruplarla ortak bir cephe oluşturma talimatı verdi. Ertesi sene ÇMP ve ÇKP (Çin Komünist Partisi), bu talimata uygun olarak ortak bir cephede birleştiklerini açıkladı. (s. 260)

Mao, hem ÇMP’ye hem Japonlara karşı çift cepheli bir savaşı savunuyordu; aslında istediği, Japonlarla ÇMP’nin birbiriyle çarpışması ve kendi partisi ÇKP’nin aradan sıyrılarak asıl kazanan olarak ortaya çıkmasıydı. (s. 261)

Nankin Katliamı / Japonlar için utanç verici bir yüz karası oldu.

1938’de Çin’deki tüm belli başlı kentler, limanlar vs. Japonların kontrolüne geçmişti.

II. Dünya Savaşı

Melling 1897’de Sun Yatsen’in siyasi müttefiki, Charlie Soong’un kızı olarak dünyaya geldi.
Soong’un üç kızının en küçüğüydü. En büyük kız kardeş Ayiling, ülkenin en zengin banker ailelerinden biri olan Kung’lara gelin gitmişti.
Ortanca kız kardeş Çingling, Çin cumhuriyetinin ilk cumhurbaşkanı Sun Yatsen’le evlenmiş,
Meyling, Sun’un halefi, Çan Kay Şek’le evlenmiş.
Biri (Meyling) güce, diğeri (Ayiling) paraya, öbürü ise (Çingling) Çin’e âşıktı. (s. 291)

Meyling, Çan’ın ölümünden yıllar sonra bir gün, hayatları boyunca hiç cinsel ilişkide bulunmadıklarını söylemiş… (s. 292)

Savaş bitti, sırada iç savaş var.

Komünistler 1949’da Pekin’i kuşattılar.
Çan ve askerlerinden geriye kalanlar (…) bir gün dönüp ülkeye tekrar sahip çıkacaklarını vaat ederek eski korsan üssü, Formoza’ya (Tayvan) ricat ettiler.

Birkaç hafta sonra Mao, Moskova’ya gitti.

Mao / iktidara geldikten sonra etrafı sürekli olarak kadınlarla çevriliydi. Özellikle de genç ve masum kızlara karşı doymak bilmez bir şehvet duyuyordu ve arzu ettiği kadının evli olması bir engel teşkil etmiyordu.

Büyük Kalkınma Hamlesi
Bütün yabancıların barbar olduğu yolundaki geleneksel Çin görüşünün üstüne bir de Mao usulü Marksizm ve Leninizm eklenince Çinlilerin atalarından aldıkları büyüklük kibri büsbütün depreşti.

Kültür Devrimi

Batı’da eğitim görmüş veya Batıyla herhangi bir ilişkisi olan kişiler aşağılanıyor, saldırıya uğruyorlardı.

Bu kampanyanın esas hedefi ÇKP’nin lider kadrolarıydı. (Kılavuzu Stalin olandan ne beklenebilirdi ki…)

Mart 1969’da Çin-Sovyet sınırında sansasyonel bir çarpışma meydana geldi.
İssuri Çarpışması

1972’de Nixon Pekin’e uçtu.

1969’da Çin’in Amerika’ya yaptığı toplam ihracat 5 milyon dolar iken bu rakam 1973’te 700 milyon dolara fırladı.

Mao devrim yapmakla meşgulken Çin, ekonomik ve stratejik olarak korumasız hale gelmişti.

Neyse ki öldü ve yerine geçen Deng Şiyaoping, başarılı bir restorasyon dönemi başlattı.

Kalkınmakta olan bir ülke eğer ekonomisini geliştirmek istiyorsa öncelikle doğal kaynaklarını kendi elinde tutmalı…
Gerçek bağımsızlığa sahip olmak isteyen bir ülke öncelikle yoksulluktan kurtulmalıdır.

1978’de dışa açılma ve reform sloganlarıyla işe koyuldu.

Gelecekteki ekonomik kalkınmanın sınıf mücadelesinden önce geleceğini ilan etti.

Partinin baskın konumu, reform programı olağanüstü başarı kazandığı halde değişmedi.
Bu baskın konum, özgürlük heveslisi kitlelerin tepkisini çekmeye devam etti ve bu süreç meşhur Tiananmen Meydanı Olayları gerçekleşene dek devam etti.

1978 ile 1988 yılları arasında 2/3’i Amerika’ya olmak üzere 50 bin öğrenci yurt dışına okumaya gönderildi.

1978’den sonraki 25 yıl içinde Çin’in gayrisafi milli hasılası beş kat arttı.

Jiyang Zemin
Çin, 1990’larda baş döndürücü bir hızla ekonomik kalkınma gerçekleştirdi.

1982-2003 yılları arasında Amerika ve Avrupa’ya yapılan Çin malı ihracatı her yıl % 20-21 oranında arttı.

Büyümeye devam…

---
Türkçeleştiren: H. Hülya Kocaoluk
Yapı Kredi Yayınları

Mart 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder