13 Kasım 2019 Çarşamba

Lozan barış konferansı ve iki aşamalı oyun



Seyhan Topaloğlu - Lozan Barış Konferansı ve İki Aşamalı Oyun
Yüksek Lisans Tezi, (2018)  

Lozan Barış Konferansı ve sonunda imzalanan antlaşma ile ilgili literatürde yapılan mevcut çalışmalar incelendiğinde, konferansın ve/veya antlaşmanın daha çok uluslararası hukuk ve siyasi tarih açısından ele alındığı görülmektedir.
…çalışmada (…) Rasyonel Seçim Teorisi’ne dayalı olarak Robert Putnam tarafından geliştirilen “İki Aşamalı Oyunlar” modeli tercih edilmiştir.

…yapılan çalışmanın amacı; uluslararası müzakerelerde iç politikanın belirleyici etkisini göstererek İtilaf Devletleri’nin, Lozan Konferansı’na gelinene kadarki süreçte, önerdiği dört barış teklifinin incelenmesi ile elde edilen veriler ışığında, Lozan Barış Antlaşması’nın taşıdığı koşulların anlaşılmasında teorik bir perspektif sunmaktır.

GİRİŞ
Birinci Dünya Savaşı’nı Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında sonlandıran Mondros Ateşkes Antlaşması’nın ardından Osmanlı Devleti’nin sahip olduğu topraklar, İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmeye başlanmıştır.

İşgallere tepki olarak başlayan İstiklal Harbi boyunca İtilaf Devletleri, Sevr çerçevesindeki barış koşullarını Türk tarafına dayatmaya çalışmış ve bu kapsamda dört barış teklifinde bulunmuşlardır.
Birincisi Sevr,
İkincisi Londra’da düzenlenen konferanstan sonra Türklere iletildi.
Üçüncü teklif Sakarya Zaferi’nin ardından Paris’te toplanan Dışişleri Bakanları Konferansı’nda Türk tarafına iletildi.
Dördüncü teklif Lozan’dır.

İki Aşamalı Oyunlar Modeli’nin ileri sürdüğü; uluslararası alanda, bir antlaşma için müzakere halinde olan hükümetlerin, bu antlaşmayı içerde onaylatmak için iç bileşenlerle başka bir müzakereye girmeleri gerektiği varsayımına dayanak oluşturmaktadır.

Çalışmada, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu antlaşması Lozan’ın onaylanma sürecinde yapılan müzakereleri ve bu müzakerelerin sonuçlarını, tarafların iç politikalarının belirlediği iddia edilmektedir.

Hükümetler; yapılacak olan bir uluslararası antlaşmada hem dış hem de iç bileşenlerin, rasyonel çıkarlarını göz önünde bulundurmak durumundadır.
İki Aşamalı Oyunlar Modeli’nde, hükümetler bu kritik rolü yerine getirirken; görüşmedeki tarafların, rasyonel çıkarları doğrultusunda karar verdiği varsayılmaktadır.

1. BÖLÜM / TEORİK ÇERÇEVE
Rasyonel Seçim Teorisi: bireylerin eylemlerinin motivasyon unsurunu “rasyonellik” kavramı ile açıklamaktadır. Buna göre; bireyde farklı motivasyon kaynakları mümkünse de temelde, bireyin eylemlerini “fayda gözetmek ve beklentilerini karşılamak” amacıyla gerçekleştirdiği ileri sürülmektedir (s. 9).

Ulusal düzeyde gerçekleşen müzakerelerde yerel gruplar çıkarları doğrultusunda hükümete baskı yaparak hükümetlerin kendilerine uygun politikalar takip etmesini hedeflerken; hükümetler de bu yerel gruplarla oluşturacağı koalisyonlarla içerdeki gücünü arttırmayı hedeflemektedir. Uluslararası düzeyde gerçekleştirilen müzakerelerde ise ulusal hükümetler, yerel baskı gruplarını ikna edebilecek maksimum yeterlikte bir anlaşmanın yollarını arayarak, dış işlerindeki gelişmelerin olumsuz sonuçlarını minimize etmeyi hedeflemektedirler (s. 24).

Türkiye’de halk, 1911 yılında Trablusgarp Savaşı’yla başlayan ve kesintisiz on iki yıl süren savaşlar nedeniyle yorgun ve bıkkın bir haldeydi.
Bu nedenle (…) Lozan Konferansı’nda Türk heyeti için antlaşmanın imzalanmasında teşvik edici bir faktör olmuştur.

İngiliz istihbaratının müzakereler sırasında Türk tarafının (…) yazışmaları içeren telgrafları ele geçirmesi, İngiltere’nin Türk heyetinin bakış açısını ayrıntılı şekilde görerek Türkiye’nin müzakerelerdeki pozisyonunu iyi değerlendirmelerini sağlamıştır

Curzon konferansın başlangıcını, Türkiye’ye haber vermeden, 13 Kasım’dan 20 Kasım’a ertelemiştir. Bu durum barış görüşmelerinin geleceği hakkında belirsizlik yaratmış ve risk oluşturmuştur. Curzon, bu riski alarak doğuracağı maliyetleri karşılayabileceğini göstermiştir.

Lozan’ın bizatihi kendisi, Türkiye’nin iç politikasında diğer devletlerinkine göre çok daha geniş bir yer kaplaması, konferans görüşmeleri boyunca Türk heyetinin pazarlık ve taviz alanlarının daralmasına neden olmuş (teori böyle diyor).

Curzon kendi çıkarlarını gerçekleştirene kadar müzakereleri yavaşlatma taktiği izlemiş ve önceliği Türkiye’nin görece zayıf, kendisinin de güçlü olduğu konulara vermiştir.

2. BÖLÜM / MÜTAREKE DÖNEMİ VE İKİ AŞAMALI OYUNLAR
30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalandı.
Mütarekeden sonra düşman taraf, Osmanlı topraklarını işgal etmeye başladı. Müttefiklerin işgalleri çok uzun sürdü, buna sebep Türklerin direnişiydi. Direnişi bastırmak için Misak-ı Milli’yi ilan eden Meclis-i Mebusan (baskıyla) feshedildi.
Müttefikler nihayet Sevr’i Türklere dayattı. Sevr’in resmen yürürlüğe girebilmesi için o dönemdeki protokol gereği olarak Meclis’in onayından geçmesi gerekiyordu, ne var ki meclis çok daha evvel kapatılmıştı.

Misak-ı Milli, istiklal mücadelesi veren Türklerin asgari hedefidir.
(bu itibarla olası barış) müzakerelerinde Türkiye’nin pazarlık marjının ideal sınırlarını belirlediği söylenebilir.

…kurulan düzenli ordunun girdiği ilk savaşı kazanmasının ardından, Londra’da düzenlenen konferansta İtilaf Devletleri’nin ikinci barış teklifi 12 Mart 1921’de TBMM ve Osmanlı Hükümetlerine iletilmiştir.
Sevr Antlaşması’nın bazı maddelerini değiştirmek ve bu şekilde kabul ettirmek amacıyla konferansa katılan devletler; İngiltere, Fransa, Yunanistan ve Japonya’dan oluşmaktaydı. Bununla birlikte, konferansa TBMM ve Osmanlı Hükümeti birlikte katılmışlardır.
İngiltere; konferansa Ankara’yı da davet etmek suretiyle, Anadolu’da bir çeşit “böl-yönet” taktiği uygulamaya çalışmıştır. Bu politika gereği müttefikler, TBMM temsilcisi Bekir Sami Bey ile ikili anlaşmalar yapmıştır.
…temsilci heyeti daha ülkeye dönmeden, Yunan ordusunun yeniden saldırıya geçmesi, konferansın barışı tesis etmek için düzenlenmediğini ortaya koymuştur. Bir anlamda bu konferansın I. İnönü Muharebesi’nde yenilgiye uğrayan Yunan ordusuna zaman kazandırmak amacıyla düzenlendiğini göstermektedir.

İtilaf Devletleri’nin üçüncü barış teklifi, Sakarya Zaferi’nin ardından Paris’te toplanan Dışişleri Bakanları Konferansı’nda Türk tarafına iletilmiştir.
22 ve 26 Mart 1922’de her iki tarafa da (Yunanlılar ve Türkler) ateşkes teklifinde bulunmuşlardır. Kendilerine toparlanma imkânı verecek bu teklifi Yunanlar hemen kabul etmiş, Türkiye ise prensip olarak barıştan yana olduğunu belirtmekle birlikte, ateşkes için Anadolu’nun boşaltılmasını istemiştir. Sevr hedefi olan İtilaf Devletleri bu isteği kabul etmemişlerdir.

İtilaf Devletleri’yle barış yoluyla anlaşmanın mümkün olmadığı ortaya çıkınca, Türkiye için Misak-ı Milli hedeflerini gerçekleştirmenin savaş dışında başka bir seçeneği kalmamıştır.

Mudanya Ateşkes Antlaşması
Yunanistan’ın antlaşmayı imzalamasının ardından 14-15 Ekim 1922 tarihinin gece yarısında yürürlüğe girmiştir.
Böylelikle Yunanistan, Türkiye toprakları üzerindeki emellerinden (megola idea) vazgeçtiğini resmen kabul etmiştir.

Türkiye, I. İnönü, II. İnönü, Sakarya ve Büyük Taarruz’da sahada Yunan askerleriyle savaşmışsa da Mudanya’daki ateşkes ve sonrasında Lozan’daki barış masasında karşısında müttefikleri bulmuştur.

İngilizlerin İstanbul’u işgali sonrasında, işgalcileri karşı direnen kişi ve cemiyetler dağıtıldı (misal olarak Karakol Cemiyeti’nin önde gelen isimleri ile Kara Vasıf Bey’in Malta’ya sürgüne gönderilmesi).
Nisan 1920’de TBMM’nin açılması da eklenince Mustafa Kemal Paşa, direniş hareketinin tartışmasız lideri konumuna gelmiştir.
Dolayısıyla Saray ve çevresi dışında Mustafa Kemal Paşa ile iktidar mücadelesi verecek nitelikte güçlü bir unsur kalmamıştır.

3. BÖLÜM / LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI VE İKİ AŞAMALI OYUNLAR
Lozan’daki Barış Konferansı’nda bir tarafta Türkiye yer alırken diğer tarafta İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya yer almıştır. Konferansa Türkiye’nin ısrarlı isteği üzerine Boğazlarla ilgili meselelerin görüşmelerine katılmak için Sovyet Rusya ve Gürcistan da davet edilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) konferansta gözlemci sıfatıyla bulunmuştur. Bulgaristan ise görüşmelere Ege Denizi konusu çerçevesinde bir temsilci göndermiştir.

1922 Eylül’ünde çıkan Çanakkale Krizi (The Chanak Affair) Lloyd George’un başbakanlığının sonunu getirmiştir.
Türk ordusu, Çanakkale’de bulunan İngiliz kuvvetlerine bir ültimatom vererek geçit hakkı istemiş, İngiltere Başbakanı Lloyd George ise ültimatomu reddederek Türkiye’ye savaş ilan edileceğini duyurmuştur. Bu savaşı istemeyen Kanada Başbakanı, savaşa İngiltere hükümetinin değil, Kanada parlamentosunun karar vereceğini belirterek, Kanada’nın siyasi bağımsızlığını tarihte ilk defa fiilen ilan etmiştir. Dışişleri Bakanı Lord Curzon ve Savaş Bakanı Winston Churchill de başbakanın çatışmacı politikasına karşı çıkınca; Muhafazakâr Parti, 12 Ekim 1922’de Carlton House deklarasyonuyla koalisyondan ayrılmış ve böylelikle hükümet düşmüştür.
Mudanya Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasına da yol açan bu kriz Lozan’a giden barış sürecini de hızlandırmıştır.

Bu dönemde İngiltere için askeri seçenek; hem dış politikası hem de maliye politikası açısından rasyonel gözükmemekteydi.

Türkiye’nin Lozan’daki ilk tercihi barışı sağlamak olmuştur. Ancak bu barış tercihi, Sevr’deki gibi “savaşı doğuran” bir barış değildir.  

Rauf Bey 23 Mayıs 1923’te, “Karaağaç’a karşılık Yunan tamirat bedelinden vazgeçemeyiz. Tamirat bedeli alınmazsa borç ödenmez…” (Şimşir, 2002: 503) şeklinde ifadelerin yer aldığı bir telgraf göndermiş ve İsmet Paşa’ya bu konuda açık bir talimat vermiştir. Bu dönemde tazminatlar konusunda müttefiklerin ve hükümetin baskısı altında kalan İsmet Paşa, hükümetle aynı fikirde olmadığını ve Karaağaç teklifinin kabul edilmesi gerektiğini savunmuştur. Bu fikrini telgrafla hükümete bildiren İsmet Paşa, hükümetin talimatı doğrultusunda hareket edilirse barışın sağlanamayacağını iddia etmiştir (Lozan Telgrafları II, 1994: No.295). Sonrasında, 26 Mayıs 1923’te gönderdiği telgrafla, “Karaağaç’a karşılık Yunan tazminatından feragati kabul ettiğimizi Delegeler Komitesinde açıkladım…” (Şimşir, 2002: 510) diyerek bu fikrini eyleme geçirdiğini Başbakanlığa bildirmiştir. İsmet Paşa’nın, Karaağaç konusunda Rauf Bey’e rağmen adım atması zaten gergin olan ilişkilerinin daha da bozulmasına neden olmuştur (s. 114).

SONUÇ
…İki Aşamalı Oyunlar Yaklaşımı çerçevesinde ele alındığında Misak-ı Milli’nin Türkiye’nin ideal taviz alanının sınırlarını oluşturduğu görülmektedir. Buna göre
Misak-ı Milli; taviz alanını belirleyen çeşitli faktörler neticesinde oluşan Türk tarafının maksimum kazanç kümesini yansıtmaktadır.

Bu antlaşmayla (…) Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulabilmesi mümkün olabilmiştir.
…farklı seçimler yapılmış olması halinde, daha iyi sonuçlar elde edilebileceğini öne sürmek, elde tutulan sonucu geçersiz kılmak anlamına gelmektedir.

(1) iç politika alanının genişlemesi dış politikanın alanını daraltmaktadır, (2) iç politikanın genişlemesi, daralan dış politika nedeniyle, taviz alanını küçültmektedir, (3) ilk ikisinin tam tersi de olabilmektedir.
 Topaloğlu, Seyhan (2018), Lozan Barış Konferansı ve İki Aşamalı Oyun, Yüksek Lisans Tezi, Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tekirdağ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder