Seyhan Topaloğlu - Lozan Barış Konferansı ve İki Aşamalı Oyun
Yüksek Lisans Tezi, (2018)
Lozan Barış Konferansı ve sonunda imzalanan antlaşma ile
ilgili literatürde yapılan mevcut çalışmalar incelendiğinde, konferansın
ve/veya antlaşmanın daha çok uluslararası hukuk ve siyasi tarih açısından ele
alındığı görülmektedir.
…çalışmada (…) Rasyonel Seçim Teorisi’ne dayalı olarak
Robert Putnam tarafından geliştirilen “İki Aşamalı Oyunlar” modeli tercih
edilmiştir.
…yapılan çalışmanın amacı; uluslararası müzakerelerde iç
politikanın belirleyici etkisini göstererek İtilaf Devletleri’nin, Lozan
Konferansı’na gelinene kadarki süreçte, önerdiği dört barış teklifinin
incelenmesi ile elde edilen veriler ışığında, Lozan Barış Antlaşması’nın
taşıdığı koşulların anlaşılmasında teorik bir perspektif sunmaktır.
GİRİŞ
Birinci Dünya Savaşı’nı Osmanlı Devleti ile İtilaf
Devletleri arasında sonlandıran Mondros Ateşkes Antlaşması’nın ardından Osmanlı
Devleti’nin sahip olduğu topraklar, İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmeye
başlanmıştır.
İşgallere tepki olarak başlayan İstiklal Harbi boyunca
İtilaf Devletleri, Sevr çerçevesindeki barış koşullarını Türk tarafına
dayatmaya çalışmış ve bu kapsamda dört barış teklifinde bulunmuşlardır.
Birincisi Sevr,
İkincisi Londra’da düzenlenen konferanstan sonra Türklere
iletildi.
Üçüncü teklif Sakarya Zaferi’nin ardından Paris’te toplanan
Dışişleri Bakanları Konferansı’nda Türk tarafına iletildi.
Dördüncü teklif Lozan’dır.
İki Aşamalı Oyunlar Modeli’nin ileri sürdüğü; uluslararası
alanda, bir antlaşma için müzakere halinde olan hükümetlerin, bu antlaşmayı
içerde onaylatmak için iç bileşenlerle başka bir müzakereye girmeleri gerektiği
varsayımına dayanak oluşturmaktadır.
Çalışmada, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu antlaşması
Lozan’ın onaylanma sürecinde yapılan müzakereleri ve bu müzakerelerin
sonuçlarını, tarafların iç politikalarının belirlediği iddia edilmektedir.
Hükümetler; yapılacak olan bir uluslararası antlaşmada hem
dış hem de iç bileşenlerin, rasyonel çıkarlarını göz önünde bulundurmak
durumundadır.
İki Aşamalı Oyunlar Modeli’nde, hükümetler bu kritik rolü
yerine getirirken; görüşmedeki tarafların, rasyonel çıkarları doğrultusunda
karar verdiği varsayılmaktadır.
1. BÖLÜM / TEORİK ÇERÇEVE
Rasyonel Seçim Teorisi: bireylerin eylemlerinin motivasyon
unsurunu “rasyonellik” kavramı ile açıklamaktadır. Buna göre; bireyde farklı
motivasyon kaynakları mümkünse de temelde, bireyin eylemlerini “fayda gözetmek
ve beklentilerini karşılamak” amacıyla gerçekleştirdiği ileri sürülmektedir (s.
9).
Ulusal düzeyde gerçekleşen müzakerelerde yerel gruplar
çıkarları doğrultusunda hükümete baskı yaparak hükümetlerin kendilerine uygun
politikalar takip etmesini hedeflerken; hükümetler de bu yerel gruplarla
oluşturacağı koalisyonlarla içerdeki gücünü arttırmayı hedeflemektedir.
Uluslararası düzeyde gerçekleştirilen müzakerelerde ise ulusal hükümetler,
yerel baskı gruplarını ikna edebilecek maksimum yeterlikte bir anlaşmanın
yollarını arayarak, dış işlerindeki gelişmelerin olumsuz sonuçlarını minimize
etmeyi hedeflemektedirler (s. 24).
Türkiye’de halk, 1911 yılında Trablusgarp Savaşı’yla
başlayan ve kesintisiz on iki yıl süren savaşlar nedeniyle yorgun ve bıkkın bir
haldeydi.
Bu nedenle (…) Lozan Konferansı’nda Türk heyeti için
antlaşmanın imzalanmasında teşvik edici bir faktör olmuştur.
İngiliz istihbaratının müzakereler sırasında Türk tarafının
(…) yazışmaları içeren telgrafları ele geçirmesi, İngiltere’nin Türk heyetinin
bakış açısını ayrıntılı şekilde görerek Türkiye’nin müzakerelerdeki pozisyonunu
iyi değerlendirmelerini sağlamıştır
Curzon konferansın başlangıcını, Türkiye’ye haber vermeden,
13 Kasım’dan 20 Kasım’a ertelemiştir. Bu durum barış görüşmelerinin geleceği
hakkında belirsizlik yaratmış ve risk oluşturmuştur. Curzon, bu riski alarak
doğuracağı maliyetleri karşılayabileceğini göstermiştir.
Lozan’ın bizatihi kendisi, Türkiye’nin iç politikasında
diğer devletlerinkine göre çok daha geniş bir yer kaplaması, konferans
görüşmeleri boyunca Türk heyetinin pazarlık ve taviz alanlarının daralmasına
neden olmuş (teori böyle diyor).
Curzon kendi çıkarlarını gerçekleştirene kadar müzakereleri
yavaşlatma taktiği izlemiş ve önceliği Türkiye’nin görece zayıf, kendisinin de
güçlü olduğu konulara vermiştir.
2. BÖLÜM / MÜTAREKE DÖNEMİ VE İKİ AŞAMALI OYUNLAR
30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalandı.
Mütarekeden sonra düşman taraf, Osmanlı topraklarını işgal
etmeye başladı. Müttefiklerin işgalleri çok uzun sürdü, buna sebep Türklerin
direnişiydi. Direnişi bastırmak için Misak-ı Milli’yi ilan eden Meclis-i
Mebusan (baskıyla) feshedildi.
Müttefikler nihayet Sevr’i Türklere dayattı. Sevr’in resmen
yürürlüğe girebilmesi için o dönemdeki protokol gereği olarak Meclis’in
onayından geçmesi gerekiyordu, ne var ki meclis çok daha evvel kapatılmıştı.
Misak-ı Milli, istiklal mücadelesi veren Türklerin asgari
hedefidir.
(bu itibarla olası barış) müzakerelerinde Türkiye’nin
pazarlık marjının ideal sınırlarını belirlediği söylenebilir.
…kurulan düzenli ordunun girdiği ilk savaşı kazanmasının
ardından, Londra’da düzenlenen konferansta İtilaf Devletleri’nin ikinci barış
teklifi 12 Mart 1921’de TBMM ve Osmanlı Hükümetlerine iletilmiştir.
Sevr Antlaşması’nın bazı maddelerini değiştirmek ve bu
şekilde kabul ettirmek amacıyla konferansa katılan devletler; İngiltere,
Fransa, Yunanistan ve Japonya’dan oluşmaktaydı. Bununla birlikte, konferansa
TBMM ve Osmanlı Hükümeti birlikte katılmışlardır.
İngiltere; konferansa Ankara’yı da davet etmek suretiyle,
Anadolu’da bir çeşit “böl-yönet” taktiği uygulamaya çalışmıştır. Bu politika
gereği müttefikler, TBMM temsilcisi Bekir Sami Bey ile ikili anlaşmalar
yapmıştır.
…temsilci heyeti daha ülkeye dönmeden, Yunan ordusunun
yeniden saldırıya geçmesi, konferansın barışı tesis etmek için düzenlenmediğini
ortaya koymuştur. Bir anlamda bu konferansın I. İnönü Muharebesi’nde yenilgiye
uğrayan Yunan ordusuna zaman kazandırmak amacıyla düzenlendiğini
göstermektedir.
İtilaf Devletleri’nin üçüncü barış teklifi, Sakarya
Zaferi’nin ardından Paris’te toplanan Dışişleri Bakanları Konferansı’nda Türk
tarafına iletilmiştir.
22 ve 26 Mart 1922’de her iki tarafa da (Yunanlılar ve
Türkler) ateşkes teklifinde bulunmuşlardır. Kendilerine toparlanma imkânı
verecek bu teklifi Yunanlar hemen kabul etmiş, Türkiye ise prensip olarak
barıştan yana olduğunu belirtmekle birlikte, ateşkes için Anadolu’nun
boşaltılmasını istemiştir. Sevr hedefi olan İtilaf Devletleri bu isteği kabul
etmemişlerdir.
İtilaf Devletleri’yle barış yoluyla anlaşmanın mümkün
olmadığı ortaya çıkınca, Türkiye için Misak-ı Milli hedeflerini
gerçekleştirmenin savaş dışında başka bir seçeneği kalmamıştır.
Mudanya Ateşkes Antlaşması
Yunanistan’ın antlaşmayı imzalamasının ardından 14-15 Ekim
1922 tarihinin gece yarısında yürürlüğe girmiştir.
Böylelikle Yunanistan, Türkiye toprakları üzerindeki
emellerinden (megola idea) vazgeçtiğini resmen kabul etmiştir.
Türkiye, I. İnönü, II. İnönü, Sakarya ve Büyük Taarruz’da
sahada Yunan askerleriyle savaşmışsa da Mudanya’daki ateşkes ve sonrasında
Lozan’daki barış masasında karşısında müttefikleri bulmuştur.
İngilizlerin İstanbul’u işgali sonrasında, işgalcileri karşı
direnen kişi ve cemiyetler dağıtıldı (misal olarak Karakol Cemiyeti’nin önde
gelen isimleri ile Kara Vasıf Bey’in Malta’ya sürgüne gönderilmesi).
Nisan 1920’de TBMM’nin açılması da eklenince Mustafa Kemal
Paşa, direniş hareketinin tartışmasız lideri konumuna gelmiştir.
Dolayısıyla Saray ve çevresi dışında Mustafa Kemal Paşa ile
iktidar mücadelesi verecek nitelikte güçlü bir unsur kalmamıştır.
3. BÖLÜM / LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI VE İKİ AŞAMALI OYUNLAR
Lozan’daki Barış Konferansı’nda bir tarafta Türkiye yer
alırken diğer tarafta İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya
ve Yugoslavya yer almıştır. Konferansa Türkiye’nin ısrarlı isteği üzerine
Boğazlarla ilgili meselelerin görüşmelerine katılmak için Sovyet Rusya ve
Gürcistan da davet edilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) konferansta
gözlemci sıfatıyla bulunmuştur. Bulgaristan ise görüşmelere Ege Denizi konusu
çerçevesinde bir temsilci göndermiştir.
1922 Eylül’ünde çıkan Çanakkale Krizi (The Chanak Affair)
Lloyd George’un başbakanlığının sonunu getirmiştir.
Türk ordusu, Çanakkale’de bulunan İngiliz kuvvetlerine bir
ültimatom vererek geçit hakkı istemiş, İngiltere Başbakanı Lloyd George ise
ültimatomu reddederek Türkiye’ye savaş ilan edileceğini duyurmuştur. Bu savaşı
istemeyen Kanada Başbakanı, savaşa İngiltere hükümetinin değil, Kanada
parlamentosunun karar vereceğini belirterek, Kanada’nın siyasi bağımsızlığını
tarihte ilk defa fiilen ilan etmiştir. Dışişleri Bakanı Lord Curzon ve Savaş
Bakanı Winston Churchill de başbakanın çatışmacı politikasına karşı çıkınca;
Muhafazakâr Parti, 12 Ekim 1922’de Carlton House deklarasyonuyla koalisyondan
ayrılmış ve böylelikle hükümet düşmüştür.
Mudanya Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasına da yol açan bu
kriz Lozan’a giden barış sürecini de hızlandırmıştır.
Bu dönemde İngiltere için askeri seçenek; hem dış politikası
hem de maliye politikası açısından rasyonel gözükmemekteydi.
Türkiye’nin Lozan’daki ilk tercihi barışı sağlamak olmuştur.
Ancak bu barış tercihi, Sevr’deki gibi “savaşı doğuran” bir barış değildir.
Rauf Bey 23 Mayıs 1923’te, “Karaağaç’a karşılık Yunan
tamirat bedelinden vazgeçemeyiz. Tamirat bedeli alınmazsa borç ödenmez…”
(Şimşir, 2002: 503) şeklinde ifadelerin yer aldığı bir telgraf göndermiş ve
İsmet Paşa’ya bu konuda açık bir talimat vermiştir. Bu dönemde tazminatlar
konusunda müttefiklerin ve hükümetin baskısı altında kalan İsmet Paşa, hükümetle
aynı fikirde olmadığını ve Karaağaç teklifinin kabul edilmesi gerektiğini
savunmuştur. Bu fikrini telgrafla hükümete bildiren İsmet Paşa, hükümetin
talimatı doğrultusunda hareket edilirse barışın sağlanamayacağını iddia
etmiştir (Lozan Telgrafları II, 1994: No.295). Sonrasında, 26 Mayıs 1923’te
gönderdiği telgrafla, “Karaağaç’a karşılık Yunan tazminatından feragati kabul
ettiğimizi Delegeler Komitesinde açıkladım…” (Şimşir, 2002: 510) diyerek bu
fikrini eyleme geçirdiğini Başbakanlığa bildirmiştir. İsmet Paşa’nın, Karaağaç
konusunda Rauf Bey’e rağmen adım atması zaten gergin olan ilişkilerinin daha da
bozulmasına neden olmuştur (s. 114).
SONUÇ
…İki Aşamalı Oyunlar Yaklaşımı çerçevesinde ele alındığında
Misak-ı Milli’nin Türkiye’nin ideal taviz alanının sınırlarını oluşturduğu
görülmektedir. Buna göre
Misak-ı Milli; taviz alanını belirleyen çeşitli faktörler
neticesinde oluşan Türk tarafının maksimum kazanç kümesini yansıtmaktadır.
Bu antlaşmayla (…) Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin
kurulabilmesi mümkün olabilmiştir.
…farklı seçimler yapılmış olması halinde, daha iyi sonuçlar
elde edilebileceğini öne sürmek, elde tutulan sonucu geçersiz kılmak anlamına
gelmektedir.
(1) iç politika alanının genişlemesi dış politikanın alanını
daraltmaktadır, (2) iç politikanın genişlemesi, daralan dış politika nedeniyle,
taviz alanını küçültmektedir, (3) ilk ikisinin tam tersi de olabilmektedir.
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder