29 Kasım 2019 Cuma

Sineklerin Tanrısı


William Golding - Sineklerin Tanrısı
 
…çocukların tertemiz birer melek oldukları konusunda, yanlış olduğu kadar da yaygın bir inanç vardır.

Sineklerin Tanrısı, öykünün başlıca dört çocuğundan ikisinin, yani Ralph ile Domuzcuk’un tanışmalarıyla başlar.
Domuzcuk’un gerçek adının ne olduğunu hiçbir zaman bilmeyiz. Şişmanlığından ötürü ona böyle bir ad takılmıştır.
Domuzcuk, yalnız şişman olduğu için değil, neredeyse kör denecek kadar miyop olduğundan gözlük taktığı için, ikide bir nefes darlığı nöbetleri geçirdiği için ve aşağı sınıflara özgü bir şiveyle konuşan tek çocuk olduğu için ötekilerden ayrılır. Çocuklar arasında en üstün zekâlısının böyle bedensel kusurları olması ve yoksul bir aileden gelmesi, ayrıca ilginç bir ayrıntıdır…
Domuzcuk’un önerisi üzerine Ralph, sudan çıkardıkları şeytanminaresi biçiminde bir denizkabuğunu boru gibi öttürerek çocukları toplantıya çağırır. Toplantıda ilk alınan kararlardan biri, şeytanminaresini elinde tutana söz hakkı verilmesidir.
Ralph’ı şef seçerler. Bu karara karşı çıkan tek kişi Jack’tır.
Jack kendinden başkasını hor gören, zorbaca bir baskıya inanan, kötülüğe yönelik bir önderdir.
Domuzcuk’un önerisiyle, sahilde hemen barınaklar yapılması ve açıktan geçecek gemilere işaret vermek üzere, dağın tepesinde bir ateş yakılması kararlaştırılır.
Jack, çocukların et yiyebilmeleri için ava çıkmak istediğini söyler.
…gerçek amacı, canlı bir yaratığın kanını dökmektir.
Domuzları daha kolay kıstırabileceği bahanesiyle, yüzünü gözünü renkli toprakla boyar.
…boya maskesinin ardına gizlenirse, şimdiye dek boyun eğdiği tüm yasaklardan kurtulup, daha kolay kan dökebileceğini bilir.
Jack ile avcıları, domuzları yakalamanın coşkusu içinde, ateşe odun atmayı unuttukları için, dağın doruğundaki umut ateşinin sönmesiyle ilk domuzun öldürülmesi aynı saatlere rastlar. Ve tam o sıralarda, dumanı görseydi belki gelip çocukları kurtarabilecek bir gemi geçer açıktan.

Zamanla tüm adaya egemen olan korku, altı yedi yaşındaki küçüklerin önce “yılan gibi bir şeyden” sonra da bir “canavar”dan yakınmalarıyla başlar.
Çocukların canavar sandıkları, ölü bir paraşütçüdür…
…ölü bir paraşütçü, çocukların tek umudu olan ateşin bir daha yakılmasını engellercesine, dağın doruğuna konar. Ve paraşüt rüzgârda şiştikçe, ölü pilot canlıymış gibi devinir durur.
Jack, bir hükümet darbesi yapıp iktidarı ele geçirmek için kıyasıya bir savaş verir.
…ava gitmek ve et yemek isteyenlerin peşinden gelmelerini söyleyerek, adanın öteki ucundaki Kaya Kale dediği yüksek kayalığa çekilince, büyük çocukların tümü, bundan böyle şef olduğunu açıklayan Jack’ın, yüzü boyalı vahşilerden oluşan “kabile”sine katılırlar. Böylece çocuklar, demokratik düzenden cayıp, kabile düzenine geri dönerler.

Jack ile kabilesi geceleyin barınaklara bir baskın yapıp, Domuzcuk’un tek camlı gözlüğünü çalarlar.

Sineklerin Tanrısı, üstüne sineklerin konduğu ölü bir domuz başıdır.

Simon gecenin karanlığında, bitkin bir halde, düşe kalka dağa tırmanınca, canavar sanılan şeyin aslında ne olduğunu görür.
…durumu bildirmek üzere dağdan iner.
Ve hem korkudan deliren, hem de yabansı bir öldürme hırsına kapılan çocuklar, canavarın olmadığını müjdelemeye gelen Simon’u canavar sanıp öldürürler.

Notlar:
Denizkabuğundan Çıkan Ses
Sarı saçlı çocuk, kayadan indi, lagüne doğru yöneldi.

Burası bir ada.

Şişman çocuk bir an durakladı, sonra gene konuştu:
“Senin adın ne?”
“Ralph.”
Kendi adının da sorulmasını bekledi şişman çocuk. Ama böyle bir öneride bulunan olmadı.

Şişman çocuk, “Hepsinin adını bilmemiz gerek herhalde” dedi. “Elimizde bir liste olmalı, bir toplantı yapmalıyız.”
İçini dökercesine, “Bana ne derlerse desinler, aldırmam” dedi. “Yeter ki, okulda taktıkları adla çağırmasınlar beni.”
“Domuzcuk derlerdi bana.”

Bir denizkabuğu.
Denizkabuğunun haşin gümbürtüsünün yanında, kendi sesi bir fısıltıyı andırıyordu.

Artık kumsalda hayat belirtileri başlamıştı.

Jack Merridew: “Nasıl kurtarılacağımız konusunu bir karara bağlamalıyız” dedi.
Jack, dolambaçlı yollara sapmayı hor gören bir küstahlıkla, “Şef ben olmalıyım” dedi.

Birinin şef seçilmesi konusunda genel istek, Ralph’ın şef seçilmesi isteğine dönüştü…
…onu seçmek istemelerinin gerçek nedeni denizkabuğuydu.

“Korodan Jack sorumludur. Koro üyeleri... şey olabilir... Ne olmasını istiyorsunuz onların?”
“Avcı olsunlar.”

Anlamamız gerek buranın bir ada olup olmadığını. Hepiniz burada kalıp bekleyeceksiniz.
Domuzcuk kıpırdadı:
“Ben de geleceğim.”
Ralph dönüp Domuzcuk’a baktı:
“Böyle bir durumda işe yaramazsın sen.”

“Haydi gidelim” dedi Ralph. “Öğrendik öğrenmek istediğimizi.”

Dağdaki Ateş
“Biz, bir adadayız. Dağın tepesine çıktık, her bir yanda su gördük. Ev görmedik, baca dumanı görmedik, ayak izi görmedik, tekne görmedik, insan görmedik. Issız bir adadayız; bizden başka kimsecikler yok burada.”

“Burada büyükler yok. Kendi kendimize bakmak zorundayız.”

Domuzcuk gözlüğünü taktı.
“Hiç kimsecikler bilmiyor burada olduğumuzu” dedi.

…yakabilir misin ateşi?

“Dikkat edin! Verin bana gözlüğümü! Kör gibiyim neredeyse! Denizkabuğunu kıracaksınız!”

Domuzcuk, “Denizkabuğu bende” dedi. “Bırakın da ben konuşayım.”
Jack, “Denizkabuğu dağın tepesinde geçerli değil” dedi. “Onun için kapat çeneni.”

(Jack) Koromu... yani avcılarımı gruplara böleceğim. Ateşin hep yanmasından biz sorumlu olacağız.”
“Denizi gözetlemek işinden de biz sorumlu olacağız. Oralarda bir gemi görürsek...”

Yangın, yaprakların ve dumanın kara örtüsü altında, ormana el koydu, onu kemirmeye başladı.

Domuzcuk, fena halde kızdı:
“Denizkabuğu bende! Beni dinleyin! Aşağıda, kumsalda barınaklar yapmamız gerekirdi ilk iş olarak.
Geceleyin oraları oldukça soğuk. Ama Ralph ateş lafını eder etmez, bu dağa koştunuz bağıra çağıra.
Tıpkı bir sürü bebek gibi!”

Kumsalda Kulübeler
(Ralph ve Jack, yiyecek ve barınak ihtiyaçlarını tartıştı…)

Boyalı Yüzlerle Uzun Saçlar
“Ava gitmek için. Savaşta gibi. Bilirsin ya... Yanıltmak için boyanmak. Hani bir şeyin başka bir şeye benzemesini isterler...”

Konuyu aralarında açıkça konuşmadıkları halde, büyük çocuklar arasında, Domuzcuk’un onlardan biri olmadığı inancı yerleşmişti. Bunun nedeni, Domuzcuk’un aşağı tabakalardan gelenlerin şivesiyle konuşması değildi sadece. Şivenin pek önemi yoktu ama Domuzcuk’un şişmanlığı, astımı, gözlüğü, el emeği gerektiren işlerden kaçınması, çocukların çevresinin dışında bırakıyordu onu.

Ralph, bir ufka baktı, bir de dağa. Acaba gidip Domuzcuk’un gözlüğünü almak mı
gerekiyordu? Yoksa gemi yok olur muydu o zamana kadar? Tepeye tırmanırlarsa, bir de bakarlardı ki, ateş tamamıyla sönmüş. Domuzcuk ta uzaklardan yavaş yavaş yaklaşıyor, gemi de ufuk çizgisinde yok olmak üzere... Ne yaparlardı o zaman?

“Bir gemi geçti. Oralardan. Ateşe bakacağınızı söylediniz, ama bıraktınız sönsün.”
Ralph, Jack’a doğru bir adım attı. Jack döndü; yüz yüze geldiler.
“Bizi görebilirlerdi. Evlerimize dönebilirdik...”
Bu sözü duyunca, kaybettiklerinin acısına artık dayanamayan Domuzcuk, tiz bir sesle bağır bağır bağırmaya başladı:
“Senin de, kan dökme merakının da Allah belasını versin Jack Merridew! Senin de senin avcılığının da! Evlerimize dönebilirdik...”
Ralph, Domuzcuk’u bir kenara itti:
“Şef bendim; sizler de benim sözümü dinleyecektiniz. Konuşup durursunuz boyuna. Ama bir kulübe bile yapamazsınız. Sonra tutup ava gidersiniz; bırakırsınız ateşi, söner...”

(Jack) yumruğunu Domuzcuk’un midesine savurdu.

Sudan Gelen Canavar
Eğer bir yüz, üstten ya da alttan ışık aldığına göre değişiyorsa, neydi bir insan yüzü? Her şey neydi?

“Unutmayın, kayalar hela olacak. Ateş sönmeyecek ve işaret olarak duman çıkacak. Dağdan ateş almayacaksınız. Pişireceklerinizi oraya götüreceksiniz.”
Alacakaranlıkta yüzü asılan Jack ayağa kalktı, elini uzattı:
“Daha bitirmedim söyleyeceklerimi.”
“Ama durmadan sen konuştun.”

“Her şey bozulmakta. Neden bilmiyorum. İyi başlamıştık, mutluyduk. Sonra...”

(Jack) Ben bu adanın her bir yanına gittim. Tek başıma. Bir canavar olsaydı, görürdüm. Sizler korkan kişilersiniz, varın korkun... Ama canavar yok ormanda.

(Adada canavar var mı tartışması…)

Simon: “Demek istediğim şu... Bizden başka canavar yok belki...

“Eğer Jack şef olursa, yalnız av yapılır, ateş yakılmaz. Ölünceye dek burada kalırız.”

Domuzcuk, “Ben Jack’tan korkuyorum” dedi. “Onun için Jack’ı iyi biliyorum. Birinden korkunca ondan nefret edersiniz ama boyuna da düşünüp durursunuz onu. Kendi kendinizi aldatırsınız; aslında kötü değildir dersiniz. Ama onu görünce, tıpkı nefes darlığına tutulmuş gibi olursunuz, soluk alamazsınız. Sana bir şey söyleyeyim mi? O senden de nefret ediyor, Ralph...”

“Domuzcuk’un hakkı var, Ralph. Bir sen varsın, bir de Jack. Sen gene şef kal.”

Havadan Gelen Canavar
“Canavarın üstü kürk gibiydi. Başının arkasında kımıldayan bir şey vardı... Kanatlar... Canavar da kımıldıyordu...”

Gölgeler ve Yüksek Ağaçlar
(Ralph) “Aptallık ediyoruz. Neden yalnız iki kişi gidiyor oraya? Bir şeyle karşılaşırsak, iki kişi yetmez ki...”
“Roger?”
“Evet.”
“Öyleyse üç kişiyiz artık.”

Önlerinde, başı dizleri arasında uyur gibi, koskocaman maymuna benzeyen bir şey oturuyordu.

Karanlığa Sunulan Armağan
(Jack) “Ralph, Domuzcuk gibi. Domuzcuk gibi konuşuyor. Doğru dürüst bir şef değil o.”

“Artık oyun oynamayacağım. Sizlerle oynamayacağım.”

Jack, kumsalın ta uzaklarında, birkaç çocuğun önünde duruyordu. Pırıl pırıl bir mutluluk içindeydi.

(Öldürülen domuzun kafası mızrağın ucunda ve sinekler sarmış üzerini) Simon’un önünde, değneğe takılı duran Sineklerin Tanrısı, sırıtıyordu. Sonunda Simon dayanamadı; başını kaldırıp, Sineklerin Tanrısı’na baktı.

(Jack) “Dinleyin hepiniz. Ben ve benim avcılarım, üstü yassı bir kayanın yanında, kumsalda oturuyoruz. Ava gidiyoruz, şölenler veriyoruz, hoş vakit geçiriyoruz. Benim kabileme katılmak isterseniz gelin,

Bir Ölüme Bakış
Ralph ile Domuzcuk, Jack’ın kabilesinin yanına varmadan çok önce, şölenin gürültüsünü duydular.
Ölen çocuk, kumda birazcık yükseldi; bir hava kabarcığı, Simon’un ağzından su damlarcasına ıslak bir sesle çıktı. Sonra Simon, tatlı bir devinimle, suda döndü.

Denizkabuğu ve Gözlük
“Denizkabuğunu almaya geldiklerini sanmıştım.”
(Domuzcuk) “Biliyorum. Denizkabuğunu almaya gelmediler. Başka bir şeyi almaya geldiler. Ralph... Ben ne yapacağım?”

Kaya Kale
Ralph, çömelip üfledi. Ralph’ın soluğu, kurşuni renkli tüy gibi külleri şuraya buraya savurdu; ama bu küllerin arasında bir tek kıvılcım yoktu.

“Ateşimizi çaldılar!”
“Onlar öyledir” dedi Domuzcuk. “Beni kör ettiler…”

“Sizleri bir toplantıya çağırıyorum.”

Ralph, soluk soluğa konuştu:
“Domuzcuk’un gözlüğünü aşırdın. Onu geri vermek zorundasın.”
“Zorunda mıyım? Kim diyor bunu?”
Ralph’ın öfkesi, bir alev gibi parladı:
“Ben diyorum! Oy verdiniz, beni şef yaptınız. Şeytanminaresinin sesini duymadın mı? Pis bir oyun oynadın bize... Ateş isteseydin, sana verirdik...”

“Size söyleyeceğim şu: Küçük çocuklar gibi davranıyorsunuz topunuz.”
Domuzcuk, büyülü beyaz denizkabuğunu havaya kaldırınca, yükselen yuhalamalar gene kesildi.
“Hangisi daha iyi? Sizler gibi yüzü boyalı bir vahşi sürüsü olmak mı, yoksa Ralph gibi akıllı olmak mı?”
Vahşiler arasında büyük bir gümbürtü koptu. Domuzcuk gene bağırdı:
“Hangisi daha iyi? Kurallar yapıp anlaşmak mı, yoksa ava çıkıp öldürmek mi?”

(İtiş kakış sonucu Roger bir kayayı Domuzcuk’a doğru fırlattı. Domuzcuk kayalardan  aşağıya düşüp öldü)
Denizkabuğu yok oldu...

Avcıların Uluması
(Ralph adada tek başına kaldı)

(Eric’le Sam)
“Yarın seni avlayacaklar.”
“Ama neden?”
“Bilmiyorum, Ralph... Ama Jack, yani Şef, tehlikeli olacak diyor.”
“Biz de dikkat etmek zorundayız; mızraklarımızı bir domuza fırlatır gibi, üstüne atmak zorundayız...”

Ralph, emekleye emekleye çalılıktan çıktı; dumandan uzaklaşmaya elinden geldiği kadar dikkat ederek, ormana doğru yöneldi. Çok geçmeden bir açıklığı ve çalılığın kenarındaki yeşil yaprakları gördü. Ralph ile ormanın arasına bir vahşi dikilmişti.

Duman yapıp onu çalılıktan çıkartalım derken, adayı da ateşe vermişlerdi.

Ralph sendeleyerek ayağa kalktı; daha da korkunç durumlara hazırlanmak için gerildi. Başını kaldırdı; siperli kocaman bir kasket gördü.

Yapacağı araştırmayı göz önünde tutan subay, “Ben de sanırdım ki...” dedi; “ben de sanırdım ki, bir yığın Britanyalı çocuk... Hepiniz Britanyalısınız, değil mi? Sanırdım ki, bundan daha iyi idare edebilirlerdi durumu... Yani demek istiyorum ki...”
“İlkin öyleydi” dedi Ralph. “Sonra her şey...”
Ralph sustu.
“İlkin hep beraberdik...”

…çocukluk döneminin bitmesine, insan yüreğinin karanlığına ve Domuzcuk denilen o gerçek, o akıllı arkadaşın havalarda uçup ölmesine ağladı.

Türkçeleştiren: Mina Urgan
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder