Thomas
More - Ütopia
Thomas More 1478’de Londra’da doğdu.
Daha sonra başpiskopos ve Lord Chancellor olacak Kardinal
Morton’un yanında yetişti.
Oxford’da filoloji tahsil etti.
Hukuk tahsilini tamam edip 1501’de baroya kaydoldu. Rahip
olmayı istiyordu fakat Erasmus’un dediğine göre âşık olduğu için bu arzusundan
vazgeçmiş.
1503’te parlamentoya dahil oldu.
1509’da yargıç oldu.
Sosyal adaleti savunurmuş.
1516’da Utopia yayınlandı.
1518 Kral Sekizinci Henry’ye danışman oluyor, gönülsüzce.
1523 Avam Kamarasında başkan oluyor.
Kral Katolik kilisesinden ayrılıp kendi kilisesini kurduktan
sonra araları bozulmaya başlıyor, Londra kulesine kapatılıyor.
1535’te kafası kesilerek idam edildi.
…
KİTAP I
Eşine az rastlanır bütün zekâsıyla tanınmış yenilmez
İngiltere Kralı Sekizinci Henry ile değerli Kastilya prensi arasında birkaç yıl
önce önemli bir bozuşma olmuştu.
Bir gün Notre-Dame’a gitmiştim.
Peter Giles’le karşılaştım.
Yaşlıca bir yabancıyla konuşuyordu.
Raphael Hythloday
Memleketi Portekiz’miş. Gençliğinde varını yoğunu
kardeşlerine bırakmış ve dünyayı dolaşma sevdasıyla yanıp tutuşarak, Amerigo
Vespucci ile kader birliği etmiş.
Burada yalnız Raphael’in Utopia halkı ve devleti üstüne
anlattıklarıyla yetineceğim (s. 18).
Ben şimdi özgür bir insanım, dilediğim gibi yaşıyorum.
Zengin saraylıların kaçı aynı şeyi söyleyebilir?
Halkın yoksulluğa düşmesinin baş nedeni aristokratların
çokluğudur. Bu yararsız, bu bal vermez anlar başkalarının alın teriyle
geçinmekte, topraklarında çalışanları daha fazla kazanmak için derisine kadar
yüzmekte, bunun dışında başka gelir kaynağı bilmemektedirler (s. 24-25).
«Ben şuna inanıyorum ki,» dedi Raphael, «toplum her insana
eşit bir güvenlik sağlamadığı sürece bir insanı para çaldığı için öldürmek
doğru değildir…
Aşırı doğruluk aşırı haksızlık getirir.
Çok saçmalayan sonunda bir doğru laf da eder.
Platon der ki: Günün birinde filozoflar kral ya da krallar
filozof olursa, insanlık o zaman mutluluğa kavuşur. Filozoflar krallara öğüt
vermeyi bile küçümserlerse o mutluluktan çok uzaktayız demektir.»
«Filozoflara haksızlık ediyorsunuz,» dedi Raphael; «doğruyu
saklayacak kadar bencil değillerdir… (s. 42-43)
Akhoria’lılar
Utopia adası karşısında, Euronston kıyılarında…
Bir dava ne kadar haksız olursa olsun onu haklı gösterecek
bir yargıç bulunur…
Halkın yoksulluğu kralın varlığını korur.
Yoksulluk ve açlık yürekleri çökertir, ruhları körletir,
insanları acı çekmeye, köle olarak yaşamaya alıştırır…
Kralların sarayında felsefenin yeri yoktur.
İsa’nın usta sözcüleri sizin demin dediğiniz gibi
yanlamasına bir yol tuttular; insanların, kötü alışkanlıklarını Hıristiyanlığa
uydurmaktan kaçındıklarını görünce, İncil ’i insanların kötü alışkanlıklarına
göre eğip büktüler. Bu ustaca manevra nereye götürdü onları? İnsanların vicdan
rahatlığıyla kötülük edebilmelerini sağlamış oldular (s. 54).
Malın mülkün kişisel bir hak
olduğunu, her şeyin parayla ölçüldüğü bir yerde toplumsal adalet ve rahatlık
hiçbir zaman gerçekleşemez.
Mülkiyet hakkı toplumsal yapının temeli oldukça en kalabalık
ve en işe yarar sınıf yoksulluk, açlık, umutsuzluk içinde yaşayacaktır.
KİTAP II
Utopia adası ortalarına düşen en geniş yerinde ikiyüz
mildir.
…ada beşyüz millik bir yarım-çember olur ve iki ucunun arası
aşağı yukarı onbir mil çeken bir hilal biçimini alır.
Utopia adasının 54 büyük ve güzel şehri vardır. Hepsinde
aynı dil konuşulur! Aynı töreler, aynı kurumlar, aynı yasalar yürürlüktedir.
Her yıl, her şehirden üç yaşlı başlı, bilge kişi gelip
Amaurote’de toplanır ve memleket işlerine bakar. Amaurote adanın başkentidir.
Halk kendini toprağın sahibi değil, çiftçisi, işçisi diye
görür.
Utopia Şehirleri ve Başkent Amaurote Üstüne
Her evin bir kapısı sokağa, bir kapısı bahçeye açılır. Her
iki kapı da bir dokunuşta açılacak kadar hafiftir. Kilitler, anahtarlar yoktur.
İsteyen girebilir. Çünkü evde hiçbir şey özel değildir, ne varsa herkesin
malıdır.
Yönetim Görevlileri
…halkın gösterdiği dört adaydan birini, gizli oyla başkan
seçerler.
Kurultay ve büyük halk toplantıları dışında, bir araya gelip
memleket işlerini konuşmak ölümle cezalandırılan bir suçtur.
Bilimler, Sanatlar, Uğraşlar
Genel olarak, herkes ana babasının zanaatında yetişir.
Zar, iskambil gibi budalaca ve zararlı kumar oyunlarının
hiçbirini bilmezler.
Başka memleketlerde
Hiçbir iş görmeyen bir sürü rahip ve din adamı da görülür.
Bunlara, soylular ve derebeyleri denilen bütün zenginleri bir de onların sürü
sürü uşaklarını, giyimli kuşamlı, eli bıçaklı adamlarını ekleyin.
Tembelliklerini uydurma sakatlıklar altında gizleyen sapasağlam sayısız
dilencileri de unutmayın. Göreceksiniz ki, alın terleriyle insanlığı
besleyenlerin sayısı sanıldığından çok daha azdır (s. 76).
Utopia’lıların Yaşayışları ve Karşılıklı İlişkileri
Herkes bilir ki, bütün canlı varlıklarda, açgözlülüğün
nedeni ya korku ya da yoksulluktur. İnsanda ise, bazen yalnız kendini
beğenmişlikten gelir açgözlülük. Çünkü faydasız ve boş şeyleri gösterişle
ortaya serip, başkalarından üstün geçinmeyi şanlı bir iş sayar insanlar.
Utopia’lılar arasında böyle kötü huyların yeri yoktur (s. 81).
Utopia’lıların Gezileri ve Başka Konular
Utopia’da para denilen şey karşılıklı alışverişlerde hemen
hiç kullanılmaz.
Bağlı düşünce nedir bilmezler, hele o metafizik dili ile
genel ya da evrensel adam dediğimiz şeyi, o devler devi yarattığı Utopia’da
henüz hiç kimse hiçbir yerde görmüş değildir (s. 95).
…asıl tartıştıkları sorun, insan mutluluğunun bir tek ya da
birçok koşullarını aramaktır.
Dinsel ilkelerin özeti şudur:
«Ruh ölümsüzdür: İyiliğimizi isteyen Tanrı onu mutlu olmak
için yaratmıştır. Ölümden sonra iyilik de kötülük de karşılığını gereğince
görür.»
Bunlar dinin değişmez dogmaları olmakla beraber,
Utopia’lılar insanın akıl yoluyla da onlara varacağı kanısındadırlar. Bu
ilkeler olmazsa, diyorlar, insanın doğru eğri her yoldan dünyanın keyfini
çıkarmaya çalışmaması budalalık olurdu.
Utopia’lılar, dürüst olmak şartıyla hoş bir hayat sürmeyi,
dünyanın tadına varmayı bütün insan çabalarının amacı sayıyorlar.
Tabiat dışı birçok şeylere insanlar saçma bir anlayışla zevk
adını vermişler: Nesnelerin özünü değiştirmek kelimeleri değiştirmek
ellerindeymiş gibi.
İncik boncuk meraklısı bunları sadece birer taş olarak satın
alır, o kadar ki bunların gerçekten birer taş olduklarına, sahici elmas yakut,
ya da zümrüt olduğuna yeminler, belgeler isterler. Bunların sahte olması,
gerçekten değerli birer taş olmaması bir felâkettir onlar için. Oysa, göz bir
ayrılık görmedikten sonra, bir taş ha gerçek olmuş ha sahte, ne çıkar bundan?
Ya, cimrilere ne demeli? Bu adamlar bir sürü maden
parçalarını kullanmak için değil de, sadece toplayıp seyretmek için
biriktirirler. Bu zavallı zenginlerin duydukları gerçek bir zevk midir, yoksa
sadece uydurma bir zevk midir? Hele paralarını toprağa gömüp saklayan ve yüzünü
bile görmeyen bir insan mutlu bir insan olabilir mi?
Utopia’lılara göre sağlık gerçek mutluluğun temelidir.
Akıllı adamın yapacağı şey, hastalığı önlemektir, hasta
olduktan sonra ilaç derdine düşmek değil. Acıyı dindirmekten çok, önlemeye
çalışmalı.
Utopia’lılar Yunan soyundan gelmiş olabilir.
Köleler, Hastalar, Evlenme ve Çeşitli Başka Konular
Utopia’lılar, bütün savaş tutsaklarını değil de, ancak silah
elde yakaladıklarını köle yaparlar.
Kadınlar onsekiz yaşından, erkekler yirmi iki yaşından önce
evlenemezler. Utopia’da ancak ölüm son verir evliliğe.
Büyük zekâ oyunları ile uzun tartışmalardan sonra yorumu
insanı şaşkına çeviren yasalar yapılacağına, hiçbir yasa yapılmaması daha
hayırlı değil midir onlar için?
Utopia’da Dinler
Utopia’nın değişik bölgelerinde, hatta bir şehrin değişik
yerlerinde çeşitli dinler vardır.
Ama Utopia’lıların büyük çoğunluğu ve en akıllıları, bütün bu
putları bırakıp, bir tek Tanrı bilirler. Bu Tamı bilinmez, anlaşılmaz,
açıklanmaz bir varlıktır, insan zekâsının sınırlarını aşar, bütün dünyayı
bedeni, erdemi ve gücü ile kapsar. Bu Tanrı’ya Baba derler.
Dünyayı yaratan ve yürüten bir yüce varlık vardır; bu
varlığın adı Utopia’lılann dilinde Mithra’dır (s. 137).
Utopia’lılar her ayın ve yılın ilk ve son günlerini kutsal
sayar ve kutlarlar; yılları güneşin, ayları Ay’ın seyrine göre bölmüşlerdir.
Kendini beğenmiş adam, mutluluğunu kendi rahatlığı üstüne
değil, başkalarının acıları üstüne kurar…
…
Türkçeleştiren: Sabahattin Eyuboğlu-Vedat Günyol
Cem Yayınevi, 5. Baskı, 1997
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder