Frank
Herbert - Dune Mesihi
Özet
Paul bu kitapta 27 yaşında. Devirdiği imparator 4. Şaddam’ın
kızı Irulan’la evlendi ve imparator oldu. Paul, Irulan’la evlendi fakat onu eş
olarak kabul etmedi; Paul’un eşi Chani. Geçen 12 yılın sonunda evrene hükmetti.
Geleceğe dair öngörülerinden dolayı bu durumdan memnun değil. Fremenler ona adeta
tapınıyor, onu ilahlaştırıyor.
Uzay loncası, Tleilax ve Bene Gesseritler Paul karşısında
güç kaybettiler ve durumdan memnun değiller. Paul’e karşı komplo kuruyorlar. Komplocular
Paul’un Chani’den çocuk sahibi olmasını istemiyorlar bunu sağlamak için Irulan
Chani’ye gizlice ilaç veriyor. Chani, Paul’e çocuk verebilmek için Fremenlerin
diyetlerini, ilaçlarını kullanmaya başlar ve nihayet gebe kalmayı başarır.
Paul, Chani’nin durumunun farkında. Geleceğe dair gördüğü parçaların tümünde
Chani doğum sırasında ölüyor. Paul bunun olmasını istemediği için Irulan’a
müdahale etmiyordu.
Lonca gezgini Edric, Tleilax’da üretilen bir gulayı/klonu
Paul’e hediye eder. Gula, Duncan Idaho’dur. Komplocuların amacı, Duncan
aracılığıyla Paul’un düşüncelerinin imparatorluktan, tahttan uzaklaşmasını
sağlamaktır.
Fremenler arasında da komplocular var; Tleilaxlı surat oynatıcı bir cücedir bu. Komploya
göre cüce Bijaz, Paul’un yanında bulunan Idaho’yu özel bir telkin metoduyla etki
altına alacak ve böylece Idaho Paul’u öldürecektir. Fremenlerden biri komplo
hakkında bilgi vermek üzere Paul’u çöle davet eder. Bu davet de komplonun bir
parçası; Paul çöle gider, davet edildiği yerden cüce Bijaz’la birlikte ayrılır.
Tam bu sırada çöldeki mekan, kitapta taşyakan adıyla anılan atom silahıyla
vurulur. Saldırının amacı Paul’u yok etmekti fakat Paul ölmedi; atom silahının
parıltısıyla gözleri yandı. Geleceğe dair vizyonlara sahip olan Paul’un
görebilmesi için gözlere ihtiyacı yok. Bu vakıa onu iyice ilahlaştırdı.
Chani ikiz doğurdu ve doğum sırasında öldü. Paul’un kederli
hali Idaho’nun bilincinde hesap dışı, öngörülemeyen bir süreci tetikledi ve
gula Idaho, gerçek Idaho’nun bilincini buldu.
Komplocuların planları yolunda gitmiyor fakat fırsatları
değerlendirmekten de geri kalmıyorlar: Tleilaxlı Scytale, Paul’e Chani’yi
diriltmeyi teklif ediyor. Idaho örneğinden sonra, ölen Chani’nin bilincini bir
gulaya verebileceklerini biliyorlar artık. Chani’ye karşılık olarak ise
istedikleri her şeyi öne sürüyor. Paul teklifi kabul etmiyor. Scytale ikizleri
öldürebileceğini söyleyerek bu defa tehdit ediyor. Gözleri görmeyen Paul,
bilinç kırıntıları arasında Scytale’i fark ediyor ve onu öldürmeyi başarıyor.
Fremen geleneklerine göre gözleri görmeyenler çöle bırakılır.
Paul tahtı ve ikizleri Duncan’a âşık olan Alia’ya emanet edip çöle gider. Tahtın
naibi Alia, komploculardan Bene Gesserit lideri Mohiam ve lonca temsilcisi Edric’in
idam emrini verir.
Notlar/alıntıla
Ix’li Bronso ile Ölüm Hücresi’nde Yapılan Görüşmeden Pasajlar
S: Muad’Dib’in tarihçesine farklı bir şekilde yaklaşmana yol
açan nedir?
Y: / Leydi Jessica’nın, Bene Gesserit eğitimi almış bir usta
olduğunu gizleyemezler. Onun, oğlunu, Rahibeler Birliği’nin yöntemleriyle
eğittiğini biliyorsunuz. Benim suçum, bunu bir olgu olarak tartışmak, zihinsel
sanatları ve genetik programları üzerine yorum yapmaktı.
Corrino Ailesi’nin yıldızlar imparatorluğu, Muad’Dib’in
yönettiği bir Fremen imparatorluğu haline geldi
S: Muad’Dib’e karşı komplo kuranların, bir araya gelme
sebebi olarak neden senin Tarih Analizi’ni kullandıklarını anlamak zor değil!
…
Muad’Dib’in vahşi Fremenleri, gerçekten de Padişah IV.
Şaddam’ı bozguna uğrattılar. Sardokar lejyonlarını, Büyük Evler’in müttefik
birliklerini, Harkonnen ordularını ve Landsraad’ın uygun bulduğu miktarda
parayla satın alınan askerleri devirdiler. O, Uzay Loncası’nı dize getirdi; ve
Bene Gesseritlerin kendilerine ait olduğunu düşündüğü dinsel tahta, kız kardeşi
Alia’yı oturttu.
“Zihinsel bir zehirden bahsediyoruz, fiziksel değil.”
Su canlılarının bir yerden bir yere giderken akıntıları
karıştırması gibi, geleceği görme gücü olanlar da Zaman’ı karıştırır.
“Ona bir varis vermiyor,” dedi Irulan, sesinde kontrollü bir
sükunetle, “çünkü ona, gizli gizli, gebeliği önleyici bir ilaç veriyorum.
Benden istediğiniz itiraf bu mu?”
Din, iş ya da hükümetle ilgili her sorunun tek bir türevi
vardır: ‘Gücü kim kullanacak?’
Sardokar komutanı, Idaho’nun korunmuş bedenini derhal Bene
Tleilax’a göndermiş.
“Idaho nasıl şartlandırıldı?” diye sordu Irulan.
“Idaho mu?” diye sordu Edric, Tleilaxlıya bakarak. “Idaho
diye birini tanıyor musun, Scytale?”
“Biz size Nefr adında bir yaratık sattık,” dedi Scytale.
“Anladığım kadarıyla, bu Nefr’in, Paul’ün zihnini
zehirlemesi tasarlanıyor, öyle mi?” diye sordu Irulan.
“Aşağı yukarı öyle,” dedi Scytale.
“Fremenler uygar, eğitimli ve cahildir,” dedi Scytale.
“Çılgın değildir. İnansınlar diye eğitilirler, bilsinler diye değil. İnanç
yönlendirilebilir. Yalnızca bilgi tehlikelidir.”
…
…kuşatma akında ama hala gücün merkezi olan bir dünya.
Kuşatma altında olmanın, gücün kaçınılmaz kaderi olduğuna karar verdi.
“Bir varisin olmalı!” dedi Chani boğuk bir sesle.
Chani ona bir çocuk verememişti. O halde başka biri bunu
yapmalıydı. Neden Irulan olmasın? Chani’nin kafası bu şekilde çalışıyordu.
…
Scytale / yaşlı adamın, seçtiği yüzü tanıyabileceği aklına
geldi. Dune’daki bazı yaşlı Fremenler Duncan Idaho’yu tanıyordu.
“…Bana, bir zamanlar tanımış olduğum bir adamı
hatırlattılar.”
“Duncan Idaho mu?”
“Evet, o. İmparator’un hizmetindeki bir kılıç ustası.”
“Bu evde başka kim var?” diye sordu.
“Hepimiz buradayız,” dedi Farok.
Cüppesinin yeninden fırlayan parıltılı bir iğne, Farok’un
boynuna gömüldü.
Scytale genç kadının kolunu tutup kalkması için hafifçe
çekti, kadın ona bakmadan önce görünüşünü değiştirmişti bile. Ayağa kalkan
kadın gözlerini ona dikti.
“Ne oluyor, Farok?”
…
…sınırları olmayan bir şeyin sınırları hakkında sana nasıl
açık bir bilgi verebilir? Bunun sınırları akla sığmaz.
Gülümsemesini eliyle gizleyen Irulan şöyle düşündü: Demek
doğru. İmparator’umuz bir Dümenciyi göremiyor. Karşılıklı olarak körler. Komplo
gizlendi.
…
Paul’ün dikkati, / turuncu cüppeli bir görevliye takılı
kalmıştı.
Bu Duncan Idaho’ydu.
Alia ürperdi. Tek bir yanıt olabilirdi: bu bir Tleilax
gûlasıydı, orjinalinin ölü bedeninden yeniden şekillendirilmiş bir varlık.
“Bize nasıl hizmet edebilirsin?” diye sordu Paul.
“Efendimin istekleriyle benim yeteneklerimin uyuştuğu her
şekilde.”
“Ama neden eğitilip bize verildin?” diye sordu Paul.
Nefr dudaklarını büzdü, ardından yanıtladı: “Sizi yok etmemi
planladılar.”
“Bana Zensünnilerin güzel konuşarak etkileme yöntemini
öğretmelisin,” dedi Paul.
Metalik gözler bir an ona bakarak pırıldadı, ardından şöyle
dedi: “Efendim, belki de tasarlanan buydu.”
Tasarladıkları, irademi sözler ve fikirlerle köreltmek mi
acaba? diye düşündü Paul.
…
Başrahibe Gaius Helen Mohiam Kutsal gezegene ayak basmanızın
yasak olduğunu unuttunuz mu?
“İmparator, eğer Dune’a ayak basarsam öldürüleceğimi
söylemişti,” dedi Başrahibe
Chani hamile kalırsa, düşük / yapılmalıydı ya da Chani
öldürülmeliydi.
Bu kaynaktan tahta bir varis gelmesi ne pahasına olursa
olsun önlenmeliydi.
…
“Buna bir eş lazım!” dedi Stilgar pat diye. “Evlenmezse bir
bela çıkacak ve bu da o kadar uzak değil.”
Stilgar haklıydı elbette. Alia’ya bir eş bulmaları
gerekiyordu.
Paul. “Bize verdiği bilgiler, Lonca’nın bir kum solucanı
elde etmeye çalıştığı konusundaki şüphemizi destekliyor.”
“Küçük bir solucan yakalayıp başka bir dünyada bahar çevrimi
başlatmaya kalkışacaklar,” dedi Stilgar. “Bu da demektir ki, bu iş için uygun
olduğunu düşündükleri bir dünya buldular.”
…
“Burası babanızın öldüğü yer mi?” diye sordu Edric
Buraya gelirken ona eşlik eden tek görevli, / Scytale, diye
seslenmişti Edric ona.
Herhangi bir dilin sınırları içinde sınırsız bir şey
söylenemezdi.
…mütevazı bir tahminle altmış bir milyar kişiyi öldürdüm,
doksan gezegeni sterilize ettim, beş yüz diğer gezegeni de tamamen yıldırdım.
Kırk dinin takipçilerinin kökünü kazıdım
(Duncan) Tedirginim. Titremek üzereyim ve bunu kontrol etmek
için büyük bir çaba harcamak zorunda kalıyorum. Zihnimde… suret kıvılcımları
çakıyor.”
“Ne sureti?”
“Tanınamayacak kadar hızlılar. Kıvılcımlar. Spazmlar…
neredeyse hatıralar.”
(Alia) babasının kafatasının bulunduğu kaya piramide baktı.
El Kuds: Kutsal
Yer.
…
Bir anlık beceriksizlik ölümcül olabilir
Paul ondan bir şey istiyordu!
Duyduğu sevinci gizledi. Pazarlık yapmak için
kullanabileceği bir kaldıraç vardı.
Paul alçak bir sesle konuştu: “Sevgilimin yaşamı için
seninle pazarlık etmek istiyorum.”
“Sevdiklerimiz göçüp gitmeden önce onlar için
kederlenmemeliyiz.”
“Onlar göçüp gitmeden önce,” diye fısıldadı. “Söyle, küçük
kardeşim, önce nedir?”
…
(Edric) Muad’Dib, Chani’sine saldıracağımızı biliyor. Artık
daha hızlı hareket etmek zorundayız. Gûlaya ulaşıp onu söylediğim şekilde
harekete geçireceksin.”
…
“Birisi,” dedi Chani çatlak bir sesle, başını Paul’ün
göğsüne yaslayıp konuşarak, “ben yeni diyete başlamadan önce… uzun bir süre
bana gebeliği önleyici ilaç vermiş. Bu yüzden doğumda sorunlar olacak.”
…
“Beni görmek istemişsin,” dedi Paul.
Bu kız-şekil için en önemli sınav anı gelmişti. Scytale,
şekle, tavırlara, cinsiyete, sese… yeteneklerinin kapabileceği ve
takınabileceği her şeye bürünmüştü. Ama bu, Muad’Dib’in siyeç günlerinden
tanıdığı bir kadındı.
“Kupkuru bir yolculuğun ardından gelen su gibi hoşgeldin.”
…
Büyümek melunlaşmaktır.
“İşte Güç,” dedi Alia, kadehi hafifçe kaldırarak.
…
Bir cüce / bir çocuğun bedeninin üzerinde antik bir yüz,
önsezinin ona hiç göstermemiş olduğu bir görünüm.
Cücenin başka bir kahinin koruması altında hareket ettiği
aşikardı.
“Usul, sütunun kaidesi,” dedi Bijaz, tercüme ederek. “Ben
yaşayan en temel şeyken Usul nasıl kaide olabiliyor?”
“Başka ne yeteneklerin var, Bijaz?” diye sordu Paul.
“Ne zaman gitmeliyiz bilirim,” dedi Bijaz. “bu nadir bir
yetenektir.
…
Gece, saldırıya geçen İmparatorluk askerleriyle doldu.
Her şey, olması gerektiği gibi olmuştu.
“Taşyakan!” diye haykırdı birisi.
Paul’ün altındaki yer ısınmıştı. Koşuşturma seslerinin
kesildiğini duydu. Çevresindeki adamlar kendilerini yerlere attılar, hepsi
koşmanın bir işe yaramayacağının farkındaydı.
Paul bu silahın akla getirdiklerini düşünerek sessiz kaldı.
İçinde çok fazla yakıt vardı ve gezegenin çekirdeğine doğru yoluna devam
edecekti. Dune’un magma tabakası derindeydi ancak bu yüzden tehlike daha
büyüktü. Bu tür salıverilmiş ve kontrol dışı basınçlar, bir gezegeni
parçalayıp, uzaya cansız parçalar ve parçacıklar saçabilirdi.
“Galiba gücü biraz azalıyor,” dedi birisi.
“Yalnızca daha derinlere doğru ilerliyor,” diye uyardı Paul.
“Vücudumu kör ettiler, görüntümü değil,” dedi Paul.
Ve çevresindeki ter kokusunda, korkunun nasıl da güçlü
olduğunu fark etti.
…
…boş göz çukurları, üzerine dikildiği zaman, Chani bir
titreme nöbetini bastırdı.
“Politikayı sevgi üstüne kuramazsın,” dedi. “İnsanlar
sevgiyle ilgilenmez, sevgi çok karmaşıktır. Onlar despotizmi tercih eder. Çok
fazla özgürlük kaos doğurur. Buna izin veremeyiz, öyle değil mi? Ve despotizmi
nasıl sevilebilir kılarsın?”
Zihni, kötürüm edilmiş hatıraların yükünü taşıyordu.
(Korba) “Beni kim suçluyor?” diye sordu. “Beni suçlayanla
yüzleşmek bir Fremen olarak hakkım.”
Alia, güçlerini kullanıp kanıtları ruhlar aleminden, alem
almital’den getirdiğini söyleyerek onu kendisi suçlamıştı.
“Düşmanlarımızın Fremen müttefikleri var,” diye üsteledi
Alia. “Su kapanları tahrip edildi, kanatalar havaya uçuruldu, yeşillikler
zehirlendi ve su depolama havzaları talan edildi…”
“Ve şimdi de… çölden bir solucan çalıp başka bir dünyaya
götürdüler.”
Araya giren bu sesin sahibini hepsi tanıyordu: Muad’Dib.
Aralarında gözleri olmadan nasıl dolaştığını biliyordu ama
bunu büyük bir zarafetle yapması Alia’nın gözünü korkutmuştu. Onların
şekillerini, kehanet görüntüsünün ortamında görmesi! Alia, vücudunun, Paul
tarafından, titreşen bir cisim olarak görüldüğünü algıladı…
…
“Sen Bijaz’sın,” dedi gûla / “Sen Nefr değilsin,” dedi cüce.
“Sen Duncan Idaho’sun.
“Ona dış dünyalarda Nifr yani Balık Canavar diyorlar,” dedi
Bijaz.
“O, bakire fahişe,” dedi Bijaz. “O, adi ve kurnazdır,
korkutucu bir derinlikte bilgilidir…
“Sen, bana çalmayı öğrettikleri bir enstrümansın,” dedi dedi
Bijaz.
Nefr’in metal gözleri aniden yanıp acımaya başladı. Gördüğü
her şeyi titreşen kırmızı bulutlar çevrelemişti. Acı dışında o ana ait bütün
algılardan koptuğunu; çevresindekileri, rüzgarın savurduğu bir tülbent gibi
ince bir perdenin arkasından gördüğünü hissetti. Her şey tesadüfi, cansız
maddenin şans bağlantısı haline gelmişti. Kendi iradesi artık gizli, değişken
bir şeyden başka bir şey değildi. Nefesi olmadan yaşıyordu ve yalnızca ruhsal
bir aydınlanma kadar anlaşılabilirdi.
Ümitsizliğin doğurduğu bir netlikle, yegane duyusu olan
görme duyusu sayesinde tülbent perdeyi yırttı.
Savaş yararlıdır çünkü birçok alanda etkilidir.
Metabolizmayı harekete geçirir.
Hükümeti güçlendirir. Genetik soyları yayar. Evrende hiçbir
şeyin sahip olmadığı bir canlılığa sahiptir. Yalnızca, savaşın değerini anlayan
ve bunu uygulayanların, kendi kaderini tayin etme hakkı vardır.
“Bir gün,” dedi Bijaz, “İmparator yanına gelecek. ‘O öldü,’
diyecek. Yüzünde kederin maskesi olacak. Buralarda, ağlayanlara dedikleri gibi,
ölüye nem verecek. Ve sen ona, benim sesimi kullanarak, ‘Efendim! Ah, Efendim!’
diyeceksin.”
…
(Alia) Tapınaktan çıkmadan hemen önce, hayatında hiç
denemediği kadar yüksek dozda melanj almıştı… esaslı bir aşırı doz.
…
…maddi olarak öyle zengin ve yaşam olarak öyle fakiriz ki…
Chani gûlayı inceledi…
…
“Efendim,” diye mırıldandı gûla, “ben… o… genç efendi, siz…
ben…” Sustu.
“Chani… dedi Tandis.
“Öldü,” diye fısıldadı Paul. “Seslenişini duydum.”
Gûlanın kasları kitlendi. Titredi ve sallandı.
“Evet, ben Duncan’ım.”
“Hekimlerle konuştum,” dedi Tandis, yaklaşarak. “İki
çocuğunuz olduğunu, her ikisinin de sağ ve sıhhatli olduğunu söylediler.”
“Ben Tleilaxlı bir Sima Dansçısı olan Scytale’ım ve pazarlık
etmeden önce bir şeyi öğrenmek istiyorum. Arkanda gördüğüm bir gûla mı yoksa
Duncan Idaho mu?”
“O Duncan Idaho,” dedi Paul. “Ve ben seninle pazarlık
etmeyeceğim.”
“Oğlumun adı, babamın anısına Leto olsun,” dedi Paul
“Ve kızım,” dedi Paul. “Onun adı Ganima olsun.”
…
Kör Fremenler çölde tek başına bırakılırdı.
“Bana dedi ki, gelecek artık onun fiziksel varlığına ihtiyaç
duymuyormuş,” diye bildirmişti Tandis.
“Artık özgürüm.”
Bene Tleilax ve Lonca kozlarını oynamış ve kaybetmiş; gözden
düşmüşlerdi.
…
Türkçeleştiren: Arzu Taşçıoğlu - Deniz Vural
Sarmal Yayınları, Ekim 1997
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder