Aldous Huxley - Algı Kapıları
Cennet ve Cehennem
1886'da Alman farmakolog Ludwig Lewin, adının sonradan
verileceği kaktüsün ilk sistematik incelemesini yayımladı.
…etkin maddesi olan meskalin…
…bir mayıs sabahı, bir gram meskalinin onda dördünün
eritildiği yarım bardak suyu içtim' ve oturup sonuçları beklemeye başladım (s.
9).
Sözcükler seslendirir, ama aydınlatamazlar. Sembollerin
gönderme yaptıkları şeyler ve olaylar karşılıklı özel deneyim alemlerine
aittir.
Kendimizi, diğerlerinin bizi gördükleri gibi görmek en
yararlı armağanlardan biridir.
Bir buçuk saat sonra çalışma odamda küçük cam bir vazoya
dikkatle bakarak oturuyordum.
"Olmak-lık."
Meskalin deneyinde gözün yanıtlamak durumunda olduğu sorular
bir başka şekildedir. Yer ve mesafe artık o kadar ilgi çekmez. Zihin
algılayışını varoluşun yoğunluğu, belirginliğin derinliği, bir düzen içindeki
ilişkiler şeklinde yapar (s. 15).
Beyin, sinir sistemi ve duyu organlarının işlevi aslında
eleyicidir, üretici değil. Her insan, her an kendi başına gelenleri anımsamak
ve evrenin her yerinde olan her şeyi algılamak yeteneğine sahiptir (s. 16-17).
Bu elenmiş farkındalığın içerdiklerini kesin bir biçimde
açıklayıp ifade edebilmek için, insanoğlu dil adını verdiği şu sembol
sistemlerini ve ima felsefelerini keşfetmiş ve bunu sürekli süslemiştir.
…gözlem altında, meydana gelen değişiklikler şöyle
özetlenebilir:
1) Anımsama ve "doğru düşünme" yeteneği tamamen
değilse bile biraz azalmıştır.
2) görsel izlenimler büyük oranda yoğunlaştırılmıştır
Uzaya olan ilgi ortadan kaldırılmıştır ve zamana olan ilgi
de neredeyse sıfıra düşmüştür.
3) Gerçi zeka zarar görmez ve algılama olağanüstü gelişir,
ancak irade daha kötüye doğru derin bir değişiklik yaşar.
…
Bu da, bence, sınırlı bir aklın "evrenin her yerinde
olan her şeyi algılamak" durumuna ulaşabileceği en yakın noktadır.
Meskalin bütün renkleri daha üstün bir dereceye yükseltir ve
insanın diğer zamanda hiç görmediği ince tonların farkına varmasını sağlar.
Ne kadar anlamlı olursa olsun semboller asla temsil
ettikleri şey olamaz.
…kumaş kıvrımları…
Çoğumuzun sadece meskalin etkisi altında gördüğünü sanatçı
her zaman görmekle doğuştan donatılmıştır.
"İşte bir insan böyle görmeli, şeyleri gerçekten
oldukları gibi." Fakat bazı kuşkular vardı. Çünkü insan eğer hep böyle görürse,
başka hiçbir şey yapmak istemezdi (s. 25).
Ama şimdi tefekkürü boylu boyunca biliyordum. Boylu boyunca,
ama henüz tamamen değil.
…kendi ahlaki değerleri olmayan bir tefekkür biçimi yoktur,
en çok mistik olanlar dahil. Bütün ahlakın en azından yarısı olumsuzdur ve
yaramazlığı dışarıda bırakmaktan oluşur.
Pascal'ın dediğine göre, eğer insanlar sessizce odalarında
oturmayı öğrenselerdi, toplam kötülüğün büyük bir kısmı yok olurdu. Algısı
temizlenmiş mütefekkirin odasında oturması gerekmez.
Meskalin geçici olarak gözlerim kapalıyken şeyleri görme
gücünü vermişti
…insanoğlu içgörüye nesnel varlıklardan daha fazla önem
atfetmiştir, gözleri kapalıyken gördüklerinin gözleri açıkken gördüklerinden
manen daha çok önemli olduğunu hissetmiştir. Neden?
Çin'de manzara ressamlığının önemli bir sanat biçimi
düzeyine yükselişi yaklaşık bin yıl, Japonya'da yaklaşık altı yüz yıl ve
Avrupa'da yaklaşık üç yüz yıl önce oldu.
Şizofreni kendi cehennem ve ıstırap hücreleri olduğu kadar
kendi cennetlerine de sahiptir… / s. 38
…halüsinojenler, hepsi istisnasız tarihin başlangıcından
beri insanlar tarafından bilinmiş ve sistematik olarak kullanılmıştır.
Bu bilinç değiştiricilerin çoğu şimdi doktor kaydı olmadan
alınamaz ya da yasadışı ve oldukça riskli biçimde alınabilir. Batı sınırsız
kullanım için sadece alkol ve tütüne izin vermiştir. Diğer bütün kimyasal
Duvardaki Kapılar uyuşturucu olarak adlandırılmış ve yetkisiz alıcıları düşman
olarak nitelendirilmiştir (s. 44-45).
…meskalin neredeyse tamamen zararsızdır. Alkolün aksine
alıcısını dalaşmalar, şiddet suçları ve trafik kazaları gibi sınırsız eylem
türüne yönlendirmez. Meskalin etkisindeki biri sessizce kendi işine bakar.
Kendini bilen benliği aşma gereksinimi, söylediğim gibi,
ruhun başta gelen arzularından biri. Her ne nedenden olursa olsun erkekler ve
kadınlar tapınma, iyi çalışma ve ruhsal eğitimle kendilerini aşamadıkları
zaman, dinin kimyevi özdeşlerine sığınma eğilimindedirler; modern Batı'dan
alkol ve "ahmak hapları". Doğu'da alkol ve afyon, Muhammedi dünyada
esrar, Orta Amerika'da alkol ve mariyuana. Anlarda alkol ve koka. Güney
Amerika'nın daha çağdaş bölgelerinde alkol ve barbituratlar (s. 47-48).
Sayısız insan kendini aşmayı arzulamaktadır ve bunu kilisede
bulmaktan mutlu olacaktır. Ama ne yazık ki "aç koyunlar yukarı bakıyorlar
ve beslenmiyorlar". Ayinlere katılıyorlar, vaazları dinliyorlar, duaları
tekrarlıyorlar, ama susuzlukları dindirilemiyor. Hayal kırıklığı içinde, şişeye
dönüyorlar.
Sıradan algılanmanın kalıplarından sıyrılmak, birkaç
zamansız saat için dış ve iç dünyaların gösterilmesi, hayatta kalma
saplantısıyla yüklü bir hayvana veya kelime ve fikir saplantısı olan bir
insanoğluna göründükleri gibi değil, ama Özgür Akıl tarafından algılandıkları
gibi doğrudan ve koşulsuz olarak; herkes ve özellikle entelektüeller için paha
biçilemez değerde olan bir deneyim bu (s. 52).
Bilimcilerin tek önemli sorun kabul ettikleri şeyin aptalca
araştırılması için her zaman para ve doktorlar olacaktır: Kim, kimi, ne zaman,
neyi söylerken etkiledi? Bu teknoloji çağında bile söze dayanan insani bilimler
onurlandırılır. Söze dayanmayanlar, varlığımızın mevcut gerçeklerinin doğrudan
farkına varma sanatları, neredeyse tamamen göz ardı edilir.
Cennet ve Cehennem
…içinde "hayal mumu" asla kendiliğinden yanmayan
bir insan için meskalin deneyimi iki kez aydınlatıcı.
Bazı insanlar hiçbir zaman bilinçle kendi karşıtlarını
keşfetmezler. Diğerleri bazen bir ziyaret yaparlar.
Bunun için iki yöntem vardır.
Birincisinde ruh uzak yolculuğuna bir kimyasal yardımıyla
çıkarılır; ya meskalin ya da liserjik asit. İkincisinde araç doğal olarak
psikolojiktir ve zihnin öteki bölgesine geçiş hipnozla sağlanır.
Parlak nesneler bilinçaltımıza aklın öteki bölgesindeki
gördüklerini anımsatabilir ve bu Öte Dünyadaki hayatın çapraşık imajları o kadar
mutlu edicidir ki, bu dünyaya daha az dikkat etmeye başlarız ve böylelikle de
bilinçsizce sürekli biçimle olan bir şeyi bilinçle yaşar hale gelebiliriz (s.
72).
Platon ve daha sonra dinsel sanatın gözde olduğu dönemde,
Aziz Thomas Aquinas saf, parlak renklerin sanatsal güzelliğin tam esasını
oluşturduğunu belirtmişlerdir.
Parlak, saf renkler Öte Dünyanın özellikleridir.
Parlak saf renkler esasta genel güzellik olarak değil, ama
sadece özel bir tür güzellik olmaları nedeniyle hayale aittir.
Her zihnin öteki bölgesinde ebedi ışık ve ebedi rengin,
ideal mücevherler ve hayali altının Öteki Dünyası yatar.
Aşinalık
kayıtsızlığı doğurur. Parlak saf renkleri artık doğal nakledici
bulamayacak kadar çok gördük.
Çevreyi saran karanlığın ortasında görüldüğünde ışık ve renk
ebedi bir nitelik alma eğilimindedir.
Görsel deneyimin insandan fazla olan kişilikleri asla
"bir şey yapmazlar". (Cennetteki kutsanmış asla "bir şey
yapmamanın" benzeri.) Sadece var olmaktan memnundurlar (s. 81).
…diğer konular aynı olduğunda dinlenirken gösterilen bir
kahraman kişinin, eylem yaparken gösterilene oranla daha fazla nakletme gücü
vardır.
Niçin manzaralar belli bir çağ ve kültürün görsel
edebiyatında yer almıştır da resimde yer almamıştır?
Hangi manzaralar (veya daha genel olarak hangi doğal
nesnelerin temsilleri) daha fazla nakledici, daha doğal hayal-sunucudur?
Diğer her şey eşit olduğunda (çünkü yeteneksizliğin yerini
hiçbir şey dolduramaz), en çok nakledici manzaralar birincisi doğal nesneleri
çok uzakta gösterenler ve ikincisi de bunları yakından gösterenler (s. 85).
Mesafe görüşe büyü ekler, ama aynı şekilde yakınlık da.
…
Ek I
…görsel deneyimle hücre, kimya ve elektrik düzeyleri
arasındaki ilişkilerin doğası…
Ek II
Yetersiz beslenmenin ilk sonucu bir biyolojik hayatta kalma
aracı olan beynin verimliliğini azaltmak. Yetersiz beslenen insan anksiyete,
depresyon, melankoli ve anksiyete duygularıyla etkilenmek eğiliminde.
Ama öyle veya böyle, bütün deneyimlerimiz kimyasaldır ve
eğer bazılarının sadece "ruhani", sadece "entelektüel",
sadece "estetik" olduklarını hayal ediyorsak bu, sadece bu deneyimler
meydana geldikleri anda iç kimyasal çevreyi inceleme işine hiç girişmediğimiz
içindir (s. 103).
Ek III
Havaifişekler, gösteriler, teatral oyunlar (bunlar esastan
hayali sanatlar).
Görkemli törenler, zamanın başından beri siyasi bir araç
olarak kullanılan görsel bir sanattır.
"Marangozluk" dedi Ben Jonson zalimce,
"maskenin ruhudur".
Geçmiş sabit ve değiştirilemez bir şey değildir.
Ek IV
Georges de La Tour…
…bir sanatçının eseriyle kişiliği arasında asla birebir bir
ilişki yoktur.
Ek V
Orta mesafeden doğa bildiktir; o kadar bildiktir ki,
gerçekten neler olup bittiğini bildiğimize inanacak kadar yanıltılırız. Çok
yakından veya çok uzaktan veya tuhaf bir açıdan görünenler şaşırtacak kadar
garip, bütün anlayışın ötesinde harikuladedir.
Ek VI
Bazı şizofren ve nörotiklerin yaşadığı gölge-dünya, önceki
dinsel geleneklerden birinde anlatılan ölüler dünyasına yakından benzer.
Ek VII
Gericault olumsuz bir hayalciydi…
"Bir kadın resmetmeye başlıyorum" demişti bir
seferinde, "ama her zaman bir aslan oluyor". Aslında çoğunlukla
sonunda ortaya çıkan bir aslandan oldukça az sevilebilir bir şey oluyordu,
örneğin bir ceset veya bir şeytan.
Ek VIII
Carlyle
…
Türkçeleştiren: Mehmet Fehmi İmre
İmge Yayınları, 2. Basım. 2003
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder