1 Aralık 2022 Perşembe

Aldous Huxley - Algı Kapıları

Aldous Huxley - Algı Kapıları

Cennet ve Cehennem

 


1886'da Alman farmakolog Ludwig Lewin, adının sonradan verileceği kaktüsün ilk sistematik incelemesini yayımladı.

…etkin maddesi olan meskalin…

…bir mayıs sabahı, bir gram meskalinin onda dördünün eritildiği yarım bardak suyu içtim' ve oturup sonuçları beklemeye başladım (s. 9).

 

 

Sözcükler seslendirir, ama aydınlatamazlar. Sembollerin gönderme yaptıkları şeyler ve olaylar karşılıklı özel deneyim alemlerine aittir.

Kendimizi, diğerlerinin bizi gördükleri gibi görmek en yararlı armağanlardan biridir.

 

Bir buçuk saat sonra çalışma odamda küçük cam bir vazoya dikkatle bakarak oturuyordum.

"Olmak-lık."

 

Meskalin deneyinde gözün yanıtlamak durumunda olduğu sorular bir başka şekildedir. Yer ve mesafe artık o kadar ilgi çekmez. Zihin algılayışını varoluşun yoğunluğu, belirginliğin derinliği, bir düzen içindeki ilişkiler şeklinde yapar (s. 15).

 

Beyin, sinir sistemi ve duyu organlarının işlevi aslında eleyicidir, üretici değil. Her insan, her an kendi başına gelenleri anımsamak ve evrenin her yerinde olan her şeyi algılamak yeteneğine sahiptir (s. 16-17).

 

Bu elenmiş farkındalığın içerdiklerini kesin bir biçimde açıklayıp ifade edebilmek için, insanoğlu dil adını verdiği şu sembol sistemlerini ve ima felsefelerini keşfetmiş ve bunu sürekli süslemiştir.

 

…gözlem altında, meydana gelen değişiklikler şöyle özetlenebilir:

1) Anımsama ve "doğru düşünme" yeteneği tamamen değilse bile biraz azalmıştır.

2) görsel izlenimler büyük oranda yoğunlaştırılmıştır

Uzaya olan ilgi ortadan kaldırılmıştır ve zamana olan ilgi de neredeyse sıfıra düşmüştür.

3) Gerçi zeka zarar görmez ve algılama olağanüstü gelişir, ancak irade daha kötüye doğru derin bir değişiklik yaşar.

Bu da, bence, sınırlı bir aklın "evrenin her yerinde olan her şeyi algılamak" durumuna ulaşabileceği en yakın noktadır.

 

Meskalin bütün renkleri daha üstün bir dereceye yükseltir ve insanın diğer zamanda hiç görmediği ince tonların farkına varmasını sağlar.

 

Ne kadar anlamlı olursa olsun semboller asla temsil ettikleri şey olamaz.

 

…kumaş kıvrımları…

 

Çoğumuzun sadece meskalin etkisi altında gördüğünü sanatçı her zaman görmekle doğuştan donatılmıştır.

 

"İşte bir insan böyle görmeli, şeyleri gerçekten oldukları gibi." Fakat bazı kuşkular vardı. Çünkü insan eğer hep böyle görürse, başka hiçbir şey yapmak istemezdi (s. 25).

 

Ama şimdi tefekkürü boylu boyunca biliyordum. Boylu boyunca, ama henüz tamamen değil.

 

…kendi ahlaki değerleri olmayan bir tefekkür biçimi yoktur, en çok mistik olanlar dahil. Bütün ahlakın en azından yarısı olumsuzdur ve yaramazlığı dışarıda bırakmaktan oluşur.

Pascal'ın dediğine göre, eğer insanlar sessizce odalarında oturmayı öğrenselerdi, toplam kötülüğün büyük bir kısmı yok olurdu. Algısı temizlenmiş mütefekkirin odasında oturması gerekmez.

 

Meskalin geçici olarak gözlerim kapalıyken şeyleri görme gücünü vermişti

 

…insanoğlu içgörüye nesnel varlıklardan daha fazla önem atfetmiştir, gözleri kapalıyken gördüklerinin gözleri açıkken gördüklerinden manen daha çok önemli olduğunu hissetmiştir. Neden?

 

Çin'de manzara ressamlığının önemli bir sanat biçimi düzeyine yükselişi yaklaşık bin yıl, Japonya'da yaklaşık altı yüz yıl ve Avrupa'da yaklaşık üç yüz yıl önce oldu.

 

Şizofreni kendi cehennem ve ıstırap hücreleri olduğu kadar kendi cennetlerine de sahiptir… / s. 38

 

…halüsinojenler, hepsi istisnasız tarihin başlangıcından beri insanlar tarafından bilinmiş ve sistematik olarak kullanılmıştır.

Bu bilinç değiştiricilerin çoğu şimdi doktor kaydı olmadan alınamaz ya da yasadışı ve oldukça riskli biçimde alınabilir. Batı sınırsız kullanım için sadece alkol ve tütüne izin vermiştir. Diğer bütün kimyasal Duvardaki Kapılar uyuşturucu olarak adlandırılmış ve yetkisiz alıcıları düşman olarak nitelendirilmiştir (s. 44-45).

 

…meskalin neredeyse tamamen zararsızdır. Alkolün aksine alıcısını dalaşmalar, şiddet suçları ve trafik kazaları gibi sınırsız eylem türüne yönlendirmez. Meskalin etkisindeki biri sessizce kendi işine bakar.

 

Kendini bilen benliği aşma gereksinimi, söylediğim gibi, ruhun başta gelen arzularından biri. Her ne nedenden olursa olsun erkekler ve kadınlar tapınma, iyi çalışma ve ruhsal eğitimle kendilerini aşamadıkları zaman, dinin kimyevi özdeşlerine sığınma eğilimindedirler; modern Batı'dan alkol ve "ahmak hapları". Doğu'da alkol ve afyon, Muhammedi dünyada esrar, Orta Amerika'da alkol ve mariyuana. Anlarda alkol ve koka. Güney Amerika'nın daha çağdaş bölgelerinde alkol ve barbituratlar (s. 47-48).

 

Sayısız insan kendini aşmayı arzulamaktadır ve bunu kilisede bulmaktan mutlu olacaktır. Ama ne yazık ki "aç koyunlar yukarı bakıyorlar ve beslenmiyorlar". Ayinlere katılıyorlar, vaazları dinliyorlar, duaları tekrarlıyorlar, ama susuzlukları dindirilemiyor. Hayal kırıklığı içinde, şişeye dönüyorlar.

 

Sıradan algılanmanın kalıplarından sıyrılmak, birkaç zamansız saat için dış ve iç dünyaların gösterilmesi, hayatta kalma saplantısıyla yüklü bir hayvana veya kelime ve fikir saplantısı olan bir insanoğluna göründükleri gibi değil, ama Özgür Akıl tarafından algılandıkları gibi doğrudan ve koşulsuz olarak; herkes ve özellikle entelektüeller için paha biçilemez değerde olan bir deneyim bu (s. 52).

 

Bilimcilerin tek önemli sorun kabul ettikleri şeyin aptalca araştırılması için her zaman para ve doktorlar olacaktır: Kim, kimi, ne zaman, neyi söylerken etkiledi? Bu teknoloji çağında bile söze dayanan insani bilimler onurlandırılır. Söze dayanmayanlar, varlığımızın mevcut gerçeklerinin doğrudan farkına varma sanatları, neredeyse tamamen göz ardı edilir.

 

Cennet ve Cehennem

…içinde "hayal mumu" asla kendiliğinden yanmayan bir insan için meskalin deneyimi iki kez aydınlatıcı.

 

Bazı insanlar hiçbir zaman bilinçle kendi karşıtlarını keşfetmezler. Diğerleri bazen bir ziyaret yaparlar.

Bunun için iki yöntem vardır.

Birincisinde ruh uzak yolculuğuna bir kimyasal yardımıyla çıkarılır; ya meskalin ya da liserjik asit. İkincisinde araç doğal olarak psikolojiktir ve zihnin öteki bölgesine geçiş hipnozla sağlanır.

 

Parlak nesneler bilinçaltımıza aklın öteki bölgesindeki gördüklerini anımsatabilir ve bu Öte Dünyadaki hayatın çapraşık imajları o kadar mutlu edicidir ki, bu dünyaya daha az dikkat etmeye başlarız ve böylelikle de bilinçsizce sürekli biçimle olan bir şeyi bilinçle yaşar hale gelebiliriz (s. 72).

 

Platon ve daha sonra dinsel sanatın gözde olduğu dönemde, Aziz Thomas Aquinas saf, parlak renklerin sanatsal güzelliğin tam esasını oluşturduğunu belirtmişlerdir.

Parlak, saf renkler Öte Dünyanın özellikleridir.

Parlak saf renkler esasta genel güzellik olarak değil, ama sadece özel bir tür güzellik olmaları nedeniyle hayale aittir.

 

Her zihnin öteki bölgesinde ebedi ışık ve ebedi rengin, ideal mücevherler ve hayali altının Öteki Dünyası yatar.

 

Aşinalık kayıtsızlığı doğurur. Parlak saf renkleri artık doğal nakledici bulamayacak kadar çok gördük.

 

Çevreyi saran karanlığın ortasında görüldüğünde ışık ve renk ebedi bir nitelik alma eğilimindedir.

 

Görsel deneyimin insandan fazla olan kişilikleri asla "bir şey yapmazlar". (Cennetteki kutsanmış asla "bir şey yapmamanın" benzeri.) Sadece var olmaktan memnundurlar (s. 81).

 

…diğer konular aynı olduğunda dinlenirken gösterilen bir kahraman kişinin, eylem yaparken gösterilene oranla daha fazla nakletme gücü vardır.

 

Niçin manzaralar belli bir çağ ve kültürün görsel edebiyatında yer almıştır da resimde yer almamıştır?

 

Hangi manzaralar (veya daha genel olarak hangi doğal nesnelerin temsilleri) daha fazla nakledici, daha doğal hayal-sunucudur?

Diğer her şey eşit olduğunda (çünkü yeteneksizliğin yerini hiçbir şey dolduramaz), en çok nakledici manzaralar birincisi doğal nesneleri çok uzakta gösterenler ve ikincisi de bunları yakından gösterenler (s. 85).

Mesafe görüşe büyü ekler, ama aynı şekilde yakınlık da.

 

Ek I

…görsel deneyimle hücre, kimya ve elektrik düzeyleri arasındaki ilişkilerin doğası…

 

Ek II

Yetersiz beslenmenin ilk sonucu bir biyolojik hayatta kalma aracı olan beynin verimliliğini azaltmak. Yetersiz beslenen insan anksiyete, depresyon, melankoli ve anksiyete duygularıyla etkilenmek eğiliminde.

 

Ama öyle veya böyle, bütün deneyimlerimiz kimyasaldır ve eğer bazılarının sadece "ruhani", sadece "entelektüel", sadece "estetik" olduklarını hayal ediyorsak bu, sadece bu deneyimler meydana geldikleri anda iç kimyasal çevreyi inceleme işine hiç girişmediğimiz içindir (s. 103).

 

Ek III

Havaifişekler, gösteriler, teatral oyunlar (bunlar esastan hayali sanatlar).

 

Görkemli törenler, zamanın başından beri siyasi bir araç olarak kullanılan görsel bir sanattır.

 

"Marangozluk" dedi Ben Jonson zalimce, "maskenin ruhudur".

 

Geçmiş sabit ve değiştirilemez bir şey değildir.

 

Ek IV

Georges de La Tour…

…bir sanatçının eseriyle kişiliği arasında asla birebir bir ilişki yoktur.

 

Ek V

Orta mesafeden doğa bildiktir; o kadar bildiktir ki, gerçekten neler olup bittiğini bildiğimize inanacak kadar yanıltılırız. Çok yakından veya çok uzaktan veya tuhaf bir açıdan görünenler şaşırtacak kadar garip, bütün anlayışın ötesinde harikuladedir.

 

Ek VI

Bazı şizofren ve nörotiklerin yaşadığı gölge-dünya, önceki dinsel geleneklerden birinde anlatılan ölüler dünyasına yakından benzer.

 

Ek VII

Gericault olumsuz bir hayalciydi…

"Bir kadın resmetmeye başlıyorum" demişti bir seferinde, "ama her zaman bir aslan oluyor". Aslında çoğunlukla sonunda ortaya çıkan bir aslandan oldukça az sevilebilir bir şey oluyordu, örneğin bir ceset veya bir şeytan.

 

Ek VIII

Carlyle

 

Türkçeleştiren: Mehmet Fehmi İmre

İmge Yayınları, 2. Basım. 2003

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder