25 Mayıs 2013 Cumartesi

David McGowan – Amerikan Faşizmi


David McGowan – Amerikan Faşizmi

En Büyük Sır Herkesin Gördüğüdür.

Bana öyle geliyor ki bir ya da iki nesil sonra insanların esareti sevmelerini sağlayan ilaçlara dayalı bir sistem geliştirilmiş olacak. Böylece tüm toplum acı vermeyen bir toplama kampına dönüştürülecek ve insanlar özgürlüklerinin ellerinden alınmasından mutlu olacaklar; çünkü propaganda ya da ilaç kullanarak beyin yıkama sonucunda insanlar isyan etmeye dair bütün arzularından arındırılmış hale gelecekler.
Aldous Huxley, 1959

Propagandanın ustaca ve sürekli uygulanması sonucunda insanların cenneti cehennem veya tam tersi bir şekilde sefil bir hayatı da cennet olarak görmeleri sağlanabilir.
Adolf Hitler, 1935


21 yüzyılın başında Birleşik Devletler’de yürürlükte olan politik sistemin adı faşizmdir. Elbette biz onu böyle isimlendirmekten hoşlanmıyoruz; ona “demokrasi” demeyi tercih ediyoruz. (s. 15)

Faşizmiz soykırımla eşanlamlı olduğuna dair yanlış inanç faşizmin gerçekte ne olduğunun anlaşılmasını engellemektedir. 1984 ve Brave New World gibi kitaplar da aynı çarpıtmanın yüksek sanat değeri taşıyan versiyonlarıdır. Bu kitaplar ve bunlara benzer diğerleri, otoriter bir devletin neye benzediğine dair gerçek dışı bir görüş oluşturdular ve bunun sonucunda sahte bir güvenlik hissine kapılmamıza neden oldular. (s. 18)

Faşizm: Katı tek parti diktatörlüğü, muhalefetin güç kullanarak bastırılması, merkezi hükûmetin kontrolü altında serbest ekonomik girişim, saldırgan milliyetçilik, ırkçılık, militarizm vb. tarafından karakterize edilen yönetim şekli. (Webster’s New World Dictionary) (s. 18)

Afro-Amerikalılar ABD nüfusunun %12’sini oluşturmaktadır ve uyuşturucu kullananların da buna yakın bir oranı (%13) Afro-Amerikalıdır. Fakat uyuşturucu kullanmaktan hapse girenlerin %74’ü siyahtır. (s. 23)

…her Amerikalı şunu çok iyi bilir ki bu ülkenin iki büyük siyasi partisi arasında temelde hiçbir fark yoktur.

Bu kısmı sakın hafife almayın. İllüzyonu devam ettirmek hayati önem taşır. Bu yüzden aslında benzer ideolojileri paylaşan üst düzeydeki insanlar siyasi rakipler gibi hareket eder ve birbirlerini küçümserler. (s. 30)

Gerçek şu ki birbirlerinden ancak “profesyonel” güreşçilerin birbirlerinden nefret ettikleri kadar nefret ederler.
…bunların hepsi sadece güç gösterisi. (s. 34)
Bir yalanın inandırıcılığı büyüklüğüyle doğru orantılıdır.
Adolf Hitler

Sihirle ilgili yaptığınız hilede başarılı olmanın yolu hileyi sol elinizle yaparken bütün izleyicilerin sağ elinize bakmasını sağlayabilmektir. Politika sanatı da aynen böyle işler. (s. 53)

Amerikan “demokrasisi” kazananın hepsini aldığı bir seçim sistemi üzerine kurulu. Ve küçük bir partinin, maddi kaynaklar ve medya desteğinden yoksun adayının en ufak bir kazanma şansı yok. (s. 60/61)

İsveç / İsviçre
…her iki ülke de savaş boyunca üçüncü Reich’a hayati hizmetlerde bulundular.

Nazi rejimi’nin SKF (İsveç devletininde ortak olduğu İsveç metal bilye şirketi)ile dostane ilişkileri vardı.
Savaş süresince, SKF’nin üretiminin %60’ı Almanya tarafından kullanıldı. (s. 64)

SKF’nin yöneticilerinden biri olan Hugo van Rosen, Lutwaffe’nin başkanı Hermann Goering’in kuzeniydi. Bir diğer yönetici William L. Batt aynı zamanda I.G. Farben kartelinin bir yan kuruluşu olan Amerikan Bosch’un başkanıydı. Diğer birçok Nazi şirketiyle birlikte bu iki kurum da Wall Street’teki Sullivan&Cromwell’den John Foster Dulles tarafından temsil ediliyor ve korunuyordu.

Roosevelt,
Batt’ı savaş ürünleri konseyinin başkan yardımcılığına atadı. Batt aynı zamanda Bush’un iş ortağı Avarell Harriman’ın yakın dostuydu. (s. 65)

7 Aralık 1941
7:02’de Pearl Harbor’un radar sistemini kullanan Onbaşı,
Oahu’nun sadece 130 mil kuzey doğusunda büyük bir Japon uçak filosunu fark etti. Üsleri anlaşılmaz bir şekilde bunların Amerikan uçakları olduğunu söyleyerek haberi ciddiye almadılar.

7:45’de,
…büyük saldırının ilk bombaları atılmaya başlandı.
Garip bir biçimde, sahildeki mühimmat ve yakıt depoları hedef alınmamıştı. Ve çok büyük şans eseri, filonun en değerli varlıkları olan uçak gemilerinin üçü de denize açılmışlardı.
Açıktır ki bu saldırı askeri bir amaca hizmet etmiyordu, (s. 70)

Iwo Jima adası
72 gün aralıksız bombalandı. (s. 72)

…bir savaş muhabiri
Amerikan birliklerinin Pasifik’teki vahşetini şöyle aktarıyordu: Esirleri soğukkanlılıkla vurduk, hastaneleri yok ettik, cankurtaran botlarını bombaladık, düşmanımız olan sivilleri öldürdük ya da onlara kötü muamele ettik, yaralıları öldürdük, ağır yaralıları ölülerle aynı mezarlara tıktık ve masa süsü yapmak için düşmanın kafatasındaki etleri kaynattık ya da kemiklerini büküp mektup açacağı olarak kullandık.

1944’te çekici bir sarışının Pasifik’teki nişanlısının gönderdiği Japon kafatası ile çekilmiş tam sayfalık bir fotoğrafı Life dergisinde yayınlandı. Time sevinçle şöyle haber veriyordu: “iyi tutuşturulduklarında, Japon şehirleri sonbahar yaprakları gibi yanacak.” (s. 73)

Tüm savaş boyunca Birleşik Krallık’ta toplam 60.000 sivil hayatını kaybetti.
ABD ve İngiltere, …tek bir hava saldırısı sonucunda Dresden’de 130.000 Alman’ı öldürdü. (s. 74)

Savaşacak gücü kalmadığı halde Japonya’ya atılan iki atom bombası, …Sovyetler Birliği’ne uyarıydı. (s. 77)

On binlerce insanın hayatına son verecek silahları kullanıp sonra da bunun hayat kurtarmak için yapıldığını savunmak, her zaman ve her durumda, yorum yapmayı bile gerektirmeyecek kadar saçma bir iddiadır. (s. 78)

Kırk milyonu sivil olmak üzere altmış ilâ yetmiş milyon arasında insanın öldüğü bir savaşta öldürülen Yahudi sayısı altı milyonu geçmiyordu.
…biz neden sadece bu altı milyonu hatırlıyoruz? (s. 81)

Amerika’nın savaş boyunca verdiği toplam askeri kayıp 292.000’dir.
İngilizler 300.000’in altında kayıp vermiştir. (s. 84)

İçeriğin ihyası için biçimler maniple edilir.

Saldırgan bir ülke olarak sürekli birileriyle savaşmanız gerekir ama insanlarınıza neden ölüme gittiklerini söyleyemezsiniz. (s. 88)

…kendi iç çatışmalarına dalmış bir halk, devlet için bir tehdit oluşturmaz. Toplumun sorunları için bir etnik gurubu günah keçisi yapmaya çalışan insanlar aslında tüm etnik gurupların düşmanının faşist devlet olduğunu göremezler. (s. 90)

Devlet, göz önündeki basit işlerin icrasında dikkat çekecek biçimde hatalar yapar (bunu bilinçli olarak yapar, dolayısıyla bu bir hata değil politikadır).
Halk, hata olarak gördüklerine karşı tepki verir. Bazıları lehte bazılarıysa aleyhte tepki verir.
Bu iki kutup arasındaki tartışmanın oluşması için gerekli düzenlemeleri yine devlet organize eder. Taraflar çatışarak, halk kitleleri içerisinde birikmiş olan gerilimi alırlar. Bu süreç devlete küçük hatalarla başa çıkabilme tecrübesinin yanı sıra tüm bunlar olup biterken perde gerisinde at koşturma imkânını verir.
100. sayfadan sonra yüzyıl boyunca başkanlık koltuğunda oturmuş olanların biyografilerine yer verilmiş.

(Truman dönemi)
Afyon, Türkiye’de yetiştiriliyor, Lübnan’da morfin haline getiriliyor, Sicilya ve Marsilya’daki laboratuvarlarda uyuşturucuya dönüştürülerek Küba yoluyla dağıtım ağının merkezi olan ABD’ye getiriliyordu. Operasyonun tümünü Lansky Florida’dan yönetiyordu ve Küba’daki operasyonlar da Trafficante Ailesi tarafından yürütülüyordu. (s. 137)

 Truman 3 Eylül 1946’da
Paperclip Projesini onayladı. (s. 140)

(İran Operasyonu)
Darbenin amacı Dr. Muhammed Musaddık’ı devirip yerine pek de rastlantısal sayılmayacak bir biçimde kişisel servetinin büyük kısmı, Rockefellerların sahip olduğu Chase Manhattan Bankası’nda bulunan ve babası savaş boyunca ateşli bir Nazi destekçisi olan Şah Rıza Pehlevi’yi geçirmekti. (s. 147)

“Yeni teknolojiler, toplumun gittikçe artmakta olan bir bölümünü, bütün alışılmışın dışındaki hareket tarzlarının hastalık belirtisi olduğu ve bilimsel olarak normal kabul edilen davranışların gittikçe daralan bir standardı olduğu yönünde şartlandırıyorlar.
Böylece kimsenin, hareketlerinin maniple edildiğinin farkına varamayacağı ve dolayısıyla hiçbir karşı koymanın da mümkün olamayacağı sorunsuz bir sistem ortaya çıkar.
Yaşadığımız hayat, artık değişik hayat tarzları arasında en iyi olan değildir; var olan tek hayat tarzıdır.”
Peter Schrag, 1978 (s. 193)

ABD’deki AIDS kurbanlarının çoğu tarihsel olarak yönetici elit tarafından dışlanılmış gurupların mensuplarıdır. (s. 221)

BM raporlarında şunlar yer alıyor: Hastalığın bazı Afrika ülkelerindeki genç nüfusun yarısını öldürmesi bekleniyor. Sonuçta bu ülkelerin ekonomileri ve toplumları imha olacak. (s. 223)

Önemli: 1973’te yapılan genetik araştırmalar, Stanley Cohen, Herbert Brown

Türkçeleştiren: Bahadır Gülle
Okul Yayınları
Şubat 2005

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder