9 Şubat 2015 Pazartesi

Anton C. Zijderveld - Klişelerin Diktatörlüğü

Anton C. Zijderveld - Klişelerin Diktatörlüğü


Klişeler, çoğunlukla zoraki olarak güncel dilimize giren sadece konuşma biçimleri değildir. Onlar aynı zamanda düşünüş, duyuş ve yapış biçimleridir ve bu noktada kurumlara çok benzemektedirler.

…klişeler çoğu insanlar tarafından kullanılmakta ve zamanla yıpranmaktadır. Orijinal anlamları kaybolmaktadır. İfade, sadece boş bir biçime dönüşmektedir.
…çünkü herkes düşünmeden onları tekrarlamaktadır.

Klişe, insanların sağduyusal olarak şüphelenmedikleri doğallıkları içinde insana hitap eder.

Gündelik yaşamda klişeler karşılıklı iletişimin gres yağı olarak işlev görmektedirler.

1. Giriş
(Pareto) Ona göre tüm klişeler zinciri –ki onları türemler olarak adlandırmaktadır- insani koşulların parçasıdır. (s. 15)

Klişe kavramını kültürel sosyoloji açısından anlamın işlev tarafından aşılması olarak tanımladıktan sonra, modernleşmenin (sanayileşme, kentleşme, sekülerleşme, kapitalizm ve bürokrasinin doğuşu vs. süreçleri kapsayan şemsiye bir kavram) konuşma, düşünüş, duyuş ve davranış dünyamızda klişe kullanımını nasıl güçlü bir şekilde ilerlettiğini göstermek istiyorum. (s. 17-18)

İkinci klişejenik konfigürasyonu (ilki din ve büyü) daha sonra konuşacağımız çok çeşitli sebeplerle anlamın giderek daha fazla işlev tarafından geri plana itildiği modern toplumlarda bulmaktayız.
İnsanlar klişelerle düşünme, hissetme ve davranmaya eğilimlidirler.
İnsanlar klişeler tarafından biçimlendirilmekte ve bu klişeler bireyin bilincini sağlam bir şekilde denetim altında tutmaktadırlar. (s. 18)

Modernleşme yolunu izleyen toplumlar –veya er ya da geç bu yolu izlemek zorunda kalacak toplumlar- kaçınılmaz bir şekilde klişevari olacaklardır.

Toplum modernleşmeye başladığında gündelik konuşma anlamsal içeriğini kaybetme tehdidiyle karşı karşıya kalmaktadır.

Modern insan, titizlikle mektup yazmak için zaman ayırmak yerine telefonla gevezelik etmektedir. Bu gevezelikte doğal olarak düşünmeye çok az yer verilmektedir. Dil, rahatlıkla yıpranmış düşünme kalıplarına ve ifade biçimlerine uyarlanmaktadır.
Doğal olarak bunun bir faydası var: bu, bizim iletişimimizi işlevsel kılmakta ve kolaylaştırmaktadır. (s. 19)

2. Klişenin Tanımı: İşlevin Anlamı Örtmesi
Klişe sözcüğünü anlamı
Tekrar tekrar kullanıldığı için yıpranan ve bu nedenle artık bir şey ifade etmeyen çevirme/döndürme veya figür, kalıp. (s. 24)

Klişe, anlam üzerinde her türlü düşünmeyi engellerken davranışı da teşvik etmektedir.

Klişenin sosyolojik özü, orijinal anlamların yerini toplumsal işlevlere bırakması vakıasından ibarettir. Anlamdan işleve doğru gelişen bu kayma, tekrarcı kullanımdan kaynaklanmakta ve düşünmeden uzaklaşmayı kuvvetlendirmektedir.

Klişelerin en önemli özellikleri
Klişe, geleneğe ait insani ifadenin bir biçimidir. (s. 28)

Klişeler, önceki kuşakların kadim bilgeliklerini taşımaktadırlar. (s. 29)

Klişe sözcüğünü ilk akla gelen his değeri dilbilimseldir: klişe kavramıyla özellikle fazla kullanılmış ve dolayısıyla yıpranmış bir ifade veya cümleyi anlıyoruz. (s. 30)

(klişe) aynı zamanda jestleri ve spesifik eylemleri de içermektedir.

Özellikle başlangıçtaki ifadesel ve sembolik karakterinden dolayı klişeler görsel sanatlar, edebiyat ve müzikte ortaya çıkmaktadır. (s. 31)

Bilişsel düşünce gerektirmediği için klişeler kolayca tüketilebilirler.
Kişi, kafasını çalıştırmak zorunda değildir. (s. 32)

Anlamı önemsiz olduğu için klişeler sıkça çok kısa deyimler veya bedensel jestlerle kısa boğaz seslerinden ibarettir.
Çoğu konuşmacı için kekelemenin yerine geçen bir ifade olarak işlev görmektedir. (s. 34)

Klişeler ve sloganların çok ortak yanları vardır.
Sloganlar sıkça tekrarlandıklarında klişeye dönüşebilirler. (s. 36)

Klişeler kolay bir şekilde ayırt edilebilir. Yani onlar şeyleşme olarak adlandırılan sürece tabidirler. (s. 37)

Modernite > klişeler > şeyleşme

Şeyleşmeden dolayı klişeler nesnelleşme, özerkleşme eğilimindedirler. (s. 39)

Klişeler orijinal semantik güçlerini ve dilbilimsel çekirdeklerini kaybedebilirler.
Ama asla tümüyle anlamlarından sıyrılamazlar. (s. 40)

Klişenin özgün anlamı (…) işlevselliği tarafından bastırılmaktadır.

Siyasal bir toplantıda konuşmacı sürekli olarak “demokrasi” ve “özgürlük” üzerinde konuşuyorsa, hazır bulunanlardan hiç kimse ondan bu iki kavramın daha detaylı bir tanımını sormayacaktır. Çünkü bu kavramların kesin bir anlamı yoktur, bunlar insanları belirli bir kıvama sokmak, belirli bir zihniyeti aşılamak ve bir tutum oluşturmak amacıyla kullanılmaktadır. (s. 41)

Anlam; katılımcılara öngörüde bulunmayı mümkün kılan etkileşimdeki bir özellik iken, içselleştirme anlamın ortaya çıkmasına neden olan önsel bir mekanizmadır. (.s 44)

Anlam, büyünün egemen olduğu sosyal-kültürel bir bağlamda kolayca işlev tarafından bir kenara itilmektedir. (s. 48)

Klişe (…) işlevseliğin arttığı insani bir ifade olarak görülmelidir. Veya başka bir deyimle klişeler, anlam enflasyonunun sonucudurlar.

Bunun sonucunda anlam işlev tarafından gölgelenmektedir. (s. 51)

3. Klişevari Toplum: Modernite ile Klişeler Arasında Karşılıklı Çekim Gücü
Modernleşmiş bir toplumda klişelerden kaçınmak zordur.
Sosyal ve kültürel yaşamın yapısında işlevsellikleri artmaktadır. Bu anlamda modern toplumu, kısaca klişevari toplum olarak adlandırıyorum. (s. 54)

Benjamin’in fikri: Sanayileşmenin sonucu olarak hayatımızda aura azalmaktadır.
Benjamin, gözlemlediğimiz nesnelerin mesafeli olarak deneyimlediğimiz ünik nesneler olarak göründüğünü söylemektedir.
Bu demektir ki, biz bunları ne yeniden üretebilir ne de bu deneyimi bir kez daha tekrarlayabiliriz.
Benjamin, ünik olma ve mesafe kavramlarının bileşimini aura kavramıyla adlandırmayı önermektedir. (s. 55-56)

Aura önemli oranda belirli bir kültür politikası içinde biçimlenen toplumsal tanımların sonucudur.

Aurası olmayan sanat eserleri istisnasız zamanla can sıkıcı olurlar. (s. 57)

Modern toplumda hızlı ve kolay tüketim yapmak için nesneler büyük miktarda edinilmelidir. Bu demektir ki, biriciklik ve mesafe kavramı azalmaktadır. (s. 58)

Süpermarket, küçük köy bakkalından daha işlevseldir, fakat sosyal açıdan daha fazla ölü bir mekândır.
Anlamın işlev tarafından gölgelenmesinin mükemmel bir örneğidir. (s. 62)

Modern insanlar kolayca bir arkadaş ya da eşlerini bırakıyorlar.
Bu ilişkiler daha fazla duyguların arzulanmasına ve devamında tüketilmesine dayanmaktadır.
Sadakat, günümüzde tıpkı onur gibi demode olmuş bir kavramdır.
Hiç şüphesiz auranın azalması ile klişeler arasında karşılıklı bir çekim gücü bulunmaktadır. (s. 68)

Süre, anlamlı, kesintisiz bir şekilde zamanın öznel olarak deneyimlenen ve bilinç tarafından titiz bir şekilde izlenen şeydir.

Aura bir kültürde azalmışsa klişelerin işlevselliği artacaktır. (s. 69)

Ritüelleşme anlam ve mananın buharlaşmasına yol açıyor. (s. 72)

Ne zaman modern birey, modern öncesi birey gibi geleneksel kurumlarla kesintisiz bir ilişki kurmaya muktedir olamazsa o süreli olarak olan biten ve yaptığı her şey karşısında düşünsel/eleştirel sorular sormak zorunda kalacaktır. Bu demektir ki, motifler, anlamlar, değerler ve normlar doğallığını kaybetmekte ve sürekli tefekkürün malzemesi olmaktadır.
Anlamın işlev tarafından gölgelenmesi modern soyut toplumun temel bir özelliğidir. (s. 75)

Bir toplum modernleşme etkisiyle soyutlaşırsa (…) klişeler kurumların yerine geçen şeyler olarak işlev görmeye yönelmektedirler. O zaman kurumsal boşluğu doldurmaktadırlar. (s. 84)

Modern insan çok konuşmaktadır, çünkü konuşmak için çok az bilişsel ve duygusal enerji harcaması gerekmektedir. (s. 87)

Bürokratik tarzda örgütlenmiş yaşam, kaçınılmaz bir şekilde kütlevi ve sanal olarak sonsuzca üretilebilen stenografik kodlara işlenmiştir. (s. 90)

Klişeler ve modern kültür birbirlerini karşılıklı olarak çekmekte ve teşvik etmektedirler.
Anlamın işlev tarafından sollanması (…) dünyanın büyüden arındırılması (…) şeklinde tanımlanan rasyonelleşme sürecinin kalbidir.

Modern soyut toplumun spesifik klişesel koşulları:
Modernleşme sürecinde birey ile onun sosyal ve siyasal çevresi aşamalı olarak sosyal yapının bir köşesine itildiler ve bunlar yerlerini bilim, teknik, siyaset ve özellikle de büyük ekonomik korporasyonlara bıraktılar.
Anlamlar, değerler, normlar ve motiflerle alakalı olarak geleneksel aracı yapıların bu açıdan geride bıraktığı boşluk kolaylıkla klişeler tarafından doldurulmaktadır.
Bu durumdan dolayı birey bir düalizme düşmektedir.
Sosyal ve siyasal yapıları, kendi karşısında duran özerk ve objektif yapılar olarak deneyimlemekte; kendi kendini aynı şekilde potansiyel bağımsız ve sübjektif bir yaşam sahibi özerk bir kişi olarak görmektedir. (s. 92)

Özerkleşmenin önemli bir sonucu, modern öncesi toplumda sıkı sıkıya geleneksel kurumlarla bağlantılı olan değer, norm, anlam ve motifler kurumsal bağlarını koparmakta ve sanki sosyal bakımdan serbest ve ahlaki bakımdan bağlayıcı olmayan bir konuma gelmektedirler.
Modern değer, norm, anlam ve motiflerin uçuşkan niteliği köklü bir şekilde bilişsel belirsizliğe, duygusal istikrarsızlığa ve ahlaki değişkenliğe yol açmıştır.
Bu ortamda kelimeler ve eylemler artık birbirleriyle bağlantılı değildirler. Bir kimse bir an bir şey söyleyebilir ve başka bir anda tümüyle farklı bir şey yapabilir. Bu kesinlikle klişesel bir koşuldur. (s. 93)

Bu ortamda geleneksel kurumlar konuşma (dil) ve davranışı (eylem) teşvik etmek için güçlerini kaybederler.
Son olarak bürokrasi
Modern bürokrasi doğal olarak yurttaşlarından akıcı, işlevsel bir dil kullanımı ve davranış tarzı talep etmektedir. (s. 94)

4. Toplumsal Bağlarından Kopmuş Klişeler: Klişenin Toplumsal ve Siyasal İşlevleri
Klişelerin işlevleri nelerdir?
a) Klişeler, bilişsel düşünümselliği engellemeye muktedirler,
b) Klişelerin (…) tekrarlayıcı karakteri hayati öneme sahiptir. Bir uyaran karşısında kişi sürekli aynı tepkiyi vermelidir. (s. 98)

Günlük yaşamın temel düzeyinde ve sürekli etkileşimlerde klişeler kaçınılmazdır. (s. 99)

İletişimsel değil işlevsel bir cümle…

Klişe-soru ve klişe-cevap hiçbir anlam içermez, fakat iletişimin iki tarafının herhangi bir bilişsel ve duygusal yatırımını istemeksizin zorunlu, işlevsel etkileşimi olanaklı kılar. (s. 100)

Şizofren, tümüyle kişisel-özel bir anlam ifade eden bir gerçeklik inşa etmiştir.

Gerçeklik (…) gerçekten de aşırı kırılgan ve güvensiz bir durumdur.
Klişeler (…) çoğunlukla bu kopmaları onarmak amacıyla kullanılmaktadır.

Utangaçlık, hızla akan günlük rutinden bir kopmadır. (s. 104)

Hiçbir söylemeden sayfayı doldurmak ve maksimum düzeyde klişe kullanmak…


(Pareto) Tortular ona göre insansal davranışın vitalistik, rasyonel olmayan itkileridir. Bunlar insani uygarlığın gelişmesinde sabiteleri oluştururlar.
Türemler ise bu itkilerin sayısız rasyonelleştirilmeleridir.
Bu türemler sürekli olarak değişirler. Bunlar, Pareto’ya göre her istenen uzunluğa çekilebilen lastiklerdir. Pareto, mantıksal-deneysel yöntem yardımıyla tüm bu dikkat çekici gülünç türemleri aşabileceğine inanıyordu. Bunu Trattato di Sciologia Generale adlı çalışmasıyla yapmaya çalışmıştır.
O, büyüyü insansal davranışın oldukça güçlü bir tortusu olarak görüyordu. (s. 110)

Çocuk uyaklarında kelimelerin semantik içeriği çok önemli değildir, özellikle bu kelimeler ritmik olarak beden hareketlerine eşlik ediyorsa. Kelimelerin sesleri, cümlelerin ritmik kadansı ve bedensel hareketler çocukları büyülemektedir.

Burada önemli olan kelimelerin ritmi, cümlelerin semantik yapısı ve eşlik eden bedensel hareketlerdir. Anlamlar değil… (s. 111)

Dedikodu, rasyonel-bürokratik bir düzende, modern ekonomideki kara para dolaşımına benzer.

5. Klişeler ve Sıkılganlık: Zaman Deneyiminde İşlevin Anlamı Örtmesi
Toplum soyutlaşır ve bireyler (…) anlamlı ilişkiler kurmaya (…) muktedir olamazlarsa yabancılaşma ve anomi gibi (…) sıkılganlık ortaya çıkacaktır. (s. 131)

Modernleşmiş bir toplumda zaman bilinci hemen hemen tümüyle saat zamanının (objektif zaman) tekeline girmiştir. Burada söz konusu olan sübjektif zamanın objektif zaman tarafından gölgelenmesidir. (s. 132)

İnsan davranışı her biri belirli bir zamanı alan sayısız ortamlarda vuku bulmaktadır. (s. 135)

Bu ortamları saat vaktiyle de ölçebiliriz.

Gnostik, mutlak, mutlak özgürlük, mutlak hakikat ve mutlak zamanı –başka bir deyişle beden ve kurumların aracılığına bağımlı olmayan bir anlam, özgürlük, hakikat ve zamanı- aramaktadır (kurumlar, yabancılaşmanın nesnelleşmiş ve nesnelleştirici kaynaklarıdır). (s. 139)

Hegel’in felsefesi güçlü gnostik nitelikler taşımaktadır: nitekim o nesnelik içinde diyalektik yabancılaşma yoluyla mutlak saflık (öznellik) düzeyine doğru zihnin gnostik gezisini tasvir etmektedir. (s. 140)

6. Klişelerin Sınırları: Klişelerin Gücünü Göreceleştiren Stratejiler
Büyü, tekrarların güç yarattığı fikrine dayanmaktadır.
Mana, daha çok ve hemen hemen zorunlu olarak sözcüklerin ve jestlerin monoton hareketlerinden çıkmaktadır.

Büyü (…) klişelerin özüne çok benzemektedir. (s. 157)

Modern dünya, kesinlikle din olgusunu bilimle değiştirmiştir.

Ucuz sanat ürünleri daime kolayca tüketilmekte ve özümsenmektedir. Estetik yenilenme ve özgünlük asla onun amacı değildir ve herhangi bir derin estetik teori ya da düşünceye dayanmamaktadır. Ucuz sanatın üreticileri sadece mevcut estetik beğenilere hitap etmek ve sadece tüketicinin ihtiyaçlarını hızlı ve acil bir şekilde tatmin etmek istediği için özellikle eski teknikleri ve yıpranmış konuları kullanma ve dolayısıyla da tekrar yıpranmış duygulara hitap etme eğilimindedirler.

Ucuz sanatta her şey çoğunlukla harmonik ve sorunsuzdur. Karşıtlıklar ve çatışmalardan özenle kaçınılmaktadır.
O, asla aykırı düşmek ya da tüketicilerini kızdırmak istemez. (s. 171)

Popüler edebiyat (…) ucuz sanatla doludur.

Ucuz sanatın üçüncü özelliği ucuz diye andığımız duygulara/hislere hitap etmesidir.
Bu hitap, kolay ve yüzeysel olmalıdır. (s. 172)

Mahler, romantizmi aşmak için bilinçli bir çaba sarfeden romantikti. Bu noktada onun kullandığı tekniklerden biri ucuz sanatın pür estetik yüceltilmesiydi. (s. 176)

7. Sonsöz: Kültür Sosyolojisi ve Kültür Eleştirisi
Modern sosyolojinin özellikleri:
1- İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilke olarak bir Amerikan disiplini olmuş ve bu nedenle de özellikle pragmatik, işlevsel-rasyonel yönelimli, endüstrileşmiş toplum ve kültüre hizmet etmek üzere donanmıştır.
2- hakikatin teori (kavramlar) ve gerçeklik (olgular) arasındaki bir ilişkidn (corespondentite) ibaret olduğuna değin sabit bir inanca dayanmaktadır.
3- bu sosyoloji işlemselciliğe dayanmaktadır. Yani kavramların nicel (istatistik) araştırma teknikleri için hazır hale getirilmesi sabit inancından hareket etmektedir.
4- Araştırmanın amacı, -hakikate değil- mümkün olduğunca yüksek bir olasılık fikrine (verisimilitude) ulaşmaktır.
5- Araştırmanın kendisi tekrarlanabilir olmalıdır –yani başka araştırmacılar da (…) aynı sonuçlara ulaşmalıdırlar.
6- metodoloji disiplini artan düzeyde araştırma tekniklerinin sistematik kurgusuna ve ileri açılımlara doğru geliştirilmelidir.
7- sonuç olarak (…) sosyoloji, uygulamalı bir sosyal bilim olmalıdır. (s. 187-188)

Tümüyle yanlış anlaşılan verstehen (anlama) kavramı yüzünden belirsizlik sadece büyümektedir. Bu kavram çoğunlukla einfühlung (özdeşleyim) kavramıyla özdeşleştirilmekte ve bir nevi duygusal, irrasyonel bilgi kazanma yöntemi olarak görülmektedir. (s. 189)

Modernleşmiş bir toplumda insanlar yaşamın kalitesi konusunda sorular sormaya başladıklarında kültür sosyolojisi kaybettiği işlevselliğini yeniden kazan(maya başlar). (s. 190)

Kültür sosyolojisinin ulaşmak istediği rasyonellik işlevsel değil, özseldir. (s. 191)

Modernite, ilk etapta modern insanların zihniyetidir.
İnsan davranışını koşullandıran değerler, normlar, motifler ve anlamlardır. (s. 194)

Türkçeleştiren: Kadir Canatan
Açılım Kitap
Mart 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder