2 Şubat 2015 Pazartesi

Arthur Schopenhauer

Arthur Schopenhauer (1788-1860)

Zengin bir iş adamının oğludur. Yazar olan annesi sayesine edebiyat çevreleriyle yakınlık kurmuştur. Eğitim amacıyla Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde bulundu. Göttingen Üniversitesi’nde tıp eğitimine başladı. Bu dönemde felsefeye yöneldi. Felsefe eğitimi için 1911 yılında Berlin Üniversitesi’ne geçti.
1813 yılında Yeterli Neden İlkesinin Dörtlü Kökü Üzerine başlıklı çalışmasını yayımlayarak Jena Üniversitesinden doktora derecesini aldı.
Önemli yapıtlarını yayımladığı yıllarda ününün ve etkisinin doruğunda bulunan Hegel’in gölgesinde kalan Schopenhauer, gerçek bir Hegel karşıtı ve hatta düşmanıydı.
Fichte, Schleiermacher ve Schelling gibi tüm idealist filozof kuşağından derin bir hoşnutsuzluk duymakta idi. Kötümser bir üslubu vardır.
Schopenhauer’in eserlerinde Platon, Kant ve Hint Felsefesinin etkileri görülür.

Schopenhauer’ın metafizik sistemi, yaşam ve gerçeklik üzerine kötümser bir bakışın metafiziksel bir haklı çıkarılışını açımlamak esasına dayanır.

Yeterli Neden İlkesi
Bu çalışmada Schopenhauer “Neyi bilebilirim ve şeylerin doğası nedir?” diye sormaktadır. Cevaba giden yolda gerçekliğin çözümlemesini yapmak ister ve bunun için ilk olarak yeterli neden ilkesini ele alır. Bu ilkenin en basit formu “hiçbir şeyin nedensiz olmayacağını” öne sürer.

Yeterli Neden İlkesinin dört formu:
1. Fiziksel Nesneler: Bunlar uzayda ve zamanda birbirleriyle nedensel ilişkiler içinde varolurlar
2. Matematiksel Objeler: Burada uzay ve zamanla ilişkili olan geometri ve aritmetikle karşılaşırız. Uzay ve zaman parçalarına ilişkin yasa, yeter neden ilkesinin bir başka biçimini, yani varlık dediğimiz ilkeyi ortaya çıkarır.
3. Soyut Kavramlar: Burası mantığın alanıdır ve burada yeterli neden ilkesi, bilme yollarına uygulanır.
4. Ben Bilgisi: Ben-kendilik (self) isteyen, istekte bulunan, istemde bulunan öznedir. Bu isteyen ya da davranan özne, bilen özne için konudur. Biz buna öz-bilinçlilik diyebiliyoruz. Ben ile onun istenç edimleri arasındaki ilişkinin bilgisini yöneten ilke, eylemin yeterli nedeni olarak, kısaca güdülenme (motivasyon) yasası olarak adlandırılabilir.

Böylece biz fiziksel zorunluluk, mantıksal zorunluluk, matematiksel zorunluluk ve ahlaksal zorunluluk ile yüz yüze kalırız. İşte bu yüzden Schopenhauer kötümserdir.

Schopenhauer’ın Bilgi Öğretisi
Schopenhauer, felsefi formasyonunu büyük ölçüde Kant’a borçludur. İnsan deneyiminin ötesinde yer alan herhangi bir şeyin bilgisine ulaşma çabasının yararsız olacağı düşüncesini Kant’a borçludur. İdealistlerin Kant’ın kategorilerini aşkın bir varlık tasarımı için kullanmalarını bu nedenle hoş karşılamaz. Ona göre Tanrı’nın varlığı ve ruhun ölümsüzlüğü hiçbir yolla açıklanamaz.
Schopenhauer’in bilgi kuramı, Kant’ın fenomen (algılayan bir zihne görünen şey) ve noumen (kendilerinde-oldukları gibi-şeyler) arasında yapılan ayrımla başlar. Dünyaya ilişkin algısal bilinçliliğimizde, dünyanın sadece duyu organlarımız ve anlama yetimiz aracılığıyla farkındayızdır
Nedensellik ile birlikte, duyarlılığın formları olarak uzay ve zaman anlama yetisinin biricik kategorileri olarak kabul edilirler.
Schopenhauer, duyarlık ile anlama yetisini birleştirerek duyarlılığın formlarını anlama yetisinin kategorileri ile aynı zihinsellik düzleminde birleştirerek Kant’tan ayrılır.
Felsefe anlayışı “Dünya benim tasarımımdır.” Cümlesinde özlü bir ifade bulur. Yani tüm varolanlar ve bir bütün olarak dünya, bilgi açısından, sadece özne ile ilişki içinde bir objedir, algılayanın algısıdır, tek sözcükle tasarımdır.

İstenç ve Tasarım (İdea) Olarak Dünya
Schopenhauer için dünya terimi mümkün olan en geniş anlama sahiptir (Dünya / Evren). İnsanı çevreleyen dünya sadece bir tasarımdır.

Tasarım Olarak Dünya
Tüm olgusal olan, yani etkinlik içindeki dünya anlama yetisi yoluyla o şekilde belirlenmiştir ki bunun dışında başka hiçbir şey yoktur. Dünya kendisini bir kişiye, obje olarak bir özneye sunar ve biz özne olarak sadece algıladığımız dünyayı biliriz. Bu şekilde objelerin tüm dünyası ideadır-tasarımdır ve tasarım olarak kalır.

İstenç-İsteme olarak Dünya
Schopenhauer’in sistematik felsefesinin merkezî temasını ya da özünü istenç / isteme terimi oluşturmaktadır.
Schopenhauer’e göre her birimizin kendi istencimize istememize sahip olduğumuz yolundaki deneyimimiz, Kant’ın asla bilinemeyeceklerini söylediği kendinde-şeylerin (numen) içsel yapısına nüfuz etmemizi sağlayacak biricik dar kapıdır.
Schopenhauer için isteme ve eylem iki farklı şey değil, bir ve aynı şeydir. Ona göre bedenin eylemi nesnelleşmiş istencin ediminden başka bir şey değildir. İstenç ve eylem sadece derin düşünmede ayrılırlar.
Biz kendimiz kendinde-şeyiz; bu kendinde şey istençtir. Bu da doğruluğa giden biricik kapıdır.
İstenç her şeyde, hayvanda ve hatta ruh taşımayan şeylerde bile bulunur. Aslında, salt bir tek istenç vardır ve her bir şey istencin özel bir tezahürüdür.

Kötümserliğin Metafizik Nedeni
Schopenhauer’in istenç kavramı, tüm doğa sistemini her şeydeki itici güce yanıt olmak üzere devinen olarak resmeder, betimler. Her şey sanki içindeki içsel bir saatin devinimini ortaya koyar. Her birey bir zorlanılmış koşulun mührünü taşır. Schopenhauer’a göre akıl, istencin bir sıfatıdır. O, ikincildir ya da felsefi anlamda ilinekseldir.
Doğanın tümündeki birincil itki yaşamın üretilmesidir. Yaşama istenci yaşam çemberinin devam etmesinden başka bir ereğe sahip değildir. Schopenhauer doğa dünyasını, yaşama istencinin kaçınılmaz olarak sürekli çatışma ve yok etmeyi doğuran acımasız bir savaşımı olarak betimleme yoluna gitmiştir.

İstencin her şeyden üstün olan gücünden kaçışın iki yolu vardır; estetik ve ahlak.
Schopenhauer’a göre estetik alanındaki kaçış kısa süreli ve geçicidir, bu bağlamda güzelliğin estetik seyri bir süre için kişiye istencin köleliğinden kaçış yolu sağlamaktadır. Oysa aynı kaçış için ahlakın sunduğu yol çok daha kalıcıdır.

Estetik Kaçış Yolu
Estetik obje bir istek nesnesi olarak ya da istek için bir uyaran olarak görülmemelidir.
Birisi bir sanat ürününü seyrederken o bir isteyen özne olmaya karşıt olarak salt bir bilen özne durumuna gelir.
Schopenhauer trajediyi en üstün sanat türlerinden biri olarak kabul eder (çünkü orada insan kaybeder, acı çeker). Buna karşın tüm sanatların en yükseği müziktir. Çünkü müzik istencin kendisini, kendinde-şeyin iç doğasını sergiler.

Ahlaksal Kaçış Yolu
Schopenhauer istencin tiranlığından çok daha uzun süreli bir kaçışın yolunu yaşama istencinden vazgeçme formülünde bulmuştur.
İnsanda birtakım şeylere karşı duyulan istek ya da uyanan arzu saldırganlık, savaşım, yok etme ve ben-merkezcilik gibi yıkıcı duyguları üretmektedir. Kısacası
yaşama istenci her türlü kötülüğün kaynağıdır.
Böylece ahlak, eğer olanaklıysa istencin yadsınmasını içermelidir. Bu yadsıma özü-yadsıma, çilecilik ve vazgeçme anlamına gelecektir.
Bireysellik fenomenaldir, numen tektir. Bir insan aslında tüm bireylerin bir olduğunu görecek denli fenomenin arkasına geçebilir. Tümü de tek bir istencin fenomenleridir.
Başkalarının çıkarsız olarak sevilmesi iyilik ya da erdemdir.
Gerçek iyilik sevgidir, kendine yönelik erostan ayrı olarak caritastır, yani öteki insanlara duyulan sempati- duygudaşlıktır. Bu düzeyde bir kişi bizim tümümüzün aynı doğayı paylaştığımızın farkına varır.

Nasıl olur da bir istenç kendini yadsıyabilir? Ancak aziz düzeyindeki kişiler bunu gerçekleştirebilir. Çünkü istenç özü bakımından özgürdür ve yeterli neden ilkesine bağlı değildir.

Schopenhauer’a göre, istenci yadsıyan insan dünyayı yokluk olarak görür.
---
Modern Felsefe II
Editör: Prof. Dr. Sara Çelik & Yrd. Doç. Dr. Serdar Uslu
Anadolu Üniversitesi, Ekim 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder