2 Şubat 2015 Pazartesi

Friedrich Nietzsche

Friedrich Nietzsche (1844-1900)

5 yaşındayken babasını kaybeden Nietzsche, 1849 yılından itibaren annesi, kız kardeşi, iki teyzesi ve büyükannesinden oluşan bir kadınlar gurubunun içinde büyüdü. Henüz lise yıllarındayken Hölderlin’i keşfetti. Alman kültür çevrelerinin Hölderlin’i keşfetmesi için ise daha 60 yıl geçmesi gerekecektir.
1864’te filolog Ritschl’in derslerine girebilmek için Bonn Üniversitesi’ne gitti. Filoloji konulu birkaç makale yayınladı. Ritschl’in tavsiyesiyle Basel’e felsefe profesörü olarak atandı.
Sokrates sonrasında Yunan kültürünün düşüşe geçtiği öne sürdü. Alman kültüründe de benzer bir düşüş yaşandığını, Wagner’in tini yayılabilirse bu düşüşün düzelebileceğini söyledi.
Sanatı yücelttiği ilk dönem çalışmaları 1876’da Wagner’le arasının bozulmasıyla birlikte sona erer. Artık bilime öncelik vermeye başlar. 1878-1879 yıllarında yayınlanan İnsanca Pek İnsanca adlı yapıtında pozitivist bir bakış açısıyla metafiziğe saldırır.
Rahatsızlıkları artınca Basel’deki kürsüsünden istifa etmek durumunda kalır. 1882’de yayınladığı Şen Bilim’de Hıristiyanlığın hayata düşman olduğunu söyler. “Tanrı öldü” sözü de bu eserindedir. Ebedi dönüş/yineleniş kuramı ise 1883-1885 yılları arasında yayınlanan Zerdüşt Böyle Buyurdu adlı eserindedir. Bu eserde yer alan üst insan ve değerlerin yeniden değerlendirilmesi temaları Nietzsche’nin düşünce evrenindeki yeni bir merhaledir. 1886’da yayınlanan İyinin ve Kötünün Ötesinde adlı eserinde güç istencine vurgu yapmaya başlar. Ecce Homo adlı otobiyografik eserinde zihin sağlığının bozulmaya başladığı açıkça görülür (ya da bize öyle görünüyor). Hayatının son on yılını kız kardeşinin nezaretinde ağır hasta olarak geçiren Nietzsche 1900’de hayata veda etti.

İlk Dönem Yazıları
İlk eserlerinden olan Trajedinin Doğuşu’nda yaşamın trajik doğasının farkına varan Yunanlıların kötümserliğe kapılmayıp sanat yoluyla yüzlerini hayata döndüklerini söyler. Dünyayı estetik bir fenomen olarak ele alan bu görüş, Dionisian ve Apollonian olmak üzere iki ayrı tutum karakterize eder. Dionisian hayatın akışının bir simgesidir. Onda hiçbir ölçü yoktur. Apollonian ise kontrollü ve ölçülüdür. Bireyleşme ilkesini temsil eder. 
Dürtünün ve tutkunun önüne çıkan her şeyi silip süpüren karanlık ve biçimsiz seline kapılmak istemeyen Yunanlılar bu nedenle sanata ve güzelliğe bağlı kalmışlardır. Bunun iki yolu vardır: Apolloncu yol; olgusallığın üzerine estetik bir örtü çekerek ideal bir biçim ve güzellik yaratmak ister (epik ve plastik sanatlar bu çabanın ürünleridir). Olgusallığı olduğu gibi kabul eden ve onu olduğu şekliyle betimleyen Dionisosçu tutumun ürünleri ise müzik ve trajedidir.

Yunan kültürünün üstün başarıları, Sokrates’le birlikte yükselişe geçen akılcılıktan sonra devam etmemiştir. Nietzsche, bu aşamada, yaşamın mı bilgiye yoksa bilginin mi yaşama egemen olması gerektiğini sorar. 19. yüzyılda yükselişe geçen bilim ve akılcılığın insanlığı bir felakete sürükleyeceğini öngörür. Çünkü akılcılık, dehaya düşmandır. O tek biçimlilikten yanadır.
Nietzsche, varoluşun estetik bir fenomen durumuna getirilebilmesinin tek yolunun Apollon ve Dionisian öğelerinin uyumlu hale getirilmesiyle mümkün olacağını söyler.

Nietzsche’nin Ahlak Eleştirisi
Ahlak, birincil olarak genelde topluluğu korumanın ve yıkımdan uzak tutmanın aracıdır. Bu amaç nedeniyle birey üzerinde baskı kurulur. Toplumun otoriter sesi giderek vicdan adını verdiğimiz biçimi alır. Ahlaksal terimler eylemlerden çok bunları gerçekleştirenlerin niyetlerine yaygınlaştırılır ve böylece erdem ve erdemli insan kavramları ortaya çıkar. Bunun sonucunda bir köle ahlakı ve buna karşıt olarak bir efendi ahlakı ayrımlaştırması ortaya çıkar.
Efendi ahlakında (aristokratik ahlakta), iyi ve kötü, soylu ve küçümsenebilire eşdeğer hâle gelir ve bu nitelikler yine eylemlerden çok insanlara uygulanır. Köle ahlakında ölçüt, zayıfların ve güçsüzlerin toplumuna yararlı olan şeyler olarak belirlenir. Bu topluma yararlı şeyler, duygudaşlık, iyi kalplilik ve alçak gönüllülük gibi niteliklerdir, bunlar erdemlilik olarak övülürler.
Nietzsche’ye göre Hıristiyanlık, köle ahlakının dayandığı değerlerin evrensellik düzeyine yükseltilmesi amacına hizmet etmiştir.
Aynı içerleme, Nietzsche’ye göre, Hıristiyanlığın türevleri olarak kabul ettiği demokratik ve toplumcu devinimlerde de iş başındadır. Bu yüzden Nietzsche, evrensellik ve mutlaklık iddiası taşıyan bir ahlaksal sistem kavramının yadsınması gerektiğini öne sürer.
Nietzsche, iyinin ve kötünün ötesinde durmaktan söz ettiğinde sürü ahlakının üzerine yükselmek gerektiğini anlatmaya çalışmaktadır. Bunu da herkes başaramaz: iyinin ve kötünün ötesine güvenle geçebilen sadece daha yüksek insan tipidir.

Ateizm ve Sonuçları
Nietzsche, Şen Bilim’de “Yakın zamanların en büyük olayı Tanrı’nın ölmesidir.” bildiriminde bulunur. İnsanların gözleri olgusal-olmayan, doğaüstü bir öte dünya varlığına değil, bu dünyaya çevrilmişti artık.
Ona göre Hıristiyanlık insanı zayıf düşürür.
Üstün bireylerin gelişmesini engeller.
Nietzsche demokrasiyi ve sosyalizmi Hıristiyan ahlak sistemini laik düzlemde devam ettirmekle suçlar.
Nietzsche’ye göre, nihilizmin gelişi kaçınılmazdır.

Güç İstenci ve Üst-İnsan Kuramı
Zerdüşt Böyle Buyurdu’da, güç istencinin insanın temel güdüsü olduğu ve tüm canlı varlıklarda etkili olduğu söylenir.
Nietzsche’ye göre dünya ve tüm içindekiler güç-istencinden başka bir şey değildir.
Bilim, doğaya egemen olmak amacıyla doğanın kavramlara dönüştürülerek betimlenmesidir.
Nesnel gerçeklik ya da mutlak gerçeklik diye bir şey yoktur. Mutlak gerçeklik kavramı oluş dünyasından tatmin olmayan ve kalıcı bir varlık dünyası arayan felsefecilerin icadıdır.
Aklın kategorileri denen şeyler de mantıksal kurgular ve bakış açılarıdır.
Ona göre haz ve acı, gücü artırmak adına ortaya konulan çabaya eşlik eden fenomenlerdir.

Üst-İnsan
İnsan aşılması gereken bir şey, hedefe vardıran köprüdür. Nietzsche’ye göre hedef insanlık değil üst-insandır.
Zerdüşt’te sıradan olmayan bireylerin gelişimini engellemekle suçladığı ulusal devleti, yine de geniş sıradanlık tabanını hazırladığı için onaylamaktan geri durmaz. Çünkü bu daha yüksek bir insan tipinin doğuşu için zorunlu bir koşuldur.
Nietzsche bu kavramla insanlığı aşağı ve yukarı olarak ikiye bölmemektedir.

Sonsuz Yineleniş Kuramı

Zerdüşt’te bu düşünce, üst- insan düşüncesiyle birlikte kitabın ana eksenidir. Dünyamız gezegen olarak sona erdikten sonra, parçacıkların gücü tarafından tıpkı daha önce olduğu gibi yeniden yapılaşacak, bir başka deyişle yeniden varlığa gelecektir ve bu dünyada olup-biten her şey yeni baştan ve aynen yinelenecektir. Evren bir anlamda kendi üzerine kapalıdır ve gerçekten güçlü insan, bu evreni kararlılıkla, cesaretle ve sevinçle doğrular.
---
Modern Felsefe II
Editör: Prof. Dr. Sara Çelik & Yrd. Doç. Dr. Serdar Uslu
Anadolu Üniversitesi, Ekim 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder