20 Şubat 2015 Cuma

İsmet Özel - Faydasız Yazılar

İsmet Özel - Faydasız Yazılar


İdeolojiler müşterek bir aldanış olmaksızın ayakta durmazlar.

Züppelik düşünce ve sanat hayatıyla anlamlı bir ilişki içindedir.
Bu yüzden “yeni olan”a bakarken derin bir gerçeklikle mi, bir sahtelikle mi karşı karşıya olduğumuzun tedirginliğini hep taşırız. (s. 13)

Oyuncaklar avutur ama insanlar sıkar.

Sıkıcı ilişkiyi ortadan kaldırabilmek için (…) kendimizi öne sürmeksizin konuşmak zorundayız. (s. 21)

Başkalarında gördüğümüz eksikler, çoğu zaman kendi eksiklerimizdir.

hiçbir şey bilmiyoruz, hiçbir şey anlamıyoruz,
İhanet etmiyoruz,
Ve unutmayacağız.” (Çekoslovakya’da 68 tarihli eylemlerde açılmış bir protesto pankartından) (s. 25)


Akılsız adam ne affeder ne de unutur; saf yürekli adam önce affeder ve sonra da unutur; bilge ise affeder ama hiçbir zaman unutmaz. (s. 26)

Affetmiyor, çünkü mevcudiyetini affetmez oluşuna bağlamış. Bir hatırayı ayakta tutmakla kendini ancak ayakta tutabiliyor. (s. 27)

Yaratılmış olan her şeyin Yaratıcı’sıyla, Allah’la bir ahdi vardır. Yaratılmış olan şeyler arasında yalnızca insanın bu ahdi unutmak gibi bir özelliği var.

Batı medeniyeti bir unutma, bir nisyan medeniyetidir. (s. 32)

Küfr kelimesinin aslî anlamının “örtmek” olduğunu hatırlamak yerinde olur.
İnsanoğlu kendi aslına ait, eşyanın yaradılışının aslına ait hakikatin üstünü örtme çabasına giriştiği zaman küfre doğru yol almış oluyor.

Unutmak. Denilebilir ki küfre doğru katedilen yolun en kestirmesi budur. (s. 33)

Ağaçların üzerine inen su damlalarının rahmet olduğunu hatırlıyor musunuz? Bu kadarını başardı iseniz ötesi gelir. (s. 34)

Hayatım boyunca Fransızlar, İtalyanlar, Ruslar vs. gördüm, ama insana gelince belirteyim ki onunla hiç karşılaşmadım.” Bu sözlerin sahibi (Joseph de Maistre) anlaşılıyor ki kalkış noktası olarak bir kavme mensup olmayı almış; insanın canlılar arasında bir tür olduğu görüşüne yabancı. Bir bakıma insanların milli vasıflarıyla tanınabileceklerini, bunları yok ederseniz o kişilerin insanlığını da yok etmiş olacağınızı vurgulamak istiyor. (s. 36-37)

İnsan yapabilirliğini, bilebilirliğini kendinden menkul zannediyor. (s. 43)

İkinci cihan harbi sonrasında bariz bir şekilde uygulanan politika, soyulması istenilen insanların önce soyulabilir hale getirilmesi esasına dayanıyor. (s. 46)

Batı medeniyetinin bütün korkusu modern entegrasyonunu tamamlanmamış ülkelerin karşılaştıkları zorlukları çözmede batılıların usullerinden farklı bir usûl, onların gittiklerinden ayrı bir yol bulmaları korkusudur. (s. 47)

Bütünüyle dış görünüşten ibaret kalmış bir yaşama ortamında insanın önemini korumak için girişilecek her çaba insanın ortadan kalkma sürecini hızlandırmaktan başka işe yaramayacaktır. (s. 53)

Ontologie / “var olan”ı onu belirleyen ne varsa, onlardan tecrid ederek, varlığı kendisi olarak anlamak çabasıdır.

Eğer medeni yapı içinde sürdürdüğü bu hayat gerçekten hayat ise niçin kendini devamlı olarak inanmadığı, istemediği, doğruluğunu kabul etmediği davranışları göstermek için disipline almak ve sıkıntıya sokmak mecburiyetini hissediyor? Demek ki kendi özündeki hususiyetler yaşadığı hayatın şartlarıyla ahenk içinde değil. Bu durumda ya ahlaki ve zihni değerlerini toplumun geçerli ölçülerine uyduracak veya kendi değerlerinin yaşayabildiği bir ortam arayacak. İkisinden birini başaramadığı takdirde ontolojik güvenliği sarsılacak ve belki parçalanacak.

Bu insana artık bir deli diyeceğiz. Çünkü ona deli demek aklı başında olan bizlerin ikiyüzlülüğünü saklayacaktır. Biz aklı başındayız, çünkü toplumda bütün geçerli değer hükümlerini benimsemiş gibi yaşıyoruz. (s. 57)

Maddi olanı mecburiyet olarak görmemeyi öğrenme başarısına ulaşan kişi yola ilk adımını atabilir. (s. 59)

İnsan olarak bizim yapabileceğimiz, yapmamız gereken zıtlıkları ortadan kaldırmaya çalışmak değil, zıt kutuplardan birinde aldığımız yeri bilmektir. (s. 64)

Beşikten mezara niçin gittiğimizi bilseydik, bu yol boyunca tıpkı mektepten azad olmuş çocuklar gibi şarkı söyleyerek giderdik.Maeterlinck

Şahsiyetimiz cazip bulduğumuz şeylerle ortaya çıkar.

Her zaman dilimin kendine mahsus cazibeleri var. (s. 70)

Bizler yolumuzu sürekli olarak kesen bu cazibeler âlemini yıkmak, Müslümanca değerlerin hükümran olduğu bir cazibeler dairesinde yaşamak mecburiyetindeyiz. (s. 72)

Yoksulluk başkasının elindekine özenmekten başka bir şey değildir. Mesele böyle anlaşılır ise yoksulluktan kurtulmanın bir şeyler kazanmak değil, sahip olduklarını kavramakla varılabileceği anlaşılabilir. (s. 75)

Bilgi
İki yönlüdür. İnsanlar biçim bilgisi edinebilirler veya öz bilgisi edinebilirler. Bugün bilgi adına bütün toplumlarda geçerlilik sahibi olan sadece biçimsel bilgidir. (s. 80)

Dil aracılığıyla öz bilgisinin mevcudiyetinden söz edebiliriz, ama dil yoluyla kendimizde bulundurduğumuz öz bilgisini bir başkasına aktaramayız. (s. 81)

İnsan biçimde takılıp kalmasını biçimsel bir yolla gidermeye çalışmaktadır. (s. 84)

Bir İslami tavrın bulunması için önce bir merkezin tesbit edilmesi kaçınılmazdır. (s. 95)

Bir hayatın feda edilebilmesi için (…) o (…) mahlûkun kendi hayatını değerli kabul etmesi gereklidir.

Batarsak güneşler olarak batabilelim. (s. 102-103)

Toplumları hasta kılan (…) gaybe olan inançlarını kaybetmiş olmalarıdır.

Çıdam Yayınları

Dördüncü Baskı, Eylül 1993

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder