Anselmus (1033-1109)
Roma asilzadesi bir ailenin çocuğu olarak
dünyaya geldi. 23 yaşına kadar kaldığı
Aosta’da Benedikten tarikatının rahipleri tarafından eğitildi. 1059’da Bec Manastırı’na geldi. 1078 yılında, manastıra başrahip seçildi.
Canterbury başpiskoposu Lanfranc
(Anselmus’un hocası) 1089’da öldükten sonra onun yerine atandı. İngiltere Krallığı
ile kilise arasındaki kavgada kilise adına önemli kazanımlar elde etti.
Anselmus’un
Tanrı Anlayışı
Anselmus’un temel olarak Platoncu görüşleri
benimsediğini söylemek mümkündür. Ortalama bir Ortaçağ filozofu gibi insani
bilginin kaynaklarının akıl ve iman olduğunu düşünmekteydi. O, imanın ancak akılsal bir çalışma ve gayret sonucunda
yetkinleşeceğine inanmaktaydı. Bu yaklaşım üzerine doğal ilahiyatı inşa etmiştir.
Bu ilahiyatın başında ve sonunda, hem bir ilke hem de amaç olarak Tanrı’nın
kendisi yer almaktadır. Doğal ilahiyat, vahiy yardımından çok akıl yürütmedeki doğal süreçler aracılığıyla
kavranılabilecek bir Tanrı anlayışını dile getirmektedir.
Anselmus’un Tanrı kanıtlaması birden fazladır.
Birinci Tanrı kanıtlaması: Aklımız ve
duyularımız, çevremizde pek çok iyi şeyin bulunduğu konusunda bilgi iletir.
Bütün iyi şeyler tek bir iyiden dolayı iyidirler.
Bu bir tek iyi de Tanrı’dır.
Ona göre her şey varoluşunu, varoluşunu
bizzat kendisi aracılığıyla gerçekleştiren bir varlıktan almaktadır. Var olmak,
belli bir düzeyde mükemmellik içermektedir. Aşağı yukarı mükemmel olan her var
olan, bu mükemmelliğini en yüksek derecede mükemmelliği sahip olandan almaktadır
ve o da Tanrı’dır.
Anselmus, Monologion’u kaleme aldıktan sonra
Tanrı’nın varoluşunu kanıtlamak için daha basit bir yol olup olmadığını düşünmeye
başlar.
Proslogion adlı eserindeki kanıtlamada
Augustinus’u takip etmektedir. Augustinus Tanrı’yı tarif etmeye çalışırken
“kendisinden daha iyisi düşünülemeyecek olan” (quo esse
aut cogitari melius nihil posit) ifadesini kullanmıştı. Proslogion’un
ikinci kısmında Anselmus, “İnanmaktayız ki sen (Tanrı), kendisinden daha büyüğü
düşünülemeyecek olan bir şeysin.” demektedir. Anselmus’a
göre Tanrı’nın sadece akıldaki bir kavrayış veya idea olması kabul edilebilir
bir şey değildir. Kendisinden daha büyüğü düşünülemeyecek olan şey olarak Tanrı
bir kez düşünüldüğünde o, sadece akılda (in intellectu)
var olmakla kalmayacak; fakat aynı zamanda gerçeklikte de (in re) yer alacaktır.
Bu kanıtlamada Anselmus’un kalkış noktası Tanrı’ya imandır. Düşüncede var
olanın gerçeklikte var olması zorunlu mudur? Bu soru etrafında Anselmus’a
eleştiriler gelmiştir (Gaunilon). Düşüncede var olanın gerçeklikte de var olması meselesi,
sadece tek bir varlık için geçerlidir ve o da Tanrı’dır. Zira Tanrı, olmaması
düşünülemeyecek olandır.
Anselmus’un
Ahlak Anlayışı
Anselmus’un düşüncelerinde ahlak felsefesi
temelinde irdelenebilecek epeyce malzeme bulunmaktadır. Augustinus gibi Anselmus da hakikatin bir başlangıcı ve sonu
olmadığını dile getirmektedir. Evrendeki her şeye ilişkin
olarak kurulabilecek önermelerin tümündeki hakikat en kesin bir şekilde Tanrı
tarafından bilinmektedir. Anselmus hakikati önermelerdeki doğruluk temelinde
anlaşılır hâle getirmektedir. Doğruluk, herhangi bir duyunun nesnesi olmadığı
için de sadece akıl tarafından algılanabilir. İçinde
yaşadığımız dünyayı yöneten tek bir hakikat vardır ve o da Tanrı’dır.
Hakikat (veritas),
doğruluk (rectitudo) adalet birbirleriyle değiş
tokuş edilebilir kavramlardır. İrade düzgün (dürüst) bir yönelim içindeyse doğruyu/hakikati
bulan bir eylem ortaya çıkmış olmaktadır.
İrade her şeyden önce isteme gücü veya
yetisi anlamına gelmektedir. İkinci olarak irade, isteme gücünün eğilimi veya etkilenimi
olarak anlaşılabilir. İradenin üçüncü anlamı ise isteme eylemidir. Bu eylemlerden
bir tanesi, kendisi bir yargı (judicium) olan
tercihte bulunma veya karar almadır. Burada devreye bilgi girmektedir.
İrademizin şu veya bu tercihte bulunması ve
günahı bile seçebilmesi, onun özgürlüğüyle bağlantılı olarak düşünülmemelidir.
Anselmus, ünlü eseri De Libertate Arbitrii (Seçme Özgürlüğü Hakkında)’de özgürlüğü
“iradenin, bizzat doğruluğun kendisi için doğruluğu devam ettirme gücü” şeklinde
tarif etmektedir.
---
Ortaçağ Felsefesi
Editör: Prof. Dr. Ayhan Bıçak & Yrd.
Doç. Dr. Serdar Uslu
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın No: 2296
Ağustos 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder