John
Fowles – Yaratık
Karakterler
Henry
Ayscough / Yargıç
Bartholomew / Lord’un oğlu.
Lord
B. / Oğlunun kaybolmasının ardından soruşturmanın başlatılmasını sağlıyor.
Dick / Bartholomew’un sağır ve dilsiz uşağı. Bu
ikisi sütkardeş ve iki ayrı bedende tek ruh gibiler.
Rebecca Hocknell / Diğer adları Louise veya Fanny
/ Romanın başlangıcında fahişedir. Beyefendinin oyununa dâhil olunca hayatı
değişiyor.
Francis
Lacy / Oyuncu / Bartholomew’un amcasını oynuyor.
Farthing
/ gerçek adı Jones / gurubun bekçisi, Francis’in muhafızını oynuyor.
Bayan
Claiborne / Bir dönem Louise’in işvereni.
Beş
kişilik bir gurup ormanlık bölgede seyahat ediyor. Yol üzerinde küçük bir
kasabada bir handa konaklıyorlar. Burada bir gece geçiriyorlar. Gece boyunca
guruptaki kişiler hakkında malumat ediniyoruz. Ertesi sabah bu anlatı sona
eriyor. Handan epey uzakta, guruptaki sağır ve dilsiz (hiç duymamış olan zaten
dilsiz değil midir) uşak, ağzında bir demet menekşe olduğu halde bir ağaca
asılmış şekilde bulunuyor. Ölmüş ama bu bir intihar mı yoksa cinayet mi?
Kitabın
sonraki bölümleri bu intihar/cinayet vakasının ve gurubun kaybolan üyesi
hakkındaki soruşturma tutanakları üzerinden ilerliyor.
Notlar
Maggot (kurtçuk) sözcüğü kanatlı bir
yaratığın larva evresini ifade eder; …yazar bir metnin de en azından bu anlama
geleceğini umut etmektedir.
…sözcük gelip geçici ani heves ya da
tuhaflık anlamına da gelmektedir. (s. 5)
(Sene
1736)
Akşamüstü, perişan görünüşlü küçük bir
seyyah topluluğu…
Gün adeta can sıkıcı bir beklenti içinde gerilip
kalmış…
Gurup
beş kişidir; (yeğen) Bartholomew, (uşak) Dick, (dayı) Francis Lacy, (bekçi-asker)
Farthing ve (hizmetçi kız) Louise. Bartholomew ve Dick dışındakilerin isimleri
sahtedir. Bu kafile, Bartholomew’un düzenlediği bir oyuna uygun olarak tertip
edilmiştir. Bartholomew, güya babasından gizli şekilde uzak bir yerdeki
sevgilisini kaçırmak, sevgilisiyle birleşmek üzere kendini saklamak için böyle
bir ekip kurmuştur.
Uzaklarda kilise kulesini seçtikleri küçük
bir kent görünüyor…
C kentinin hemen bütün evleri ün
ticaretiyle uğraşıyor…
Hancı Puddicombe kafileyi karşılar…
Bartholomew & Louise
“İpek gübrenin üstünde nasıl durursa
alçakgönüllülük de senin üstünde öyle duruyor.”
“Bunun bedelini cehennemde yanmakla
ödeyeceksin.”
“Orada tek yanan ben olmayacağım.”
“İlk kez ne zaman yoldan çıktın”
“On altı yaşında / Bristol’de
Namusumla yapabileceğim bir iş
bulamadığımdan sonunda dilenmeye başladım.
Hanımım, oğluna büyü yaptığımı ileri
sürdü.”
Fanny, seninle alay ediyorlar. Doğduğun
günden beri alay ettiler seninle. Öldüğün güne kadar da alay edecekler. Onlar
için boyalı bir gölgeden başka bir şey değilsin sen ve senin bütün dünyan.
İsa’ya inanıp inanmadığının onlar için hiçbir önemi yok. (s. 59)
Nasıl benim zevkim için satın alındıysan,
onların eğlenceleri için de doğdun sen.
Başına gelebilecek şeyler onların umurunda
bile değil.
Bideford
yolu üzerinde kafiledeki Dick adlı uşak, ağzında bir demet menekşe ile asılmış
ve dolayısıyla ölmüş olarak bulunur.
Yargıç
Henry Ayscough’un sorguları
Thomas
Puddicombe’un ifadesi
Söylediklerine bakılırsa Bideford’a seyahat
ediyorlardı.
Yeğenin uşağı, asılı bulunan adam / ona
dick diyorlardı.
(Louise için) Her zaman kuşkuyla bakan,
hatırdan çıkmayacak kahverengi, derin gözleri vardı.
Dorcas
Hellyer’in ifadesi
Handa çalışan hizmetçi kız, Louise ile kısa
süre sohbet etmiş, sorgusunda bu konuşmayı anlatıyor.
Mr.
Sampson Beckford’un ifadesi
Bölge papazıdır bu adam.
Franscis
Lacy’nin ifadesi
Mr. Bartholomew / uygun bir biçimde
ödüllendirilmem vaadiyle, yalnızca kendisi için bir rol oynamama ne diyeceğimi
sordu.
Bu rolü oynayabilmem için yolculuk etmem ve
başka sıkıntılara da katlanmam gerektiğini ve bu yolculuğun iki hafta kadar
sürebileceğini, böylece kendisine olan hizmetimin yuvarlak hesap yüz guinea
tutacağını ekledi.
Bana kız kaçırma olayına katılmamı talep
etmeyeceğine dair şeref sözü verdi.
Hizmetimde kullanılacak bir hizmetkâr söz
konusu oldu / David Jones, Farthing
adıyla bu sayede kafileye katıldı.
Hizmetçi kız / genç hanımefendinin
sırdaşıydı ve mektuplaşma içinde ona yardım ettiği için işinden kovulmuştu.
Amesbury’ye vardığımızda Mr. Bartholomew,
Stonehenge’deki ünlü pagan tapınağını görmek istediğini söyledi.
Yanında kitaplarla dolu bir sandık
getirmişti.
Bunların matematikle ilgili olduğunu
söyledi.
(Bartholomew)
Eskiler öyle bir sırra sahiptiler ki, bunu
ben de bilebilmek için sahip olduğum her şeyi verebilirim. Hayatlarının
meridyenini biliyorlardı eskiler, ben benimkini hâlâ arıyorum. Öteki
bakımlardan karanlıklar içinde yaşıyorlardı ama işte bu büyük ışığa sahiptiler.
(s. 156)
Romalı tarihçiler bile düşmanları
Druidlerin geleceği kuşların uçuşundan ve davranış biçiminden yola çıkarak
okuyabildiklerini kabul etmişlerdi.
Hannah
Claiborn’un ifadesi
(Louise’yi
(ya da Fanny) fahişe olarak çalıştıran partoniçe)
Asıl adı / Rebecca Hocknell. Ama biz ona
Fanny derdik.
Bristolluydu.
Hizmetçilik yaptığı evin oğluyla şerefini
lekelemişti.
Fahişe olduğu kadar oyuncuydu da.
Oxfordshire’da bir arkadaşının
malikânesinde bir sefahat âlemine davetli olduğunu söyledi.
Fanny’yi kiralamak istedi.
Mr.
Francis Lacy’nin ifadesinin devamı
Mr. Bartholomew size yaşamının
meridyeninden söz ettiğinde, bununla ne demek istediğini düşünüyordunuz?
Şiirsel, ancak karanlık bir metaforun
düşündürebileceğinden daha fazlasını değil,
Kuşkusuz bir imandan ya da derin bir
inançtan kaynaklanan bir kesinlik olabilirdi bu. Korkarım Mr. Bartholomew,
dinin bu ülkenin topraklarındaki varoluş biçiminden pek az avuntu
bulabiliyordu.
Dick / Mr. Bartholomew / her ikisi
sütkardeş sayılırlardı.
Leonardo da Pisa’nın Liber Abacı adlı
kitabı / Mr. Bartholomew bu oranlar yasasını doğada her yerde bulmak istiyordu.
…bu yasaya pyllotaxis adını veriyordu.
Son derece asal bir özellik taşıyan bu
düzenin, hem geçmiş hem de gelecek, dünya tarihinde de bulunabileceğine
inanıyordu.
Dolayısıyla bu düzen tümüyle aydınlığa
kavuşturulabilmiş olsaydı, geçmişin kronolojisi açıklanabildiği gibi geleceğin
kronolojisi üzerine de matematiksel olarak kehanette bulunulabilirdi. (s. 205)
David
Jones’un ifadesi
Kafile
handan ayrıldıktan sonra neler yaşandı, bu soruya verilen ilk cevaplar Jones’un
ifadesinde karşımıza çıkıyor.
David Jones: 36 yaşındayım
Ben çenesi düşük, abuk sabuk konuşan bir
yol arkadaşı rolünü oynayacaktım.
Mr. Bartholomew’ın gerçekte kim olduğunu
biliyorum.
Bir sırrı paylaşmaktansa insan elini
ısırgana kaptırsın.
1 Mayıs sabahı / çalılıkların arasında
gizlenerek onları gözetlemeye koyuldum.
Louise kendine bir mayıs tacı yapıyordu.
Dick elleriyle bir işaret yaptı / şeytanın
boynuzları işareti.
Birlikte tepeyi tırmandılar.
Bulundukları yerden biraz daha yukarıda bir
kadın vardı, onlar şimdi kadının önünde diz çökmüşlerdi.
Sanki gümüş gibi bir şeydi giydiği, bir
erkek gibi duruyordu.
Çimenlerin üstünde el ele mağaraya doğru
ilerlemeye koyuldular.
Beyefendi sanki büyük bir kişinin huzuruna
çıkar gibiydi…
Mağaraya girdiler.
…içeriden gelen bir kadın çığlığı / ses
boğuktu
Yarım saat sonra / iki koca kara kuzgun
gelip, mağaranın bulunduğu kayalığın üzerine tünedi.
Bütün gün bekledim ve sonunda Dick dışarıya
çıktı, ardından kız çıktı ama beyefendi çıkmadı.
Küçük bir duman / hiç de hoş olmayan bir
koku çıkarıyordu.
Mağaranın ağzından kulaklarıma kadar ulaşan
bir ses / oğul vermiş arıların çıkardığı sese benzeyen bu ses çok zor işitiliyor…
Dick koşarak dışarıya çıkıverdi / geriye
dehşet dolu bir bakış attı. Benim göremediğim bir şeyi görür gibiydi / tabana
kuvvet koşmaya başladı.
Yarım saat sonra / kız göründü / doğduğu
günkü gibi çırılçıplaktı.
Yanına vardığımda, gözlerini kapatmış,
ağlamakta olduğunu gördüm.
Yarı baygın bir halde, maggot, yaratık
deyip duruyordu.
Gece olmadan buradan uzaklaşmazsak bizi
güçlerinin etkisi altına alacaklar.
Beyefendiye ne olduğunu sordum / O şeytana
gitti dedi.
“Bristol’e gitmem gerek, çünkü annem ve
babam orada yaşıyorlar” dedi.
Artık dayanamıyorum diye bağırıp duruyordu.
Sanki çok üşüyormuş ya da vücudunu ateş
basmış gibi titriyordu.
“İsa benim içimde geri döndü” dedi.
Şu anda dostuz Farthing, dostluk ile yalan
iyi geçinen şeyler değildir.
Kız, beyefendi ile ilk kez bir ay önce
Claiborn’un evinde tanıştığını söyledi.
Vücudundaki büyük bir kusurdan dolayı
ıstırap çektiğini söyledi. Yine de (…) bu işin kendi önünde yapılmasından belli
bir haz duyabiliyordu.
Stonehenge / pagan tapınağına doğru at
sırtında ilerlemişler.
Kızı tapınağın merkezine götürmüş.
Dimdik duran öteki taşlar arasına yatay
olarak yerleştirilmiş büyük bir taşa işaret etmiş ve ona taşın üzerine
uzanmasını söylemiş.
Gece karanlığında sanki oradan koskoca bir
şahin geçmiş gibi, hışırtılı bir ses duymuş…
Göz alıcı ışıltı seli içinde, üstünde, taş
bir direğin tepesinde tıpkı bir heykel gibi duran bir siluet görmüş.
Şimşekten bir ya da iki saniye sonra her
yanı sıcak bir hava dalgası sardı…
Bu dalga, leş kokusuna benzer, insanın
burnunu sızlatan pis bir koku çıkarıyordu…
Tekrar
mağarada olanlara dönüyoruz
Gümüşi elbiseli kadın / kadın onlara
birdenbire bir büyünün eseriymiş gibi gözükmüş…
Kız mağaranın içinde / ateşin yanında çok
çirkin iki yaşlı kadınla, onlardan daha genç bir başka kadın görmüş.
En genç olanı / gümüşi elbiseli kadınmış.
Elinde bir körük tutuyormuş. Bir diğeri
yanında, koskoca kara bir kedi ve bir kuzgunla birlikte yerde oturuyormuş.
Üçünün arkasında koyu renkli bir harmaniye bürünmüş yüzü maskeli biri
duruyormuş.
Şeytan’mış o…
Bezzle Bob’muş gördüğü
Beyefendi, kendisinin anlayamadığı bir
dilde konuşmuş.
Büyücüler tıpkı keçiler gibi kekre pis bir
koku salıyorlar
İki büyücü kadın / kızı soyup zorla yere
yıkmışlar.
İblis / kızın üzerine çökmüş / kız
bayılmış.
Sonra gözlerini açmış / genç büyücü kadınla
beyefendi Şeytan’ın önünde damatla gelin gibi çırılçıplak duruyorlar ve şeytan
onları evlendiriyor / onlara cinsel organını öptürüyormuş.
Büyücü kadın şurup gibi bir şey getirmiş.
Kız uykuya dalmış.
Gerçekte düş olmayan bir düş görmüş.
Gördüğü bu düşte, duvarları göz
alabildiğine duvar halılarıyla kaplı bir soylu evinin koridorunda ya da
galerisinde yürüyormuş.
Kız Şeytan’la yarenlik ederek ve onunla
çiftleşerek azizliğe erişiyor…
Bu hikâyenin tek bir sözcüğüne bile inanan
asılmaya müstahaktır.
Yaratık konusunda neler söyledi kız?
Bu yaratığın düşünde gördüğü şeytanın
galerisindeki duvar halılarından biride olduğunu söyledi.
O halıda kurtçuklar kaynaşan genç bir
hanımın cesedini görmüş,
Kurtçuklarda bir tanesi dev boyuttaymış (s.
281)
Babanın adı Amos Hocknell, annenin ise
Martha
Hocknell, dinî görüşlerinde olduğu kadar
siyasal görüşlerinde de ele avuca sığmaz yaygaracı bir adam.
Genç kadının hizmetçi olarak çalışmaya
başladığı evin oğlu olan Henry Harvey adındaki biriyle zina yapıp suçlunun
ortaya çıkmasından beri Quker mezhebinden olan tüm kişilerce kayıp bir insan
olarak görüldüğünü söylemiş. (s. 295)
Kız bulundu / John Lee adındaki bir demirciyle
evlenmiş
Lee de bir Quaker’mış.
Günümüzde yoksulluk çoğu kez ahlaksızlığı
çağrıştırır.
Rebecca
Lee’nin ifadesi
Bristol şehrinde 1712 yılının 5 Ocak günü
doğdum.
Anne ve babanız, günahlarınızı bağışladılar
mı?
Dinlerine gerçekten çok bağlıydılar, bu
yüzden de beni bağışladılar.
İstediğin şeye inan. Hangisi daha utanç
verici? Benim suskunluğum mu, yoksa seni ilgilendirmeyen şeylere burnunu sokman
mı?
Bu piçi kimden peydahladın?
Beyefendinin uşağından.
Devonshire’daki o mağarada Şeytan senden faydalanmamış
mıydı?
Ben ona inanabileceği bir şeyi söyledim.
İman içinde yaşayanlar paylaşmasını da
bilmelidir. Biz böyle diyoruz, böyle yapıyoruz.
Bu iki adamın yine de tek bir ruhları
varmış…
Bizler istediğimiz için değil, günah
işlememiz gerektiği için günah işleriz, tıpkı nefret etse de efendisinin
iradesine boyun eğmesi gereken bir köle gibi.
Yeterince çok düşünseydim,
kuşkulanabilirdim. O zamanlar bütün görebildiğim benim kendi çıkarımdı.
Beni taşın üstünde diz çökmeye zorladılar.
Büyük bir hışırtı oldu. Tıpkı kanat sesi
gibi bir ses ya da uğuldayan şiddetli bir rüzgâr…
Sonra bir sessizlik
Bu duraklama anında havaya öyle bir koku
yayıldı ki anlatamam.
Birdenbire her yanımız yukarıdan gelen
ışıkla kaplanıverdi.
Derken onları gördüm / on beş adım ötede /
genç bir adam ile yaşlı bir adam ayakta durmuş bize bakıyorlardı. (s. 347)
Dick / beni en çok seven oydu / sözcüklere
dökemese de beni bütün kalbiyle o tuhaf kalbiyle seviyordu. (s. 355)
Hiçbir izlenim edinmediniz mi / uşağın
efendi ve efendinin de uşak olduğu durumdan.
Lord B.
Beyefendi’nin soğukluğundan, tensel
zevklere baskın çıkan kitap ve çalışma düşkünlüğünden söz etti.
Kuşkulanılan gerçek, daha az gerçek
değildir.
Artık korkmak için çok geç
Dick beni mağaraya götürdü.
Beni durdurarak sol yanıma doğru döndürdü.
Yaratık / kurtçuk
Mağaranın en dipteki kısmında, havada
yüzüyordu, şişip şişip koskoca olmuş bir kurtçuk gibi bir şey, kar gibi
beyazdı.
Üç araba kadar büyüktü, hatta daha büyüktü.
Koskoca bir göz bulunan başı daha da
büyüktü.
Bir insan boyunun iki katı yüksekteydi.
Sen bir fahişenin ne olduğunu bilir misin
Yargıç Ayscough? Erkeklerin bütün kadınların olmasını istediği şeydir fahişe,
çünkü böylelikle kadınlar hakkında düşünebilecekleri kötülükleri daha kolay
düşünebilirler. (s. 383)
Kurtçuk yavaş yavaş bir tüy gibi yere
inmeye başladı. Karnı yere iyice yapışıncaya kadar indi. Sonra o karından,
uçlarında siyah kocaman ayaklar bulunan ince bacaklar çıktı.
Kurtçuk / yere konduğunda orta kısmında bir
kapı açıldı.
Aşağıya doğru üç ya da dört basamaklı bir
merdiven iniverdi.
Bacaklar, harman değneği kalınlığındaydı.
Kapıda birisi göründü.
Gümüşi elbise giymiş kadındı bu. Elinde
beyaz bir çiçek demeti vardı.
Arkada daha yaşlı başka bir kadın belirdi.
Sonra bir başka kadın, o daha yaşlıydı.
Ana, kız ve torun
Aralarındaki yaş farkına rağmen yüz
çizgileri birbirine tıpatıp benziyordu.
Yaşlı olanın elinde siyaha yakın koyu mor
bir çiçek demeti, anne olan da ise kırmızı renkte bir çiçek demeti vardı.
Sonra diğer ikisi ona doğru döndüler.
Anne’de birleştiler. Elinde üç ayrı çiçek demeti vardı.
Kadın, beyefendiyi kucakladı.
Ellerimi tuttu ve beni ayağa kaldırdı.
Beni kurtçuğa doğru götürmek istedi.
Gümüşi renkli merdivenleri çıktım.
Her çeşit renkte taş vardı.
Hanımefendi
/ değerli bir taşa dokundu ve kapı gizli bir mekanizmayla açıldığı gibi kapandı.
Odanın dibinde / başka pencere görünüverdi
bu pencere üzerinde bir kuş gibi uçtuğumuz büyük bir kente açılıyordu.
Son derece güzel bir şehirdi.
Bize gösterilen bu ışıltılı toprağa ben,
Sonsuz Haziran diyorum.
Sonunda ot ve çiçeklerle kaplı bir
çayırlıkla yere konduk.
Bizi beklediğini gördüğüm / eli hâlâ benim
elimi tutan kadındı.
Dışarıda da gözükmesine ve farklı beyaz bir
elbise giymiş olmasına rağmen, yanımda sessiz sakin oturuyordu.
Görüntü olarak gerçek ruh yoktur ve hiçbir
görüntü de gerçek ruhun görüntüsü olamaz.
Orada, otların arasında sırt üstü uzanmış
olarak ikizi yatıyordu.
Bu iki adam gerçekte tek bir kişiydi / Yüce
Efendimiz İsa
Omzuna yaslandığım kadının kim olduğunu
hâlâ bilmiyorum.
Varlığı olmaksızın Tanrı Baba’nın
eserlerini gerçekleştiremeyeceği, bazılarının Kutsal Ruh diye adlandırdığı
kişiydi. Kutsal Bilgelik Ana’ydı.
Kurtarıcımız İsa’nın vaat ettiklerini
gerçekleştirecek olan. İsa’nın hem annesi, hem Dulu, hem de Kız kardeşiydi o.
Kutsal Bilgelik Ana’nın baba uzattığı
meyveyi almak için o cennet gibi çayırda koşmaya başladım / birdenbire her şey
karardı, her yer zifiri geceyle kaplandı. Işık yeniden geldi ancak bir daha
asla görmek istemeyeceğim bir sahneyi aydınlatarak geldi.
Oluk gibi kanın aktığı umutsuz bir savaş
sahnesi.
Deccal ile birlikte korkunç bir hapishaneye
tıkılmıştım.
Orada, her sahne bir öncekinden daha
kötüydü.
Her şeyi silip gizleyen Tanrı / bir
sessizlik / ve odanın dibinde beyefendiyi fark ettim.
Üzerinde Sonsuz Haziran’dakilerin
giydikleri ipekten gömlekle pantolon vardı
“Beni unutma Rebecca, beni unutma.”
Uyumak ihtiyacı hissettim ve uyudum…
Peki, nerede uyandın?
Girdiğimiz mağaranın zemininde duran sert
bir yatağın üzerinde…
Kurtçuk
/ gitmişti. (s. 410)
James
Wardley’in ifadesi
Ten hazları, tensel doğa Deccal’in evidir
ve biz oraya hiç girmeyiz. Bizi onun zincirlerinden özgür kılan şey iffettir.
(s. 427)
Kanunlar resmi kiliseye ve onun otoritesine
itaat ister.
Evet, Roma Kilisesi de eskiden resmi
kiliseydi.
İnsanlar etten kemikten yaratılmışlardır ve
etten kemikten yaratılmış bir şey doğuştan yozdur. (s. 430)
Suç, kanıtlanabilen ya da kanıtlanamayan
bir gerçektir. Günahı yargılama ise yalnızca Tanrı’ya düşer.
Günah bir kez suça dönüştü mü, Papacıların
Engizisyonu gibi, bundan büyük bir tiranlık çıkar. (s. 434)
Onun çocuğunu taşıyorum ama kalbim yine de
onun ölümüne seviniyor; kendim için değil onun için seviniyorum.
Sondeyiş
Çocuk gerçekte 29 Şubat 1736’da doğdu.
A
Maggot
Türkçeleştiren: Serdar Rifat Kırkoğlu
Ayrıntı Yayınları
2000
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder