Boethius (480-524)
Asıl ismi Anicius Manlius Severinus
Boethius’tur. Son Romalı olarak anılır. Babası, Roma’daki ünlü sülalelerden
birisi olan Anicii’ye mensuptu. Çocuk yaşta babasını kaybedince, daha da ünlü
bir ailenin üyesi olan Symmachus tarafından evlat edinildi. Symmachus’un kızı
Rusiticiana ile M.S. 495 yılında evlendi. Grek felsefesini öğrendi. Grekçe pek
çok önemli eseri Latinceye çevirdi. 510’da konsüllük görevinde bulundu. 522’de devlete ihanetle suçlanan Albinus’u savunduğu için
gözden düştü ve hapse atıldı. Pavia’da mahkemesiz bir sürecin sonunda idama
mahkûm edildi. Boethius’un eserleri Manlii
Severini Boetii opera omnia başlığı altında 1847’de Migne tarafından yayımlanan
Patrologia Latina’nın 63. Ve 64.
Ciltlerinde yer almaktadır.
Boethius’un
Felsefe Anlayışı ve Felsefenin Bölümleri
Boethius’un en önemli felsefe eseri Consolatio
Philosophiae’dır. Eser, esas itibarıyla
Sokrates’in idamını beklerkenki durumuna benzer bir görüntü oluşturmaktadır.
Başına gelenlerden dolayı hapsedilmiştir ve
çaresizlik içinde kıvranmaktadır. Boethius
büyük bir kederle uğraşmaktayken birden çevresini şiir musaları sarar. Kendisine
gelen bu ilham perilerinin yardımıyla büyük eserini yazmaya başlar. Felsefe,
bir hanımefendi kılığında karşısındadır.
Görüntüdeki felsefe, her şeyden önce
mükemmeldir. Capcanlıdır; ama bir o kadar da olgundur. Felsefenin zamandışı bir
etkinlik olduğu, onun hep devam etmekte olan bir eylem biçimi olduğu (philosophia perennis) açıktır. Elbisesinin üzerinde
iki Grekçe harf bulunmaktadır. Bunlardan theta - θ harfi elbisenin üst kısmında,
pi -π harfi ise alt kısmında yer almaktadır. Theta harfi teorik felsefeyi, pi
harfi ise pratik felsefeyi simgelemektedir.
Boethius, felsefe tarihinde, quadrivium’u düşünme pratiğimize sokan isimdir. Quadrivium
dört matematik biliminin üst adıdır.
Boethius sadece felsefeyi değil; fakat aynı
zamanda bilimleri de sınıflandırmış ve bunu da iki farklı biçimde gerçekleştirmeye
çalışmıştır. Bunlardan ilk bölümlendirmeye peripatetik bölümlendirme de demek
mümkündür. Bu bölümlendirme, felsefenin en başta ikiye ayrılmasını gerektirir.
Felsefe “teorik” ve “pratik” felsefe olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Pratik
felsefe de kendi içinde üç bölümde ortaya çıkar: Etik, Ekonomi ve Siyaset.
Teorik felsefenin de üç alt kısmı bulunmaktadır: Doğa felsefesi yani Fizik,
Matematik ve İlahiyat.
Matematik, kendi içinde tekrar ikiye ayrılır:
Çokluk ve Büyüklük. Çokluk’un altında Mutlak Matematik ve Göreli Müzik bulunur.
Göreli müziğin üç türü vardır, bunlar: Enstrümental, İnsani ve Kozmik olarak sıralanmaktadır.
Büyüklük, Sabit Geometri ve Hareketli Astronomi olarak iki kısımda göz önünde
bulundurulur.
Felsefe, bilginin, bütün bilginin başlangıç
noktası ve kaynağı olarak görülmektedir.
Boethius, özellikle Peripatetik bilim sınıflandırmasında
mantığa yer vermemektedir. Ona göre mantık, tıpkı Aristoteles’te olduğu gibi,
bütün bilimler için gerekli bir araçtır; çünkü mantık, düzgün düşünmeyi ve doğru
sonuçlara ulaşmayı öğretmektedir.
Mantık, retorik ve gramerin meydana getirdiği
bilim topluluğuna Boethius’tan önce de trivium
denmekteydi. Buna karşılık aritmetik, geometri, astronomi ve müzikten oluşan
topluluğa quadrivium adını veren ve astronomi dışında
diğerlerinin hepsi hakkında çalışmaları kaleme alan Boethius’tur.
Boethius’un
Varlık ve Bilgi Anlayışı
Boethius’un temel amaçlarından birisi,
Platon ile Aristoteles’i uzlaştırmaktı.
Boethius evreni anlamaya çalışırken bütün
varolanların üstündeki Tanrı ile biçimlenen bir gerçeklik düşünmüştür. Tanrı,
ona göre, salt formdur. Tanrı’nın salt form oluşu
onun aynı zamanda saf varlık yani esse ipsum
olması demektir.
Boethius, Tanrı ile varolanlar arasındaki
en büyük ayırımın varlık (esse) ve öz (id quod est) arasındaki ayırım olduğunu düşünmektedir.
Boethius için insan ruh ve bedenden meydana
gelmiş bileşik bir yapıdır. Bununla birlikte Boethius, hakikatin ruhun içinde
bulunduğunu ve hakikatin araştırılması işinin ruhun içinde yapılması gerektiğini
söylemiştir. Bunu da Platon’da olduğu gibi hatırlama (anamnesis)
ile yapacaktır.
İnsan aklında, aklın ışığının zayıflamasından
kaynaklanan bir karanlık ve bu karanlıktan dolayı saklı duran birçok kavram
bulunmaktadır. İşte duyularımız, bu saklı kavramlarımızın ortaya çıkmasına
neden olacak bir şekilde ruhumuzu harekete geçirecek türden bir duyusal etkileşim
meydana getirmektedirler. Kavramlarımız doğuştan sahip olduğumuz yapılardır ve
bunlar daha önceki hayatımızda biçimlenmiş olan içeriklerdir.
Ona göre tümeller yalın anlamda akılda yer alan
kavramlar değil, kendi başlarına kalıcılıkları ve varoluşları olan gerçekliklerdir.
Kendi başına kalıcılığı olan her yapıda olduğu gibi tümeller cisimsiz varoluşlardır.
Cisimsiz varoluş maddesiz olduğundan üç boyutlu uzama
sahip değildir. Bundan dolayı, tümellerin bireysellerin dışında varolma olanakları
söz konusu değildir.
İnsanların içinde yaşadıkları düzlemde en
yüksek yetiye akıl (ratio) denmektedir. Akıl
dediğimiz yeti, bireylerde varolan tümel yapıyı, yani kavramı anlama ve temaşa
etme yeteneğine sahiptir. Aklın üstünde anlama yetisi (intelligentia)
bulunmaktadır.
Aklın altında imgelem (imaginatio) ve duyu (sensus)
yer almaktadır. İmgelem maddi olmayan insan biçimini ifade etmekte; duyu ise
maddi görünüm içindeki kılıkla ilgilenmektedir.
---
Ortaçağ Felsefesi
Editör: Prof. Dr. Ayhan Bıçak & Yrd.
Doç. Dr. Serdar Uslu
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın No: 2296
Ağustos 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder