Gary
Gutting - Foucault
I.
Bölüm
YAŞAMLAR
VE ESERLER
Seçkin bir taşralı ailenin çocuğu, başarılı
bir doktorun oğlu olan Paul-Michel Foucault prestijli bir okul olan Ecole Normale
Supérieure’de parlak bir öğrenci, hatta bir yıldızdı.
1966 tarihli kitabı Les mots et les choses
akademik alanda en iyi satan eser konumuna yükseldi.
Collège de France’a (Bergson ve Merleau-Ponty’nin
ardından) seçildi; bu tercih onu Fransız akademik dünyasının zirvesine
yerleştirdi.
Foucault otoriter bir doktorun zeki ama
duygusal açıdan sorunlu oğluydu. Homoseksüel olmanın zorluklarını yaşayan Foucault
henüz Ecole Normale’deyken intihar girişiminde bulunmuş olabilir; psikiyatrik
tedavi gördüğü ise kesin.
Edebiyat çevrelerinin görmezden geldiği
Raymond Roussel hakkında bir kitap yazdı.
Roussel, tipik olarak, kişilerin ve onların
deneyimlerinin aktarımını değil, nesnelerin ya da eylemlerin ayrıntılı betimlemelerini
sunar.
Roussel kalmakta olduğu otel odasının daha
önceleri daima açık tutulan kilitli kapısının önünde, yerde, ölü olarak
bulunmuştu; kendini kurtarmak için kapıyı açmaya çabalamış olabileceği gibi
kurtarılmasının engellenmesi için kapıyı kilitlemiş de olabilirdi.
...nasıl ki odasının anahtarını insanları
içeri almak için mi yoksa onları dışarıda tutmak için mi kullandığından emin olamıyorsak,
yazınsal anahtarın da metinlerin anlamını açmak için mi yoksa kapamak için mi
kullanıldığından emin olamayız. Ve bizleri bu iki soruyu da çözmekten alıkoyan şey
ölümün kendisidir. (s. 23)
The Birth of the Clinic şöyle başlar: “Bu
kitap uzam hakkındadır, dil hakkındadır, ölüm hakkındadır.”
II.
Bölüm
YAZIN
Foucault’nun avangard yazma duyduğu
hayranlık onun aşırı (sınır-) deneyimler içinde sıradan varoluşun ötesinde bir
gerçeklik ve tatmin arama eğilimini yansıtır.
III.
Bölüm
POLİTİKA
Kendi neslinin bütün entelektüelleri gibi
Foucault da Sartre’ın gölgesinde büyüdü.
Sartre’dan 21 yıl sonra doğan Foucault
savaş deneyimini politik açıdan bilinçlenmeye başlamış bir yetişkin olarak
değil, kafası karışmış bir delikanlı olarak edindi.
Foucault’ya göre, evrensel ahlak değerleri
artık toplumsal ve politik sorunlara etkili yanıtlar verememektedir.
Foucault’nun Sartre ile en belirgin politik
ayrılığı Marksçılık ile onun en temel temsilcisi olan Komünist Parti’ye yönelik
tutumunda ortaya çıkar. Önceleri Foucault Marksçı görüş açısının şiddetini
hissetmiyordu.
…bir süreliğine Fransız Komünist
Partisi’nin üyesi oldu. Fakat çok kısa süre sonra Marksçılığın hem kuram hem de
uygulamaları karşısında hayal kırıklığına uğradı.
Foucault ilk başlarda İran devrimine
yakınlık sergileyerek birçoklarının huzurunu kaçırmıştı. Fakat Foucault’nun
yakınlık sergilediği unsur ayaklanma eyleminin kendisiydi.
Foucault’ya göre, bu tür bir eylem
“indirgenemez” türdendir, hatta “tarih ve onun upuzun nedenler zincirinden” bir
“kaçış”tır. “Boyun eğme zorunda kalmanın kesinliği karşısında ölüm riskini tercih
etme” kararı hakların savunulmasında “son nokta”yı gösterir. (s. 53)
IV.
Bölüm
ARKEOLOJİ
Foucault’nun bir düşünce arkeolojisi fikri,
dilin yalnızca onu kullanan kişilerin fikirlerini ifade etmenin bir gereci olmayıp,
aynı zamanda kendi başına bir düşünce kaynağı olduğu biçimindeki modernist
yazınsal görüşle yakından ilişkilidir.
…düşünce arkeoloğunu ilgilendiren şey,
örneğin, gök cisimlerinin daireler halinde dönmeyebileceklerini ya da yere özgü
malzemelerden yapılmış olabileceklerini yüzyıllar boyunca “düşünülemez” yapan
kısıtlamalar setidir.
Foucault’nun görüşüne göre, her bir düşünce
biçimi kendi içinde kurallar saklar.
…ona göre, bireylerin içinde etkinlik
gösterdikleri kavramsal çevre bu bireyleri farkında olamadıkları yollardan
belirlemekte ve sınırlamaktadır.
V.
Bölüm
SOYBİLİM
VI.
Bölüm
MASKELİ
FELSEFECİ
Kendimiz için düşünmek akıl yürütmek
demektir: “Kant, aydınlanmayı insanlığın kendisini herhangi bir otoriteye maruz
bırakmadan aklım kullanmaya başlayacağı an olarak betimler.”
Kendisine ait daha erken tarihli
yöntembilimsel tartışmalara göndermede bulunarak, Foucault, kendi projesi için
“aşkınsal değil”, fakat “tasarımı açısından soybilimsel ve yöntemi açışım dan
da arkeolojik” der.
VII.
Bölüm
DELİLİK
Foucault Ortaçağ ve Rönesans’ta deliliğin
üstünkörü olsa da gerekli bir incelemesiyle başlar. O zamanlar deliliğin
insansı bir olgu olarak algılandığını savunur. Delilik aklın karşıtıydı; fakat
insanın alternatif bir varoluş biçimiydi, insanın varoluşunun reddedilmesi
değildi.
Bu kavramsal dışlamayla yakından bağlantılı
olarak, delilerin fiziksel dışlanması da yaşandı; bunu da delileri sıradan
insan yaşamından yalıtan kurumlar sağladı.
Horkheimer ve Adorno gibi, Foucault da
bizleri özgürleştirmesi beklenen aklın bizim hakimiyetimizin temel gereci
haline geldiğinin farkındadır.
Hatanın kendisi bir tür sınırları aşma
olgusu, bizim kavramsal çevremiz tarafından belirlenmiş sınırların çiğnenmesidir.
Delilerin anlık parıltılarının yerelleşmiş ve sıradanlaşmış
bir çeşididir.
VIII.
Bölüm
SUÇ
VE CEZA
Modern öncesinin cezaları suçlunun bedenine
vahşice saldırır, fakat acı verme yoluyla adaletin yerini bulmasından tatmin
olur; modem cezalandırma ise içsel bir dönüşüm, kişinin yüreğinin yepyeni bir
yaşam biçimine uyumunu talep eder. Fakat ruhun bu modern anlamda denetiminin
kendisi, bedenin daha incelikli ve daha geniş boyutta denetiminin bir yoludur,
çünkü psikolojik tutumları ve eğilimleri değiştirmenin amacı bedensel davranışı
denetlemektir. Foucault’nun ifadesiyle, modem çağ açısından, “ruh, bedenin
hapishanesidir.” (119-120)
Sıradüzensel gözlemleme insanların neler yaptıklarını sırf onları gözlemleyerek
denetleyebilmemiz gerçeğine dayanır. Şehir duvarları boyunca sıralanan
gözetleme kuleleri bunun klasik bir örneğidir.
Fakat modern mimarlık hem sıradan
insanların işlevsel gereksinimlerini karşılayan hem de “içeridekileri görünür kılan”
yapılar inşa etmektedir.
…geniş pencerelere ve sıralar arasında
geniş koridorlara sahip iyi aydınlatılmış derslikler yalnızca öğrenmeyi
kolaylaştırmakla kalmaz, bunlar aynı zamanda öğretmenlerin herkesin neler
yapmakta olduğunu görmelerini büyük ölçüde kolaylaştırır.
Disiplin amaçlı modem denetimin ikinci bir
farklı niteliği düzgüleştirici yargı ile uğraşmasıdır. Bireyler
eylemlerinin doğruluğu ya da yanlışlığı açısından değil, eylemlerinin onları
başka bireylerle karşılaştırıldıkları bir ölçüt üzerinde nereye yerleştirdiğine
göre yargılanmaktadır. Çocuklar yalnızca okuma yazmayı öğrenmekle kalmayıp
kendi okuma grupları içindeki yüzde 50’lik grup içinde de yer almalıdır.
Son olarak, yoklama sıradüzensel
gözlemleme ile düzgüsel yargıyı birleştirir. Foucault’ya göre, yoklama
“bireyler üzerinde birbirlerinden ayırt edilebilmelerini ve yargılanabilmelerini
sağlayacak saydamlığı yaratan düzgüleştirici bir bakış”tır.
IX.
Bölüm
MODERN
CİNSELLİK
Ender olarak “gay erkek” olarak yazdı ya da
mülakat verdi ve bunu gerçekleştirdiğinde de -örneğin, gay yayınlar için
verdiği az sayıdaki mülakatta- eylemci gay topluluğa yönelik tutumu kendisini
adamış bir katılımcıdan ziyade anlayışlı bir gözlemci biçimindedir.
Foucault'nun cinselliğe ilk yaklaşımı
Discipline and Punish’te yer alan soybilimsel yöntemin oldukça dolaysız bir
biçimde uygulanışıdır. Yöntem cinselliğe ilişkin çeşitli modem bilgi
organlarına (“cinsellik bilimleri”), bunların modern toplumun erk yapılarıyla
yakın bağlantısını göstermek amacıyla uygulanır.
X.
Bölüm
ANTİK
DÖNEMDE CİNSELLİK
Sokrates’i “benin korunması”na odaklanmış
felsefi yaşamın modeli ve savunucusu olarak ele alır…
Berkeley’de verdiği derslerde antik dünyada
temel bir politik ve ahlaksal erdem olarak nitelendirilen “gerçeğe sadık
konuşma” (parrhesia) idealini tartışır.
Foucault “gerçeği yaşamak” terimiyle neyi
kastetmektedir?
…iki alternatif sunmaktadır: sanatla örnekseme
yoluyla bireysel öz-yaratımın ürünü olarak gerçek; toplumsal bir erdem olarak
gerçeği anlatma.
…estetik olan mı politik olan mı?
---
Türkçeleştiren: Hakan Gür
Dost Kitabevi
Ocak 2010, Ankara
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder