1 Kasım 2016 Salı

Friedrich Nietzsche - Şen Bilim

Friedrich Nietzsche - Şen Bilim

Bugüne dek felsefe yaparken tehlikeye atılan, "hakikatten" başka bir şeydi, gelecekti, gelişmeydi, güçtü, yaşamdı.

Tinin en son kurtarıcısı yalnızca büyük acıdır.

"ŞAKA, KURNAZLIK, ÖÇ"
Kovalamaktan, aramaktan yorulduğumdan beri bulmayı öğrendim.

Derin kaz durduğun yeri kaynak onun altında

Vademecum / Beni izle

Yukarı tırman yalnızca ulaşmayı hiç düşünme!

BİRİNCİ KİTAP
…insan varoluşunun komedisi henüz kendi kendisinin "bilincinde" değil; şimdilik daha tragedyanın; ahlaklar ile dinlerin zamanı.
Hayat yaşamaya değer
…koruma içgüdüsü

İnsan ara sıra, neden var olduğunu bilmek, inanmak zorunda. İnsan türü, dönem dönem yaşama güvenmeden -yaşama nedenine inanmadan gelişemez! İnsan türünün değeri ara ara, tekrar tekrar değerden düşürülecek. (s. 41)

Bizim de zamanımız gelecek.

“İnsan zarara uğradığına nasıl sevinebilir, nasıl olur da göz göre göre zarara uğramak isteyebilir; soylu heyecanlara bağlanmak usun bir hastalığı olsa gerek.”

İyi insanlar (…) tinin çiftçileridir.

Düşünme, biçim bakımından bütün onurunu yitirmiş durumda.

Bilim eylemlerin amacını verecek durumda mı? Yoksa değil mi?

Bilinç.- Bilinçlilik organik yaşamın en son, en geç ortaya çıkan gelişimidir.

Yeterince olgunlaşmamış bir işlev organizma için tehlikelidir.

İnsanlar zaten kendilerinde bilinç olduğuna inandıkları için onu edinmeye az çaba harcadılar.

…iyilik etmekle de acı vermekle de insan başkaları üzerinde erk uygular.

Mülk, sahip olduğumuzda değersizleşir genellikle.

İnsan, içinde uyanan yeni bir mülk edinme aç gözlülüğünü “sevgi” diye adlandırır.

Seven bütün kalbiyle istediği kişinin varlığına tek başına sahip olmak ister; onun hem ruhunda hem de gövdesinde koşulsuz bir erk olmayı arzular. (s. 52)

Dünyanın şurasında burasında aşkın sürekliliğinin bir biçimine rastlarız. Bu aşk türünde birbirine sahip olmaya can atma duygusu yerini yeni bir sahip olma isteğine, arzuya bırakır, ikisinin de üzerinde olan daha yüksek bir düşünceyi, ülküyü paylaşma isteğine arzusuna... Ama bu sevgiyi kim biliyor? Kim yaşadı bu seviyi? Onun doğru adı dostluktur.

Bir zamanlar biz yaşamda öylesine yakındık ki artık dostluğumuzu -kardeşliğimizi de- durduracak hiçbir şey yoktu, aramızda yalnızca bir köprücük vardı. Sen ona adım atmak isterken "Köprüden geçip bana gelir misin?” diye sordum sana. Hemen o anda istemez oldun. Bir kez daha gelmeni istediğimde sustun. O zamandan beri aramızda, dağlar, deli ırmaklar, ayırıcı her şey vardı, istesek de birbirimize ulaşamıyorduk. Gelgelelim şimdi sen küçük köprüyü anımsadığında, sözcükler derdini anlatmaya yetmiyor, şaşkınlık içinde hıçkırıyorsun. (s. 54)

…kıskançlık, aç gözlülük; güvensizliğin, şiddetin herhangi bir türü yer almasa gelişip yükselebilir mi? Bunlar olmadan, erdemin gelişip büyümesi bile pek olanaklı değildir.

Hakikatin, bilimin tiranlığı iktidarda olduğu ölçüde yalanın değeri artacak…

Gerçek bir erdeminiz varsa, (ama erdeme yönelik bir dürtücük değil) o erdemin kurbanı olursunuz.

Bir yerde yozlaşma baş gösterdiğinde oraya alacalı bulacalı boş inançlar yayılır; bir ulusun o güne kadarki toplu inancı geri püskürtülür; halk bu boş inançlar karşısında gücünü, rengini yitirir.

…güçlü, varlıklı biri avuçları altınla doldurmaya hazır olduğunu gösterir göstermez, en soylu eller bile açılır.

Para kazanmak için iş aramak -Bugün uygar ülkelerde erkeklerin tümü, bu bakımdan, hemen hemen aynı durumda: Onların tümü için iş, kendinde bir amaç değil bir araçtır. Dolayısıyla, parası iyi olduktan sonra iş seçerken pek de ince eleyip sık dokumazlar. Oysa, az olsa da, haz duymadan çalışmaktansa seve seve ölecek insanlar vardır.

Düşünürler ile bütün duyarlı canlar için can sıkıntısı tinin, mutlu bir yolculuktan, tatlı esintilerden önceki şu rüzgârsız halidir. Ona katlanmaları, onun etkisinin sonucunu beklemeleri gerekir. Daha küçük doğalar bunu hiçbir yolla başaramaz.

Gözler körleştikçe iyinin ülkesi genişler.

İKİNCİ KİTAP
Kadınları baştan çıkaran erkeklerdir. Erkekler kadınlardaki bütün kusurları gidermeli, düzeltilmeli. Çünkü kadın imgesini, kendisi için yaratan erkektir. Kadın bu imgeye göre kendini biçimler.
(Kadın, imgesini kendisi için yaratır)

Kendinde yeterince trajedi, komedi bulan biri için, herhalde en iyisi tiyatrodan uzak durmaktır.

…iyi düzyazı ancak şiirin karşısında yazılır.

Ben yazılarımdan sıkılır, utanırım. Benim için, yazmak daraltıcı, huzursuzluk veren bir gereksinim.

“Ah dostum’. Sonunda bu dünyadan ayrılmak üzereyim, burada kalp ya kırılmak ya da bronz kesilmek zorunda.”

…özgür bir insan iyi de kötü de olabilir, oysa özgür olmayan insan doğada bir lekedir (…) özgür olmak isteyen herkes kendi çabasıyla özgür olmalı, bu özgürlük kimsenin kucağına gökten zembille inmez.

ÜÇÜNCÜ KİTAP
Buddha’nın ölümünden sonra, gölgesi yüzyıllarca bir mağarada göründü -koskocaman, ürkütücü bir gölge. Tanrı öldü

Doğada yasalar olduğunu söylemekten kaçınalım. Orada yalnızca zorunluluklar var.

Ölümün yaşama karşı olduğunu söylemekten kaçınalım. Yaşayan, olsa olsa, ölünün bir türüdür, çok da ender bir türü.

Kaçık adam- Öğle öncesi aydınlığında bir fener yakan, Pazar yerinde koşarken durmadan  "Tanrıyı arıyorum! Tanrıyı arıyorum!" diye bağıran kaçık adamı duymadınız mı? Oradakilerin çoğu tanrıya inanmayanlar olduğu için onun böyle davranması büyük bir kahkahanın patlamasına yol açtı, onu kışkırttılar. "Ne, yolunu mu şaşırmış?" diye sordu biri. Bir başkası "Çocuk gibi yolunu mu kaybetmiş" dedi. “Yoksa saklanıyor mu?’’, "Bizden korkuyor mu?’’, "Yolculuğa mı çıkmış?”, "Yoksa göçmüş mü?” Onlar birbirlerine böyle bağırarak güldüler. Kaçık adam onların arasına sıçrayıp bakışlarıyla onları delip geçerek "Tanrı nerede?" diye sorar, "şunu da söyleyeceğim, onu biz öldürdük –sizlerle ben! Onun katiliyiz hepimiz. Ama bunu nasıl yaptık? Denizi kim içebilir? Bütün çevreni silmemiz için bize bu süngeri kim verdi? Onu güneşinin zincirlerinden kurtarır iken ne yaptık biz yeryüzünde? Nereye gidiyor şimdi dünya, biz nereye gidiyoruz? Bütün güneşlerden uzağa mı? Sürekli, boş yere geriye, öne, yana, bütün yönlere atılıp durmuyor muyuz? Üst alt kaldı mı? Sanki sonsuz bir hiçte yolumuzu yitirmiyor muyuz? Boş uzayın soluğunu duymuyor muyuz? Hava giderek soğumuyor mu? Giderek daha çok, daha çok gece gelmiyor mu? Öğleden önce fenerleri yakmak gerekmiyor mu? Tanrıyı gömen mezar kazıcılarının yaygarasından başka bir ses duyuyor muyuz? Tanrısal çürümeden –Tanrının çürümesinden başka koku duyuyor muyuz? Tanrı da çürüdü. Tanrı öldü! Tanrı ölü! Onu öldüren de biziz!
Bütün katillerin katili olan biz nasıl avunacağız? Dünyayı şimdiye dek elinde tutan, en kutsal, en güçlü olan bizim bıçaklarımızla kana bulandı. Kim temizleyecek bu kanı bizden? Hangi suyla arıtabiliriz kendimizi? Nasıl bir kefalet törenini düzenlesek, hangi kutsal oyunu oynasak? Bu eylemin büyüklüğü bizim için fazla büyük değil mi? Bu ancak eylemi gerçekleştirene yaraşır sayıldığı için bizim tanrı olmamız gerekmiyor mu? Hiçbir zaman daha büyük bir eylem olmadı, şu da var ki, bizden sonra doğacak olan, bu eylem yüzünden şimdiye kadarki tarihlerden daha yüksek bir tarihin bir parçası olacak!"
Kaçık adam burada susar, dinleyenlere bakar: Onlar da suskun, söylenenleri yadırgamış halde ona bakarlar. Sonunda kaçık adam elindeki fenerini yere atar, fener söner, parçalan çevreye dağılır. Sonra "çok erken geldim, daha zamanı değildi. Bu tekinsiz olagelme daha yolda, yolculuğunu sürdürüyor. O daha hâlâ insanların kulağına ulaşmadı. Şimşeğin de gökgürültüsünün de zamanı var. Yıldızların ışığının zamanı var, siz yaptıktan sonra bile, işlerinizin görülmesinin, duyulmasının zamanı var. Bu eylem onlara hâlâ en uzak yıldızdan bile uzak, ama yine de bunu onlar yaptı!" Kaçık adamın aynı gün farklı kiliselere daldığı, içerde Requem aetemam deo'yu söylediği anlatıldı. Dışarı sürülmüş, sorguya çekilmiş; ama o şu yanıtı vermiş hep "Tanrının türbeleri, mezarları değilse nedir bu kiliseler?” (s. 130-131)

İlkin, istemin var olması için haz ile hoşlanmama düşüncesi gerekir.

Tanrı sevilmek istediyse ilk başta yargılamayı bir yana bırakmalıydı…

“Sana iyilik edene yaltaklanma!’

Ulus adlarının genellikle kaba adlar olduğunu unutmayalım. Örneğin Tatar, “köpek" anlamına gelir. Çinliler onları böyle adlandırırdı. "Germans” özünde "kâfir” demektir.

Birinin yönettiği yerde kitleler vardır. Kitlelerin olduğu yerde köle olma ihtiyacını da buluruz. İnsanların köleleştirildiği yerde, az sayıda birey vardır. Sürü içgüdüsünün vicdanı, bu az sayıdaki bireye karşı çıkar.

Dikkat et! Düşünüyor: Çok geçmez bir yalan hazırlamış olur. Bu kültürün bir aşamasıdır, bütün halklar orada durmuştur.

Uyumak isteyenler odalarını karartır ya da sürüne sürüne inlerine girerler.

Düşünceler duygularımızın gölgeleridir.

A: “İnsanı olsa olsa ona denk olanlar över.”
B: “Evet, seni öven, sana "senin denginim” der.

İnsan ancak yanıtlayabileceği soruları işitir.

Ne yaptığımız hiçbir zaman anlaşılmaz. Ama övülür ya da kınanır hep.

Özgürleşmenin mührü nedir?- İnsanın artık kendi kendinden utanmaması.

DÖRDÜNCÜ KİTAP
Acıda, hazdaki kadar bilgelik var. İkisi de türün korunmasına en üst düzeyde katkı yapan etkenlerdendir. Acı olmasa tür çoktan yok olurdu.

Yaşam… Bilginin ta kendisi…

Herkes kendisinin en uzağındakidir.

Bizim kişisel,  en derin acımızı neredeyse hiç kimse kavrayamaz, hemen hemen hiç kimse ona oluşamaz.

Bize açılan şey kendisini yalnızca bir kez açar.
Elbette Yunanlılar "her şeyin iki üç kat güzel olması” için dua ettiler, Tanrılara iyi nedenlerle yakardılar. Çünkü tanrısal olmayan gerçeklik, bize güzeli ya hiç vermez ya da bir kez verir.

BEŞİNCİ KİTAP BİZ KORKUSUZLAR
“Gövde, titriyor musun?
Seni nereye götürdüğümü bilseydin, çok daha fazla titrerdin...”

…insan buyurmayı ne ölçüde az bilirse, o ölçüde buyuran, şiddetle buyuran birine- bir tanrıya, bir prense, bir sınıfa, bir fizikçiye, günah çıkaran bir papaza, bir öğretiye ya da parti bilincine- göz diker.

…insan kendini dile getirerek kendinden kurtulur; “itiraf ettiğinde" insan unutur.

Beni ilgilendiren "kendinde şey” ile görünüş arasındaki karşıtlık hiç değil. Çünkü bu konuyu böyle bir ayrıma karar verecek ölçüde "bilmiyoruz”. Bilgi için, "hakikat” için organımız yok. Biz, ancak insan sürüsünün, türünün çıkarı bakımından yararlı olduğu ölçüde biliyoruz (ya da inanıyoruz ya da düşlemliyoruz.) Burada “yarar" denilen şey bile, sonuçta, yalnızca bir inanç, imgesel bir şey. Belki günün birinde tam da bu belalı aptallık yüzenden yok olacağız. (s. 227)

Biz Almanlar (…) Hegel hiç olmasaydı da Hegelci olurduk.

…güzelleştirme, kibrin kendini kandırması değil mi?

Kadınların seviden ne anladığı:
...onun sevgisi bir inançtır: Kadında başka bir inanç yoktur.
Erkek, bir kadını sevdiğinde, ondan kesinlikle bu seviyi ister,
Bir kadın gibi seven erkek köle olur; oysa kadın gibi seven kadın daha yetkin bir kadın olur.
Kadın mülk edinilmek, sahiplenilmek ister; sahip olma kavramında emişmiş, tutulmuş olmayı ister. Sonuçta o, alan birini ister, kendini vermeyen, kendini sunmayan birini ister,
(Erkek) onun aşkı, sahip olmaktır,
Ama sahip olma isteği hep bir sahip olma ile son bulur.

…bir konuda uzman olan biri, bunun bedelinin onun kurbanı olarak öder.

Felsefe yapmak hep bir tür kan emiciliktir.

Bu kitabın yazarı insan sevmez biri değildir, bugün insandan nefret etmek çok pahalıya patlıyor. (s. 258)

---

Türkçeleştiren: Levent Özşar
Asa Yayınları
2003, Bursa


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder