Gümüşhane
Halk Kültürü - 1. cilt
Talat
Ülker, Necati Yılmaz, Şahin Kazancı, Engin Doğru
Gümüşhane ili, bilhassa Osmanlı-Rus
savaşları esnasında yoğun göç almış, Anadolu'nun başka kentlerine yönelen
birçok göç kafilesinin de yol uğrağı olmuştur.
Bu yüzden Gümüşhane ilinin hemen her
ilçesinde hatta her vadisinde farklı bir folklorik dokuyla karşılaşmak
şaşırtıcı değildir (s. 21).
İnsanların hayatlarını sürdürebilmeleri
için gerekli olan temel ihtiyaçlar ve bunların kültürel yoldan karşılanması ile
yeni kültürel ihtiyaçlar arasında bağlantı kurulabilir (s. 32).
Halk
Kültürü Ürünlerinin İşlevleri
1) Hoş vakit geçirme, eğlenme ve
eğlendirme.
2) Değerlere, toplum kurallarına ve
törelere destek verme.
3) Eğitim veya kültürün gelecek kuşaklara
aktarılmasıyla eğitme.
4) Toplumsal ve kişisel baskılardan
kurtulmak için kaçma-kurtulma mekanizması.
5) Pratik çözümler sunma.
6) Çatışmaları körükleme, başkaldırılara
destek verme, kurulu düzene ve değerlere direnme (s. 34)
Folklorun hoş vakit geçirme, eğlenme,
eğlendirme işlevi, yöredeki halk kültürü ürünlerinde çok belirgin olarak öne
çıkar. Özellikle masalların, fıkraların, halay ve horon ezgilerinin en önemli
işlevi eğlendirmek, hoş vakit geçirtmektir (s. 35).
Toplum kurallarına uygun davranma, kişiyi
toplumun dışına itilmekten kurtarır.
Ay tutulmalarında, ayın acı çektiği
düşünülerek teneke çalınır, silahlar sıkılır. Hayvanı kaybolan çobanlar, kurt
ağzı bağlatırlar. Böylece hayvanlarına kurtların saldırmasına engel olduklarına
inanarak az da olsa rahatlarlar.
Folklor, çeşitli halk kültürü ürünleri ile
halkın sorunlarına pratik çözümler sunar (s. 58).
Gümüşhane
ve Çevresinin Coğrafyası
Gümüşhane ili 38° 45' -40° 12' doğu
boylamları ile 39° 45' -40° 50' kuzey enlemleri arasında olup (…) deniz
seviyesinden yüksekliği ortalama 1400 metredir.
Gümüşhane coğrafi özellikleri bakımından
iki farklı ana yöreye ayrılır: Kelkit Çayı ile Harşit Çayı
…ilin büyük bir kısmının dağlarla
kuşatılmış (s. 63)
Gümüşhane il sınırları içerisinde iki
önemli ova: Kelkit ve Şiran ovaları
Gümüşhane'de 283 yayla bulunmaktadır (s.
64).
İklim
Gümüşhane ve çevresinde, Doğu Anadolu
Bölgesi'nde hâkim şiddetli karasal bir iklim ile Doğu Karadeniz Bölümü'nün
nemli iklimi arasında, bir geçiş iklim tipi görülmektedir (s. 65-66)
…il topraklarında kuzeyden güneye doğru
gidildikçe akarsu kaynaklarında kavak ve söğüt toplulukları bulunmaktadır.
Vadi tabanlarından dağlık kesimlere doğru
kültür arazileri içerisindeki meyve ağaçları ( elma, vişne, armut, kiraz,
ceviz, kuşburnu vb.) dışında genellikle step biçimlenmesine sahiptir.
Gümüşhane ve çevresinin başlıca akarsu
şebekesini, Kelkit Irmağı, Harşit Çayı, Karadere ve Yanbolu Dereleri ile
bunların yan kolları oluşturmaktadır (s. 66).
Ksenophon’un Yağmurdere üzerinden Trabzon'a
ulaştığı sanılmaktadır.
Persler döneminde kullanılan Kral Yolu
(güzergâhı tam olarak bilinmiyor)
Gümüşhane, aynı zamanda Trabzon limanına
çıkan tarihi İpek Yolu üzerindedir (s. 68).
Roma'nın askeri yol şebekesinin bir kolu
Satala'dan Fırat'ın sağını takip ederek Melitene (Malatya)'ye ulaşmaktadır.
Gümüşhane
ve Çevresinin Tarihçesi
Gümüşhane isminin verilmesi yörede zengin
gümüş madenlerinin ve maden ocaklarının bulunmasıyla ilgili olduğu açıktır.
Gümüşhane adıyla ilgili olarak halk
arasındaki efsaneye göre Gümüşhane adı bir
zamanlar bu bölgede yaşayan bir bey/komutanın dillere destan dünyalar güzeli
Gümüş adında tek bir kızı varmış. Bu kız yörede bulunan fakir bir çobana
gönlünü kaptırmış. Ancak babası kızını yörenin önde gelen komutanlarından veya
beylerinden birine vermek istiyormuş. Babasının isteğini kabul etmeyen kızını
ikna edebilmek için kendisine Gümüşten bir saray/köşk yaptırmış ve kızını
buraya hapsetmiş. Bu güzeller güzeli, altın sarısı saçlı kız saçları gümüş
gümüş tel oluncaya kadar ömrünün geri kalan bölümünü burada geçirmek zorunda
kalmış. Sonra sarayın/köşkün bulunduğu yerde bir şehir kurulmuş ve kurulan bu
şehre de Gümüşhane demişler.
Gümüşhane adına ilk kez 1718 tarihinde
rastlanmaktadır. Bunun yerine Osmanlı tahrir kayıtlarında (…) Canca adı
geçmektedir (s. 71).
(batılı) seyyahların şehrin adının kendi
dillerinde yazılan biçimi olan Ghumishkhana, Gemiskhana, Gumush khaneh, Gumysch
haneh, Gumuysch hane, Gyumish-Khane gibi ifadeleri kullanır (s. 72).
Bölgenin prehistoryası ve arkeolojisi
üzerine ilk bilimsel çalışmalar K. Kökten tarafından yapılmıştır.
Yörenin tarihöncesi çağlar içerisindeki en
erken bulguları, Geç Kalkolitik Çağ ile başlar.
Pers orduları MÖ.550 yıllarına doğru Med
hâkimiyetine son verip (…) Pers Krallığı'nı kurduktan sonra Gümüşhane ve
çevresi Doğu Karadeniz Satraplığı içinde yer aldı. Herodotos'a göre (…) Bu
satraplık sınırlarında Moskhiler, Tibarenler, Makronlar, Mossyoiklar ve
Marsalar gibi halklar yaşamaktaydı. Bu halklardan Makronlar'ın Gümüşhane
yöresinde yaşadıkları kabul edilmektedir.
Perslerin tarih sahnesinden çekilmeleriyle
birlikte Mithridates MÖ. 302/301 tarihlerinde bağımsızlığını ilan ederek Pontos
Krallığı'nı kurdu. Gümüşhane yöresinin Pontos Krallığı sınırları içerisine
katılması I. Pharnakes'in MÖ. 185 yılında Miletos'un kolonisi olan Sinop'u ele
geçirmesinden sonra olmuştur (s. 74).
Caesar, Anadolu'yu tamamen ele geçirdikten
sonra Anadolu'da birçok eyalet kurdu. MÖ. M yılında kurulan Bithinya-Pontos
Eyaleti de Anadolu'da kurulan eyaletlerden biriydi. Gümüşhane yöresi de bu
eyalet sınırları içinde yer aldı.
Gümüşhane yöresi Bizans-Sasani
ilişkilerinde uzun süre tıpkı Roma-Parth ilişkilerinde olduğu gibi önemli bir
askeri karargâh olma özelliğini devam ettirmiştir.
Müslüman Araplar yöreye akınlar yapmaya
başlayınca yöre Müslümanlarla BizanslIlar arasında birkaç kez el değiştirdi.
Tuğrul Bey döneminde Selçuklularla BizanslIlar arasında 18 Eylül 1048 tarihinde
yapılan Pasinler Savaşından sonra Gümüşhane çevresi geçici de olsa
Selçukluların eline geçti.
(Fatih döneminde) Cenehah, Torul ve Cezre kaleleri
Rakkas Sinan Bey tarafından alınarak Osmanlı sınırları Trabzon'dan Gümüşhane
merkezine kadar genişletilmiş oldu.
Yavuz Sultan Selim'in valiliği döneminde
Safevilerin katliamlarından kurtulmak için Doğu Anadolu'dan kaçan Akkoyunlular
ve (…) Akkoyunlu Padişahı Murathan'ın soyundan gelen Murathanoğulları Gümüşhane
yöresine yerleştirilerek buralar kendilerine tımar olarak verildi (s. 78).
Gümüşhane, muhtemelen XVII. Yüzyılda Torul
ile birleştirilerek kaza haline getirildi.
Tirebolu ve çevresinde eşkıyalık
faaliyetlerinin artması üzerine (…) Tirebolu ve çevresi 1804 yılında idari
yönden Gümüşhane'ye bağlandı (s. 79).
1881 tarihinden cumhuriyetin ilanına kadar
Kelkit ve Şiran kazaları Gümüşhane Sancağı'na bağlı kalmış ve Gümüşhane Sancağı
20 Nisan 1924 tarihinde il yapılmıştır (s. 81).
Nüfus
Hareketleri ve Güç Olgusu
Gümüşhane ili, yeryüzü şekilleri itibarıyla
genel olarak çok arızalı bir yapıya sahip olduğu için geniş tarım toprakları bulunmamaktadır.
Göç olayları, nüfus kaybının en önemli
nedenleri arasında yer almaktadır. Gümüşhane yıllardan beri coğrafi şartların
elverişsizliliğinden dolayı göç olaylarına maruz kalmıştır.
Gümüşhane'den ayrılanların büyük çoğunluğu
başta İstanbul olmak üzere Bursa, Kocaeli, Trabzon ve Erzincan'a yerleşmiştir.
…göç olayları daha çok kırsal kesimden
olmaktadır (s. 91-92).
Sosyal ve kültürel yapı birlikte toplumu oluştururlar. Sosyal yapı toplumun bir
hiyerarşik düzen içerisindeki kuruluşunu, kültür ise bu kuruluşun muhtevasını
ifade eder (s. 93).
Gümüşhane yöresi üzerinde yaptığımız
araştırmada gözlemlediğimize göre yörede geçmişte yaygın olarak ataerkil geniş
aile yapısı ile karşılaşılmaktadır. Yörede geniş aile güç, kuvvet ve birlik
olarak algılanmakta, aile bireylerinin sayısal çokluğu, ailenin maddi ve manevi
gücünün göstergesi olarak kabul edilmektedir (s. 96).
Ailenin yapı ve fonksiyonları toplumsal
değişmeye göre değişmektedir.
(Aile) son yıllarda çekirdek aileye doğru
evrilmektedir.
Yörede geniş aile yapısı özellikle yaşlı
kesim tarafından korunmaya çalışılmaktadır.
Köylerde geniş aile bir güçtür ne kadar
kalabalık iseniz o kadar güçlü kabul edilirsiniz. Bu yörede geniş ailenin
yaygın olmasının en önemli nedenlerinden biri çocukların işsiz olmasıdır (s.
99).
…toplumu ayakta tutabilmek için öncelikle aile
kurumunu ayakta tutmamız gerekir.
Aileler genellikle kalabalık olup,
pederşahi aile sistemi mevcut olduğundan çocuklar evlenseler bile ailenin
ekonomik ve sosyal yapısı içinde kalırlar. Ailede kadının söz hakkı son derece
kısıtlıdır, kadın tamamen erkeğe bağlıdır. Gümüşhane yöresinde geleneksel yapı
içerisinde kadınlar ev işleriyle ilgilenirler (s. 100).
Gümüşhane yöresinde evde olan büyük erkek
yanı baba ailenin reisidir fakat evin en yaşlısı anne ise bazı ailelerde evin
reisi o olur.
Aile ile ilgili büyük bir problem olduğunda
büyükler toplanır ve onlar karar verir.
Yörede geçmişte geniş ailelerde yemeği önce
ailedeki erkekler, daha sonra kadınlar ve çocuklar yerler. Eve bir misafir
geldiğinde kadınlar sofrada olmaz, misafirlerle erkekler ilgilenir.
…halk arasında küfürlü konuşmalar
yaygındır.
Anneler çocuklarına beddua niteliğinde
sözleri oldukça fazla kullanmaktadırlar.
Habersizce eve misafir getirilebilir (s.
102).
Ramazan bayramı, kurban bayramı ve
kandiller dini günler olduğu için oldukça önemsenir.
…sünnet için düğün yapılması pek yaygın
değildir.
Yeni ev yapmış olana ev eşyası türünden bir
hediye almak gelenekleşmiştir.
Hacdan gelenlerin kendilerini ziyaret
edenlere hediye getirmesi önemsenir (s. 105).
Genç kuşakların değişen toplumsal koşullara
daha çabuk uyum sağladıkları ve yaşlı kuşaklardan farklılaştıkları, bunun ise
baba oğul sürtüşmelerine yol açtığı bilinmektedir.
Yörede yapılan araştırmalarda, aile içi
huzursuzluklar konu edildiğinde gündeme iki konudan ilkinin kayınvalide-gelin,
İkincisinin ise gelinler arası çekişmeler olduğu tespit edilmiştir.
Gümüşhane'de
Dini Yapı
Gümüşhane'nin ilk yerleşim yerinin bugünkü
Canca Mahallesi'nin bulunduğu yer olduğu bilinmektedir.
Bazı tarihçilere göre, Gümüşhane'nin ilk
sakinleri, Anadolu'da madenle uğraşan ilk kavimlerden biri olduğu söylenen
Haldilerdir.
VIII. Yüzyıldan başlayarak yöre İslâmlaşmış
ve Türkleşmiştir.
Clavijo, XV. Yüzyılda Gümüşhane ve çevresinin
büyük ölçüde Türkleştiğini ve İslâmlaştığını dile getirmektedir.
1869 tarihli Trabzon Vilayet Salnamesi'ne
göre şehirde 14 mahalle içinde 920 hane bulunmaktaydı. Bu salnameye göre
Gümüşhane Sancağının toplam erkek nüfusu şöyledir: (s. 110)
Müslüman
|
Rum(Ortodoks)
|
Ermeni (Gregoryen)
|
Toplam
|
24328
|
11542
|
718
|
36588
|
1805 yılına ait kayıtlara göre Gümüşhane
ilinin nüfusu şöyledir:
Müslüman
|
Rum(Ortodoks)
|
Ermeni (Gregoryen)
|
Toplam
|
21956
|
5459
|
1152
|
28567
|
Gümüşhane ve çevresinde geçmişte Hıristiyan
nüfusun yaygın olmasının önemli sebebi Trabzon-Pontus Rum Devletidir.
1885 yılındaki rakamlara baktığımız zaman
Gümüşhane'de 21.956 Müslüman, 5.459 Hıristiyan (Rum), 1.152 Ermeni olduğunu
görmekteyiz (s. 113).
Osmanlı Devletinde XV. asırdan itibaren
zaviye kavramı (…) şehir, kasaba ve köylerdeki küçük tekkelerle, geçit, derbent
ve yol üzerinde bulunan misafirhaneler için kullanılmıştır
…bölgeye yerleşen Türk dervişlerinin genel
olarak Ahi oldukları görülmektedir.
Doğu Karadeniz bölgesinde bulunan
zaviyeler, umumî/ticarî yollarının güvenlik ve imaret hizmetlerini; yollar
üzerindeki köprülerin bakım ve onarım hizmetlerini yerine getirmişler, çevre
köylerin ve nahiyelerin teşkilatlanmasını sağlamışlardır (s. 122).
(Kürtün’de bulunan) 1526 tarihli iki
Osmanlıca belgeye dayanarak Alevî-Bektaşî geleneğine bağlı Güvenç Abdal
(Güvende Şeyh) Ocağından söz edilmiş ve Karadeniz Bölgesi'ne yerleşen
Çepnilerin bu ocağa bağlı olduğu genel yargısı çıkarılmıştır (s. 123-124).
Kelkit nahiyesinde Balahori köyünde Uzun
Hasan'ın eşi, yani şehzade Yakup Bey'in annesi Selçukşah Hatun ile Haneke
köyünde Uzun Hasan'ın hemşiresi (kız kardeşi) Şah Hatun birer zaviye tesis
etmiş gözükmektedir.
1320 (1904) yılına ait Trabzon vilayet
salnamesine göre Gümüşhane'nin toplam nüfusu 122,429 idi: (s. 131)
Müslüman
|
Rum(Ortodoks)
|
Ermeni (Gregoryen)
|
Toplam
|
89.240
|
31.422
|
1767
|
122.429
|
1925 yılına ait kaynaklarda ilin genel
nüfusu 101.153 kişidir. Nüfusun 1.110'u Hıristiyan, 99.843'ü Müslüman'dır.
Görüldüğü gibi nüfusun %98,7'sı Müslüman'dır (s. 131).
Günümüzde Gümüşhane ve ilçelerinde gayr-i
müslim vatandaş yaşamamaktadır.
Bölgedeki son Hıristiyan nüfus
cumhuriyetten sonra bölgeyi yavaş yavaş terk etmiştir.
Gümüşhane'nin dini hayatında ana renk
Sünniliktir. Buna rağmen il nüfusu içerisinde geleneksel olarak var olan
Alevilik inancının yanı sıra son yıllarda Şiilik mezhebinin mensupları da oluşmuştur
(s. 132).
Gümüşhane yöresinde Alevilik geçmişte
Güvenç Abdal ocağına bağlı olarak Kürtün'ün Güvende yaylasına yakın köylerinde
izler bırakmışsa da günümüze ulaşmamıştır. Günümüzde Kelkit ilçesinde nüfusunun
tamamı Alevi olan köyler şunlardır: Akdağ, Aydoğdu, Çömlecik, Devekorusu, Güllüce,
Kömür, Obalar, Oğuz, Yarbaşı, Yeşilyurt (s. 137).
Yörede cemler için büyük olan ev seçilirdi.
Sadece hastalar ve düşkünler ceme giremezdi Cemde
zakirler, âşıklar mutlaka olurdu.
Yöre cemlerinde, cemiyetten insanlar Kuran
okur. Kuran okunduktan sonra, hayır duaları okunur, sonra Gülbank çekilip,
bağlanırdı. Muhabbetler olurdu. Sorunlar dile gelir, konuşulurdu (s. 141).
Muharrem ayında su ve ayran içilmez.
Sarımsak, et, yumurta yenmez. Oruç, tuzla açılır. On ikinci günün bitiminde
aşure dağıtılır.
Miraçlama, Hz. Muhammed'in miraca çıkışını,
yolda bir aslana rastlayışını, onun ağzına yüzüğünü atarak yola devam edişini,
hak katına vasıl oluşunu, hak katından dönerken kırklar meclisine girişini,
kırklar meclisinde kırklarla semah dönüşünü anlatan manzumelere verilen addır.
Her akşam cemlerde şu miraçlama okunurdu:
HakkTeâlâ'nın nefesinden
Can güfere tutuş, dedi
Köpüğünden duydu dağlar
Tütününü arşa kürş, dedi
Arifler örneğini alır
Hakk'ı kalbinde bilir
Ya Ali keramet göster
Kamber sofra ser, dedi
Kamber sofra serdi, lam buldu
Destur sundu derya oldu
Dolandı bir daha geldi
Sefilen kapıyı aç dedi.
Açtı kapıyı içeri girdi
kırklara selam verdi
Kirine neşter vurdu
Bağrından kan deş dedi
Katı deşildi, kan döküldü
Gizli bademler söküldü
Selman bir engür getirdi
Ez, Muhammed'e iç dedi
Coş verdi Muhammed, içti
Çoş verdi semah yürüdü...
Denildiği zaman, kırklar semahı dönmek için
kalkılır.
Taç devletin seridir
Gül Muhammed'in teridir
Veyis hizmetin eridir
Yalan söyleme hiç dedi
Yalan her yerde mat olur
Ali'nin gülbü zat olur
Hacılar Kabe'ye vardı
Arafat'ta koç dedi
Kurban koçu meledi
Hakikat tuzun yaladı
Arifler gönlü aradı
Hatâyî'm Hak buldu
Bu iş tamam, dedi
(s. 143-144)
Gümüşhane
Yöresinde İz Bırakmış Alevi Bektaşi Uluları
Abdal Musa Sultan, Barak Baba ve Güvenç
Abdal
Hacı Bektaş-ı Velî'nin manevî
halifelerinden Abdal Mûsa Sultan, Veiâyetnameye
göre Genceli'de doğmuştur.
Vilayetname'de geçen "Hünkâr Hacı
Bektaş vefât edince, Abdal Mûsa dünyaya geldi" cümlesine binaen onun doğum
yılını Hacı Bektaş-ı Veli'nin vefât yılı olarak öngörebiliriz (s. 145).
…babasının adı "Haşan Gazi"
olarak verilmekte ve annesinden yetim kaldığı yazılmaktadır. Haşan Gazi, Hacı Bektaş
Veli'nin amcası Haydar Ata'nın oğludur.
Kaynaklara kayıtlı bilgilere göre; onun
hayatının büyük bir bölümü bugünkü Antalya ilinin Elmalı ilçesi ve Tekke Köyü
civarında geçmiştir.
Karadeniz bölgesine ve Gümüşhane yöresine
uğradığına dair hiçbir kayıt ve söylence yoktur (s. 146).
Barak, kelime anlamı olarak tüylü, kıllı
çuha ve bir tür hareketli ve marifetli av köpeği demektir.
Tokat'ın Çat köyünde doğduğu söylenen Barak
Baba'nın asıl adı bilinmemektedir.
Sarı Saltuk'un (öl. 1298) müridi olmuştur.
Barak Baba, bütün Anadolu'yu gezip, İran'a
geçer. İlhanlı Hükümdarı Gazan Han'ın (1295-1304) ilgisini çeker, onun sarayına
yerleşir (s. 146).
…propaganda için gittiği Gilân'da
(Kosova'da) müritleriyle birlikte kaynar kazana atılarak öldürülmüştür (s.
1307).
Barak Baha'nın Gümüşhane yöresine geldiğine
dair herhangi bir kayıt yoktur. Bununla birlikte Gümüşhane yöresi Alevilerinin
inanç dünyasında önemli bir yere sahip olduğu için olsa gerek adı Kırıntı köyü
yakınlarındaki dağ zirvesine verilmiştir (s. 147).
Birçok tarihî metinde Güvenç Abdal, Hacı Bektaş Veli'ye en yakın Türkmen dedelerinden
biri olarak anlatılır.
Karadeniz Bölgesi'nde yerleşik
Alevi-Bektaşilerce adı sıklıkla anılan bir ocaktır.
Gümüşhane ili. Kürtün ilçesi Taşlıca köyü;
Trabzon ili Akçaabat ilçesi Eskiköy; Düzce ili Gölyaka ilçesi Yunusefendi köyü;
İzmit ili Kandıra ilçesi Ballar köyünde yerleşik Güvenç Abdal ocaklılarının
kendilerini Güvenç Abdal Ocağı'na bağlı Çepni Alevisi olarak tanımladıkları
tespit edilmiştir (s. 150).
Alevi-Bektaşi Çepni Türkmenlerinin inanç
dünyasında önemli bir yer tutan iki Türkmen dedesi: Güvenç Abdal ve Sarı Saltık
Gümüşhane ili, Kürtün ilçesi, Taşlıca
köyünün Güvenç Abdal Ocağı'nın tarihsel merkezi olduğuna dair tespitler
yapılmıştır (s. 152).
Günümüzde yörede Güvenç Abdal Dede ve eşi
Topal Emine Ana'nın adı sıklıkla anılmakta ve ikisi ile ilgili sözlü menkıbeler
anlatılmaktadır.
Gümüşhane merkez ilçede gayr-i müslim nüfus
bulunmamaktadır.
Kelkit ilçesine bağlı 81 köy bulunmaktadır.
Bu köylerden 12'sinde Alevi vatandaşlarımız yaşamaktadır.
Şiran ilçesinin merkezi tamamen Hanefi olup,
17'si tamamen Alevi, yedisi karışık olmak üzere Alevi nüfus bulunmaktadır (s.
153).
Gümüşhane'nin bütün ilçelerinde Nakşibendî tarikatının mensubu bulunmaktadır.
Gümüşhane ilinde belirli evlerde Nakşî usulü zikirler tertip edilir. Nakşîlerin
bir kısmı Adıyaman Menzil, bir kısmı Erzincan diğer bir kısmı da İstanbul
İskender Paşa guruplarına bağlıdırlar.
İslam dünyasında Halid Bağdadî'den sonra
Nakşîlik tarikatının yayılmasında en önemli isim Gümüşhaneli Ahmet Ziyaüddin Hazretleri'dir.
Ahmet Ziyaüddin Gümüşhanevî hazretleri 1228
(M. 1813) yılında, Gümüşhane'nin Emirler mahallesinde dünyaya geldi.
1831 yılında İstanbul'a geldi.
…genç yaşta icazet aldı.
1876-77 Rus Harbi vuku bulunca, Kafkas
Cephesin'de savaştı. Savaştan sonra Mısır'a giderek orada üç yıl talebe okuttu.
Rize, Of, Bayburt ve Gümüşhane'de büyük
kütüphaneler tesis ettirdi.
1893 yılında vefat etti (s. 153).
Kadiri tarikatının, Gümüşhane'de şeyhi ve tekkesi yoktur.
Rıfaiyye tarikatının bölgedeki merkezi Bayburt'tur.
Mevlevilik bugün mensubu en az olan tarikatlardan biridir.
Nurcular, başlıca şu kollara ayrılmışlardır. Fetullah Gülen gurubu, Kırkıncı
cemaati, Yeni Nesil grubu, Yazıcılar grubu, Med-Zehra grubu ve Kurdoğlu Cemaati
(s. 154).
Süleymancıların, Gümüşhane merkezinde ve ilçelerinde yurtları ve
mescitleri vardır.
Işıkçılar, Hüseyin Hilmi Işık'ın fikirlerine bağlı olan gruptur. İhlâsçılar,
Türkiye genelinde, pazarlama, otomotiv ve finans alanlarında söz sahibi
olmuşlardır (s. 155).
Geçiş Dönemleri
Evlilik sonrası anne ve babalar çocuklarının
erkenden çocuk sahibi olmalarını isterler.
Yörede kadınlara özel hali anlatmak için
farklı terimler kullanılır:
Ay hali
Başı kirli
Üstü oldu
Namazsız kalmak… (s. 162)
Türk toplumunda kısırlık kadına özgüdür.
Erkeğin de kısır olabileceği düşünülmez. Bu nedenle kadın çocuk doğurmak için
birtakım çarelere başvurmaktadır.
Komşular kısır kadına kuru baş derler;
" İyi bir şey olsan çocuğun olurdu." diyerek yüzüne vururlar (s. 163).
Çocuğu olmayan kadın ev ebelerine
götürülür.
Ev ebeleri kadına çeşitli otlardan ilaç
yapar.
Çocuğu olmayan kadın süt buğusuna, ısırgan
otunun buğusuna, su buharına oturtulur (s. 164).
Çocuğu olmayan kadın evlerden parça toplar,
o parçalarla çocuğa giysi diker.
Ebegümeci, ısırgan otu daha başka yedi
sekiz tane ot kaynatılır hamur kıvamına getirilir, çocuğu olmayan kadının
dayanabileceği sıcaklıkta alttan kadına sarılır.
Maydanoz kaynatılır, pancar gibi sıkılır
bezin içine konur, çocuğu olmayan kadının karnına sarılır.
Otlardan yapılan fitil şeklinde el ilaçları
rahme konur (s. 165).
…istenmeyen hamilelikten kurtulmak için
hamile kadın ağır yük kaldırır.
İstenmeyen hamilelikten kurtulmak için
hamile kadın yüksekten atlar.
İstenmeyen hamilelikten kurtulmak için
hamile kadın zehirli ot, ot kökü, fındık çubuğu gibi çeşitli objelerle alttan
rahmi karıştırır (s. 167).
Yörede çocuğun sağlıklı doğması ve yaşaması
için özellikle adakta bulunma, hocaya ve türbelere gitme çok yaygındır.
Hamileliğin en belirgin özelliği en olmadık
zamanda kadının canının bir şey istemesi, aşermedir. Aşeren kadınların; ister
iyi olsun, ister kötü olsun aşerdiği şeyin tadına bakması gerekir. Aşerdiği
şeyi yemediği takdirde çocukta bir zarar bırakacağına inanılır (s. 169).
Adet kanamasından sonraki ilk on beş gün
içinde kadın hamile kalırsa çocuk kız, on beşinden sonra hamile kalırsa çocuğun
erkek olacağına inanılır (s. 170).
Oğlan doğuracak kadının karnı uzun top
gibi, kız karnı ezik, yatık olur.
…kadın tatlı çok yerse oğlan edecek, ekşi
çok yerse kız edecek denir (s. 171).
Oğlanda kadının yüzü güzelleşir, kızda
çillenir.
Kadının gebeliği sırasında baktığı, yediği,
içtiği, yaptıklarıyla doğuracağı çocuk arasında bir ilişki olacağı endişesinden
dolayı bazı olaylara karşı önlem alınmıştır.
Gebe kadınlar turşu, soğan, ekşi, mercimek
gibi bazı yiyecekleri yemekten kaçınırlar. Çünkü bu yiyecekler fazla su içerir
ve şişkinliklerin, sancıların olmasına yol açar.
Kadın çocuğu güzel olsun diye hamileyken
güzel insanlara bakar.
Kadın hamileyken şeftali veya kelle yerse
çocuğu tüylü olur.
Hamile kadın sakız çiğnerse çocuğu isal
olur.
Hıdrellez günü hamile kadın uyumaz, uyursa
çocuğunda çok uyuyacağına inanılır.
Kadın aş ererken çocuğum güzel olsun diye
aynaya, aya, güzel yüzlere bakar.
Doğan çocuk adaklıysa yeni olan hiçbir
kıyafet alınmaz.
Doğum
Hazırlığı
Kadın, evin içinde gezdirilir, beli
ovalanır, ocaklar yakılır, su kaynatılır, hazırlanır. Çocuğun göbeğini kesecek
makas, jilet ispirto ile temizlenir hazırlanır. Göbek bağı, göbek ipi göz önüne
konulur.
Bir tava dolusu tereyağı eritilir, içine
bal veya şeker katılarak doğum yapacak hastaya yavaş yavaş içirilir.
Doğumdan sonra müjde verene çeşitli
hediyeler ve para verilir. Ebeye de anne tarafından hediye verilir (s. 176).
Ebe, doğum odasına girdiği zaman kadının
sırtını üç kere sıvazlar. Fadime Ana'nın eli olsun, sana kolaylık versin der.
Çocuğu yaşamayan kadınlara tıbıkası
(korkusu) var denir. Bu durumdaki bir kadın doğum odasına girerse, doğum yapan
kadına da geçeceğine ve onunda çocuğunun yaşamayacağına inanılır.
Doğumu
kolaylaştırmak için
Doğum zorlaşınca evin bacasından aşağı taş
atılır.
Doğumun kolay olması için hamile kadının
eteğinin dikişinden biraz sökülür.
Kadının saçları bağlıysa çözülür.
Sıcak pekmez, çay, süt içirilir.
Ebe, yaptırdığı doğum için para almaz.
Halk arasında çocuğun göbeği ile geleceği
arasında bir bağ olduğu düşünülerek gelişi güzel bir yere atılmaz.
Çocuğun göbeğinden ut, parmak ölçülerek
pamuk ipliğiyle iki uç kere sıkıca düğüm atılarak bağlanır.
Eğer göbek kanarsa çocuk yaşamaz ölür.
Sesi çok çıkmasın diye; kız çocuğunun
göbeği uzun kesilir.
Göbek kesilirken çocuğa göbek adı konulur.
Göbek düştükten sonra, göbeğin iyileşmesi
için; anne göbeğe memesinden bir damla süt sağar.
Çocuğun eşine bağlı göbeği kesilerek tespih
ipi ile bağlanır. Bu parça saklanır. Saklandığı yere göre çocuğun geleceğini
etkileyeceği düşünülür. Çocuğun göbeği, evine bağlı olacağı inancı ile evin
temeline konur. Bu uygulama genellikle kız çocuklarına yöneliktir. Bolluk ve
bereket içerisinde yaşasın diye kilere konur.
Doğunca ağlamayan çocuğun göbeği kesilmez.
Göbek kesmek için çocuğun ses vermesi gerekir.
Doğumdan hemen sonra loğusa şerbeti
yapılır. Gelene gidene doğumdan sonra ki yedi gün içerisinde ikram edilir.
…çocuğun; ağzına verilen ilk yiyecek veya
içecekle yapılan işleme Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde; boğaz açma, damak
açma, ağız açma gibi adlar verilmektedir. Gümüşhane ve çevresinde çocuğun
ağzının açılması işlemi ya anne sütüyle ya da şekerli su ile yapıldığı tespit
edilmiştir.
Doğumdan sonra kadına ilk olarak hemen süt
verilir.
Çocuğun ilk kakasına ağuz pisliği ya da
kuvak denir. Ağuz pisliği genelde bir yere saklanır. Çocuğun gövdesinde pişik,
sivilce gibi rahatsızlıklar olduğunda ilk kaka saklanan yerden alınır, suya
atılır, o su çocuğun tepesinden aşağı dökülür.
Yörede kırk basması; doğumdan sonraki kırk
gün içinde annenin ve bebeğin huzursuz, sıkıntılı olmaları, hastalanmaları ve
bebeğin gelişmemesi şeklinde bilinmektedir.
Yörede kırk basması çok fazla önemsenmekte
olup, bebeği ve anneyi bu kötü olaydan korumak için çeşitli önlemler
alınmaktadır. Çocuk eğer ki büyümemiş ve cılız kalmışsa bir yolla kırk
bastığına inanılır. Hemen hocaya gidilip çocuğun üstüne okutulur ve muska
yazdırılır.
Kişi uykudayken üzerine "cin"
olduğu düşünülen bir ağırlığın çökmesine "al basması" denir.
Özellikle doğum yapmış, loğusa kadınların ilk günlerde maruz kalacağı bir
sıkıntı hali, ateşli bir hastalık olarak yorumlanır (s. 196).
Çocuğun gözleri parlak olsun diye; çocuk üç
günlük olunca; annesi gözlerine sütünü sağar.
Çocuğun kulakları ağrıdığı zaman, annesi
çocuğun kulaklarına süt damlatır.
Çocuk kabakulak olduğu zaman; kulağı
kalemle çizilir.
Kızamık olan çocuk bir hafta yıkanmaz.
Çocuğu nazardan korumak için omzuna ve
beşiğine mavi boncuk takılır.
Nazar boncuğunun yanı sıra, yabani elmadan
bir dilim kesilir ve nazar boncuğuyla birlikte çocuğun yakasına asılır.
Kimin nazar değdirdiği biliniyorsa onun
bastığı yerden toprak alınarak çocuğun üstüne atılır.
Çocuk adı, genellikle doğumdan önce
belirlenir.
Pazartesi, perşembe ve cuma günleri
çocuklara ad verirler.
Çocuğa, ölü büyükbaba ya da
babaannelerinin, ölü akrabalarının, dini ve tarihi şahsiyetlerin, yörede
saygınlık kazanmış bir kimsenin adı verilir.
Güneş doğduktan sonra, ailenin en büyük
erkeği, abdestli olarak, başı sağda, yüzü kıbleye dönük olan bebeği kucağına
alır, yavaş sesle ezan okur. Sonra bebeğin kulağına üç kez adını fısıldar. Bu
işlemin hocalara yaptırıldığı da olur (s. 202).
Yörede kullanılan en yaygın göbek adaları
erkek çocuklar için "Muhammet", kız çocuklar için "Fatma"dır.
…gelişmeyen, zayıf, cılız kalan, kırk basan
ve çok sık hastalanan çocuğa "aydaş çocuk" denir. Halk arasında; eğer
çocuk gelişemiyor ve zayıf kalmışsa çocuğu kırk bastığı düşünülür (s. 204).
Konuşamayan ve konuşması geciken çocuklar
için yapılan işlemler; genel olarak açma (ağzın anahtarla açılması), kesme (dil
bağının kesilmesi), okuma (nefesi kuvvetli birinin okuması) ve birtakım büyüsel
özlü (çocuğa kuş eti yedirmek, kuşun su içtiği kaptan su içirmek vb) işlemleri
içermektedir (s. 207).
Çocuğu memeden kesmek için özellikle saç,
salça, acı biber gibi şeyler kullanılarak çocuğun memeden vazgeçmesi
sağlanmaktadır.
Bebeğin dişi çıkınca "diş buğdayı" kaynatılır. Diş buğdayı, kaynatılmış
buğdayın şekerle harmanlanarak çerez haline getirilmiş şeklidir.
Çocuğun ilk dişi çıktığında "diş
hediği" adı verilen kaynatılmış nohut, buğday bir tas içine alınır, makas,
kalem, ayna ile birlikte bir tepside çocuğun önüne konur. Çocuğun bu eşyalardan
birine uzanması, ilerideki mesleğini seçmesi beklenir. Sonra tasın içindekiler
çocuğun başından aşağı dökülür.
Çocuk genellikle bir yaşını bitirinceye
kadar saçı kesilmez. Buna uyulmazsa ömrünün kısa olacağına inanılır.
Kesilen saçlar, saçı uzun olsun diye (
erkeklerde gür olsun diye) toprağa gömülür. Kız çocuklarında ana saç
kesilmediği surece saçının uzamayacağına inanılır.
Çocuğun kesilen ilk tırnağı, herhangi bir
şeye sarılarak toprağa gömülür (s. 211).
Genellikle çocuklar 4. ve 5. yaşlarından
başlayarak sünnet edilirler.
Erkek çocuklar sünnet
ettirildikten sonra ağrısı, sızısı fazla olursa sıcak su dolu leğene oturtulur.
Kirve seçimine toplumda büyük önem
verilirdi. Kirve; sünnet olacak çocuğu sünnet sırasında kucağında tutarak onu
sakinleştiren kişi olmasının yanı sıra sünnet çocuğunun birçok ihtiyacını da
karşılar, çocuğun sünnet kıyafetini alır, çocuğa altın takar, hediyeler alır. Kirve,
çocuk okula başladığı zaman da ihtiyaçlarını karşılamalıdır.
Sünnette kesilen deri atılmaz, toprağa
gömülür.
Askerliğini yapmamış kişilere iş ve kız
verilmez.
Asker eğlencelerinde eğlenceyi
düzenleyenlerin maddi durumuna bağlı olarak bu eğlencelerde ya yemek verilir ya
da çoğunlukla çerez dağıtılır.
Asker uğurlama eğlencelerinde çoğunlukla
davul-zurna eşliğinde halaylar çekilip oyunlar oynanır.
Asker adayının eline kına yakmak tüm
Anadolu insanı için değişmez bir asker uğurlama âdetidir. Askere gidecek gencin
askere gitmesine birkaç gün kala sağ serçe parmağı veya avuç içine kına
yakılır.
Askere giden gençler için kurban kesilmesi
yaygın âdetlerden biridir.
Evlenme
Yörede geleneksel evlilikler özellikle köylerde
aile büyüklerinin kararı ile gerçekleşmektedir.
Eskiden büyük ölçüde akraba evliliği tercih
edilirken, göç, eğitim düzeyinin nispi yükselişi, sosyal ilişkiler ağının
genişlemesi gibi etkenler günümüzde daha çok dışarıdan evliliğin tercih
edilmesine yol açmaktadır (s. 230).
Evlenme işine, "görücü" denilen ve
erkek ailesi tarafından seçilen kadınlar grubunun kız evini ziyareti ile başlanır.
Kız beğenilecek olursa gizlice kızın
ailesi, iffeti, hamaratlığı soruşturulur.
Görücülerden yaşlı bir hanım; "Allah'ın
emri ile kızınızı oğlumuza istiyoruz," der.
Hala, dayı, amca, teyze çocuklarının
evlilikleri çok yaygındır.
Geçmişte seyrekte olsa baldızla
evlenilirdi. Kadın öldüğü zaman; teyze, çocuklara daha iyi bakar düşüncesiyle
baldızla evlenme nadir de olsa görülmekteydi (s. 232).
Kayınla evlenme örneklen de yörede tespit
edilmiştir. Şimdilerde artık hoş görülmeyen bu evlilik biçimi; dul kalan
gelinin evden gitmemesi, varsa çocukların annesiz kalmaması için tercih
edilirdi.
Kız veren ailenin şart koşarak kız alması
yönünde bir evlilik uygulamasına yörede rastlanmamıştır.
Kaçarak evlenme eskiden çok fazla
olmaktaydı. Kız kaçırma daha çok maddi nedenlerden olurdu.
Zorla kız kaçırmaya "çekme"
denir.
Kız yerine kıza ait bir eşyanın
kaçırılmasının, kızı kaçırmakla eş tutulduğu bir evlenme biçimidir. Başörtüsü kaçırılan kız gerçekten kaçırılmış sayılır.
…kızın bohçasını alarak oğlan evine gidip
oturması durumu vardır ki, buna bazı yörelerde "oturakalma"
denilmektedir.
Dul bir kadının, eski kocasından olan
çocuklarını da alarak dul bir erkekle, ya da dul bir erkeğin eski karısından
olan çocuklarını da alarak dul bir kadınla evlenmesine "Taygeldi
Evlilik" denir.
Geçmişte beşik kertme ile evlenmeler
olmaktaydı. Artık bu tür bir evlilik biçimine rastlanmamaktadır.
Yörede "ana hakkı" olarak da adlandırılan
başlık parası, artık uygulamadan kalkmış bir gelenek olarak hatırlanmaktadır.
Geleneksel kesimde kızın ve erkeğin evlenme
çağına geldiklerini belirleyen en önemli ölçüt "bulûğa erme"dir.
Ülkemizde buluğ çağı 13-14 yaşları arasında başlar.
Sıra gütme geleneği daha çok kızlar için
önemsenir. Evde büyük kız varken, küçük kıza dünürcü gelmesi durumunda;
"büyük kız gitmeden küçüğünü vermeyiz," denir.
Kısmeti kapalı kızların kısmetlerinin
açılması için hiç kullanılmamış bir kilidin, cuma namazından ilk çıkan kişiye
açtırılması geleneği de yaygındır.
Kız istemeye genelde oğlan tarafının
erkekleri gider. Kırıp bağlama töreninde kızın da oğlanın da babaları
genellikle konuşmazlar.
Nişan töreninde hem kız tarafı hem de oğlan
tarafı takılar takar.
Yörede nişandan dönme çok ayıp sayılır.
Nişandan dönen kızın evlenmesi zorlaşır.
Nişan töreninde gelin ile damadın birlikte
bulundurulmasına "koltuk çıkma" denir.
Bir davar alınır, kesilir. Davar hiç
parçalanmadan pişirilir. Buna "soğuş" denir. Sini bağlanır (tatlı
yapılır), ekmek yapılır. Bunların hepsi sepetlere konur, kadınlar sepetleri
sırtlarına alarak davul zurna eşliğinde kız evine nişana giderler.
Düğün bayrağı asma geleneği Anadolu'nun her yerinde görülen bir uygulamadır.
Bayrak yüksek yere asılarak, o evde düğün olduğunun anlaşılması sağlanır.
Düğün genellikle kız tarafının belirlediği
zamanda yapılır.
Gümüşhane'de iki bayram arası düğün
yapmamak kesin bir kural olarak karşımıza çıkmaktadır.
Düğün geçmişte Perşembe günü başlamakta üç
gün sürmekteydi. Son yıllarda ise daha çok Cuma başlamakta Pazar günü
bitmektedir.
Düğün başlamadan önce oğlan evinde yemek
hazırlanır (danışık yemeği).
Yörede mahallî, deyim olarak
"örtü" yatak karşılığı olarak kullanılmaktadır. "Örtü yüzü"
deyimi ile yataklara yüz ve kılıf geçirmek için yapılan işlem kast
edilmektedir.
…düğünün düzenli yapılmasına yardımcı
olmak, düğün bayrağını taşımak gibi görevleri üstlenen ve damadın düğündeki
temsilciliğini yapan erkeğe "sağdıç" denilir.
Kızın sağdıcına başbuğ denmektedir. Başbuğ
kızın arkadaşlarından biri seçilir.
Yörede yenge, damadın ailesinden seçilmiş
bir kadındır ve bu kadının görevi düğünün icrası esnasında kız evi ile oğlan
evi arasındaki ilişkileri düzenlemektir.
Nahıl, nişanda el öpme merasiminden sonra oynanır. Gelinin tarafı
bir kıza, içinde bohça bulunan bir kıylı, oğlan tarafı, yani yengelerde kendi taraflarından
bir kıza, içinde şeker ve yanan mum bulunan bir kıylı verir (…) yengelerin
önünde mumlar sönene kadar yöresel oyunlar oynarlar (nahıl buna deniyor) (s.
270).
Oğlan evinin tilkisi kına gecesi öncesi
yengeyle birlikte kız evine gider. Tilkinin kız evine giderken kız tarafının
erkeklerine görünmeden gitmesi gerekmektedir. Tilki gözetlenir. Bunu beceremez
de yakalanırsa çeşitli cezalara çarptırılır. Bu cezaların en meşhuru gençlerin
tilkiyi bir kuzu parası miktarınca para cezasına çarptırmalarıdır. Bununla
yetinilmeyen durumlar da vardır. Tilki
yakalanmadan kız evine varırsa bu cezaların hepsinden kurtulur. Getirdiği heybe
karşılığında bahşişini alır.
Kız çeyizi içerisinde en önemli parça
"damat bohçasıdır. Damat bohçasının yanı sıra bir de "sağdıç
bohçası" hazırlanır.
Damat bohçası "yenge"yle birlikte
kız evine gelen "tilki" ile gönderilir.
Vekil; düğün sırasında kızın ve erkeğin
babasının görevini üstlenen kişidir. Para babadan çıkar ancak ödemeyi vekil
yapar (s. 273).
…gelenleri karşılamak ya da diğer köye
gidecek heyeti yönetmek üzere bir kişi görevlendirilir. Bu kişiye "düğün
kâhyası ya da delikanlı başı" denir (s. 273).
Çeyizde mutlaka Kur'an bulundurulur.
Çeyiz evden çıkarken liste tutulur. Orada o çeyize değer biçilir. Bu uygulamaya "çeyiz
yazma" denir. Boşanma ya da geçimsizlik olduğu zaman kız bu liste ile hak
iddia eder (s. 277).
Geçmişte; Gümüşhane merkezde gelin hamamı
olarak hamam kapatıldığı tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra merkezde hamam evi
olarak bir akrabanın evinin kullanılması uygulamasının daha yaygın olduğu
bilinmektedir.
Gelinin kınası yakılırken, kayınvalidenin uygun gördüğü miktarda bir altın
ile kapatılır. Gelinin eline kına bol koyulursa Kevser ırmağından su içeceğine,
kına gecesinde gelin oynarsa eğer o yıl buğdayın bereketli olacağına inanılır
(s. 281).
Kınayı genellikle oğlan tarafından başı
bütün (evli), başı bozulmamış (boşanmamış), başından birden fazla nikâh
geçmemiş, dul olmayan, evinde mutlu olan, çoluğu çocuğu olan bir kadının
karması ve yakması münasip görülür.
Eskiden gelin üç etek giymekteydi. Gelinin
giydiği şalvar divitin, kumaş, ipekli olurdu. Kıza gelinlik olarak elbise
giydirilmekte, başına şal, omuzlarına atkı örtülmekte, beline de peştamal
bağlanmaktaydı. Eskiden gelinlikler renkli renkli kumaşlardan yapılmaktaydı.
…ayaklarına kalın ten çorap ve siyah
ayakkabı giydirilirdi. Eskiden gelin giysisi pembe renkli olurdu. Etek uçları
kırk elli cm uzunlukta simden işlemeli bindallı olurdu. Başa renkli duvaklar
atılmaktaydı.
Günümüzde geleneksel gelinlikler tamamen
ortadan kalkmış, onların yerini modern gelinlikler almıştır (s. 286).
Geçmişte araba olmadığı için gelinci,
yürüyerek çala oynaya gelin almaya giderdi.
Gümüşhane'de kız almaya gidenlere
"gelinci" denmektedir.
Kına gecesinin ertesi günü sabah gelin
almaya gidilir.
Eskiden gelini kapıdan; kaynanası, görümü
veya eltisi teslim alırdı. Şimdi damat almaktadır.
Gelin kapıdan çıkarken gelinin erkek
kardeşleri, kapının iki tarafına bıçak saplarlar. Oğlan tarafından gelen
kaynata veya vekili, kardeşin parasını verir. Kardeş yeterli bulursa bıçakları
kaldırır.
Gelin kapıdan çıkarken beline; küçük
kardeşi kuşak bağlar. Kardeş kuşağı beline doğru tutar, "sarılmıyor"
der, bahşiş alır. Burada verilen bahşişi "kuşak bahşişi" denir.
Gelin atın üstündeyken, oğlan bacaya çıkar
gelinin eteğine elma atar.
Gelini attan ya da arabadan yengeler
indirir.
Gelin, ters çevrilmiş büyük bir bulgur
kazanının üzerine indirilir.
Gelin koca evine geldiği zaman kapıya su
konur, eşiğe ip bağlanır. Gelin içeri girerken bir tekme vurur, ipliği koparır,
suyu döker.
Gelin eve girer girmez bereketli olsun diye
eli una sokturulur.
Gelinin dili tatlı olsun diye eşiğe bal çalınır.
Gelin eşikten içeri girerken, eline bal
çalınır,
Gelin, yengenin tuttuğu Kuran'ın altından
geçerek, sağ ayağını atar, eşikten geçer ve eve girer.
Eskiden güvey tıraşı köyün meydanında
yapılırdı. Güveyinin omzuna bir şal ya da havlu asılır, meydana gelenler
güveyinin omzunda aslı olan havluya hediyelerini takar ve silah atarlardı.
Düğün sırasında, güveyinin evliler
tarafından kaçırılıp saklı tutulması da eskiden bekârlarla evliler arasında
tatlı bir düğün çekişmesi olarak yaşanırdı.
Evliler güveyi kaçırmayı başarırlarsa
sağdıçtan ziyafet sözü alınınca güveyi serbest bırakırlar.
Düğün öncesi hem oğlanın hem de kızın
evinde yemek pişirmekte maharetli olan ve yörede "keyveni"
(keyvanı) olarak anılan kadınlar toplanır düğün
boyunca yenecek yiyecekleri hazırlarlar.
Önce çorba, (bazı köylerimizde mısır
yarmasından yapılan ayranlı yarma çorbası en başta verilen yemektir.) ardından
etli yemekler, ardından siron, peşi sıra bir tatlı, en son pilav ya da sütlaç
verilir ki bu son servisin adı "söz kesen"dir.
Resmi nikâh genellikle
düğünden birkaç hafta önce yapılmaktadır. Dini nikâh ise nişanın hemen ardından
yapılabileceği gibi düğün akşamı da iki şahit huzurunda ve imamın katılımıyla
gerçekleşmektedir. Nikâh kıyılırken mehir gündeme gelir. Gelin, bir kâğıda boşanma
durumunda ne istediğini yazar ve imzalar. Mehir olarak genellikle altın
istenmektedir (s. 295).
Nikâhta kızın ve oğlanın babası konuşmaz,
vekiller konuşur.
Hoca nikâh duasını okur.
Hoca üç kere, oğlanın tarafına;
"falancanın kızını aldın mı," der. O da; "aldım" der. Sonra
üç kere kız tarafına; "falancanın oğluna kızını verdin mi," der. O
da; "verdim," der. Sonra üç kere; "ala ala aldın mı, vere vere verdin
mi" diyerek bunu teyit ederler.
Hayırlı olsun temennilerinin ardından
şerbet içilir. Buna nikâh şerbeti denir.
Nikâh şerbetinin yanı sıra helva da
yapıldığı olur.
Damat, gerdek zamanına kadar eve giremez. Damat
evin yakınlarında bir bahçede ya da komşu evinde arkadaşlarıyla birlikte olur.
Damat sağdıçları ile birlikte yatsı
namazına gider. Camiden çıkışta arkadaşları damadın ayakkabısını alırlar ve
bahşiş karşılığında verirler.
Damat İlâhiler eşliğinde evine getirilir.
Fırından getirilen ateş damat evinin kapısında sabaha kadar yanar.
…damadı gerdeğe kadar eğlendirme ve damada
her konuda destek olup moral verme anlamında "özne övme" çeşitli
adetlerle yapılmaktadır.
Damat, yengenin onları yalnız bırakmasının
ardından önce iki rekât namaz kılar sonra eşine yaklaşır. Damat bu yaklaşmada
başarılı olduğu takdirde silahıyla odanın penceresinden dışarı iki - üç el ateş
eder. Eğer ateş etmezse başarılı olamadığı anlaşılır ve başarılı olması için
damada okunmuş pirinç taneleri yutturulur, boğa kanı içirilir.
Kız bakire çıkmazsa babasının evine geri
gönderilir (s. 299).
Gerdek gecesinin ertesi günü
"paça" günüdür. Öğleden sonra gelin ve damadın yakınları toplanarak
birlikte eğlence yapılır. Buna "paça" ya da "gelin görme"
adı verilir.
Gerdekten üç gün sonra gelin (…) kaynanasının,
kaynatasının ve diğer büyüklerinin ellerini öpmeye götürülür. Aynı gün birlikte
yenilen yemeklerde bizzat gelin hizmet etmiş olur. Gelin, sofraya oturmadığı
gibi katiyen konuşmaz.
Gelinlik yapmaya yörede gelinlik tutma, "söylememezlik"
de denmektedir. Gelinliği kaldırmak için; gelin kime gelinlik ediyorsa, o kişi
geline bahşiş verir ve "konuş benimle kızım" derdi.
Evlilikten üç gün sonra, köy halkı
"gelin görmesi" yapar. Gelin görmesi sırasında gelin el öperken,
gelini gören kişi geline " görme parası" verir.
Düğünden bir hafta sonra erkek tarafınca
kız tarafına yapılan ziyarete "yediliğe gitme, geriliğe gitme" denir.
Baba evine gidilirken çörek ve sini (tatlı)
götürülür. Kız evi de yemek hazırlar.
Gelin ve güveyinin ana - baba ziyaretinden
sonra, evliliğin yedinci günü kızın bacısı, kızın yedisine gelir.
Gelinin bacısı hısımlarına gelirken bir
kıylı baklava getirir. Dönüşte bu kıylının içine, kızın bacısı için bir
elbiselik konur.
Gelinin çeyizinin dağıtıldığı güne "gerlik" denir. Gerlik düğünden on beş gün sonra
yapılır. Gelin tarafının yakınları ( anne, hala, yenge vb.) gerlik için
hısımlarına yani güveğinin evine giderler. Gerliğe on beş kişi gider. Erkekler
gerliğe gitmez, sadece kadınlar gönderilir.
Ölüm
Ölümü yaklaşan hastanın iştahı kesilir.
Ölümü yaklaşan hastanın yüzü sararır.
Ölümü yaklaşan hastanın konuşması değişir.
Ölümü yaklaşan hastanın gözü canlılığını
kaybeder, solar.
Hastanın canı ulaşılması zor bir yiyeceği
çekiyorsa ölümün yaklaştığına inanılır.
Rüyalarla
İlgili Ölüm Belirtileri
Rüyada; diş çekilmesi ya da diş düşmesi
ölüme ya da kişinin başına bir yıkım geleceğine yorulur.
Rüyada; tabut, odun ve kazan görmek ölüme
yorulur.
Rüyada beyaz bir at görülürse birinin
öleceğine inanılır.
Rüyada evin tavanının çöktüğü görülürse
birinin öleceğine inanılır.
Cuma günleri, bayram günlerinde, kandil
günleri ve gecelerinde ölen kişilerin cennete gideceğine inanılır.
Mezarlıktaki ağaçların meyvesi yenmez.
Ölü şişmesin diye üstüne bıçak ya da demir
parçası konur.
Ölünün üstündeki yüzük, kolye, küpe, saat
gibi takılar çıkartılır.
Üzerindekiler çıkarılarak bir kilime
sarılarak yatağa yatırılır. Bu yatağa "rahat döşeği" denir.
Ölüm hali, "vefat etmek",
"hakka kavuşmak", "dünyası değişmek" olarak ifade edilir.
Ölen kişinin yakını camiye giderek sala
verdirir.
…beyaz patiska bezden kefenlik hazırlanır.
Kefenlik bez, ölen kişiyi saracak biçimde ve "Ecel Gömleği" adı
verilen, erkeklerde üç, kadınlarda beş parçadır.
Kefenlendikten sonra cenazenin üstüne,
hocaya vermek için havlu, iki yazma ya da peşkir (havlu) konulur.
Bazı yerlerde de tabutun ya da salın
altına, taşımayı kolaylaştırmak için iki ayrı ağaç çubuk eklenir. Bu ağaca 'sal
ağacı' denir.
Cenaze namazı, cami önünde, cenaze evi
önünde, harman yerinde, gasılhane önünde ya da mezarlıkta kılınır.
Mezar derinliği erkekte göbek, kadında
göğüs hizasında olur. Mezar boyu, namaz kılarken elin konduğu yer esas alındığı
için kadında göğüs, erkekte göbek hizasındadır.
Bazı yerlerde mezarın iç duvarı briket ya
da tuğla ile örülür.
Mezarın iç kısmı, cenaze yıkandıktan sonra
eğimli şekilde dizilen tahtalarla kapatılır. Bu tahtalara 'mertek",
"hartama" gibi isimler verilir.
Dizilen tahtaların üzerine kuru ot veya
naylon örtülür.
Mezarın baş ayak tarafına, dikey olarak
"Sapıtma Ağaçları" dikilir.
…mezar üstü doğal ya da yapay çiçeklerle
süslenir. Bu uygulama Alevi inançlı köylerde daha yaygındır.
Defin işleminden sonra cenazeye katılanlara
yemek verilir.
Cenaze evinde üç gün boyunca yemek
pişmez.-Her öğün, yemekleri komşu ve akrabalar getirir.
Ölünün gömüldüğü gün un helvası yapılır ve
komşulara dağıtılır.
Defnin 3, 7, 40 gibi belirli günlerinde
yemek yapma ve taziyeye gelenlerle yeme âdeti devam etmiştir.
Iskat, kişinin ölmeden önce vasiyetle
dağıtılmasını istediği şeylerdir.
Devir ise ölen kişinin sağlığında yapmadığı
ibadetlerinin (namaz, oruç, Hacca gitme vb.) çocukları ya da yakınları
tarafından kurban kesilip etinin dağıtılması, fakirlere para ve yemek
verilmesi, mevlit ve Kuran okutulması ile yerine getirilmesidir.
Cenazenin ardından cenaze sahiplerinin,
komşular ve yakınları tarafından ziyaret edilmesi ve cenaze yakınlarının bu
ziyaretleri kabulü "yasa oturmak" şeklinde ifade edilir.
Mezar ziyaretlerine arife günleri, bayram
günleri gidilir.
Halk İnanışları
Halk inancı, tamamen din olmayan ve dinin
tamamen de dışında kalmayan bu yönüyle de dinin halka göre algılanış ve hayata
geçiriliş biçimidir.
Tencerenin dibindekini yiyen kişinin
düğününde yağmur / kar yağacağına inanılır.
Nisan yağmurunda yıkanmanın dertlere iyi
geleceğine inanılır.
At kulaklarını diktiğinde yağmurun
yağacağına inanılır.
Kuşlar veya diğer hayvanlar yöreden
zamansız biçimde göç ederse, yakın bir zamanda deprem olacağına inanılır.
Gece göle girmek iyi değildir. Geceleri
cinler, peri kızları gölde yıkanırlar. Girenlerin ruhlarını periler çalar.
Dolunun kesilmesi için avluya bıçak atılır.
…yağmur yağdırmak niyetiyle muska yazılır.
Muska bir ırmağa atılır ya da bir ağaç dalına asılır.
Kuşburnu ve eriğin bol olduğu yılda kışın
sert geçeceğine inanılır.
Sabah güneşi doğarken güneşin doğduğu yerde
kızıllık olursa, o günün yağmurlu ve soğuk geçeceğine; kıble tarafında şimşek
çakarsa ve güneşin battığı yerde kızıllık olursa, ertesi gün havanın açık
olacağına inanılır.
Ay hilal şeklindeyken ağaçlar budanmaz;
çünkü o zaman ağaçların çürüyeceğine inanılır.
Gün dönümünde tarım işleriyle uğraşılmaz,
düğün dernek yapılmaz.
Güneş tutulacağı zaman hayvanlar korkudan
bağırırlar, güneşin tutulacağını önceden sezerler.
Ay yeniye geçmeden tohum ekilmez, ekin
biçilmez.
Arife günü iş yapılmaz.
Hıdrellez günü ağaç, bitki kesilmez.
Perşembe günü dilek ve dua günüdür.
Tarlaya ilk tohum salı ve çarşamba günü
atılmaz.
Hayvanlar
ile İlgili İnançlar
Bir eve bal arısı girerse, o eve iyi haber
geleceğine inanılır.
Atın gece kişnemesi zelzele habercisidir.
Karakarga sabah erken öterse, ölüm
olacağına inanılır.
Kediyi Hz. Ali sıvazladığı için hiçbir
zaman sırtüstü düşmez.
Kediyi Peygamberimiz sıvazladığı için
hiçbir zaman sırtüstü düşmez.
Kirpi etinin, altına işeyen çocukları
iyileştirdiğine inanılır.
Kirpi etinin basur (mayasıl) hastalığına
iyi geldiğine inanılır.
Köpek bulunan evde namaz kılınmayacağına
inanılır.
Köpek beslenen eve melek gelmeyeceğine
inanılır.
Yılan çok daha sık görülürse deprem
olacağına yorulur.
Soğuk havalarda yılan görülürse mutlaka
deprem olur.
İnek ilk yavrusunu doğurduğu zaman onun
"ağız"ı (ilk sütü) evden çıkarılmaz, aksi halde ineğin sütü kesilir.
Sütün içerisine kömür atılıp öyle verilir.
Öküzün gece böğürmesi kotu peylere
işarettir. Zelzele habercisidir.
Rüya
ile İlgili İnançlar
Kötü bir rüya görüldüğünde bir tane kuru
soğan, ekmek veya bulgurun yola atılması gerektiğine inanılır.
Kötü bir rüya görülmüşse, rüyanın aynaya ya
da suya anlatılması gerektiğine inanılır.
Rüyada bir kişinin dişi düştüğünde canı
acırsa, yakın akrabasının öleceğine canı acımazsa, uzaktan birinin öleceğine
inanılır.
Rüyada silah görmenin kısmet getireceğine
inanılır.
Bir kişinin üzerinde dikiş dikilirse o
kişinin kısmeti bağlanır.
Küçük çocukla riya da yetişkinleri nazardan
korumak için alınan tedbirlerden birisi; hocaya ya da bir din adamına
"nazar muskası" hazırlatmaktır.
Hayvanlar için de nazar muskası yapılmakta
ve bu muska, hayvanın boynuna, boynuzuna ya da barındığı yerin uygun bir
köşesine asılmaktadır.
Halk arasında madenden yapılmış el
şeklindeki nesneler de nazarlık olarak kullanılmaktadır.
Nazara karşı kurşun dökme, halk arasında yaygın olarak uygulanan bir
gelenektir.
Köz
söndürme: Genişçe bir kap, su ile
doldurulur, ocaktan alınan közler, o gün eve gelen ve kendisinden şüphe edilen
misafirlerin isimleri tek tek söylenip "Nazar ettiyse batsın" denilerek
suya atılır. Her bir misafir için ayrı ayrı suya atılan köz parçalarından hangisi
"cızzz" diye ses çıkarır ya da kömür halinde suyun dibine batarsa o kişinin
nazar değdirdiğine inanılır (s. 400).
Mavi gözlü insanların nazar değdirdiklerine
inanılır.
…
Akik taşı kanamayı keser, insanı
yoksulluktan kurtarır.
Burun kaşınırsa kişi hakkında dedikodu
yapılıyor demektir.
Sağ göz seğirirse iyi, sol göz seğirirse
kötü haber geleceğine işarettir.
Ayın yedisinde fasulye ekilirse, ekilen
fasulyenin kurtlu olacağına inanılır.
Bir elmanın kabuğu hiç parçalamadan bıçakla
soyulup, yatılan yastığın altına koyulursa gece uyurken sevdiğinin kim olduğu
görülür.
Kapı eşiğinde oturmanın uğursuzluk
getireceğine inanılır.
Ocağın üstünde boş su kaynaması iyi
değildir, gâvurun malı artar.
Bir misafirin gitmesi istenirse,
ayakkabısına tuz serpilmesi gerektiğine inanılır.
Ağızdan lokma düşerse misafir gelir.
Soğan ve sarımsak kabuğu yakıldığında,
kokuya cinlerin geleceğine inanılır.
Ateş yanan yere cinler girmez.
Ateş sönünce cinler, periler ocak başına
toplanır.
Yağmurun dinmesi için avluya sacayağı
atılır, sacayağının ortasına da bıçak saplanır.
Yatırlar, Ziyaretler ve Adaklar
Sağlık problemi olanlar, çağdaş tıbbın yanı
sıra ziyaretlerden de şifa ummaktadır.
Adanan adağın mutlaka yerine getirilmesine
dikkat edilir. Aksi halde adak adayan kişinin başına kötülük geleceğine
inanılır.
Gümüşhane halk kültüründe törenlere
adaklara bağlı özel bir mutfak kültürü vardır. Yatır ziyaretlerinde adanan
yiyecekler sunulur. Yağmur dualarında kurban eti ve pilav topluca yenir.
Ziyaret
yerlerinde görülen uygulamalar: …namaz
kılmak, türbe veya mezar etrafında dua okumak, ağaç dallarına ve çalılara iplik
veya bez parçaları bağlamak, türbelerden toprak almak, türbeye havlu, seccade, halı, tespih, başörtüsü, takke,
ibrik, para vb. bırakmak
Adak kurbanı olarak genellikle koç, horoz
kesilir.
Yağmur
duası: Bu törenler; taklit, kılık
değiştirme, kurban ve toplu yemeden oluşur. Bunlar
içinde taklit vazgeçilmez öğedir. Kollar uzatılır, avuç yere doğru çevrilir.
Parmaklar aşağıya doğru sallanarak yağmur yağışı taklit edilir.
Yağmur duasına çıkmadan önce köylüler
aralarında para toplayarak bir büyük baş hayvan alırlar. Köy halkından yağ,
bulgur vb. toplanır. Yağmur duasının yapılacağı yer genellikle bir yatır veya
ziyaret yeridir. Yatırın mezarın etrafında yedi kez dönülür. Kurban kesilerek
kazanlarda pişirilir. Pişirilen eti ve pilavı törene katılan bütün köy halkı
topluca yer, dua öncesi tövbeler edilir (s. 429).
Çağırgan
Baba Türbesi
Tekke beldesindedir. 1582'de yapılmıştır. …asıl
adının Seyyid Mahmud Çağırgan Baba olduğu rivayet edilmektedir.
…ziyaret edenler, adak kurbanını burada
keserler.
Türbenin yanından geçerken dua etmeyenlerin
işlerinin yolunda gitmeyeceğine inanılır (s. 431-432).
Kandil
Tekke beldesinde mağaranın içerisinde
mağaranın tavanından damlayan suyun birikmesi sonucu oluşan bir sudur. Bu su
bayramlarda ve hıdrellez günü yöre ve çevre halkı sakinlerince ziyaret edilir.
Tuzlu bir su olup hastalıklara iyi geleceğine inanılır.
Pir
Ahmet Türbesi
Gümüşhane-Erzurum yolu üzerindedir. 1550 yılında Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapılmıştır.
Pir Ahmet, Karamanoğlu II. İbrahim'in ana
tarafından Osmanlı olan 8 oğlundan biri olup, İbrahim'in ve İshak'ın birkaç
aylık saltanatından sonra yerine geçmiş Konya'yı başkent yapıp 5 yıl
(1464-1469) saltanat sürmüştür.
Türbenin kıble tarafında duvarın dış yüzünde
bir "melhem ağacı" bulunmaktadır.
Fadime
Ana Türbesi
Merkeze bağlı Kabaköy'dedir. Fadime ana 1970'li yıllarda vefat eder. …bir şahıs hac
görevini ifa için Mekke'ye gider, Kâbe'yi tavaf ederken Fadime Ana'yı görür ve
onunla konuşur. Hac dönüşü Kabaköy'e gelerek Fadime Ana'nın mezarına türbe
yaptırır önceleri ziyaret edilmeyen Fadime Ana, Türbe yapıldıktan sonra
ziyaretçi akınına uğramıştır ve hâlâ ziyaret edilmekledir.
Tandır
Süleymaniye Mahallesindedir.
Koca: "Sen her zaman, herkesin, her
istediğini yapar mısın?" demiş. Gelin de "Yaparım" demiş. Koca,
hiç tereddüt etmeden: "Şimdi ben istiyorum, hemen kendini at şu
tandıra" diye emretmiş. Genç gelin ikibir, demeden, yani hiç tereddüt
etmeden kendini, alev alev yanmakta olan tandıra atıvermiş.
Tandır o anda güllük gülistanlık olmuş,
Tandır'dan Cennet kokuları gelmeye başlamış. Sonrası ne olmuş bilinmiyor ama o
günden sonra orası bir ziyaret yeri haline gelmiş.
Taşavrat
Süleymaniye Mahallesindedir.
…kucağında çocuk olan bir anneye, hemen
yanındaki de çocuk kakasına benzeyen iki taş vardır.
Sakal-ı
Şerif 1
Süleymaniye Mahallesi'nde, Kanuni Sultan
Süleyman tarafından yaptırıldığı rivayet edilen Camide sakal-ı şerif
bulunmaktadır.
Sakal-ı
Şerif 2
…merkeze bağlı Bağlarbaşı Mahallesinde ki
camide bulunmaktadır.
Dilekkaya
Merkeze bağlı Kale köyünün Çeşit Pınarları
mevkiinde bulunan bir kayadır. Özellikle çocuğu
olmayanlar çocuk sahibi olabilmek için burayı ziyaret ederler. Bu kayayı
ziyaret edenler kayanın üstüne kazık çakarlar. Çocuğu olmayan kadın eteğinden
bir parça koparıp kazığa bağladıktan sonra kazığın etrafında üç defa dolanır.
Bunun akabinde dileğin kabul olabilmesi için mum yakılır, horoz kesilip kayadan
aşağı atılır.
Karakaban
Merkeze bağlı Duymadık köyündedir. …söylendiğine
göre buradaki üç mezar, harp zamanı (Rus savaşı) burada şehit düşen üç kardeşe
aittir.
Sarı
Baba
Merkeze bağlı Duymadık, Akçahisar ve Biyalı
köylerinin kesiştiği noktadadır. Sarı Baba'yı özellikle eşyası kaybolanlar,
kaybettiği bir şeyi bulmak isteyenler ziyaret etmekte, dilek tutmaktadırlar.
Üçtepe
Merkeze bağlı Çamlıköy’dedir. Burada üç
şehidin yattığına inanılmaktadır.
Üç
Tepeler Ziyareti
İsgah (Özen) köyündedir. Rivayete göre bu üç tepede üç kardeş Rumlara karşı
savaşırken şehit düşmüştür.
Tek
Ahlat
Merkeze bağlı Çamlıköy yakınlarındadır. Burada
bulunan ahlat ağacına çaput bağlanıp dilek dilenir.
Ziyaret
Merkeze bağlı Kılıçören köyündedir. Rus harbi
dönemine ait oldukları rivayet edilen şehit mezarları vardır.
Taşdüşüren
Merkeze bağlı Kılıçören köyü ile Sarıçiçek
köyü arasında bulunan bir su kaynağıdır. Bu suyun mide taşlarını, bağırsak
kumlarını düşürdüğüne inanılır.
Kabanbaşı
Merkeze bağlı Akçakale köyündedir. Burada
bulunan bir taşın ortasındaki deliğe taş atılarak dilek tutulmaktadır.
Ziyaret
Tepe
Merkeze bağlı Esenler köyünde Ziyaret Tepe
denen mevkide bulunan, şehitlerin yattığına inanılan bir ziyaret yeridir.
Süt
Pınarı
Kelkit İlçesi, Sütveren köyünde
bulunmaktadır. Bu sudan içen annelerin sütünün
artacağına inanılır.
Şehitlik
Merkeze bağlı Akhisar köyünün Karakaban
mevkiindedir. Bir grup öğrenci ve hocasının
burada yattığına inanılır. Özellikle sara hastalığına yakalananların burayı
ziyaret ederek iyileştiği anlatılmaktadır.
Hoca
Mezarı
Merkeze bağlı Kaletaşı köyü çıkışındadır. …mezarın
yanındaki kuşburnu ağacına bez parçaları bağlanmaktadır.
Deliktaş
Merkeze bağlı Dölek köyündedir. Özellikle çocuğu olmayanları, korkan çocukları buradan geçirirler.
Ziyaret
Merkeze bağlı Dölek köyünde bulunan kaynar sudur.
Özellikle cilt hastalıklarına iyi gelir.
Dilektaşı
Merkeze bağlı Kale köyü ile Süle köyü
arasında bulunan derenin içerisinde bir ziyaret yeridir. Halk tarafından
özellikle yürüyemeyen çocukların yürümesi için, çocuğu olmayan kadınların çocuk
sahibi olmaları nedeniyle ziyaret edilmektedir.
Ardıç
Merkeze bağlı Yeniyol köyü Harmancık
mevkiinde bulunan çok yaşlı bir ardıç ağacıdır.
Göz
Pınarı
Kelkit İlçesi, Gümüşgöze Beldesindedir.
Lagana
Merkeze bağlı Yeniyol köyünde bulunan bir
oyuktur. Oyuğun içerisinde su
birikintisi vardır. Oyuktan elini uzatanlar ellerinin suya değip değmemesine
bağlı olarak dileklerini yorumlarlar.
Ziyaret
Taşı
Merkeze bağlı Kazantaş köyünde bulunan bir
ziyaret taşıdır. Her tür kazaya ve belaya karşı
bu taşı ziyaret etmenin koruyucu etkisi olduğuna inanılmaktadır.
Musa
Dede Türbesi
Merkeze bağlı Gümüşkaya köyü mezarlığındadır.
Musa Dede'yi ziyarete gelenler Türbeye çaput bağlar, para atarlar, horoz
keserler. Şifa niyetine toprağına yüzlerini sürerler.
Musa Dede'yi ziyarete gelenler köyün diğer
tarafındaki Musa Dede'nin baldızı olan Baldız Hatun'un mezarını da ziyaret
ederler.
Abdal
Dede
Merkeze bağlı Yeniköy köyündedir. Abdal Dede'yi ziyarete gelenler türbenin etrafını üç veya
yedi defa dolanır. Dileklerinin kabul olması için para atarlar, kurban
keserler. Türbenin yanındaki topraktan hastalar şifa niyetine parmaklarının
ucuyla alıp ağızlarına koyarlar. Abdal Dede'nin Türbesinin yanındaki pelit
ağaçları kutsal kabul edilir.
Yötürmezler
Merkeze bağlı Harmancık köyünün yaylasında
bulunan Yedi Pelit ağacıdır.
Kilise
Merkeze bağlı Arzular Belde'sindeki kilise
kalıntısıdır.
Deliktaş
Merkeze bağlı Arzular beldesi yolu üzerinde
bulunan delikli bir dağ çıkıntısıdır. Bu
taş goguza (boğmaca) hastalığına yakalanmış
çocukları içinden üç defa geçirilerek şifa bulunduğuna inanılan bir ziyaret
yeridir.
Doyduk
Merkeze bağlı Tamzı köyünün sınırları
içerisindeki bir mağaradır. Mağaranın içinde şifalı olduğuna inanılan bir su
birikintisi vardır. …bilhassa kadınlar mağarada bulunan suyla yıkanarak
kısırlık başta olmak üzere çeşitli kadın hastalıklarına şifa aralardı.
Osman
Baba
Merkeze bağlı Keçikaya köyündedir. Son
yıllarda terk edilse de eskiden bu mezar ziyaret edilir bilhassa çocukların
çeşitli rahatsızlıklarına kabirden alınan toprağın şifa olacağına inanılırdı.
Zirli
Merkeze bağlı Kara Mustafa köyü Çiçekli
Yayla mevkiinde bulunan bir evliya mezarıdır. Rus
Savaşında burada şehit düştüğü rivayet edilir.
Şehitlik
Merkeze bağlı Sungurbeyli köyündedir.
Aziz
Baba
Kelkit ilçesine bağlı Aziz köyünün
tepesinde bulunan bir ermiş mezarıdır. Mezarın yanında bir pir(ardıç) ağacı
vardır. Yağmur yağmadığı zaman buraya gidilir ve dua edilir.
Şehit
Kelkit ilçesine bağlı Çakırlar Köyünde
bulunan bir şehir mezarıdır.
Üç
Mezar
Kelkit ilçesine bağlı Öbektaş Beldesindedir.
Burada yatanların bir babayla iki oğlu olduğu söylenir.
…türbeyi özellikle başı ağrıyanlar ziyaret
etmekte ve hemen bu rahatsızlıklarından kurtulmaktadırlar.
Üç
Ziyaret
Kelkit ilçesine bağlı Başpınar köyündedir.
Abdurrahman, Hüseyin ve Mustafa isimli üç kardeşin mezarlarıdır.
Abdurrahman Efendi'nin türbesinin yanında
şifalı bir su vardır. Çocuklardaki görülen ve yöre halkı tarafından "gece
hayallenmesi" olarak adlandırılan hastalığın tedavisine buradaki suyun iyi
geldiğine inanılır. Hasta çocuk bu suda yıkanır ve o gece orada yatılır ve
hastalığından kurtulur.
Kara
Dede
Kelkit ilçesine bağlı Özen köyünde bir
mezardır. Mezarın yanındaki çalılara çaput
bağlanır. Çocukların yürümesi, konuşması için ziyaret edilir.
Ziyaret
Tepe
Kelkit ilçesine bağlı Karşıyaka köyündedir.
Mezar olmamasına rağmen ziyaret edilmekte, orda bulunan kuşburnu çalısına çaput
bağlanmaktadır.
Pir
Kelkit ilçesine bağlı Karşıyaka köyündedir.
Daha çok evlenmemiş genç kızlar muratlarının açılması için ziyaret ederler.
Sarı
Süleyman
Kelkit ilçesine bağlı Güneyçevirme köyündedir.
Şifalı olduğuna inanılan bu suya para atılır.
Belu
Dede
Güney Çevirme köyü ile Godül köyü sınırında
bulunan büyük bir taştır.
Hayri
Efendi
Kelkit ilçesine bağlı Babakonağı köyünde
bir mezardır.
Geremez
Kelkit ilçesine bağlı Babakonağı köyündedir.
Genellikle kadınların ziyaret ettiği bu ağacın
meyveleri şifa niyetine yenmektedir.
İbrahim
Baba
Kelkit ilçesine bağlı Aksöğüt köyündedir.
Huy
Kesen-1
Kelkit ilçesine bağlı Aksöğüt köyünün
çıkışında bir kuşburnu çalısıdır. Sara
hastalıklarına iyi geldiğine inanılır.
Huy
Kesen- 2
Kelkit İlçesi ve Söğütlü Beldesi
üzerindedir. Bu arazide çıkan suda yıkanan
çocukların huysuzluklarının ve yaramazlıklarının geçeceğine inanılır.
Ziyaret
Kelkit ilçesine bağlı Bulak köyünde bulunan
bina büyüklüğünde iki taştır. Köylüler yağmur yağması
için bu iki taşın yanına gelerek yağmur duası yaparlar.
Ziyaret
Kelkit ilçesine bağlı Gerdekhisar köyündedir.
Çeşitli hastalıklara şifa bulmak için köylülerin
ziyaret ettikleri bir yerdir.
Deliktaş
Kelkit ilçesine bağlı Kızılca köyünün
camisinin önünde bulunan delikli bir taştır. Çocukları yaşamayan kadınlar ve
sancılanan küçük çocuklar bu taşın içerisinden geçirilerek iyileştirilir.
Uyuz
Paharı
Kelkit ilçesine bağlı dölek köyünde bir
mezardır. Uyuz paharının suyunun uyuz
hastalıklarına iyi geldiğine inanılmaktadır.
Buzluk
Kelkit ilçesine bağlı Deredolu köyünde
ormanının içerisinde bulunan bir kayanın içindeki büyük bir buz tabakasıdır.
Geçit
Kelkit-Erzincan karayolu üzerinde bulunan şehit
mezarları oldukları söylenen bir ziyaret yeridir.
Sarı
Şeyh
Kelkit ilçesine bağlı Öğütlü köyündedir. Türbenin
yanındaki ardıç ve kızamık ağacına dileklerin kabul olması için çaput bağlanır.
Molla
Ahmet
Kelkit ilçesine bağlı Öğütlü köyündedir.
Deliklitaş
Kelkit ilçesine bağlı Yeşilova köyü ile
Babakonağı köyü arasında bulunan çember şeklindeki ortası delikli bir taştır.
Tuzlu
Bağlam
Kelkit ilçesine bağlı Yeşilova köyü
çıkışında bulunan su gözesidir. Çeşitli cilt hastalıklarına özellikle Demriyo
hastalığına iyi geldiğine inanılır.
Yağlı
Baba
Kelkit ilçesine bağlı Yeniköy yaylasında
bulunan bir taş ve çalıdır. Bu taştan yağ akar. Yağın sıtma hastalığına iyi
geldiği söylenmektedir.
Kümbet
Kelkit ilçesine bağlı Çamur köyündedir.
Yılanlı-1
Kelkit ilçesine bağlı Eskiyol köyü Yılanlı
denen yerde mayıs ayında şifalı olduğu düşünülen yılanlar çıkar.
Yılanlı-2
Yılanlı mevkii Kelkit'in kuzeyinde, Özen (
İsgah)köyü yakınlarında bir dağ yamacının ismidir.
…buradan toplanan yılanlar hastalıklı
bölgelerin üzerine koyulur.
Şeyhler
Şiran ilçesine bağlı Çakırkaya köyünde
şeyhlerin yattığı mezarlıktır.
Demriyo
Şiran ilçesine bağlı Çakırkaya köyündedir.
…manastır denen yerden alınan toprak karıştırılarak çamur yapılır demriyolara
sürülür.
Şeyh
Dede
Şiran ilçesine bağlı Bolluk köyünün dışında
bulunan bu mezarı ziyaret edenlerin işlerinin rast gideceğine, kötülüklerden
korunacaklarına inanılır.
Sinan
Baba
Şiran ilçesine bağlı Sinanlı köyünün girişindedir.
Sinan Baba'yı ziyaret eden felçli
hastaların şifa bulduğuna inanılır.
Garip
Evliya
Şiran ilçesine bağlı Alıç köyünde Masrun
Tepe mevkiinde bulunan etrafı çevrili tek mezardır.
Kaynar
Şiran ilçesine bağlı Arıtaş köyüne girerken
solda ağaçlıkların içerisinde bulunan şifalı bir sudur.
Sarışeyh
Sarışeyh Kelkit ilçesine bağlı bir köydür.
Türbenin yanındaki ardıç ve kızamık ağacına
dileklerin kabul olması için çaput bağlanır.
Veliler
Şiran ilçesine bağlı Sarıca köyünde,
rivayete zamanında çok sayıda veli yaşamıştır.
Sarıca köyüne ziyarete gelenler önce
kabristan'a uğrar. Ardından Mustafa Efendinin ocağını ziyaret ederler.
Çipilli
Baba
Şiran ilçesine bağlı bulunan
bir ziyarettir. Dileklerin kabul
olması için mezara para atılır, toprağını hastalıklardan korunmak için alıp
evde saklarlar.
Seydi
Baba
Şiran ilçesine bağlı Seydibaba köyündeki
türbedir.
Gelin
Ebe Türbesi
Şiran'a bağlı Seydi Baba köyündedir.
İsa
Baba Türbesi
Şiran-Kelkit yolu üzerinde Sellidere köyündedir.
IV. Murat zamanında ordu, İran'a sefere
giderken bu köyden geçer. İsa Baba askerlere yemek vermek ister. Bir kazana bir
avuç bulgur atar ve bütün ordu o pilavla doyar.
Firdevs
Hanım Türbesi
Şiran'a giderken Çilhoroz dağı üzerinde
yoldadır. Anlatıldığına göre Rus Savaşı sırasında İsa Baba'yla Firdevs Hanım el
ele tutup düşmanın geçmesini engellemişlerdir.
Karaca
Baba
Şiran ilçesinin Karaca mahallesindedir.
Süleyman
Efendi
Şiran'ın Telme köyündedir.
Limnişbaşı
Şiran ilçesine bağlı Günyüzü köyünde
Limnişinbaşı denen yerde bulunan bir kuşburnu ağacıdır.
Sarı
Baba
Şiran ilçesine bağlı Ozanca köyünde bulunan
kaysı ve erik ağaçlarına "Sarı Baba" ziyareti denmektedir. Evlenmemiş
kızlar ve çocuğu olmayan kadınlar bu ağaçlara çaput bağlar, etrafında üç defa
dolanırlar.
Değirmen
Başı Ziyareti(Ocağı)
Şiran ilçesi Konaklı Köyündedir.
Ziyaret edenler mezarlıkta bir süre yatıp
uyumaya çalışırlar. Ayrıca yağmur duası için de ziyaret edilir.
Beydere
Köyü Ziyareti
Şiran ilçesi Beydere Köyündedir.
Ziyaretçiler, mezarlığın etrafında dönerek
dua ederler. Ayrılırken duvarlarının dibine para veya ekmek bırakırlar.
Könger
Ziyareti
Şiran ilçesi Ara köy sınırları içindedir.
Çocuğu olmayan kadınlar tarafından ziyaret
edilmektedir.
Guguna
Ziyareti
Şiran ilçesi Çanakçı Köyü sınırları içinde
bir mezarlıktır.
Basık olan çocukların tedavisi için ziyaret
edilir.
Hüseyin
Efendi
Köse ilçesine bağlı Övünce köyündedir.
Taşkesilmiş
Köse ilçesine bağlı Övünce köyündedir.
Kazana benzeyen bir taş ve etrafında kuzulara
benzeyen kayalardan oluşan ziyarettir.
Tilki
Tepesi
Köse merkez Bahçelievler Mahallesinde
bulunan bir ziyarettir. Hasta çocukların iyileşmesi
için ziyaret edilir.
Mağara-1
Köse ilçesine bağlı Yaylım köyünde eski bir
mağaradır.
Mağara-2
Köse ilçesine bağlı Yuvacık köyünde, mağara
şeklinde bir deliktir.
Ecmede
Köse ilçesine bağlı Gökçeköy köyünde şifalı
olduğuna inanılan bir su gözesidir. Söylendiğine göre mide hastalıklarına iyi
gelir.
Ekşi
su
Köse ilçesine bağlı Oylumdere köyündedir.
Çağrılan
Baba (Hicabi Baba)
Köse ilçesine bağlı Kabaktepe köyünde
bulunan bir ziyarettir.
Şehitlik
Köse ilçesine bağlı Kabaktepe köyünün
sırtında yer alır.
Kırklar
Köse ilçesine bağlı Altuntaş köyüne hâkim
bir tepedir. Yöre halkı "kırklar" adıyla anılan kırk ulu evliyanın bu
dağda toplanıp zikir ettiğine inanır.
Yediler
Köse ilçesine bağlı Altuntaş köyünde
bulunan kırklar tepesinin hemen karşısındaki tepedir.
Palanga
Köse ilçesine bağlı Örenşar köyünde Palanga
denen muhitte kaybolmuş evliya mezarlarının olduğuna inanılır.
Adak
Merkeze bağlı Kalederesi'nde, kiliseden
bozma caminin yanındadır.
Kabaktepe
Şehitliği (Yedi mezarlar)
Kürtün ilçesine bağlı Güvende köyünde bir
şehitliktir. Birinci Dünya Savaşı'nda yedi gönüllü asker Kabaktepe'deki bu Rus
birliği içine sızmış ve mühimmat deposunu havaya uçurarak bir kahramanlık
destanı yazmıştır.
Tonar
Evliya
Kürtün ilçesine bağlı Taşlıca köyünde Tonar
mevkiinde bulunan etrafı çevrili bir mezardır.
Şıh
Dede
Kürtün ilçesine bağlı Taşlıca köyündedir.
Alancık
Kürtün'ün Süme mahallesinde bulunan bir
mezarlıktır.
Evliya
Kürtün'ün Süme mahallesindedir.
Şıh
Suyu
Özkürtün Beldesi'ne bağlı Çatma yaylasında
bulunan su ziyaretidir.
Geliş
Evliya
Özkürtün Beldesi'ne bağlı Geliş yaylasında
bulunan bir mezardır.
Ziyaret
Torul ilçesine bağlı Kocadal köyü Erdemler
mahallesi girişindedir.
Ayazma
Taşı
Torul ilçesine bağlı Musalla köyünün
çıkışında yol üzerindeki bir kayadır.
Ziyaret
Torul ilçesine bağlı Arılı köyündedir.
Deri
Baba
Deri Baha'nın mezarı, Gümüşhane'nin,
merkeze bağlı Sungurbeyli köyünde bulunmaktadır.
İlyas
Baba
Gümüşhane merkez ilçedeki Emirler
mezarlığındadır.
Yaababdal
Bayburt-Kelkit arasında Yaababdal namında
bir evliyaya ait olduğuna inanılan mezardır.
…geceleri beyazlar giyinmiş insanların
kabir civarında gezdiği söylenir.
Arap
Baba
Süleymaniye Mahallesindedir.
…çocuk bekleyen hanımlar tarafından ziyaret
edilmektedir.
Güvendi
Abdal
Kürtün ilçesi Güvende Yaylasında bulunan
bir kabir ve ziyarettir.
Sadullah
Kelkit ilçesine bağlı Sadak Köyü
mezarlığında Sadullah adı verilen bir ziyaret yeridir.
Mahbube
Hatun
Süleymaniye mahallesindedir.
Hacı
Yakup Baba
Torul'a bağlı Altınpınar beldesi
yakınındadır.
Hacı
Salih Efendi
Gümüşhane Kelkit ilçesindedir.
Zeynel
Efendi
Kelkit ilçesine bağlı Çambaşı köyündedir.
Ziyaret
Süleymaniye mahallesindedir. Küçük mezar şeklinde bir tümsek ve tümseğin üstündeki bir
çalılıktan ibarettir.
Osman
Baba
Torul İlçesine bağlı Budak köyündedir.
Kızıl
Ali
Torul ilçesine bağlı Taşlıca köyü civarında
bir kabir ve ziyaret yeridir.
Şeyh
Cüneyd
Şeyh Cüneyd'in kabri Kürtün İlçesi
yakınındaki bir yayladadır.
Altı
Asker
Kürtün İlçesi Güvendi Yaylasında şehitlik
denilen bölgede altı askere ait olduğu söylenilen kabirler bulunmakladır.
Murathan
Baba
Gümüşhane merkez Akgedik Köyündedir.
Kaya
Kürtün ilçesine bağlı Gündere Köyü'nde yer
alan adak yeridir.
Hasan
Ziver Efendi
Torul ilçesine bağlı Güzeloluk köyündedir.
Burga
Baba(Burgu Baba)
Gümüşhane Alevilerince kutsal kabul edilen
iki yüksek dağ zirvesinden biridir. …asıl ismi Barak Babadır.
Abdal
Musa
Gümüşhane Alevilerince kutsal kabul edilen
iki yüksek dağ zirvesinden biridir.
Sarıbal
Ocağı
Gümüşhane Alevi topluluğunda dedelik
postuna sahip bir ailedir.
Pehlül
Dede
Yeniköy, Alevi cemaatinin sevip saydığı
Mehmet Şıh'ın oğludur.
Erenkaya/Karataş
Şiran İlçesi, Erenkaya köyünün içerisinde
siyah renkte yağlı, yassı bir kayadır.
Kanlı
Pelit
Gümüşhane merkeze bağlı Harmancık (Cönger)
köyü ile Arzular Beldesi arasındadır.
Köyden bir adam pelitlerin kesilmemesine dair
yapılan uyarılara aldırmaz ve ziyaret yerindeki "kanlı pelit"i
kesmeye kalkar. Pelitten kan fışkırır. Korkup köye gelen adamın bu hadiseden
bir yıl sonra başsız olarak bir çocuğu doğar.
---
Gümüşhane Kültür-Sanat Kulübü, 2011