Türk
İstiklâl Harbi II. Cilt Batı Cephesi 6. Kısım 4. Kitap
İstiklâl
Harbi’nin Son Safhası
Giriş
1911’de Osmanlı Maliye Nazırı Cavit Bey'in İngiltere Deniz
Bakanı Winston Churchill'e yaptığı ittifak önerisinin geri çevrilmesi ve
1914'te Osmanlı Bahriye Nazırı Cemal Paşa'nın Fransa'ya yönelik girişiminin
sonuçsuz kalması üzerine Osmanlı İmparatorluğunu yalnızlıktan kurtulmak için
Almanya'ya yöneldi ve bu devletle 2 Ağustos 1914'te bir ittifak antlaşması
imzaladı.
Sarıkamış harekâtı / 90.000 askerimize mal oldu.
Çanakkale savaşları asil Türk ulusunun kahramanlık
destanıdır.
Kutülamare'de başlarında Tümgeneral Townshend'in bulunduğu
13.000 kişilik bir İngiliz tümeni esir alınmıştır.
Çanakkale savaşları sona erdikten sonra bu harekât alanından
alınan kuvvetler Sina, Irak ve Kafkas cephelerine gönderileceğine Almanya ve
Avusturya-Macaristan ve Makedonya'da görevlendirilmişlerdir. Avrupa cephelerine
gönderilen Türk birlikleri ordunun en seçkin ve gürbüz personelinden, en
bilgili ve faal subaylarından kuruluyordu. Buralara gönderilecek bir tümeni
kurmak için iki, üç Türk tümeninden subay ve er seçiliyor, bu iki üç Türk
tümeni savaşamaz hale getiriliyordu.
Mondros Ateşkes Anlaşması, çok ağır hükümler içermesine
rağmen, ülkede sevinçle karşılanmıştı.
Galip devletler ateşkes sözleşmesinin hükümlerine dayanarak
1 Kasım 1918'den itibaren ilk anda Musul, İskenderun, İstanbul ve Çanakkale
boğazlarını işgal ettiler.
Mondros Ateşkesi, iki taraf kuvvetleri arasındaki
çarpışmaları durduran klasik bir ateşkes anlaşması değildir. Bu anlaşma İtilâf
Devletleri'nin Osmanlı Devleti ve ülkesiyle ilgili emellerine ortam hazırlayan,
politik yönü ağırlıklı bir anlaşmadır (s. 9).
Güney Anadolu'da, Fransızların bölgeye gelişleriyle
birlikte, bir sivil direniş başlatılmıştı.
Kuvâ-yı Milliye İzmir'in Yunanlılar tarafından işgalinden
bir süre sonra kurulmuştur.
(Batıda) Düşman istilâsına karşı ilk millî direniş Urla'da
oldu. 100 asker ve silahlandırılmış 120 sivil, burada. Yunanlılara karşı iki
gün direndi.
Erzurum Kongresi'nce seçilen, başkanlığını Mustafa Kemal
Paşa'nın yaptığı "Temsil Heyeti (Heyet-i Temsiliye)" 27 Aralık
1919'da millî hareketlerin yöneltilmesi için daha uygun olan Ankara'ya intikâl
etti.
İstanbul Meclisi'nce kabul edilen Misak-ı Millî metni 27
Şubat 1920'de bütün dünya parlamentolarına gönderildi.
24/25 Haziran 1920'de Batı Cephesi Komutanlığı kuruldu ve
komutanlığına Ali Fuat (Cebesoy) getirildi.
İtilâf Devletleri'nce, Sevres Antlaşması'nın ağır
hükümlerini Osmanlı Devleti'ne zorla kabul ettirmek ve millî direnişi tamamen
boğmak için, ileri harekâta başlatılan Yunan ordusu Temmuz sonuna kadar
Anadolu'da Bursa ve Uşak'ı, Doğu Trakya'da Tekirdağ, Lüleburgaz, Edirne ve
Kırklareli'ni işgal etti.
…antlaşma Paris'in Sevres kasabasında, 10 Ağustos 1920'de,
Danıştay başkanı Tevfik Bey, Millî Eğitim bakanı Hadi Paşa ve Reşat Halis
Bey'den kurulu bir heyet tarafından imzalanmıştı.
9 Kasım 1920'de Batı Cephe Komutanlığı'na Kurmay Albay İsmet
(İnönü), Güney Cephe Komutanlığı'na da Kurmay Albay Refet (Bele) Beyler
getirildi.
Yunanlılar Küçük Asya Ordusu'nun mevcudunu 220.000'e
yükselttiler.
18 Temmuz'da Mustafa Kemal Paşa Batı Cephesi karargâhına
gelerek durumu inceledi ve Sakarya nehri doğusuna çekilmeye karar verdi. Bu
hareketler esnasında 30122'si silâhlı olmak üzere 30.809 erin muharebe
sahasından kaçtı (s. 20).
Yunan ordusu 23 Ağustos'tan itibaren taarruza başladı.
Yaklaşık olarak yüz kilometre genişliğinde bir cephede başlayan bu kanlı
boğuşma tarihin kaydettiği önemli meydan muharebelerinden biridir.
…bu kanlı savaş 22 gün 22 gece devam etti.
Sakarya Meydan Muharebesi en fazla subay zayiatı verilen bir
savaş olarak harp tarihine geçmiştir. Bu nedenle bu meydan muharebesine,
eskiler, subay muharebesi de derler.
Viyana önünden Sakarya'ya kadar Türkler geri çekilmiş, genel
olarak kaybedilen toprakların bir karışı bile geri alınamamıştır. Sakarya
Meydan Muharebesi'nden sonra durum değişmiş…
Millî Mücadele döneminde, güney cephesindeki savaş,
çoğunlukla bölge halkı tarafından yapılmıştır.
Yunan ordusunun Sakarya'da mağlûp olup çekilmesinden sonra,
20 Ekim 1921 'de, Fransa ile TBMM Hükümeti arasında Ankara İtilâfnamesi
imzalandı. Bu antlaşma ile, Hatay hariç, güneyde Misak-ı Millî'nin ön gördüğü
sınırlara ulaşıldı.
Büyük taarruzun hazırlıkları çok gizli yapıldı.
Bu savaş Döğer-Afyon-Ağırdağ üçgeni içinde beş Yunan
tümeninin tamamen imhasıyla sonuçlanmıştır.
18 Eylül 1922'de Anadolu'da, esirler dışında, hiç bir Yunan
askeri kalmamıştı.
Birinci Bölüm
Batı Cephesi Ordularının Boğazlara Karşı Harekâtı
1922 yılı Ağustosuna kadar batı devletleriyle, olumlu
anlamda, gerçek ilişkiler kurulamadı.
18 Haziran 1922'de, Lord Curzon, Fransa ve İtalya'ya
Türk-Yunan savaşının sona erdirilmesi koşullarından biri olarak Batı Anadolu'ya
özerklik verilmesinden bahsetmişti (s. 32).
Yerli Rumlar Yunanlıların İzmir'e çıkışından bu yana onların
yanında yer almış. Yunan Küçük Asya Ordusu'na 35.000 asker vermişlerdi. Türkler
tekrar gelirse ne olacaktı.
…yerli Rumların Batı Anadolu'da bağımsız bir Rum devleti
-İyonya Devleti- kurma hareketine Mikro Asya Hareketi adı verilmişti.
Batı Anadolu Rumları Atina'ya da, Ankara'ya da karşıydılar
(s. 33).
Batı Anadolu Rumları ordularını da hazırlamaya başlamışlar,
bu konuda bir hayli mesafe almışlardı. Bursa, Bandırma, Soma Manisa ve Simav
bölgelerinde 48 tabur halinde teşkilatlanmış 20 000 askerleri olmuştu. Manisalı
Rum kadınların diktiği üniformaları giymiş 500 kişilik bir kıta bir geçit
törenine katılmış, bu törende 70 kişilik bir süvari müfrezesi de halkın önünden
geçmişti.
Atina Hükümeti 14 Temmuz 1922 günü "şimdilik hiçbir
Yunan kuvvetinin Anadolu'daki yerlerinden çekilmeyeceğini, gizlice İngiltere'ye
bildirdi. 30 Temmuz 1922'de, Londra'ya, Batı Anadolu'nun özerkliğinin ilân
edileceğine dair bir telgraf çekildi. Yunanistan'ın İzmir Yüksek Komiseri M.
Sterghiadis iyonya Devleti'nin temelini atacaktı. 30 Temmuz'da kurulacak özerk
devletin başına kral naibi olarak Yunan prenslerinden birinin getirileceği de
duyulmuştu (s. 34).
Yunanistan 29 Temmuz 1922'de müttefiklere bir nota vererek
İstanbul'un kendilerine verilmesini istemiş (s. 35),
Türk Kurtuluş Savaşı süresince İngilizlerin Anadolu'da, çok
iyi çalışan. Kara Jumbo adıyla anılan mükemmel bir casus teşkilâtı vardı. Bu
teşkilât en gizli haberleri bile öğreniyor, TBMM'nin gizli oturumlarında
görüşülenler de dahil her türlü haberi İstanbul'daki İngiliz makamlarına
ulaştırıyordu (s. 35).
26 Ağustos 1922 sabahı saat 05.30 'da Büyük Taarruz başladı.
Taarruzun başladığını da Anadolu'daki İngiliz casusları öğrenememişti.
İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbolt,
Londra'ya çektiği bir telgraf ile. Yunanlıların durumunu hafifletmek için,
Venedik Konferansı’nın mümkün olduğu kadar çabuk toplanmasını önerdi (s. 36),
7 Eylül 1922 günü saat 16.00'da Yunan Hükümeti istifa etti.
Yunan ordusunun kalıntıları 7 ve 8 Eylül günleriyle 8 Eylül
gecesi gemilere bindirilerek İzmir ’ den ayrıldılar.
TBMM orduları Kocaeli yarımadası ve Çanakkale boğazı
istikametlerinde ilerliyorlardı.
11 Eylül'de İngilizler Çanakkale'nin savunması için
müttefiklerinden ve dominyonlarından yardım istedilerse de Avusturalya ve Yeni
Zelanda dışında olumlu yanıt alamadılar.
Komutanlığı, bu nedenle, büyük bir telâş içindeydi.
Başlangıçta İngilizlerin Çanakkale'de bir, Kocaeli yarımadasında iki piyade
taburları vardı. Çanakkale'de piyade taburuyla birlikte bir süvari bölüğü ve
bir de topçu bataryası bulunuyordu.
İngiltere Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold'un iddiasına
göre Türkler Rusların yardımıyla, askerlerini Karadeniz yoluyla Asya'dan
Avrupa'ya geçirecekler; Romanya İngiltere'den yana bir tavır takınırsa Sovyet
Rusya da Baserabya'yı işgal edecekti (s. 43).
İngiltere başbakanının dominyonlarını boğazları savunmaya
çağırması müttefikler arasındaki dayanışmayı olumsuz etkiledi.
Mustafa Kemal Paşa ile General Pelle, 18 Eylül 1922'de İzmir'de
görüştüler.
14 Eylül 1922'de İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiseri Sir
Horace Rumbold Londra'ya bir telgraf çekerek "İngiltere'nin Türklerin hem
boğazlarda hem de Irak'ta yaratacağı tehlikeye karşı koyacak durumda
olmadığını" bildirmişti.
Lord Curzon'un bütün amacı Türklerin Trakya'ya geri
dönmelerini önlemekti. Ancak, bunda başarılı olamadı
İtilâf Devletleri (…) 1922 yılı Mart ayında ateşkesi de
kapsayan bir barışı Türkiye ve Yunanistan'a önermişlerdi. Bu öneri Türklerce
bazı koşullarla kabul edilmiş, Yunanlılarca da reddedilmişti.
Yunan ordusu Dumlupınar'da 30 Ağustos 1922'de, büyük
kısmıyla imha olduktan sonra 2 Eylül 1922 günü. Yunanlılar, İngilizlere Mart
1922 ateşkes önerisini kabul ettiklerini bildirmişler…
19 Eylül 1922'de, hükümetlerinin emirleriyle Fransız ve
İtalyan birlikleri Çanakkale'den ayrıldı (s. 50).
Bu dönemde Yunanistan’da ihtilal oldu.
Yunanistan'da yapılan ihtilâlin nedeni Anadolu'daki feci
yenilgidir.
Damat Ferit Paşa, İngiliz polisinin koruması altında 22
Eylül 1922 günü, İstanbul'dan Avrupa'ya hareket etti.
Sovyet Rusya'nın İtilâf Devletleri'ne, Yunanistan,
Bulgaristan, Yugoslavya ve Mısır'a 24 Eylül'de bir nota verdi:
Yakın Doğu olayları aslında Türk halkının Türk ülkelerinde
ve ilk önce İstanbul ve boğazlarda tam egemenliği hakkının kabulünden ibaret
tek sorundur (s. 53).
Sovyet Rusya, başta Karadeniz devletleri bulunmak üzere,
diğer bütün ilgili devletlerin, gecikmeksizin, bir konferansa, çağrılmalarını
önerir (s. 54).
26 Eylül 1922 günü İstanbul'daki İtilâf Kuvvetleri Komutanı
General Harrington Mustafa Kemal Paşa'ya bir mektup göndererek müzakerelere
kadar Türk birliklerinin tarafsız bölgeden çekilmelerini ister.
(Tarafsız bölgede neler oluyor) Çanakkale'deki İngiliz
birlikleri tarafından Erenköy ile Çanakkale arasında arazi üzerinde tahribat
yapılması, Çanakkale civarında binaların yıkılması, bize ait olan silâh ve
mühimmatın imhası, birliklerimiz civarında top ve bomba atışları, bizi Yunan
ordusuna ulaştıracak yol üzerinde İngiliz birlikleri tarafından tahkimat yapılmakta
olması ve bu tahkimatta İslâm halkın çalıştırılması gibi hareketler… s. 55
Doğu Trakya için / Türklerle Yunanlılar arasında İngilizler
vardı.
Yunanistan Doğu Trakya'daki kuvvetlerini teşkilâtlandırmaya,
buraya yeni kıtalar getirmeye, bazı genç doğum tarihli vatandaşlarını silâh
altına almaya başlamıştı.
27 Eylül 1922'de Yunanistan'da askerî darbe gerçekleşti.
Batı Cephesi Komutanlığından 27 Eylül 1922 günü, İstanbul ve
Çanakkale boğazlarına yönelik ileri harekâtını sürdüren 2nci Ordu Komutanlığı'na
çekilen bir telle Mudanya'da bir ateşkes konferansının başlayacağı,
birliklerimizin bulunduğu mevkilerde kalmaları, ikinci bir emre kadar ileriye
müfreze göndermemeleri bildirildi (s. 57).
28 Eylül 1922'de, Franklin Bouillon Metch adlı bir Fransız
savaş gemisiyle İzmir'e gelerek Mustafa Kemal Paşa ile görüştü.
…kararlaştırılan esasların en önemlisi Doğu Trakya'nın,
Edirne dahil olduğu halde. Yunanlılar tarafından boşaltılmasıyla Türk mülkiye
memurları ve jandarmasına teslimi ve şimdilik orada askerî birlikler
bulundurmayacağımız için Yunanlıların olası bir taarruzunu önlemek maksadıyla
Meriç nehri batısında müttefik birliklerin bulundurulması durumuydu.
Franklin Bouillon'un İzmir'de kararlaştırılan hususları
sağlayacağına dair teminatı üzerine Türk ordularının boğazlara yönelik harekâtı
durdurulmuştu (s. 59).
Türklerin Mudanya'da ateşkes görüşmelerinin yapılmasını
kabul ettiklerini bildirdikleri gün İngiliz kabinesi savaş kararı almış,
Çanakkale'deki kuvvetlerini arttırmak için ölçemler saptamış, Türkler tarafsız
bölgeden çekilmediği taktirde harekâta başlama emri vermişti (s. 62-63).
İngiliz kabinesinin 29 Eylül 1922 günü Türklerin tarafsız
bölgeden çıkması, çıkılmadığı taktirde savaşın başlaması ile ilgili telgrafı
İstanbul'daki General Harrington'a ulaşmıştı (s. 64-65).
…konferans 3 Ekim 1922'de Mudanya'da başladı.
Konferans yeri olarak deniz kıyısında Rus tüccarı
Ganyanof'un sahibi olduğu iyice bir bina seçilmişti (s. 68).
(İngiliz kuvvetlerinin durumu) Çanakkale ve İstanbul
boğazlarını savunmaya hazırlanmışlardı. Mudanya Ateşkes Konferansı başladığı
sırada Çanakkale, genellikle bu şehrin hemen doğusundan iki tugaylı 28nci Tümen
tarafından; İstanbul şehri ise Maltepe-Dudullu hattında tertiplenmiş bir tugay
tarafından savunulacak hale getirilmişti.
Yunan ihtilâlcilerinin önemli hedeflerinden biri Doğu
Trakya'yı geri vermemekti. İhtilâli bunun için de yapmışlardı,
Venizelist subaylardan Albay Ambelas "Yeni Onbinlerin
İnişi" adlı kitabında "Doğu Trakya'da Yunan kuvvetleri buranın
savunulmasına yetecek gibi değildi. Siyasetle de elde tutulması mümkün olamadı.
Türkiye'nin Batı Trakya hakkında hiç bir istekte bulunmaması koşuluyla. Doğu
Trakyanın Yunan kuvvetleri ve Rumlar tarafından boşaltılmasına karar
verildi" diyordu (s. 81).
Batı Cephesi Komutanlığı boğazlara yönelik harekâtı
Çanakkale Boğazı'na ve İstanbul'a yönelik iki farklı harekât olarak düşünüyor.
Bu iki farklı harekâttan Çanakkale'ye yönelik olanı birinci öncelikle ele
alınıyor, İstanbul'a yönelik harekât için gerekli birlikler İzmit bölgesinde
toplanacak, Kocaeli yarımadasında yapılacak harekât için ayrıca emir
verilecektir. Çanakkale bölgesinde tarafsız mıntıka tanımıyoruz,
Türkiye Büyük Millet Meclisi orduları Başkomutanlığı
İngilizlerle ve İtilâf ordularıyla yeni bir çatışmadan kaçınmak kararındadır
(s. 86).
Türkler Nara burnu ile Kepez arasındaki kesim hariç boğazla
temas sağlayacaklardır. Ne var ki, boğazı geçecek deniz vasıtalarına sahip
olamaması ve boğazda mevcut İngiliz Deniz Kuvvetleri Türklerin Trakya'ya asker
çıkarmalarına ve Trakya'nın Yunan istilâsından kurtarılmasına imkan vermez
görünmektedir.
İngilizlerle Türkler arasında ilk temas Sarıca Hamidiye
köyünde gerçekleşmiş, 6 kişilik bir İngiliz keşif kolu 2nci Süvari Tümeni'nden
bir bölük komutanı ile görüşmüştür.
Mudanya Ateşkes Konferansı
İsmet Paşa tarafından kaleme alınarak TBMM Hükümeti Hariciye
Vekili Yusuf Kemal (Tengirşek) Bey'in imzasıyla 30 Eylül 1922'de, İtilâf
Devletleri'nin 23 Eylül 1922 tarihli notasına yanıt olarak hazırlanan Türk
notası üzerine konferansta İtilâf Devletleri'ni temsil edecek generallerle
yardımcıları 3 Ekim 1922 sabahının erken saatlerinde İstanbul'dan Mudanya'ya
hareket ettiler.
İstanbul'dan Mudanya'ya gelen generaller Türk muhafız
kıtalarınca törenle karşılandılar (s. 100).
İsmet Paşa, Batı Cephesi Kurmay Başkanı Asım Paşa, Kurmay
Yarbay Tevfik (Bıyıklıoğlu) Bey Türk delegasyonu olarak konferansa
katılıyorlardı.
Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa da konferans konuşmalarını
yakından takip etmek için Mudanya'ya gelmişti.
Konferansın birinci toplantısı kararlaştırılan gün ve
saatte, 3 Ekim 1922, saat 15.00'te başladı.
Tümgeneral Harrington İtilâf delegelerince birlikte
kararlaştırılmış Taslak Ateşkes Projesini dağıttı.
Toplantının amacı; Doğu Trakya'da Yunan kuvvetlerinin geri
çekilmeye davet edilecekleri hattın belli edilmesini, boşaltma düzenini ve o
bölgede çıkabilecek karışıklık ve tahriplerin önlenmesini ve genel olarak
güvenlik ve düzenin devamını ve genel dirliğin sağlanmasını hazırlamaktır.
Bu sözleşmenin yürürlüğe konmasından itibaren Trakya'da
Yunan kıtalarının çekileceği hat Meriç nehri olacaktır.
(4 Ekim’de Türk karşı projesi masaya yatırıldı. Türk heyeti,
itilaf devletlerinin hazırladığı taslağın tashih edilmiş biçimiydi (s. 107),
Misak-ı Milli daha bu aşamada göz ardı edilmiş; Batı Trakya ve bugün
Bulgaristan sınırları dahilinde görülen Türk topraklarına dair hiçbir tasarruf
dile getirilmedi)
Mudanya Konferansı; müttefik devletler notasıyla, gerçek
çıkarlarımızla ve askerî gereklerle uyuşmayan öneriler ve bu önerilerin
tartışmasıyla dört günden beri meşguldür. Bu süre içinde İngilizler Çanakkale
Boğazı'nın Asya yönündeki piyade ve topçu kuvvetlerini çoğaltmakta, devamlı
olarak tel örgülerle kuvvetlendirilen tahkimat yapmakta, Çanakkale'deki Türk
halkı evlerinden çıkararak baskınlar tertiplemekte, İstanbul ve Marmara'da
olağanüstü önlemler almaktadır (s. 114).
4 Ekim 1922 akşamı Mudanya'ya gelen Yunan delegasyonu
müttefik generallerle yaptığı özel temaslardan. Yunan ordusunun geri çekilmeye
davet edileceği hattın Meriç nehri batısı olduğunu öğrenince bunun siyasî bir
sorun olduğunu ileri sürerek müzakerelere katılmamıştır (s. 119).
Mudanya Konferansı'nın her an kesilmesi tehlikesini doğuran
bunalım döneminde, Sovyet Rusya'da yayınlanan Pravda gazetesinin 10 Ekim 1922
tarihli makalesi dikkatle incelenmeye değer.
(Özetle) Trakya sorununun çözülmesi ne kadar uzarsa, Türk
milleti genel barış konferansında elde edeceği kazançlı sonuçtan o derece
uzaklaşır (s. 121-122).
Mudanya Askerî Sözleşmesi'nin Metni
…konferansın amacı şundan ibarettir:
1. Yunan kuvvetlerinin Doğu Trakya'dan gerisine çekilmeye
davet edilecekleri hattı belirtmek.
2. Yunan askerî kuvvetlerinin ve mülkî idaresinin bu araziyi
boşaltma düzeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti mülkî idare ve jandarmasının
bu araziye yerleşmesi tarzını tayin etmek.
3. Geçiş döneminde bu bölgelerde düzenin ve genel güvenliğin
devam ettirilmesi maksadıyla kontrol sağlamak (s. 141).
1. Sözleşmenin yürürlüğe konması tarihinden başlayarak Türk
ve Yunan askerî kuvvetleri arasında çarpışmalar durdurulacaktır.
2. Bu sözleşmenin yürürlüğe konması tarihinden başlayarak
Trakya'daki Yunan kuvvetlerinin, gerisine çekilmeye davet edilecekleri hattı
Adalar denizine döküldüğü yerden Trakya ile Bulgaristan sınırını kestiği
noktaya kadar Meriç'in sol kıyısı teşkil edecektir.
3. Barış yapılıncaya kadar, mümkün olabilecek her türlü
karışıklığı önleyebilmek için Meriç'in sağ kıyısı (Karaağaç dahil olmak üzere)
müttefik devletler kıtalarınca işgal edilecek ve bu kıtalar müttefik devletlerce
tayin edilecek noktalara konacaktır (s. 142).
(Mudanya’da ayrıca, müttefik kıtalarının Barış yapılıncaya
dek Boğazlar bölgesini işgal altında tutmaları kabul edildi)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, barış antlaşmasının
onayına kadar Doğu Trakya'ya kıta geçirmemeyi ve orada bir ordu toplamamayı ve
devam ettirmemeyi taahhüt eder (s. 144).
(Mudanya ateşkesinden sonra) Lloyd George "İngiliz
tehdidi ve General Harrington'un karşı koyma azmi olmasaydı Mustafa Kemal Paşa
tarafsız bölgeyi ve İstanbul'u işgal ederdi. Bu taktirde Türkler barış
konferansında boğazların serbestliğinin yalnız kendilerince garanti edileceğini
söyleyebilirlerdi" diyordu.
Bu olay Lloyd George'un 19 Ekim 1922'de iktidardan
uzaklaşmasına neden olacaktır (s. 147).
…
Ateşkesin ilânında elimizde bulunan Musul, ateşkes
sözleşmesinden hemen sonra İngilizlerce işgal edilmişti.
İngilizler Şeyh Mahmut adlı birisine para, bir kaç bin
silâh, bir Nasturi taburu, iki topçu bataryası ve bir uçak vererek Novil adlı
bir İngiliz binbaşısı ile birlikte Süleymaniye'ye göndermişler ve orada bir
Kürdistan devleti kurulduğunu ilân ettirmişlerdi. İngilizler bu bölgeye ve daha
kuzeye kadar tehditler ve propogandalar yapmak, paralar göndermek suretiyle
aşiretleri Şeyh Mahmut çevresinde toplamaya ve kurdukları Kürdistan'ı
sağlamlaştırmaya çalışıyorlardı. İngilizler Türklerden yana olan aşiretlerin ve
Türk müfrezelerinin bulunduğu bahanesiyle Köysancak kasabasını ve
dolaylarındaki köyleri uçaklarla bombalamakta ve halka bölgeden Türklerin
çıkarılması için bildiriler atmaktaydılar (s. 163-164).
Lozan Konferansı başlamadan önce Elcezire Cephesi'nin kuvvet
ve mevcudunun ve hazırlıklarının yeterli olmaması ve uygun bir fırsatın
çıkmaması sebebiyle Musul'a yönelik bir askerî harekât yapılamadı.
Mudanya Ateşkes Sözleşmesi'nin imzalanmasından hemen sonra
Batı Cephesi ordularında, en yaşlı doğumlulardan itibaren terhislere
başlanmıştı. Lozan Konferansı sonuçlanıncaya kadar 1297 (1881) doğumlu erlerden
1314 (1898) doğumlu erlere kadar 17 sınıf asker terhis edilmişti (s. 165).
Batı Cephesi ordularında yapılan terhisler ordu komutanları
üzerinde de üzüntü ve tepki yaratmıştı. 2nci Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa bu
durumla ilgili olarak, 11 Kasım 1922'de Genelkurmay Başkanlığı'na aşağıdaki
öneriyi yaptı:
…Bu terhisler kadroları boşaltıyor. Değerli ve savaşkan
erler gidiyor. Ordumuz kuvvet ve değerce düşüyor. Bu durum düşmanların gözüne
çarpacaktır.
…Terhis edilecek erler yerine yeni erler verilmezse 2nci
Ordu'nun genel mevcudu 48.000'den 21.000'e inecek, her tümende 3000 er
kalacaktır böyle tümenlerle gerektiği zaman iyi iş görülemez (s. 166).
Yine aynı konuda 1nci Ordu Komutanı Nurettin Paşa 30 Kasım
1922'de özeti aşağıdaki öneriyi Genelkurmay Başkanlığına göndermişti:
"1. Yunanlılar mahvolan tümenlerini diriltmeye ve
ordularını yeniden düzeltmeye ve oluşturmaya çalışıyor ve kuvvetli görünmek
istiyorlar, İngilizlerin de savaş hazırlığı içinde oldukları anlaşılmıştır.
…Lozan'da müzakerelerin devam ettiği ve düşmanlarımızın
kuvvetlerini arttırmaya uğraştığı şu sırada Türkiye'nin de, öncekinden daha
kuvvetli bulunması ve görünmesi gereklidir (s. 166-167).
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin çoğunluğu barış
konferansına gidecek Türk Delegasyonunun başkanı olarak Başvekil (icra
Vekilleri Kurulu Başkanı) Hüseyin Rauf Bey'i düşünüyorlardı.
Mustafa Kemal Paşa kendi fikir ve düşüncelerini kavramış
olan İsmet Paşa'yı delegasyon başkanı olarak uygun buluyordu.
27 Ekim 1922'de Fevzi (Çakmak) Paşa, Genelkurmay Başkanlığı
da üzerinde kalmak koşuluyla. Batı Cephesi Komutanlığı'na atandı.
Lozan Konferansı Öncesi
Konferansa Babiali ve Ankara davet edildi.
Millet kişisel egemenlik, saray halkı ve etrafının zevk ve
eğlenceye düşkünlüğü esası üzerine kurulu bir saltanat yerine halk kütlesinin
ve köylünün hukukunu koruma ve saadetinden sorumlu olan bir halk hükümeti
idaresi kurmuştur.
1 Kasım'da Büyük Millet Meclisi kararıyla saltanat
kaldırılmış, 4 Kasım'da İstanbul'daki hükümet dağılmış, Refet Paşa babıâliye
yerleşerek İstanbul'da millî iradeyi fiilen kurmuş, buradaki bütün resmî daireler
ve kuruluşlar kendi istekleriyle millî hükümete bağlanmıştı.
Son Osmanlı padişahı Vahdettin 17 Kasım 1922 sabahı, İngiliz
zırhlısıyla ülkeyi terk etti.
18 Kasım 1922’de Sultan Abdülaziz'in küçük oğlu olan
Abdülmecit Efendi halife seçildi.
Lozan Barış Konferansı
Lozan Konferansı'ndan hemen önceki günlerde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Hükümeti'nin karşısındaki devletlerin en güçlüleri olan Fransa
ve İngiltere arasında yıllar boyunca oluşmuş esaslı ve büyük anlaşmazlıklar
vardı.
Lozan Konferansı'na katılacak Türk delegasyonuna Türkiye
Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nce 14 maddelik bir direktif verilmişti (s.
195-196).
Lozan'a gidecek Türk Delege Kurulu 9 Kasım 1922'de Doğu
Ekspresi'yle İstanbul'dan hareket etmiş ve 11 Kasım 1922'de Lozan'a varmıştı.
O tarihlerde dış teşkilâtımız gerçekten çok zayıftı.
İngiltere'nin yeni Bonar Law kabinesinin Dışişleri Bakanı
Lord Curzon Londra'dan Paris'e gelmiş, Lozan'a hareket etmeden önce burada
Fransız Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Poincare ile görüşmüştü.
Paris'te yapılan konuşmalara Türkiye ile barışın
düzenlenmesi için hazırlanan İngiliz muhtırasıyla başlanmış, sınırlar,
boğazlar, Türk ordusunun sayıca sınırlandırılması, boğazların silâhtan
arındırılması ve kapitülasyonlar hakkında anlaşmaya varılmıştı. Türklere
yapılacak öneriler saptanmıştı (s. 203).
İngiltere için boğazlar rejimiyle Musul sorunu en baştaki
konulardı. Musul vilâyeti, Mondros Ateşkesi'nin imzalanmasından sonra el
çabukluğuyla İngiltere tarafından işgal edilmişti. İngiliz kara kuvvetleri ve
donanması Çanakkale ve Karadeniz boğazlarını ellerinde bulunduruyorlardı. Bu
bakımdan konferanstan evvel Türkiye'ye karşı, İngiltere daha kuvvetli bir
durumdaydı.
İsviçre'nin küçük fakat önemli bir kültür merkezi olan Lozan
(Lausanne) şehri konferans münasebetiyle çok kalabalık ve hareketli bir
görünümdeydi.
İngiltere, Fransa ve İtalya kendilerini en çok ilgilendiren
konuların inceleneceği komisyonların başkanlıklarını almışlardı.
22 Kasım
Türk baş delegesi Doğu Trakya için 1913 sınırını ve Batı
Trakya için plebisit istedi. Venizelos bu isteğe uzun bir nutukla karşılık
vererek, Türklerin kendi istekleriyle Bulgarlara arazi terk ettiklerini. Batı
Trakya üzerindeki iddiayı da kabul edemeyeceğini bildirdi. Yugoslav delegesi
Venizelos'u destekledi ve ayırıcı sınırda tarafsız bir bölge ve
askersizleştirme önlemi alınmasını istedi.
Bulgar delegesi Ege denizinde Bulgaristan'a bir çıkış
sağlanması konusundaki tezlerinin dinlenmesini istedi. Türk delegesi bu isteğe
karşı olmadığını bildirdi (s. 214).
Bundan sonra Lord Curzon Türkiye'nin kendi isteğiyle
Bulgarlara arazi terk ettiğine ve notalarda daima Meriç ve Edirne sözü
geçtiğine işaret ederek "Doğu Trakya'da Türk sınırını Meriç teşkil etmeli,
Edirne kuzeyinde bir noktadan başlayarak Tunca ve Meriç'in iki taraf kıyılarında
20-30 kilometrelik tarafsız bir bölge bırakılmalı, Cesr-i Mustafa PaşaDedeağaç
demir yolu uluslararası işletmeye bağlanmalı. Batı Trakya Yunanistan'da
kalmalı" dedi (s. 215).
24 Kasım
Bulgar delegasyonunun Dedeağaç ’ a kadar bir koridor
verilmesiyle ilgili isteği dinlendi. Venizelos bu isteğe karşı şiddetli
hücumlarda bulundu.
Yunanlılar ile Bulgarlar arasındaki tartışmalar hayli uzadı.
İsmet Paşa söz alarak, Bulgarların Dedeağaç'tan geniş ölçüde yararlanmaya hakkı
olduğunu (söyledi, bunun üzerine) Lord
Curzon Bulgarlara yol vererek onları toplantı salonundan çıkardı (s. 217).
25 Kasım
(Lord Curzon şunları dikte etti)
1. Trakya sınırı Meriç batısına alınacak;
2. Karaağaç Türkiye'ye verilmeyecek;
3. Batı Trakya için plebisit yapılmayacak.
İsmet Paşa müttefiklerce istenilen işgal masraflarına
"Türkiye'den askerî işgal masrafı istenemez. Çünkü Türkiye "Gel bizi
işgal et" diye bir davette bulunmamıştır (s. 219).
Toplantıda Osmanlı borçlarının prensip itibariyle
paylaşılması esası kabul edildi.
Kapitülasyonlar ne demekti?
Özet olarak, bir yabancı Osmanlı ülkesinde para kazanır,
vergi vermez, çalar çırpar, iflâs eder, hatta adam öldürür, fakat Osmanlı
Devleti yetkililerince hiç bir şey yapılamazdı.
Kapitülasyonlarla ilgili toplantı çok heyecanlı ve sinirli
geçmişti. Müttefikler Türkiye'ye, vaktiyle Osmanlı İmparatorluğu'na, İsmet
Paşa'ya da Babıali vezirlerine yaptıkları muameleyi yapmak istiyorlardı.
29 Kasım
Çanakkale Boğazı'nın savunmasıyla ilgili adalarla Midilli,
Sakız, Sisam, Nikarya adalarının askersizleştirilmesi konusu tartışılmıştı.
Midilli, Sakız, Sisam, Nikarya adalarının
askersizleştirilmesi kesin olarak kabul edildi (s. 225).
4 Aralık
Çiçerin: Boğazları ticarî ulaştırmaya kesin olarak açmak,
savaş gemilerine ise kapatmak gerekir.
Boğazları tahkim ve takviye etmek hakkı Türkiye'ye
verilmelidir. Boğazların ticarî araçlara serbestliği ancak bu şekilde güvence
altına alınabilir.
Romanya delegesi:
“…Her iki kıyının Ege denizinden Karadeniz'e kadar
askersizleştirilmesi ve bunu sağlamak için uluslararası bir komisyon kurulması
gereklidir. Karadeniz de askersizleştirilmelidir."
Çiçerin:
“Boğazlar sorununda Türkiye ve Rusya'nın görüşlerine ters
her hangi bir düzenleme dünya barışını tehlikeye sokar" dedi.
6 Aralık
Curzon’un Boğazlarla ilgili projesi
1. Boğazlardan ve Marmara'dan serbest geçişi önleyecek
şekilde daimî askerî ve deniz tesisleri bulunmayacak.
2. İstanbul boğazında, doğuda Şile-Gebze-Darıca, batıda
Akpınar-Küçük Çekmece hattına kadar; Çanakkale Boğazı'nda Tekirdağ-Karaçalı
güneybatısındaki arazi ve Gelibolu yarımadası ve Karabiga-Biga hattının batısı
askersizleştirilecek (Jandarma bulunacak).
3. Marmara denizindeki adalarla, Limni, Semadirek, Bozcaada
ve İmroz (Gökçeada) askersizleştirilecek.
4. Türkiye İstanbul'da en çok on beş bin kişilik kuvvet
bulundurabilecek, bu kuvvetlerin silâhları serbest olacak.
5. Ticaret gemilerinin barışta ve savaşta boğazlardan
geçişleri serbest olacak.
6. Barışta Karadeniz devletlerinden en kuvvetli donanması
olandan fazla olmamak koşuluyla, her devlet boğazlardan savaş gemileri
geçirebilecek.
7. Savaş zamanında, Türkiye karşı tarafta olursa her türlü
savunma önlemleri almakta serbest olacak, bununla beraber tarafsız devletlere
ait gemilerin geçmesini sağlayacak.
8. Barışta Türkiye Anadolu'dan Rumeli'ye demir yoluyla ve
Marmara denizi limanlarından asker geçirebilecek (s. 230).
Ayrıca, uluslararası bir komisyonun boğazlarda trafiği
düzenlemesi ve askersizleştirilmiş bölgeyi de denetlemesi projenin kapsamına
girmişti.
İsmet Paşa'nın Boğazlarla ilgili teklifi (Curzon’un
projesinin tashihi gibidir):
1. Boğazların, başkentin ve Marmara'nın baskınlara karşı
korunması için güvence.
2. Boğazlardan geçecek savaş gemilerinin sayı ve nitelik
bakımından iki boğaz arasında tehlike teşkil etmeyecek surette sınırlandırılması.
…
4. Yalnız trafiği düzenlemek üzere, uluslararası bir
komisyonun kurulması (s. 234).
18 ve 19 Aralık 1922 günleri boğazlar rejimi ile ilgili
konularda şiddetli tartışmalar olmuş, konferansın her an kesilmesine neden
olabilecek bir sinirlilik ortamı konferans salonunun her tarafını sarmıştı (s.
250).
Fevzi Paşa,
Konferansın kesilmesi halinde orduların ilk hedefi derhal
boğazları ele geçirerek Anadolu yakasındaki İngilizleri denize atmak ve
boğazdan düşman gemilerinin gelip gidişini yasaklamaktır. Trakya'daki
kuvvetlerimiz İstanbul üzerine yürüyerek, 1nci Ordu ile birlikte, İstanbul'daki
İngiliz kuvvetlerini esir ve imha edeceklerdir (s. 253).
General Harrington'un raporundan anladığımız kadarıyla
İstanbul'da etkin bir kontrolün sağlanması, Türklerin baskı altında
bulundurulması ve kendi uyruklarını korumak için İtilâf Devletleri
komiserleriyle askerî yetkililerinin İstanbul'da sıkıyönetim ilânını
düşünmüşler, yeterli birlik ve sivil memur sağlayamadıkları için bundan
vazgeçmişlerdir (s. 263).
27 Aralık'ta İngilizler Musul hakkındaki mektuplarını
göndermişlerdi. Mektup özetle "Artık delil alış verişine gerek yoktur.
İngiltere Milletler Cemiyeti'nin kararıyla Irak mandasını kabul etmiş, Irak
kralıyla anlaşma yapmış, Kürdistan'a özerklik verilmiştir. Musul ’ u kesin
olarak terk edemeyiz (s. 272-273).
1923 yılı Ocak ayının ikinci yarısında yeniden örgütlenen
Yunan ordusunun Doğu Trakya’ ya yönelik bir harekâtı başlatabilme olasılığı
Fransızları bir hayli endişelendiriyordu (s. 284).
(Yunanlılar) Bu bölgede topladığı altı tümene ek olarak iki
tümen daha getirmeye teşebbüs etmiş, Meriç nehrinin geçişi için gereken
araçları bölgeye yığmayı sürdürmüştü. Yunanlılar bu hazırlıklardan sonra
bölgede düzeni ve güvenliği bozucu hareketlere giriştiler (s. 295).
20 Ocak 1923 tarihli "Le Matın (Lömaten)'' gazetesi
özetle "Batı Trakya'da Albay Pangalos komutasında 70.000 Yunan askerinin
toplandığı, bunların savaş gücünü, disiplin ve moralini yükseltmek için çok
ciddî önlemlerin alındığını, bilhassa İpsala kesiminde Türk jandarmasıyla Yunan
keşif kolları arasında çatışmalar olduğunu" yazıyor (s. 296),
İngilizler bir vapurla 2000 sandık cephane, birçok sandık bomba,
iki yüz makineli tüfek, on uçak, yirmi top ve pek çok malzemeyi Yunanlılara
yardım için Dedeağaç'a göndermişlerdir (s. 299).
7 Şubat sabahından itibaren İzmir limanı mayınla kapatıldı.
Türklerin İngiltere'yi ilgilendiren bütün sorunlarda uyumlu
hareketine rağmen Lord Curzon'un konferansı kesmesi, özellikle, savaş, deniz ve
müstemlekeler bakanlarınca kınanmıştı (s. 324).
Lozan Konferansı'nın İkinci Safhası
İkinci Lozan Konferansı'nın ağırlık merkezini ve en büyük engelini
malî ve ekonomik sorunların teşkil edeceği anlaşılıyordu.
Türkiye'nin Trakya sınırı olarak kabul edilen Meriç nehri
doğu kıyısının nehrin Talveg (nehrin en derin yerlerinden geçen) hattı olarak değiştirilmesi
hakkındaki Türk önerisi tartışıldı (s. 340),
Lozan Barış Antlaşması İngiltere'yi tatmin etmişti.
Lozan, Fransızlar için bir yenilgi sayıldı.
(Lozan’ı savunmak üzere sürekli tekrar edilen cümleler) Birinci
Dünya Savaşı sonunda galipler bu savaşın mağlûplarına Versaille, Saint Germain,
Neilly, Trianon, Sevres barış antlaşmalarını dikte ettirmişlerdi (s. 383).
(Lozan) Misak-ı Millî'den bazı ödünlerin verilmesi dışında,
yeni Türkiye'nin hedeflerine ulaşmasını sağladı.
Lozan Konferansı'na Katılan Türk Delege Kurulu
Delegeler
İsmet Paşa: Hariciye Vekili-Delegasyon Başkanı
Dr. Rıza Nur Bey: Sağlık Bakanı-Delege
Hasan (Saka) Bey: Eski Maliye Vekili-Delege
Danışmanlar
Münir Ertegün: Hariciye Vekâleti Hukuk Danışmanı
Muhtar Çilli: Eski Bayındırlık Vekâleti Müsteşarı
Veli Saltık: Burdur Mebusu
Zülfü Tigrel: Diyarbakır Mebusu
Zekai Ayaydın: Adana Mebusu
Celâl Bayar: Eski Ekonomi Vekili ve İzmir Mebusu
Şefik Başman: Maliye Denetleme Kurulu Başkanı
Semiyettin Başak: İstanbul Evkaf Hukuk Danışmanı
Şevket Doğruker (Yarbay): Millî Müdafaa Vekâleti Deniz
Dairesi Md.
Tevfik Bıyıklıoğlu: Kurmay Yarbay
Tahir Taner: Adliye Vekâleti Müsteşarı
Nusret Metya: Hariciye Vekâleti İkinci Hukuk Danışmanı
Yusuf Hikmet Bayur: Hariciye Vekâleti Siyasî İşler Müdürü
Zühtü İnhan: Üniversite Öğretim Üyesi
Fuat Ağralı: Maliye Vekâleti Hesap İşleri Genel Müdür
Mustafa Şeref Özkan: Eski vekil
Şükrü Kaya: Mülkiye Müfettişi
Hamit Hasancan: Kızılay İkinci Başkanı
Cavit Bey: Eski Maliye Vekili
Hayım Naum: Yüksek Mühendis Okulu Fransızca Öğretmeni*
Baha Bey: Adliye Vekâleti Mezhep İşleri Müdürü
Basın Danışmanları
Ruşen Eşref Ünaydın: Yazar
Yahya Kemal Beyatlı: Üniversite Öğretim Üyesi
Genel Sekreter ve Danışman
Reşit Saffet Atabinen: Devlet Şurası Azası
Tercüman
Hüseyin Pektaş: Robert Koleji İkinci Müdürü
Sekreterler
Ali Türkgeldi: Hariciye Vekâleti'nde görevli
Mehmet Ali Halin: Hariciye Vekâleti'nde görevli
Cevat Açıkalın: Hariciye Vekâleti'nde görevli
Celâl Hazım Arar: Hariciye Vekâleti'nde görevli
Saffet Sav: Kızılay Genel Müdürlüğü'nde görevli
Süleyman Saip Kıran: Hariciye Vekâleti'nde görevli
Rıfat Bey: Hariciye Vekâleti'nde görevli
Dr. Nihat Reşat Berger: Paris Basın temsilcisi
İsmet Paşa'nın Yaverleri
Atıf Esenbel: Süvari Binbaşı
Sabri Artuç: Süvari Binbaşı
…
Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1995
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder