9 Aralık 2019 Pazartesi

İstiklâl Harbi’nin Son Safhası


Türk İstiklâl Harbi II. Cilt Batı Cephesi 6. Kısım 4. Kitap
İstiklâl Harbi’nin Son Safhası

Giriş
1911’de Osmanlı Maliye Nazırı Cavit Bey'in İngiltere Deniz Bakanı Winston Churchill'e yaptığı ittifak önerisinin geri çevrilmesi ve 1914'te Osmanlı Bahriye Nazırı Cemal Paşa'nın Fransa'ya yönelik girişiminin sonuçsuz kalması üzerine Osmanlı İmparatorluğunu yalnızlıktan kurtulmak için Almanya'ya yöneldi ve bu devletle 2 Ağustos 1914'te bir ittifak antlaşması imzaladı.

Sarıkamış harekâtı / 90.000 askerimize mal oldu.
Çanakkale savaşları asil Türk ulusunun kahramanlık destanıdır.
Kutülamare'de başlarında Tümgeneral Townshend'in bulunduğu 13.000 kişilik bir İngiliz tümeni esir alınmıştır.

Çanakkale savaşları sona erdikten sonra bu harekât alanından alınan kuvvetler Sina, Irak ve Kafkas cephelerine gönderileceğine Almanya ve Avusturya-Macaristan ve Makedonya'da görevlendirilmişlerdir. Avrupa cephelerine gönderilen Türk birlikleri ordunun en seçkin ve gürbüz personelinden, en bilgili ve faal subaylarından kuruluyordu. Buralara gönderilecek bir tümeni kurmak için iki, üç Türk tümeninden subay ve er seçiliyor, bu iki üç Türk tümeni savaşamaz hale getiriliyordu.

Mondros Ateşkes Anlaşması, çok ağır hükümler içermesine rağmen, ülkede sevinçle karşılanmıştı.

Galip devletler ateşkes sözleşmesinin hükümlerine dayanarak 1 Kasım 1918'den itibaren ilk anda Musul, İskenderun, İstanbul ve Çanakkale boğazlarını işgal ettiler.

Mondros Ateşkesi, iki taraf kuvvetleri arasındaki çarpışmaları durduran klasik bir ateşkes anlaşması değildir. Bu anlaşma İtilâf Devletleri'nin Osmanlı Devleti ve ülkesiyle ilgili emellerine ortam hazırlayan, politik yönü ağırlıklı bir anlaşmadır (s. 9).

Güney Anadolu'da, Fransızların bölgeye gelişleriyle birlikte, bir sivil direniş başlatılmıştı.

Kuvâ-yı Milliye İzmir'in Yunanlılar tarafından işgalinden bir süre sonra kurulmuştur.
(Batıda) Düşman istilâsına karşı ilk millî direniş Urla'da oldu. 100 asker ve silahlandırılmış 120 sivil, burada. Yunanlılara karşı iki gün direndi.

Erzurum Kongresi'nce seçilen, başkanlığını Mustafa Kemal Paşa'nın yaptığı "Temsil Heyeti (Heyet-i Temsiliye)" 27 Aralık 1919'da millî hareketlerin yöneltilmesi için daha uygun olan Ankara'ya intikâl etti.

İstanbul Meclisi'nce kabul edilen Misak-ı Millî metni 27 Şubat 1920'de bütün dünya parlamentolarına gönderildi.

24/25 Haziran 1920'de Batı Cephesi Komutanlığı kuruldu ve komutanlığına Ali Fuat (Cebesoy) getirildi.

İtilâf Devletleri'nce, Sevres Antlaşması'nın ağır hükümlerini Osmanlı Devleti'ne zorla kabul ettirmek ve millî direnişi tamamen boğmak için, ileri harekâta başlatılan Yunan ordusu Temmuz sonuna kadar Anadolu'da Bursa ve Uşak'ı, Doğu Trakya'da Tekirdağ, Lüleburgaz, Edirne ve Kırklareli'ni işgal etti.

…antlaşma Paris'in Sevres kasabasında, 10 Ağustos 1920'de, Danıştay başkanı Tevfik Bey, Millî Eğitim bakanı Hadi Paşa ve Reşat Halis Bey'den kurulu bir heyet tarafından imzalanmıştı.

9 Kasım 1920'de Batı Cephe Komutanlığı'na Kurmay Albay İsmet (İnönü), Güney Cephe Komutanlığı'na da Kurmay Albay Refet (Bele) Beyler getirildi.

Yunanlılar Küçük Asya Ordusu'nun mevcudunu 220.000'e yükselttiler.
18 Temmuz'da Mustafa Kemal Paşa Batı Cephesi karargâhına gelerek durumu inceledi ve Sakarya nehri doğusuna çekilmeye karar verdi. Bu hareketler esnasında 30122'si silâhlı olmak üzere 30.809 erin muharebe sahasından kaçtı (s. 20).

Yunan ordusu 23 Ağustos'tan itibaren taarruza başladı. Yaklaşık olarak yüz kilometre genişliğinde bir cephede başlayan bu kanlı boğuşma tarihin kaydettiği önemli meydan muharebelerinden biridir.
…bu kanlı savaş 22 gün 22 gece devam etti.
Sakarya Meydan Muharebesi en fazla subay zayiatı verilen bir savaş olarak harp tarihine geçmiştir. Bu nedenle bu meydan muharebesine, eskiler, subay muharebesi de derler.

Viyana önünden Sakarya'ya kadar Türkler geri çekilmiş, genel olarak kaybedilen toprakların bir karışı bile geri alınamamıştır. Sakarya Meydan Muharebesi'nden sonra durum değişmiş…

Millî Mücadele döneminde, güney cephesindeki savaş, çoğunlukla bölge halkı tarafından yapılmıştır.

Yunan ordusunun Sakarya'da mağlûp olup çekilmesinden sonra, 20 Ekim 1921 'de, Fransa ile TBMM Hükümeti arasında Ankara İtilâfnamesi imzalandı. Bu antlaşma ile, Hatay hariç, güneyde Misak-ı Millî'nin ön gördüğü sınırlara ulaşıldı.

Büyük taarruzun hazırlıkları çok gizli yapıldı.
Bu savaş Döğer-Afyon-Ağırdağ üçgeni içinde beş Yunan tümeninin tamamen imhasıyla sonuçlanmıştır.
18 Eylül 1922'de Anadolu'da, esirler dışında, hiç bir Yunan askeri kalmamıştı.

Birinci Bölüm
Batı Cephesi Ordularının Boğazlara Karşı Harekâtı
1922 yılı Ağustosuna kadar batı devletleriyle, olumlu anlamda, gerçek ilişkiler kurulamadı.

18 Haziran 1922'de, Lord Curzon, Fransa ve İtalya'ya Türk-Yunan savaşının sona erdirilmesi koşullarından biri olarak Batı Anadolu'ya özerklik verilmesinden bahsetmişti (s. 32).

Yerli Rumlar Yunanlıların İzmir'e çıkışından bu yana onların yanında yer almış. Yunan Küçük Asya Ordusu'na 35.000 asker vermişlerdi. Türkler tekrar gelirse ne olacaktı.
…yerli Rumların Batı Anadolu'da bağımsız bir Rum devleti -İyonya Devleti- kurma hareketine Mikro Asya Hareketi adı verilmişti.
Batı Anadolu Rumları Atina'ya da, Ankara'ya da karşıydılar (s. 33).

Batı Anadolu Rumları ordularını da hazırlamaya başlamışlar, bu konuda bir hayli mesafe almışlardı. Bursa, Bandırma, Soma Manisa ve Simav bölgelerinde 48 tabur halinde teşkilatlanmış 20 000 askerleri olmuştu. Manisalı Rum kadınların diktiği üniformaları giymiş 500 kişilik bir kıta bir geçit törenine katılmış, bu törende 70 kişilik bir süvari müfrezesi de halkın önünden geçmişti.

Atina Hükümeti 14 Temmuz 1922 günü "şimdilik hiçbir Yunan kuvvetinin Anadolu'daki yerlerinden çekilmeyeceğini, gizlice İngiltere'ye bildirdi. 30 Temmuz 1922'de, Londra'ya, Batı Anadolu'nun özerkliğinin ilân edileceğine dair bir telgraf çekildi. Yunanistan'ın İzmir Yüksek Komiseri M. Sterghiadis iyonya Devleti'nin temelini atacaktı. 30 Temmuz'da kurulacak özerk devletin başına kral naibi olarak Yunan prenslerinden birinin getirileceği de duyulmuştu (s. 34).

Yunanistan 29 Temmuz 1922'de müttefiklere bir nota vererek İstanbul'un kendilerine verilmesini istemiş (s. 35),

Türk Kurtuluş Savaşı süresince İngilizlerin Anadolu'da, çok iyi çalışan. Kara Jumbo adıyla anılan mükemmel bir casus teşkilâtı vardı. Bu teşkilât en gizli haberleri bile öğreniyor, TBMM'nin gizli oturumlarında görüşülenler de dahil her türlü haberi İstanbul'daki İngiliz makamlarına ulaştırıyordu (s. 35).

26 Ağustos 1922 sabahı saat 05.30 'da Büyük Taarruz başladı. Taarruzun başladığını da Anadolu'daki İngiliz casusları öğrenememişti.

İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbolt, Londra'ya çektiği bir telgraf ile. Yunanlıların durumunu hafifletmek için, Venedik Konferansı’nın mümkün olduğu kadar çabuk toplanmasını önerdi (s. 36),

7 Eylül 1922 günü saat 16.00'da Yunan Hükümeti istifa etti.
Yunan ordusunun kalıntıları 7 ve 8 Eylül günleriyle 8 Eylül gecesi gemilere bindirilerek İzmir ’ den ayrıldılar.
TBMM orduları Kocaeli yarımadası ve Çanakkale boğazı istikametlerinde ilerliyorlardı.
11 Eylül'de İngilizler Çanakkale'nin savunması için müttefiklerinden ve dominyonlarından yardım istedilerse de Avusturalya ve Yeni Zelanda dışında olumlu yanıt alamadılar.

Komutanlığı, bu nedenle, büyük bir telâş içindeydi. Başlangıçta İngilizlerin Çanakkale'de bir, Kocaeli yarımadasında iki piyade taburları vardı. Çanakkale'de piyade taburuyla birlikte bir süvari bölüğü ve bir de topçu bataryası bulunuyordu.

İngiltere Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold'un iddiasına göre Türkler Rusların yardımıyla, askerlerini Karadeniz yoluyla Asya'dan Avrupa'ya geçirecekler; Romanya İngiltere'den yana bir tavır takınırsa Sovyet Rusya da Baserabya'yı işgal edecekti (s. 43).

İngiltere başbakanının dominyonlarını boğazları savunmaya çağırması müttefikler arasındaki dayanışmayı olumsuz etkiledi.

Mustafa Kemal Paşa ile General Pelle, 18 Eylül 1922'de İzmir'de görüştüler.

14 Eylül 1922'de İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold Londra'ya bir telgraf çekerek "İngiltere'nin Türklerin hem boğazlarda hem de Irak'ta yaratacağı tehlikeye karşı koyacak durumda olmadığını" bildirmişti.

Lord Curzon'un bütün amacı Türklerin Trakya'ya geri dönmelerini önlemekti. Ancak, bunda başarılı olamadı

İtilâf Devletleri (…) 1922 yılı Mart ayında ateşkesi de kapsayan bir barışı Türkiye ve Yunanistan'a önermişlerdi. Bu öneri Türklerce bazı koşullarla kabul edilmiş, Yunanlılarca da reddedilmişti.
Yunan ordusu Dumlupınar'da 30 Ağustos 1922'de, büyük kısmıyla imha olduktan sonra 2 Eylül 1922 günü. Yunanlılar, İngilizlere Mart 1922 ateşkes önerisini kabul ettiklerini bildirmişler…

19 Eylül 1922'de, hükümetlerinin emirleriyle Fransız ve İtalyan birlikleri Çanakkale'den ayrıldı (s. 50).

Bu dönemde Yunanistan’da ihtilal oldu.
Yunanistan'da yapılan ihtilâlin nedeni Anadolu'daki feci yenilgidir.

Damat Ferit Paşa, İngiliz polisinin koruması altında 22 Eylül 1922 günü, İstanbul'dan Avrupa'ya hareket etti.

Sovyet Rusya'nın İtilâf Devletleri'ne, Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya ve Mısır'a 24 Eylül'de bir nota verdi:
Yakın Doğu olayları aslında Türk halkının Türk ülkelerinde ve ilk önce İstanbul ve boğazlarda tam egemenliği hakkının kabulünden ibaret tek sorundur (s. 53).
Sovyet Rusya, başta Karadeniz devletleri bulunmak üzere, diğer bütün ilgili devletlerin, gecikmeksizin, bir konferansa, çağrılmalarını önerir (s. 54).

26 Eylül 1922 günü İstanbul'daki İtilâf Kuvvetleri Komutanı General Harrington Mustafa Kemal Paşa'ya bir mektup göndererek müzakerelere kadar Türk birliklerinin tarafsız bölgeden çekilmelerini ister.

(Tarafsız bölgede neler oluyor) Çanakkale'deki İngiliz birlikleri tarafından Erenköy ile Çanakkale arasında arazi üzerinde tahribat yapılması, Çanakkale civarında binaların yıkılması, bize ait olan silâh ve mühimmatın imhası, birliklerimiz civarında top ve bomba atışları, bizi Yunan ordusuna ulaştıracak yol üzerinde İngiliz birlikleri tarafından tahkimat yapılmakta olması ve bu tahkimatta İslâm halkın çalıştırılması gibi hareketler… s. 55

Doğu Trakya için / Türklerle Yunanlılar arasında İngilizler vardı.
Yunanistan Doğu Trakya'daki kuvvetlerini teşkilâtlandırmaya, buraya yeni kıtalar getirmeye, bazı genç doğum tarihli vatandaşlarını silâh altına almaya başlamıştı.

27 Eylül 1922'de Yunanistan'da askerî darbe gerçekleşti.

Batı Cephesi Komutanlığından 27 Eylül 1922 günü, İstanbul ve Çanakkale boğazlarına yönelik ileri harekâtını sürdüren 2nci Ordu Komutanlığı'na çekilen bir telle Mudanya'da bir ateşkes konferansının başlayacağı, birliklerimizin bulunduğu mevkilerde kalmaları, ikinci bir emre kadar ileriye müfreze göndermemeleri bildirildi (s. 57).

28 Eylül 1922'de, Franklin Bouillon Metch adlı bir Fransız savaş gemisiyle İzmir'e gelerek Mustafa Kemal Paşa ile görüştü.
…kararlaştırılan esasların en önemlisi Doğu Trakya'nın, Edirne dahil olduğu halde. Yunanlılar tarafından boşaltılmasıyla Türk mülkiye memurları ve jandarmasına teslimi ve şimdilik orada askerî birlikler bulundurmayacağımız için Yunanlıların olası bir taarruzunu önlemek maksadıyla Meriç nehri batısında müttefik birliklerin bulundurulması durumuydu.
Franklin Bouillon'un İzmir'de kararlaştırılan hususları sağlayacağına dair teminatı üzerine Türk ordularının boğazlara yönelik harekâtı durdurulmuştu (s. 59).

Türklerin Mudanya'da ateşkes görüşmelerinin yapılmasını kabul ettiklerini bildirdikleri gün İngiliz kabinesi savaş kararı almış, Çanakkale'deki kuvvetlerini arttırmak için ölçemler saptamış, Türkler tarafsız bölgeden çekilmediği taktirde harekâta başlama emri vermişti (s. 62-63).

İngiliz kabinesinin 29 Eylül 1922 günü Türklerin tarafsız bölgeden çıkması, çıkılmadığı taktirde savaşın başlaması ile ilgili telgrafı İstanbul'daki General Harrington'a ulaşmıştı (s. 64-65).

…konferans 3 Ekim 1922'de Mudanya'da başladı.
Konferans yeri olarak deniz kıyısında Rus tüccarı Ganyanof'un sahibi olduğu iyice bir bina seçilmişti (s. 68).
(İngiliz kuvvetlerinin durumu) Çanakkale ve İstanbul boğazlarını savunmaya hazırlanmışlardı. Mudanya Ateşkes Konferansı başladığı sırada Çanakkale, genellikle bu şehrin hemen doğusundan iki tugaylı 28nci Tümen tarafından; İstanbul şehri ise Maltepe-Dudullu hattında tertiplenmiş bir tugay tarafından savunulacak hale getirilmişti.

Yunan ihtilâlcilerinin önemli hedeflerinden biri Doğu Trakya'yı geri vermemekti. İhtilâli bunun için de yapmışlardı,

Venizelist subaylardan Albay Ambelas "Yeni Onbinlerin İnişi" adlı kitabında "Doğu Trakya'da Yunan kuvvetleri buranın savunulmasına yetecek gibi değildi. Siyasetle de elde tutulması mümkün olamadı. Türkiye'nin Batı Trakya hakkında hiç bir istekte bulunmaması koşuluyla. Doğu Trakyanın Yunan kuvvetleri ve Rumlar tarafından boşaltılmasına karar verildi" diyordu (s. 81).

Batı Cephesi Komutanlığı boğazlara yönelik harekâtı Çanakkale Boğazı'na ve İstanbul'a yönelik iki farklı harekât olarak düşünüyor. Bu iki farklı harekâttan Çanakkale'ye yönelik olanı birinci öncelikle ele alınıyor, İstanbul'a yönelik harekât için gerekli birlikler İzmit bölgesinde toplanacak, Kocaeli yarımadasında yapılacak harekât için ayrıca emir verilecektir. Çanakkale bölgesinde tarafsız mıntıka tanımıyoruz,
Türkiye Büyük Millet Meclisi orduları Başkomutanlığı İngilizlerle ve İtilâf ordularıyla yeni bir çatışmadan kaçınmak kararındadır (s. 86).

Türkler Nara burnu ile Kepez arasındaki kesim hariç boğazla temas sağlayacaklardır. Ne var ki, boğazı geçecek deniz vasıtalarına sahip olamaması ve boğazda mevcut İngiliz Deniz Kuvvetleri Türklerin Trakya'ya asker çıkarmalarına ve Trakya'nın Yunan istilâsından kurtarılmasına imkan vermez görünmektedir.

İngilizlerle Türkler arasında ilk temas Sarıca Hamidiye köyünde gerçekleşmiş, 6 kişilik bir İngiliz keşif kolu 2nci Süvari Tümeni'nden bir bölük komutanı ile görüşmüştür.

Mudanya Ateşkes Konferansı
İsmet Paşa tarafından kaleme alınarak TBMM Hükümeti Hariciye Vekili Yusuf Kemal (Tengirşek) Bey'in imzasıyla 30 Eylül 1922'de, İtilâf Devletleri'nin 23 Eylül 1922 tarihli notasına yanıt olarak hazırlanan Türk notası üzerine konferansta İtilâf Devletleri'ni temsil edecek generallerle yardımcıları 3 Ekim 1922 sabahının erken saatlerinde İstanbul'dan Mudanya'ya hareket ettiler.

İstanbul'dan Mudanya'ya gelen generaller Türk muhafız kıtalarınca törenle karşılandılar (s. 100).

İsmet Paşa, Batı Cephesi Kurmay Başkanı Asım Paşa, Kurmay Yarbay Tevfik (Bıyıklıoğlu) Bey Türk delegasyonu olarak konferansa katılıyorlardı.

Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa da konferans konuşmalarını yakından takip etmek için Mudanya'ya gelmişti.

Konferansın birinci toplantısı kararlaştırılan gün ve saatte, 3 Ekim 1922, saat 15.00'te başladı.
Tümgeneral Harrington İtilâf delegelerince birlikte kararlaştırılmış Taslak Ateşkes Projesini dağıttı.
Toplantının amacı; Doğu Trakya'da Yunan kuvvetlerinin geri çekilmeye davet edilecekleri hattın belli edilmesini, boşaltma düzenini ve o bölgede çıkabilecek karışıklık ve tahriplerin önlenmesini ve genel olarak güvenlik ve düzenin devamını ve genel dirliğin sağlanmasını hazırlamaktır.

Bu sözleşmenin yürürlüğe konmasından itibaren Trakya'da Yunan kıtalarının çekileceği hat Meriç nehri olacaktır.

(4 Ekim’de Türk karşı projesi masaya yatırıldı. Türk heyeti, itilaf devletlerinin hazırladığı taslağın tashih edilmiş biçimiydi (s. 107), Misak-ı Milli daha bu aşamada göz ardı edilmiş; Batı Trakya ve bugün Bulgaristan sınırları dahilinde görülen Türk topraklarına dair hiçbir tasarruf dile getirilmedi)

Mudanya Konferansı; müttefik devletler notasıyla, gerçek çıkarlarımızla ve askerî gereklerle uyuşmayan öneriler ve bu önerilerin tartışmasıyla dört günden beri meşguldür. Bu süre içinde İngilizler Çanakkale Boğazı'nın Asya yönündeki piyade ve topçu kuvvetlerini çoğaltmakta, devamlı olarak tel örgülerle kuvvetlendirilen tahkimat yapmakta, Çanakkale'deki Türk halkı evlerinden çıkararak baskınlar tertiplemekte, İstanbul ve Marmara'da olağanüstü önlemler almaktadır (s. 114).

4 Ekim 1922 akşamı Mudanya'ya gelen Yunan delegasyonu müttefik generallerle yaptığı özel temaslardan. Yunan ordusunun geri çekilmeye davet edileceği hattın Meriç nehri batısı olduğunu öğrenince bunun siyasî bir sorun olduğunu ileri sürerek müzakerelere katılmamıştır (s. 119).

Mudanya Konferansı'nın her an kesilmesi tehlikesini doğuran bunalım döneminde, Sovyet Rusya'da yayınlanan Pravda gazetesinin 10 Ekim 1922 tarihli makalesi dikkatle incelenmeye değer.
(Özetle) Trakya sorununun çözülmesi ne kadar uzarsa, Türk milleti genel barış konferansında elde edeceği kazançlı sonuçtan o derece uzaklaşır (s. 121-122).

Mudanya Askerî Sözleşmesi'nin Metni
…konferansın amacı şundan ibarettir:
1. Yunan kuvvetlerinin Doğu Trakya'dan gerisine çekilmeye davet edilecekleri hattı belirtmek.
2. Yunan askerî kuvvetlerinin ve mülkî idaresinin bu araziyi boşaltma düzeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti mülkî idare ve jandarmasının bu araziye yerleşmesi tarzını tayin etmek.
3. Geçiş döneminde bu bölgelerde düzenin ve genel güvenliğin devam ettirilmesi maksadıyla kontrol sağlamak (s. 141).

1. Sözleşmenin yürürlüğe konması tarihinden başlayarak Türk ve Yunan askerî kuvvetleri arasında çarpışmalar durdurulacaktır.
2. Bu sözleşmenin yürürlüğe konması tarihinden başlayarak Trakya'daki Yunan kuvvetlerinin, gerisine çekilmeye davet edilecekleri hattı Adalar denizine döküldüğü yerden Trakya ile Bulgaristan sınırını kestiği noktaya kadar Meriç'in sol kıyısı teşkil edecektir.
3. Barış yapılıncaya kadar, mümkün olabilecek her türlü karışıklığı önleyebilmek için Meriç'in sağ kıyısı (Karaağaç dahil olmak üzere) müttefik devletler kıtalarınca işgal edilecek ve bu kıtalar müttefik devletlerce tayin edilecek noktalara konacaktır (s. 142).

(Mudanya’da ayrıca, müttefik kıtalarının Barış yapılıncaya dek Boğazlar bölgesini işgal altında tutmaları kabul edildi)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, barış antlaşmasının onayına kadar Doğu Trakya'ya kıta geçirmemeyi ve orada bir ordu toplamamayı ve devam ettirmemeyi taahhüt eder (s. 144).

(Mudanya ateşkesinden sonra) Lloyd George "İngiliz tehdidi ve General Harrington'un karşı koyma azmi olmasaydı Mustafa Kemal Paşa tarafsız bölgeyi ve İstanbul'u işgal ederdi. Bu taktirde Türkler barış konferansında boğazların serbestliğinin yalnız kendilerince garanti edileceğini söyleyebilirlerdi" diyordu.

Bu olay Lloyd George'un 19 Ekim 1922'de iktidardan uzaklaşmasına neden olacaktır (s. 147).

Ateşkesin ilânında elimizde bulunan Musul, ateşkes sözleşmesinden hemen sonra İngilizlerce işgal edilmişti.

İngilizler Şeyh Mahmut adlı birisine para, bir kaç bin silâh, bir Nasturi taburu, iki topçu bataryası ve bir uçak vererek Novil adlı bir İngiliz binbaşısı ile birlikte Süleymaniye'ye göndermişler ve orada bir Kürdistan devleti kurulduğunu ilân ettirmişlerdi. İngilizler bu bölgeye ve daha kuzeye kadar tehditler ve propogandalar yapmak, paralar göndermek suretiyle aşiretleri Şeyh Mahmut çevresinde toplamaya ve kurdukları Kürdistan'ı sağlamlaştırmaya çalışıyorlardı. İngilizler Türklerden yana olan aşiretlerin ve Türk müfrezelerinin bulunduğu bahanesiyle Köysancak kasabasını ve dolaylarındaki köyleri uçaklarla bombalamakta ve halka bölgeden Türklerin çıkarılması için bildiriler atmaktaydılar (s. 163-164).

Lozan Konferansı başlamadan önce Elcezire Cephesi'nin kuvvet ve mevcudunun ve hazırlıklarının yeterli olmaması ve uygun bir fırsatın çıkmaması sebebiyle Musul'a yönelik bir askerî harekât yapılamadı.

Mudanya Ateşkes Sözleşmesi'nin imzalanmasından hemen sonra Batı Cephesi ordularında, en yaşlı doğumlulardan itibaren terhislere başlanmıştı. Lozan Konferansı sonuçlanıncaya kadar 1297 (1881) doğumlu erlerden 1314 (1898) doğumlu erlere kadar 17 sınıf asker terhis edilmişti (s. 165).

Batı Cephesi ordularında yapılan terhisler ordu komutanları üzerinde de üzüntü ve tepki yaratmıştı. 2nci Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa bu durumla ilgili olarak, 11 Kasım 1922'de Genelkurmay Başkanlığı'na aşağıdaki öneriyi yaptı:
…Bu terhisler kadroları boşaltıyor. Değerli ve savaşkan erler gidiyor. Ordumuz kuvvet ve değerce düşüyor. Bu durum düşmanların gözüne çarpacaktır.
…Terhis edilecek erler yerine yeni erler verilmezse 2nci Ordu'nun genel mevcudu 48.000'den 21.000'e inecek, her tümende 3000 er kalacaktır böyle tümenlerle gerektiği zaman iyi iş görülemez (s. 166).

Yine aynı konuda 1nci Ordu Komutanı Nurettin Paşa 30 Kasım 1922'de özeti aşağıdaki öneriyi Genelkurmay Başkanlığına göndermişti:
"1. Yunanlılar mahvolan tümenlerini diriltmeye ve ordularını yeniden düzeltmeye ve oluşturmaya çalışıyor ve kuvvetli görünmek istiyorlar, İngilizlerin de savaş hazırlığı içinde oldukları anlaşılmıştır.
…Lozan'da müzakerelerin devam ettiği ve düşmanlarımızın kuvvetlerini arttırmaya uğraştığı şu sırada Türkiye'nin de, öncekinden daha kuvvetli bulunması ve görünmesi gereklidir (s. 166-167).

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin çoğunluğu barış konferansına gidecek Türk Delegasyonunun başkanı olarak Başvekil (icra Vekilleri Kurulu Başkanı) Hüseyin Rauf Bey'i düşünüyorlardı.

Mustafa Kemal Paşa kendi fikir ve düşüncelerini kavramış olan İsmet Paşa'yı delegasyon başkanı olarak uygun buluyordu.

27 Ekim 1922'de Fevzi (Çakmak) Paşa, Genelkurmay Başkanlığı da üzerinde kalmak koşuluyla. Batı Cephesi Komutanlığı'na atandı.

Lozan Konferansı Öncesi
Konferansa Babiali ve Ankara davet edildi.

Millet kişisel egemenlik, saray halkı ve etrafının zevk ve eğlenceye düşkünlüğü esası üzerine kurulu bir saltanat yerine halk kütlesinin ve köylünün hukukunu koruma ve saadetinden sorumlu olan bir halk hükümeti idaresi kurmuştur.

1 Kasım'da Büyük Millet Meclisi kararıyla saltanat kaldırılmış, 4 Kasım'da İstanbul'daki hükümet dağılmış, Refet Paşa babıâliye yerleşerek İstanbul'da millî iradeyi fiilen kurmuş, buradaki bütün resmî daireler ve kuruluşlar kendi istekleriyle millî hükümete bağlanmıştı.

Son Osmanlı padişahı Vahdettin 17 Kasım 1922 sabahı, İngiliz zırhlısıyla ülkeyi terk etti.
18 Kasım 1922’de Sultan Abdülaziz'in küçük oğlu olan Abdülmecit Efendi halife seçildi.

Lozan Barış Konferansı
Lozan Konferansı'ndan hemen önceki günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nin karşısındaki devletlerin en güçlüleri olan Fransa ve İngiltere arasında yıllar boyunca oluşmuş esaslı ve büyük anlaşmazlıklar vardı.

Lozan Konferansı'na katılacak Türk delegasyonuna Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nce 14 maddelik bir direktif verilmişti (s. 195-196).

Lozan'a gidecek Türk Delege Kurulu 9 Kasım 1922'de Doğu Ekspresi'yle İstanbul'dan hareket etmiş ve 11 Kasım 1922'de Lozan'a varmıştı.

O tarihlerde dış teşkilâtımız gerçekten çok zayıftı.

İngiltere'nin yeni Bonar Law kabinesinin Dışişleri Bakanı Lord Curzon Londra'dan Paris'e gelmiş, Lozan'a hareket etmeden önce burada Fransız Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Poincare ile görüşmüştü.
Paris'te yapılan konuşmalara Türkiye ile barışın düzenlenmesi için hazırlanan İngiliz muhtırasıyla başlanmış, sınırlar, boğazlar, Türk ordusunun sayıca sınırlandırılması, boğazların silâhtan arındırılması ve kapitülasyonlar hakkında anlaşmaya varılmıştı. Türklere yapılacak öneriler saptanmıştı (s. 203).

İngiltere için boğazlar rejimiyle Musul sorunu en baştaki konulardı. Musul vilâyeti, Mondros Ateşkesi'nin imzalanmasından sonra el çabukluğuyla İngiltere tarafından işgal edilmişti. İngiliz kara kuvvetleri ve donanması Çanakkale ve Karadeniz boğazlarını ellerinde bulunduruyorlardı. Bu bakımdan konferanstan evvel Türkiye'ye karşı, İngiltere daha kuvvetli bir durumdaydı.

İsviçre'nin küçük fakat önemli bir kültür merkezi olan Lozan (Lausanne) şehri konferans münasebetiyle çok kalabalık ve hareketli bir görünümdeydi.

İngiltere, Fransa ve İtalya kendilerini en çok ilgilendiren konuların inceleneceği komisyonların başkanlıklarını almışlardı.

22 Kasım
Türk baş delegesi Doğu Trakya için 1913 sınırını ve Batı Trakya için plebisit istedi. Venizelos bu isteğe uzun bir nutukla karşılık vererek, Türklerin kendi istekleriyle Bulgarlara arazi terk ettiklerini. Batı Trakya üzerindeki iddiayı da kabul edemeyeceğini bildirdi. Yugoslav delegesi Venizelos'u destekledi ve ayırıcı sınırda tarafsız bir bölge ve askersizleştirme önlemi alınmasını istedi.
Bulgar delegesi Ege denizinde Bulgaristan'a bir çıkış sağlanması konusundaki tezlerinin dinlenmesini istedi. Türk delegesi bu isteğe karşı olmadığını bildirdi (s. 214).

Bundan sonra Lord Curzon Türkiye'nin kendi isteğiyle Bulgarlara arazi terk ettiğine ve notalarda daima Meriç ve Edirne sözü geçtiğine işaret ederek "Doğu Trakya'da Türk sınırını Meriç teşkil etmeli, Edirne kuzeyinde bir noktadan başlayarak Tunca ve Meriç'in iki taraf kıyılarında 20-30 kilometrelik tarafsız bir bölge bırakılmalı, Cesr-i Mustafa PaşaDedeağaç demir yolu uluslararası işletmeye bağlanmalı. Batı Trakya Yunanistan'da kalmalı" dedi (s. 215).

24 Kasım
Bulgar delegasyonunun Dedeağaç ’ a kadar bir koridor verilmesiyle ilgili isteği dinlendi. Venizelos bu isteğe karşı şiddetli hücumlarda bulundu.
Yunanlılar ile Bulgarlar arasındaki tartışmalar hayli uzadı. İsmet Paşa söz alarak, Bulgarların Dedeağaç'tan geniş ölçüde yararlanmaya hakkı olduğunu  (söyledi, bunun üzerine) Lord Curzon Bulgarlara yol vererek onları toplantı salonundan çıkardı (s. 217).

25 Kasım
(Lord Curzon şunları dikte etti)
1. Trakya sınırı Meriç batısına alınacak;
2. Karaağaç Türkiye'ye verilmeyecek;
3. Batı Trakya için plebisit yapılmayacak.

İsmet Paşa müttefiklerce istenilen işgal masraflarına "Türkiye'den askerî işgal masrafı istenemez. Çünkü Türkiye "Gel bizi işgal et" diye bir davette bulunmamıştır (s. 219).

Toplantıda Osmanlı borçlarının prensip itibariyle paylaşılması esası kabul edildi.

Kapitülasyonlar ne demekti?
Özet olarak, bir yabancı Osmanlı ülkesinde para kazanır, vergi vermez, çalar çırpar, iflâs eder, hatta adam öldürür, fakat Osmanlı Devleti yetkililerince hiç bir şey yapılamazdı.

Kapitülasyonlarla ilgili toplantı çok heyecanlı ve sinirli geçmişti. Müttefikler Türkiye'ye, vaktiyle Osmanlı İmparatorluğu'na, İsmet Paşa'ya da Babıali vezirlerine yaptıkları muameleyi yapmak istiyorlardı.

29 Kasım
Çanakkale Boğazı'nın savunmasıyla ilgili adalarla Midilli, Sakız, Sisam, Nikarya adalarının askersizleştirilmesi konusu tartışılmıştı.
Midilli, Sakız, Sisam, Nikarya adalarının askersizleştirilmesi kesin olarak kabul edildi (s. 225).

4 Aralık
Çiçerin: Boğazları ticarî ulaştırmaya kesin olarak açmak, savaş gemilerine ise kapatmak gerekir.
Boğazları tahkim ve takviye etmek hakkı Türkiye'ye verilmelidir. Boğazların ticarî araçlara serbestliği ancak bu şekilde güvence altına alınabilir.

Romanya delegesi:
“…Her iki kıyının Ege denizinden Karadeniz'e kadar askersizleştirilmesi ve bunu sağlamak için uluslararası bir komisyon kurulması gereklidir. Karadeniz de askersizleştirilmelidir."

Çiçerin:
“Boğazlar sorununda Türkiye ve Rusya'nın görüşlerine ters her hangi bir düzenleme dünya barışını tehlikeye sokar" dedi.

6 Aralık
Curzon’un Boğazlarla ilgili projesi
1. Boğazlardan ve Marmara'dan serbest geçişi önleyecek şekilde daimî askerî ve deniz tesisleri bulunmayacak.
2. İstanbul boğazında, doğuda Şile-Gebze-Darıca, batıda Akpınar-Küçük Çekmece hattına kadar; Çanakkale Boğazı'nda Tekirdağ-Karaçalı güneybatısındaki arazi ve Gelibolu yarımadası ve Karabiga-Biga hattının batısı askersizleştirilecek (Jandarma bulunacak).
3. Marmara denizindeki adalarla, Limni, Semadirek, Bozcaada ve İmroz (Gökçeada) askersizleştirilecek.
4. Türkiye İstanbul'da en çok on beş bin kişilik kuvvet bulundurabilecek, bu kuvvetlerin silâhları serbest olacak.
5. Ticaret gemilerinin barışta ve savaşta boğazlardan geçişleri serbest olacak.
6. Barışta Karadeniz devletlerinden en kuvvetli donanması olandan fazla olmamak koşuluyla, her devlet boğazlardan savaş gemileri geçirebilecek.
7. Savaş zamanında, Türkiye karşı tarafta olursa her türlü savunma önlemleri almakta serbest olacak, bununla beraber tarafsız devletlere ait gemilerin geçmesini sağlayacak.
8. Barışta Türkiye Anadolu'dan Rumeli'ye demir yoluyla ve Marmara denizi limanlarından asker geçirebilecek (s. 230).

Ayrıca, uluslararası bir komisyonun boğazlarda trafiği düzenlemesi ve askersizleştirilmiş bölgeyi de denetlemesi projenin kapsamına girmişti.

İsmet Paşa'nın Boğazlarla ilgili teklifi (Curzon’un projesinin tashihi gibidir):
1. Boğazların, başkentin ve Marmara'nın baskınlara karşı korunması için güvence.
2. Boğazlardan geçecek savaş gemilerinin sayı ve nitelik bakımından iki boğaz arasında tehlike teşkil etmeyecek surette sınırlandırılması.
4. Yalnız trafiği düzenlemek üzere, uluslararası bir komisyonun kurulması (s. 234).

18 ve 19 Aralık 1922 günleri boğazlar rejimi ile ilgili konularda şiddetli tartışmalar olmuş, konferansın her an kesilmesine neden olabilecek bir sinirlilik ortamı konferans salonunun her tarafını sarmıştı (s. 250).

Fevzi Paşa,
Konferansın kesilmesi halinde orduların ilk hedefi derhal boğazları ele geçirerek Anadolu yakasındaki İngilizleri denize atmak ve boğazdan düşman gemilerinin gelip gidişini yasaklamaktır. Trakya'daki kuvvetlerimiz İstanbul üzerine yürüyerek, 1nci Ordu ile birlikte, İstanbul'daki İngiliz kuvvetlerini esir ve imha edeceklerdir (s. 253).

General Harrington'un raporundan anladığımız kadarıyla İstanbul'da etkin bir kontrolün sağlanması, Türklerin baskı altında bulundurulması ve kendi uyruklarını korumak için İtilâf Devletleri komiserleriyle askerî yetkililerinin İstanbul'da sıkıyönetim ilânını düşünmüşler, yeterli birlik ve sivil memur sağlayamadıkları için bundan vazgeçmişlerdir (s. 263).

27 Aralık'ta İngilizler Musul hakkındaki mektuplarını göndermişlerdi. Mektup özetle "Artık delil alış verişine gerek yoktur. İngiltere Milletler Cemiyeti'nin kararıyla Irak mandasını kabul etmiş, Irak kralıyla anlaşma yapmış, Kürdistan'a özerklik verilmiştir. Musul ’ u kesin olarak terk edemeyiz (s. 272-273).

1923 yılı Ocak ayının ikinci yarısında yeniden örgütlenen Yunan ordusunun Doğu Trakya’ ya yönelik bir harekâtı başlatabilme olasılığı Fransızları bir hayli endişelendiriyordu (s. 284).

(Yunanlılar) Bu bölgede topladığı altı tümene ek olarak iki tümen daha getirmeye teşebbüs etmiş, Meriç nehrinin geçişi için gereken araçları bölgeye yığmayı sürdürmüştü. Yunanlılar bu hazırlıklardan sonra bölgede düzeni ve güvenliği bozucu hareketlere giriştiler (s. 295).

20 Ocak 1923 tarihli "Le Matın (Lömaten)'' gazetesi özetle "Batı Trakya'da Albay Pangalos komutasında 70.000 Yunan askerinin toplandığı, bunların savaş gücünü, disiplin ve moralini yükseltmek için çok ciddî önlemlerin alındığını, bilhassa İpsala kesiminde Türk jandarmasıyla Yunan keşif kolları arasında çatışmalar olduğunu" yazıyor (s. 296),

İngilizler bir vapurla 2000 sandık cephane, birçok sandık bomba, iki yüz makineli tüfek, on uçak, yirmi top ve pek çok malzemeyi Yunanlılara yardım için Dedeağaç'a göndermişlerdir (s. 299).

7 Şubat sabahından itibaren İzmir limanı mayınla kapatıldı.

Türklerin İngiltere'yi ilgilendiren bütün sorunlarda uyumlu hareketine rağmen Lord Curzon'un konferansı kesmesi, özellikle, savaş, deniz ve müstemlekeler bakanlarınca kınanmıştı (s. 324).

Lozan Konferansı'nın İkinci Safhası
İkinci Lozan Konferansı'nın ağırlık merkezini ve en büyük engelini malî ve ekonomik sorunların teşkil edeceği anlaşılıyordu.

Türkiye'nin Trakya sınırı olarak kabul edilen Meriç nehri doğu kıyısının nehrin Talveg (nehrin en derin yerlerinden geçen) hattı olarak değiştirilmesi hakkındaki Türk önerisi tartışıldı (s. 340),

Lozan Barış Antlaşması İngiltere'yi tatmin etmişti.

Lozan, Fransızlar için bir yenilgi sayıldı.

(Lozan’ı savunmak üzere sürekli tekrar edilen cümleler) Birinci Dünya Savaşı sonunda galipler bu savaşın mağlûplarına Versaille, Saint Germain, Neilly, Trianon, Sevres barış antlaşmalarını dikte ettirmişlerdi (s. 383).

(Lozan) Misak-ı Millî'den bazı ödünlerin verilmesi dışında, yeni Türkiye'nin hedeflerine ulaşmasını sağladı.

Lozan Konferansı'na Katılan Türk Delege Kurulu
Delegeler
İsmet Paşa: Hariciye Vekili-Delegasyon Başkanı
Dr. Rıza Nur Bey: Sağlık Bakanı-Delege
Hasan (Saka) Bey: Eski Maliye Vekili-Delege

Danışmanlar
Münir Ertegün: Hariciye Vekâleti Hukuk Danışmanı
Muhtar Çilli: Eski Bayındırlık Vekâleti Müsteşarı
Veli Saltık: Burdur Mebusu
Zülfü Tigrel: Diyarbakır Mebusu
Zekai Ayaydın: Adana Mebusu
Celâl Bayar: Eski Ekonomi Vekili ve İzmir Mebusu
Şefik Başman: Maliye Denetleme Kurulu Başkanı
Semiyettin Başak: İstanbul Evkaf Hukuk Danışmanı
Şevket Doğruker (Yarbay): Millî Müdafaa Vekâleti Deniz Dairesi Md.
Tevfik Bıyıklıoğlu: Kurmay Yarbay
Tahir Taner: Adliye Vekâleti Müsteşarı
Nusret Metya: Hariciye Vekâleti İkinci Hukuk Danışmanı
Yusuf Hikmet Bayur: Hariciye Vekâleti Siyasî İşler Müdürü
Zühtü İnhan: Üniversite Öğretim Üyesi
Fuat Ağralı: Maliye Vekâleti Hesap İşleri Genel Müdür
Mustafa Şeref Özkan: Eski vekil
Şükrü Kaya: Mülkiye Müfettişi
Hamit Hasancan: Kızılay İkinci Başkanı
Cavit Bey: Eski Maliye Vekili
Hayım Naum: Yüksek Mühendis Okulu Fransızca Öğretmeni*
Baha Bey: Adliye Vekâleti Mezhep İşleri Müdürü

Basın Danışmanları
Ruşen Eşref Ünaydın: Yazar
Yahya Kemal Beyatlı: Üniversite Öğretim Üyesi

Genel Sekreter ve Danışman
Reşit Saffet Atabinen: Devlet Şurası Azası

Tercüman
Hüseyin Pektaş: Robert Koleji İkinci Müdürü

Sekreterler
Ali Türkgeldi: Hariciye Vekâleti'nde görevli
Mehmet Ali Halin: Hariciye Vekâleti'nde görevli
Cevat Açıkalın: Hariciye Vekâleti'nde görevli
Celâl Hazım Arar: Hariciye Vekâleti'nde görevli
Saffet Sav: Kızılay Genel Müdürlüğü'nde görevli
Süleyman Saip Kıran: Hariciye Vekâleti'nde görevli
Rıfat Bey: Hariciye Vekâleti'nde görevli
Dr. Nihat Reşat Berger: Paris Basın temsilcisi

İsmet Paşa'nın Yaverleri
Atıf Esenbel: Süvari Binbaşı
Sabri Artuç: Süvari Binbaşı


Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1995

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder