Sevtap Demirci - Belgelerle Lozan
Çeviren: Mehmet Moralı
Önsöz
…bu kitap (…) doktora tezimdir.
…emperyal devletlerin Türkiye için öngördüğü projenin sonuçsuz bırakıldığı (Lozan Barış Antlaşması)
…
Giriş
Ekim 1918 Mondros mütarekesi
Ağustos 1920 Sevr Antlaşması
(Hindistan Yolu dolayısıyla Curzon)
Savaşın sonu (…) İngiltere; Mezopotamya, doğu Akdeniz ve Hindistan’da yükümlülüklerini genişletmişti.
Bu coğrafi bölge içinde Türkiye (…) İngiltere için yaşamsal bir önem kazanmıştı (s. 14).
Türkiye’nin (…) Avrupa’yla normal ilişkilerin tesis edilmesinden kazanacağı çok şey (…) vardı.
Konferansla ilgili (akademik) çalışmalar (…) aynı fikirleri farklı biçimlerde tekrar eden çalışmalardır (s. 15).
(Önemli bazı kaynaklar, s. 16-17)
Busch; Mudros to Lausanne
Howard; The Partition of Turkey
Evans; United States Policy and the Partition of Turkey
Sonyel; Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika
Bilsel; Lozan
Dışişleri Bakanlığı; Türk Dış Politikasında 50 yıl; Lozan 1922-1923
Kürkçüoğlu; Türk-İngiliz İlişkileri
Konferansın Arka Planı
Şark Meselesi
Konunun özü, Osmanlı İmparatorluğunun toprak bütünlüğünü korumaktaki aczidir (s. 23).
Ocak 1919’da başlayan Paris Barış Konferansı Osmanlı topraklarının nihai kaderi üzerine (…) sert tartışmalara tanık olmuştu (s. 25).
12 Şubat 1920’de Londra’da
18 Nisan 1920’de San Remo’da (…) antlaşmanın neredeyse eksiksiz bir taslağı ortaya çıkmıştı (s. 26).
İngiltere’nin Ortadoğu politikası, Ocak 1919’dan başlayarak (…) Kedleston Markisi Curzon ve (Curzon’un öncülüğünü yaptığı) Hükümet Doğu Komitesi tarafından yürütüldü.
Curzon’un Ortadoğu politikasının anahtarı, Ortadoğu’daki İngiliz çıkarlarının yalnızca “yayılmacı bir güç ve panislam düşüncesinin merkezi olarak Türkiye’nin yok edilmesinin sağlanmasıyla gerçekleşebileceği yolundaki sarsılmaz inancıydı (s. 30).
(Mustafa Kemal’in Milli Mücadelenin lideri konumuna gelmesi)
Sevr’in imzalanması, Yunan askerinin İzmir’e ayak basması ve İstanbul’un işgali…
(Milli mücadelenin sürdürülebilmesi için) Ankara hükumeti (…) desteğe gereksinim duyduğunun tamamen bilincindeydi ve bu destek de muhtemelen Fransızlar ile İtalyanlardan gelecekti.
Hem kuzey Afrika sömürgelerinde Müslümanların huzursuzluk çıkarabileceği saplantısına kapılan hem de İngilizlerin Boğazları denetim altına almalarına ve genelde orta Asya’daki hakimiyetlerine kızan Fransızlar ve antlaşmadan elde ettiklerinden tatmin olmayan İtalyanlar Sevr Antlaşmasının değiştirilmesine hazırdılar (s. 36).
Mart 1921
Bolşeviklerle bir dostluk antlaşması imzalandı.
Rus ittifakı Ankara’nın dış politikadaki kilit taşıydı.
1919’daki Büyük Millet Meclisi’nin yaptığı destek çağrısı, halifeliği Hıristiyan dünyasının karşısına çıkarmakta başarılı olmuş gibi duruyor…
1 Mart 1921’de Afganistan’la imzalanan antlaşma, emperyalist güçlerin saldırılarına karşı bir ittifak kurma arzusunun açık bir göstergesiydi (s. 39).
Çanakkale Krizi (1922)
19 Eylül’de Fransızlar, ardından da İtalyan’lar, birliklerini Çanakkale’den ve Boğaz’ın Asya kıyısından çekerek, askerden arındırılmış bölgeyi geçecek Türk birliklerinin karşısında İngiliz kuvvetlerini yalnız bırakınca, Müttefiklerin birlik görüntüsü tümden kayboldu (s. 45-46).
Yunan ordusu varlığı, İngilizlerin (…) Çanakkale’de tutunmasını sağladı (s. 47).
Çanakkale’nin düşmesi durumunda İngiltere hem insanını ve saygınlığını kaybedecek hem de Çanakkale Boğazını kullanma olanağını yitirecekti (s. 49).
Lloyd George’un devrilmesiyle, Yunan taraftarlığı İngiliz politikasının bir unsuru olmaktan çıkmıştı ve bu politika artık Avrupa merkezli olmaktan çok Ortadoğu merkezli hale gelmişti (s. 56).
Konferansa Doğru
1920’lerde (…) iktisadi durum ciddi bir siyasi dönüşmüştü.
…küresel büyük güç statüsünün maliyeti…
Yakındoğu sorunu konusunda İngiltere’nin önünde iki seçenek vardı; Türklerle dost olmak ya da büyük sopayı sallamak (s. 64).
İngiltere’nin Türkiye ile barış yapmayı arzu etmesinin bir diğer nedeni, Müslüman faktörüdür.
Türkiye’nin halifeliği Hıristiyan dünyasına karşı savunduğuna inanan Hint Müslümanlarının Kurtuluş Savaşı sırasında Türkiye’ye hayranlık beslediği ve desteklediği biliniyordu (s. 66).
(27 Temmuz) 1922’deki bir memorandumda General Townsend İngiltere’nin karşısındaki Müslüman tehdide dikkat çekiyor ve bu büyük İslam silahını kullanarak İngiltere’ye saldırmaya kalkışmayan Mustafa Kemal’e karşı daha ılımlı bir yaklaşım öneriyordu (s. 67).
Dolayısıyla, İngiltere açısından bir sonuca varmanın tek yolu diplomasiydi.
Curzon, uyumlu bir politika belirlemek üzere bir ön toplantı önerdi.
Politikasının başarısı Fransızların desteğine çok fazla muhtaçtı.
Ana konuların hepsinde Fransız hükûmetinin ortak bir cephe oluşturmayı kabul etmemesi durumunda Curzon’un konferansa gelmeyeceğine kani olan Pioncare (…) memorandumu nihayet ilkesel olarak kabul etti.
18 Kasım’da (…) Fransızlar Boğazların askerden arındırılması, Suriye sınırları, batı Trakya ve antlaşma sonuçlandırılana kadar İstanbul’un işgali gibi konularda İngiltere’nin görüşünü kabul etmişti (s. 69).
19-20 Kasım
Curzon, Mussolini’nin (…) desteğinin (…) ne alacağına bağlı olduğuna inanmıştı.
İtalya, doğuda dünyaya savaştaki zaferinin ödülü olarak gösterecek hiçbir şeye sahip değildi. Curzon’a göre Mussolini konular hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyordu (…) Curzon’un edindiği izlenim, İtalyanların yurttaşlarına gösterecek bazı avantajlar elde etmeleri durumunda fazla güçlük çıkarmayacakları yönündeydi (s. 70-71).
Curzon, müttefiklerin birliği sürdüğü sürece İngiltere’nin avantajlı durumunu koruyabileceğine inanıyordu (s. 72).
(Konferans öncesinde müttefik mutabakatı)
Boğazlardan geçiş serbestliği tüm müttefikler tarafından kabul edilmişti.
Suriye, Irak ve Filistindeki manda bölgelerinde değişikliğe izin verilmeyecekti.
Tazminatlar; Türkiye’den tazminat talep edilecek ve Türkiye’nin Yunanistan’dan tazminat talebi reddedilecek (s. 72-73).
Osmanlı borçları, kapitülasyonlar ve imtiyazlar Fransızların daha çok ilgi duyduğu konular gibi görünüyordu.
İtalyanlar ise esas olarak on iki ada, kapitülasyonlar ve kabotaj konularına yoğunlaşıyorlardı.
Genelkurmay, güçlü bir Türkiye’nin ille de İngiltere için bir tehlike oluşturmayacağı görüşünü ifade ediyordu (19 Ekim 1922 müttefiklerin antlaşma tasarısı hakkında İngiliz Genelkurmayının memorandumu, s. 74-75).
Türkiye on yıl içinde dört büyük savaş yaşamıştı.
Askeri harekatlar çok pahalıya patlamıştı. İktisadi anlamda yeniden yapılanma ve gelişme şarttı.
Üstelik Türkiye (…) Osmanlı İmparatorluğunun borçlarından sorumlu tutuluyordu.
Curzon, iktisadi yardımı Türkiye’ye karşı tehdit olarak kullanmaktan kaçınmadı (s. 76).
İktisadi kalkınma gereksinimi, Türkiye’nin Lozan politikasının belirlenmesinde büyük bir rol oynayacaktı (s. 77).
Lozan konferansı, müttefiklerin yenilen düşmanla eşit koşullarda karşılaşması (…) bakımından savaş sonrası akdedilen antlaşmalar arasında eşsiz bir konumdadır (s. 80).
Türk heyetinin Lozan’daki amacı (…) nirengi noktaları (…) Mudanya ateşkesiydi.
Milli mücadelenin taleplerinin temsil eden (…) Misak-ı Milli’yi gerçekleştirmek…
Mali ve iktisadi denetimin kaldırılması…
Lozan’ın seçimi Türkleri istihbarat açısından da dezavantajlı bir konuma getirdi (s. 84).
İngiliz istihbarat örgütü
Önemli anlarda gizli kaynaklardan elde ettiğimiz bilgi paha biçilmez değerdeydi ve bizi rakibin elini bilen bir briç oyuncusu konumuna sokuyordu (Rumbold) (s. 86).
1 Kasım
Saltanat kaldırıldı.
Çiçerin 3 Kasım’da Meclis’i kutladı.
İsmet Paşa anılarında erteleme konusunda bilgilendirilmediğinin altını çizse de Rumbold tam tersini söylemektedir (s. 89).
Müttefikler açısından olası bir mahcubiyeti engellemek üzere İsmet Paşa’yı bir haftalığına Fransa’ya davet etti. Bu hareket Curzon’u endişelendirdi (s. 90).
Konferans: Birinci Evre
Curzon (…) tüm önemli toprak ve askeri komisyonların yönetimini ele geçirdi ve bu sayede konferansın zamanlamasını denetleme olanağına kavuştu (s. 98).
Curzon (…) konferansın diğer komisyonlarının çalışmalarına başlayabilmesinin bu birinci komisyonun ilerleme kaydetmesine bağlı olduğunu ileri sürdü. Böylece (…) kendi politikasını diğer temsilcilere kabul ettirebilirdi.
Curzon, Türklerin itirazlarını, tam eşitlik taleplerini sağlamaya veya ulusal gururlarını okşamaya yönelik sıradan nitelikte diye tanımlıyordu (s. 99).
Müttefikler arası birlik İngiltere’nin Yakındoğu politikasının ana ilkesiydi.
Curzon’un bu uyumu sağlaması İngiltere’nin çıkarlarını korumak için yaşamsal öneme sahipti.
Müttefikler arasında böyle bir görüş birliği yoktu ama Curzon hiç olmazsa böyle bir birliğin var olduğu izlenimini uyandırmıştı (s. 100).
Curzon’un Türklerle mücadele ederken (…) İngiltere açısından ikincil önemdeki bazı konularda müttefiklerin taleplerinin ateşli bir savunucusu olarak ve Türklerin reddedeceği mantıksız önerilerde bulunarak stratejisini yürüttü.
…bunlar da Türk heyetini her zamankinden daha inatçı olmaya zorluyordu.
Curzon Türklerin uzlaşmaz tavrına dikkat çekiyor ve dünya kamuoyunun sempatisini kazanmaya çalışıyordu.
(Curzon) Musul konusunda bir kilitlenmenin kaçınılmaz olduğu görüldüğünde (…) sığınmak için azınlıklar ve insani sorunları kullandı (s. 102).
İstanbul’un işgali, müttefikler açısından Türk heyetini konferansın akışını hızlandırmaya zorlayan bir manivela olmuştu (s. 104).
Türk devleti de Yunanistan dışında müttefikler ile hiç savaş halinde olmamıştı ve barış antlaşması gerçek anlamda yalnızca Yunanistan açısından gerekliydi.
İsmet Paşa’nın en önemli avantajı müttefik birliğinin kırılganlığıydı (s. 105).
(İsmet Paşa) Rusya Musul konusunda Türkiye’yi destekliyor olmasına rağmen Boğazlar konusunda İngiliz tezini destekledi (s. 108).
(Trakya ve özellikle batı Trakya) Ankara’nın temel sorunu olarak görülmedi (Şimşir, 1990; No. 34, 26-27 Kasım 1922 – Rauf Bey’den İsmet Paşa’ya…)
İsmet Paşa (…) 27 Kasım’da, Musul sorunu gündeme gelmeden önce, Curzon’la özel olarak buluştu ve konuyu ayrıntılarıyla görüştü.
Curzon, Türklere petrolden pay verilirse Musul taleplerinden vazgeçebileceklerine inanıyordu (s. 113).
Türkiye, Musul’da desteklerini alma umuduyla Amerikalılara Chester İmtiyazı olarak bilinen petrol imtiyazını verdi (s. 114).
İktisadi ve mali komisyon
Ana konular Osmanlı borçları ve savaş tazminatlarıydı…
(5 Aralık) Rıza Nur
Boğazlar konusunda İngiliz tezini destekleme önerisinde bulunmakla kalmamış Türkiye’nin Musul’u alması koşuluyla İngiltere’nin istediği koşullarda bir barış antlaşması imzalamayı da önermişti (s. 120).
İsmet Paşa 1 Şubat’taki son oturumda Boğazlar sözleşmesinin nihai metni olarak benimsenecek olan taslağı kabul etti (s. 128).
4 Ocak 1923
Paris’teki Tazminat Konferansının başarısızlıkla sonuçlanması ve ardından Almanya’nın büyük madencilik ve sanayi bölgesi olan Ruhr’un 11 Ocak’ta Fransız birliklerince işgal edilmesi Curzon’un birleşik cephesini ciddi bir sarsıntıya uğrattı.
İngilizlerin yasadışı, son derece sakıncalı olarak gördüğü Fransız işgali müttefik cephesinde önyargılı bir etkiye yol açmış ve Curzon’u muazzam bir baskı altına sokmuştu.
Fransızlar Lozan’daki tavırlarını değiştirdiler ve derhal barış yapılması için bastırdılar (s. 130).
Musul konusu Curzon ile Bonar Law arasında da bir hayli tartışmaya yol açtı (s. 134).
Curzon’un taktikleri hakkında ABD’li gözlemci Grew’un yazdıkları:
Gerçekten akıllı bir adam, sanıyorum ki, onun konferansın en başından beri sürdürdüğü bu tehditkâr taktikleri benimsemezdi. Türklerin karakter yapısı hakkında pek bir şey bilmiyorum ama inanıyorum ki gerçekten akıllı ve uyumlu bir adam daha az alaycı ama daha saygılı yaklaşımlar benimserdi (s. 139).
Rauf Bey 27 Ocak’ta
Müttefiklerin antlaşma taslağının kabul edilemez maddelerden oluştuğuna kani oldu…
Mustafa Kemal antlaşmanın kabulü durumunda uğranacak kayıplar ile olası bir askeri bir harekatın kazançlarının çok dikkatli bir şekilde tartılması gerektiğini belirtti (s. 140).
İngilizlerin hazırladığı taslağı İsmet Paşa’nın kabul etme imkanı yoktu…
General Harington 28 Ocak’ta, eğer Türkler antlaşmayı imzalamazsa İngiliz güçlerinin konumlarını koruyabileceklerini varsaymak hatadır diyordu (s. 146).
Ankara’nın aklından geçen, askeri bir çözüm değildi (s. 147).
4 Şubat’ta İsmet Paşa Curzon’un Musul konusundaki önerisini kabul etti ama adli ve iktisadi hükümleri reddetti.
Bompard ve Garroni, Curzon’un da desteğiyle İsmet Paşa’yı talepler ve tehditlerle öyle bir bombardımana tuttular ki İsmet Paşa soğukkanlılığını yitirdi ve onları tehdit etti; Ankara’ya gideceğim ve halkıma Curzon’un başkanlığındaki konferansın savaş istediğini söyleyeceğim (s. 148).
Bu noktada Türk heyeti odayı terk etti.
Konferansta Ara Dönem
Misak-ı Milli’den taviz verdiği için TBMM’nde sert eleştiriler varken basın daha ılımlıydı.
Basın, kabahati Fransız ve İtalyanlara yükleyip Türk-İngiliz yakınlaşması olarak gördükleri durumdan duydukları memnuniyeti ifade etti (s. 157).
Vakit gazetesi 6 Şubat
Roller aniden değişti ve Fransızlar ile İtalyanlar, mütarekeden beri sürdürdükleri dostluğa aldırmadan Türklere karşı tehditkâr ve tahakkümcü bir tavır takındılar. Karanlık günlerde İngiltere Türkiye’nin ölümcül düşmanı gibi görülüyordu; bugün iki ülke arasında tartışmalı bir konu yok. Yunanistan’la aramızdaysa sadece tamiratlar sorunu var. Dünyaya göre barışın önündeki engel Londra değil Paris.
Tevhid-i Efkar ve Akşam de Fransızların tavrını haince olarak niteliyordu (s. 158).
6 Mart’ta Mustafa Kemal:
“Heyetimiz, onlara yüklenen görevi tam ve eksiksiz olarak yerine getirmiştir. Ulusumuzun ve meclisin vakarını korumuştur. Barış konusunun başarılı bir şekilde neticelenmesini istiyorsanız, heyetin işini sürdürebilmesi için onu moral olarak da desteklememiz gerekir (s. 168).
29 Mart 1923’te Hıyanet-i Vataniye kanununda değişiklik görüşülmeye başlandı.
Değişiklik 15 Nisan’da kabul edildi (s. 171).
Chester Projesi 9 Nisan 1923’te onaylandı.
Chester projesi müttefiklerin üçünün de rahatsız etti (s. 175).
Netice: İngiltere Musul bölgesinde askeri harekata başladı.
Askeri harekat vilayetteki Kürtleri etkisizleştirmeyi hedefliyordu. Gerekçesi de bir Kürt yanlısı blok oluşmasını engellemek, Türklerin bölgedeki faaliyetlerini etkisizleştirmek ve nihayet Türkleri vilayetten atıp İngiliz hakimiyetini Musul vilayetinin Sevr sınırlarına kadar uzatmaktı. Sonuç Lozan’da konferansın ikinci evresi başlamadan bir gün önce elde edildi.
Bu askeri harekatla İngiltere kendi yönetimi altındaki topraklarla ilgili kararların kendine ait olduğunu öne sürdüğü topraklar üzerinde artık hiçbir denetime sahip olmayan Ankara hükümeti yerine İngiltere’ye sorularak alınması gerektiğinin altını çizmiş oluyordu. Türkiye bu toprakların meşru sahibi olarak vilayette imtiyaz verme yetkisine sahipti ama İngiltere bunun illa da geçerli olmayabileceğini kanıtlayacak askeri güce sahipti.
Ankara Lozan antlaşmasının 3. (2) maddesi uyarınca oluşan statükoyu ihlal ettiği için İngiliz hükümetini protesto etti (s. 183).
İngiliz askeri harekatı bir savaşa neden olabilirdi ama Ankara sessiz kaldı (s. 184).
Lozan’ın ikinci toplantıları öncesi Curzon’un davetiyle müttefikler 21-28 Mart tarihleri arasında Londra’da toplandılar (s. 185).
Konferans: İkinci Evre
Rumbold 5 Mayıs’ta: İsmet’in barış konusundaki aşırı istekliliği, bence başarımızın en güçlü güvencesidir (s. 201).
İsmet Paşa’nın yetki isteyen iki telgrafına karşın antlaşmayı imzalama izni hükumetten değil Mustafa Kemal’den gelmişti.
İsmet Paşa: Hükümetten teşekkür beklemiyorum ama tarih çabalarımızı kaydedecektir (s. 230).
İngiltere antlaşmayı onaylayan son ülke oldu.
6 Ağustos 1924 / aynı gün Musul sorunu milletler cemiyetine havale edildi (s. 232).
Sonuç
…
Biyografiler
Adnan Adıvar
Bekir Sami Bey
…
…
Alfa Yayınları, 4. Baskı, 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder