Giresun
İli Halkbilim Monografisi
Aşlar
Melikoğlu, doktora tezi / özet-notlar
Türklerin, en erken dönemlerde, Anadolu'ya
yerleştiği ilk bölgelerden birisi Doğu Karadeniz Bölgesi ve bu bölge içerisinde
yer alan Giresun’dur. …başta Kıpçaklar olmak üzere, Oğuzlar ve umum Türk
boyları Kafkasya hattından ve İran yaylası üzerinden geçerek Doğu Karadeniz
Bölgesine yerleşmişlerdir.
Giresun
İlinin Tarihi
Giresun’un da antik çağlara kadar inen bir
geçmişi vardır. Giresun Kalesi, Tirebolu Kalesi ve Şebinkarahisar Kalesi bunun
en önemli kanıtıdır.
Bugünkü Giresun şehri Pontus Kralı I.
Farnakes döneminde (MÖ 185-169) kurulmuştur (s. 6).
…Kimmer, İskit ve Miletos yerleşimleri/izleri…
…bölgede yaşayan Kolhlar, Driller,
Mossinoikler, Halibler, Tibarenler gibi kavimlerden hiçbiri Yunan menşeli
değil…
Çağrı Bey’in 1018 keşif akını ile başlayan
Oğuz göçü neticesinde, Doğu Karadeniz Bölgesi’nin siyasî ve etnik çehresi
baştan sona değişmiştir.
Coğrafi
/ İdari / Beşeri / Ekonomik Yapı
Giresun ili 1920 yılına kadar Trabzon iline
bağlı kalmış, bu tarihte müstakil mutasarrıflık, 1923 yılında il olmuştur.
Giresun’da Rumlar, Ermeniler ve Türkler
yüzyıllarca beraber yaşamışlardır. Trabzon Rum İmparatorluğu’nun 1461’de
yıkılışına kadar şehirde Rumlar fazla iken, bu tarihten itibaren şehre gelen
Türkmen grupları sayesinde kısa zamanda Türkler, kazada nüfus çoğunluğunu ele
geçirmişler ve Rumlar azınlık durumuna düşmüşlerdir. İkinci azınlık durumunda
ise Ermeniler görülmektedir (s. 17-18).
Yaylacılık ilin hemen hemen tüm köylerinde
görülür ve ekonomik nedenlerle yapılır. Yaylacılığın sayfiye anlamı ikinci
planda yer alır. Hayvanlara otlak bulmak, onların kışlık ot ihtiyaçlarını hiç
değilse bir kısmını yayladan kesip kurutmak ve bu arada peynir, yağ gibi
ürünleri hazırlamak için yaylaya çıkılır. Giresun köylerinde, baharın gelmesi
ve karların erimeye başlamasıyla yaylaya göç gitmek için hazırlıklar başlar (s.
19).
SÖZLÜ
KÜLTÜR ÜRÜNLERİ
Fıkra
Kurnaz
Tilki yahut Kafasız Koyun
Bir ayı varmış, ayıyla keçi, tilki arkadaş
olmuşlar. Tilkiye diyu ki ayı:
-Sen akıllısın, uyanıksın. Şu koyuna da
söyle de o da bizimle arkadaşlık yapsın. Undan sonra goyuna gidi ikna edi. Tilki
şimdi uyanık ya hani, tilki ikna edi getüri. Önce bi zaman yalvari tabi goyun
biz zaman ikna olmi.
Ben arkadaşıyım baa bi zararı olmi, bişi
yapmi. diyu tilki. Ayı bizi yer diye goyun bi zaman ikna olmi. Sonra tilki:
-Bak bizde arkadaşıyık, üç dört arkadaşuk,
bize bişi yapmi. Diyu. Öyle böyle ikna edi, getüri.
Ayı da tabi yemeği düşünüyoduydu, ayı tam
dali, gulanı gopari, goyun gaçi. Goyun gaçtii zaman da:
-Git bi daha ikna et. Diyu. Tilki gitmiş bi
daha yalvarmış. Tilki di yu ki, o kadar uyanık ki:
- U senin gulaana bişey dicedi, sen yannış
anladın. Gaçtığın için gulaan yırtıldı. diyu. Neyse ikinciye olii bunu aldatii
getürii. Undan sonra ayı goyunu yiyu tabi. Yerke yerke baki tilki, ayı tilkiye filan
bişi vermi. Tilki de şey yapi bunun gafasını ali arkasına sakliyu, tilkiye bi
pay vermicek diye. Unu sakli gizli gine, sona yerük diye. Ayı:
- Bunun gafası nerde? diyu.
- Unun gafası olsa ben unu gandırabilür
miyim? diyu tilki (s. 29-30)
Tarla
Temel askerdedir. Hanımı Fadime Temel'e
mektup yazar: “Ula Temel, derhal köye gel! Tarla kazılacak, annen baban hasta
oldu.” Temel hemen mektup yazar: “Fadime sakın tarlayı kazdırma, askere gelmeden
önce yaptığım 50 tana tabancayı oraya sakladım…”
Bölük komutanı mektubu okur:
-Yaktım temel seni! Der ve bir tabur asker
gider tarlayı güzelce bir kazar ama silah yoktur.
Temel Fadime’ye sorar:
- Tarla Nasıl oldu? İyi kazdılar mı? (s.
39)
Masal
…masal anlatımı her geçen gün azalmakta ve
bu yüzden de masallar unutulmaktadır. Giresun yöresinde derlenen masalların da
bu anlamda gittikçe unutulup kısaldığı, işlevselliğini kaybettiği görülmektedir.
Yörede derlenen masalların çoğu mutlu sonla
biten öğüt verici nitelikte masallardır.
Tilki
ve Kurt
Zamanında ayı, gurt, dilki üçü arkadaş
olmuşlar. Bunlar, yola doru giderke bir av bulmuşlar.
Ayı demiş ki:
-Bu avı hangimizin yaşı böyüse u yisin.
Üçümüz yirsek az gelür. Unun için yaşı böyüg olan yisin.
Ayı gurda sormuş:
-Gaç yaşındasın söyle bakalum?
Gurt da demiş ki:
-Ben bu dünya gurulmada dört yüz
yaşındiydim.
Dilkiye “sen söyle,” demiş.
Dilki de demiş ki:
-Gurt benim torunumla yaşıdımış.
Ayı bakmış ki olacak gibi deyil, hepisi
yalan söyliyler:
- Ben yedi yaşindiyim, Allah beni sekizine
eletmesin, bu avı size yediriysem. Demiş. Ve avı gendisi yimiş. Gurd ile dilki
baka gene galmışlar (Caferoğlu,
1994: 97). (s. 61-62)
Kara
Yün
Şimdi bi bey varmış. Beyin de güzel bi gızı
var. Bu gız bi çobana alıcı. Çoban bunu sevi bu çobanı sevi. Emme bey gızını
çobana verür mü vermez. Gızın bide övi anası var. Bu da istemi gızın çobana
varduğunu. İşte gıza etmedük eziyetleri galmi: Şunu yaparsan seni çobana
verürük, bunu yaparsan seni çobana verürük.
Bi gün analığı bu gızın eline gara yun
veri.
-Al bunu yeyke, bembeyaz et eve getür,
sonra da çobanı alursun, seni çobana verürük. di. Gız bili gara yundan beyaz
yun olmicanı. Emme çaresiz gedi deriye. Başli yıkamıya gara yunu. Yudukça yunun
rengi açılmi. Gız oturup ağli çaresiz. U sırada da çoban u yakınlardimiş. Gızı
göri, yanına geli.
-Sen niye ağlıyun? diye sori. Gız da di
işte
-Beni sana vermiyular, bu gara yunu yıkayıp
beyaz yaparsam sana vereceklerimiş. Emme bu yun beyazlamaz.
Çoban u zaman:
-Undan golay ne var? di. Goyunların birini
urda gırki, yunun derede gızınan barabar yıkıyular. Gız eve götüri. Bakıyular
yun beyazlamış. U vakıt gızı çobana veriyular (s. 71)
Efsane
Hura
Kuşu (Baykuş)
Süleyman Aleyisselam zamanında şimdi
Süleyman Alehisselam demiş ki:
-Bütün guşlar toplansın gelsin. Demiş. Bunu
bütün guşlara duyurmuşlar. Neyse bütün guşlar gelmiş birikmiş. Süleyman
alehisselam sormuş:
-Bütün guşlar burda mı? Guşlar demişler:
-Hura yok, u gelmedi.
-Niye gelmedi? Demiş Süleyman Alehisselam.
Öteki guşlar da demişler:
- Unun tüysü yok, çıplak olduğu için utani
u. Demişler.
U zamandık Süleyman Alehisselam demiş ki:
-Siz madem bilisuz, niye una tüy
vermediniz? Şimdi herkes una bi tüy versin! Demiş.
Guşlar gitmişler urdan hepsi hura guşuna
birer ganet vermiş. U da öteki guşlar gibi tüylü, ganetli olmuş. Sonra Süleyman
Alehisselam’ın garşısına çıkmış öteki guşlarla barabar. Süleyman alehisselam
bunlara nasihatler ettükten sonra bunları göndermiş evlerine.
Neyse bu guşlar dışarı çıkar çıkmaz hepsi
hura guşundan ganedini istemiye başlamış. Hura gaçmış urdan zor bi hal. Neyse
gel zaman git zaman bu guşlar hep ganedini istemişler. Hura guşu da u zamandan
beri gündüz gapiye çıkıp uçamazmış U gündüz gapıye çıktuğu gibi öteki kuşlar dövermiş
unu, ganedini isterlermiş. U da öteki guşlar uyuyincik gece dışarı çıkarmış.
Undan öle gece guşu da derler una (s. 128-129)
Anı / Hikâye
Bilmece
Ayla açar günden kaçar (Yarasa / Yıldız)
Bir atarım bin alırım (Mısır)
Dağa gider serilir, eve gelir dürülür (Kolan)
Dışı katık içi kütük (Zeytin)
Kat kattır katmer değil, pembedir elma
değil, yenir yenmesine, lakin tatlı değil (Soğan)
Kendisi demirden, kuyruğu kendirden
(Çuvaldız)
Kuyruklu maskara, hoplar gider ambara
(Fare)
Türkü
İki veya daha çok kişinin birbirlerini
muhatap alarak söylediği türküler olan atma türkü geleneği Doğu Karadeniz’de
oldukça yaygındır.
Doğu Karadeniz Bölgesi’nde karşımıza çıkan
ve yörelere göre kesme türkü, karşı-beri, karşılama ve kovalama gibi adlarla da
bilinen atma türküler özellikle düğün, yedi (düğün ertesi), ternek/vartivor
(yayla eğlenceleri), bayramlar, şenlikler, imeceler veya uzun yayla
yolculukları sırasında söylenirler (Günay, 1976: 73). (s. 177)
Giresun’un en önemli geçim kaynağı olan
fındık yöre türkülerinde bolca işlenmiştir.
Giresun yöresi türkülerinde yöre insanının
giyim kuşamından, yörede var olan el sanatlarına kadar yöre kültürünün anlatan
birçok konu türkülerde işlenmiştir.
Merekte
Sarı saman
Merekte sarı sanan
Eğlenelim o zaman
Kızlar almış kocaman
Besbelli ahir zaman
Oy niye hanım niye
Öldüm yar diye diye
Dereler sombül saçak
Alçak boylusun alçak
Sana diyorlar küçük
Sen doldurursun kucak
Oy niye hanım niye
Öldüm yar diye diye (s. 202)
Mani
Bir fındığın içini
Yar senden ayru yemem
Bugün ben yâri gördüm
Öldüğüme gam yemem (s. 256)
Ağasar dere içi
Yayılır goyun geçi
Yapma şekere benzer
Yârim ağzının içi (s. 256)
Ağıt
Giresun yöresinden derlenen ağıtlar
incelendiğinde bu ağıtların genellikle ölüm üzerine söylenmiş doğaçlama ağıtlar…
Osman Ağa Ağıdı ve Eşref Bey Ağıdı gibi
iyilikleriyle yöre insanın gönlüne taht kurmuş kişilerin ölümü üzerine
söylenmiş ağıtlar türkü olarak söylenen ağıtlara örnektir.
Arif’in
Ağıdı
Karaovacık deresini akar mı sandın
Akan da kanlarımı diner mi sandın
Beni bu yollardan döner mi sandın
Ağla annem ağla salım geliyor
Sağımdan solumdan sabim geliyor
Arif’im Arif’im aslan Arif’im
Karaovacık deresine yaslan Arif’im
(Bağlantı)
Karaovacık deresini atlayamadım
Fişeklerim döküldü toplayamadım
Üç düşmanım vardı paklayamadım
Ağla annem ağla sal tutmaz beni
Kömür gözlü Sahure’m unutmaz beni
(Bağlantı)
Tüfeğim çatmada asılı kaldı
Elbisem sandıkta basılı kaldı
Garip annem evde yasılı kaldı
Ağla annem ağla sen bana ağla
Çifte tabip getir yaramı bağla
(Bağnaltı)
Yoğurdu yayın ayran eyleyin
Arif’in gömleğini bayrak eyleyin
Benden sonra Sahure’yi gelin eyleyin
Ağlan annem ağla sen bana ağla
Çifte tabip getir yaramı bağla
(Bağlantı)
Türkü, Domaçoğlu Arif’in Karaovacık
yaylasında vurulması üzerine annesinin başında söylediği ağıttır. Türküde geçen
Sahure, Arif’in eşidir (s. 317-318).
Tekerleme
Odi modi şapkam kayboldi
Kim buldi onin oldi
…
Eveleme develeme
Devekuşu kovalama
Kovalarsan yaralama
Şekerleme çikolata
Şundan bundan
Kedi düştü damdan
Çıt pıt
Nerden geldin
Oradan çık
Kız saçların kıvırcık
Sana dedim sen çık (s. 332-333)
Giresunlu Halk Şâirleri ve Şiirleri /
338-355
Ozan Arif (Arif Şirin)
…Ustaları olmadığı gibi çırakları da yoktur
Atasözü
ve Deyimler
Ac bırakma hırsız edersün, çok dövme arsız
edersün, çok söyleme yüzsüz edersün
Ağzında bal olan arınun guyluğunda inesü
vardur
Alçak eşşe binen çok olur
Alma acın gızını un çoğaluna diker gözünü
Ar eden kar edemez
At avrat silah emanet edülme
At binenün yol yöriyenündür
At bülür, meydan bülür
At garnundan yiğüt alnundan bellü olur (
Atta garın yiğitte alın)
At sabına göre kişner
Ata arpa yiğide arka gerek
Ata yanar evlada, evlat da yanar evlada
Atasu neyse ötesü odur
Atı eşşek deel, gamçu geçer
Atı eşşene bırakma ya huyundan ya
hüneründen alur
Attan düşen ölmemiş de eşşekten düşen ölmüş
Atun ardundan avradun önünden gedilmez
Atun nalını mıhını hesap eden at alamamuş
Canu sopa istiyen geçi çoban değnene
sürünür
Garıya eyü deme yokluk görmince, evlada eyü
deme el kızu koynuna girmince
Guştan gorkan darı ekmez
Yavaş atun dekmü bek olur
Zemheriden sonra ekilen darıdan, gocasından
sonra galkan garıdan hayır gelmez
…
Ağzını eğmek (Ağzını burmak).: Bir şey
beğenmemek
Alamuk: Sıcak ama bulutlu gün
Cep elması gibi olmak: Ufak tefek ve
sevimli olmak
Got kafa: Kalın kafalı olmak
Göt biti: Genellikle annesinin peşi sıra
gezen çocuklar için kullanılır
Götü külde gönlü gülde: Hayalperest olmak
Hors atmak: kibirlenip büyüklenmek
Karagölden kar bağışlamak: İyilik
yapıyormuş gibi görünen kişi
Kumul kafa: Yavaş anlayan
Sonadan görme gavurdan dönme. Sonradan
görme kişilerin tehlikeli olduğunu anlatan bir deyim
Tahalak çalmak: Eskilerden uzun uzun
konuşmak
Giresun
İli Ağızları
Giresun ili ve yöresi ağızlarının doğu
sınırı Trabzon’a bağlı Vakfıkebir ilçesine;
Batı sınırı ise Ordu’ya bağlı Gülyalı
ilçesine kadar uzanmaktadır.
Yörenin Çamoluk, Alucra ve Şebinkarahisar
ilçeleri ikinci ağız yöresini oluşturmaktadır. Adı geçen ilçelerin ağız özellikleri
ile Erzincan ve Sivas’ın kuzey bölgesinin ağız özellikleri çoğunlukla uyum
içeresindedir (s. 377).
İç ve son seste bulunan ğ, ġ, h, ḥ,
k, ḳ, r, n, (<ñ). v (<ğ), y ünsüzleri düştükleri veya eridiklerinde
bir önceki ünlü (a, e, ı, i, u, ü). kurallı denilebilecek bir biçimde
uzamaktadır.
Üçüncü teklik şahıs zamiri o, bölge
sınırları içerisinde ünlü daralması sonucu u şeklinde karşımıza çıkmaktadır: u
(
ñ sesi bölgede sadece ikinci ağız yöresinde
(Çamoluk, Şebinkarahisar, ve Alucra ilçeleri) seyrek duyulur. Diğer bölgelerde
hiç tespit edilememiştir.
Törenler
Yörede çocuğu olmayan kadınlar ocaklara
götürülür. Burada dualar edilir ve Allah’tan orada yatan evliyanın yüzü suyu
hürmetine kendilerine çocuk vermesi istenir.
Anne ve baba adayı hamilelik boyunca hiçbir
canlıya zarar vermez. Eğer zarar verirlerse çocuklarının da zarar göreceğine
inanılır.
Kadın doğum yaparken içeri bekâr bir kız
girerse onun kıyafetinin bir yeri sökülür. Bu uygulamanın doğumu
kolaylaştırdığı düşünülür
Yeni doğan bebeklerin göbeği bir süre
kanayabilmektedir. Göbeğin yara olmasını ve kanamasını önlemek için bir bez
parçası yakılır ve bebeğin göbeği “yakı” denilen bu bez parçasının külleriyle
sarılır. Göbeği iyileşene kadar bu işlem devam eder (s. 393).
Bebek doğduğunda tarlada dikili halde olan
pırasalardan bir kaçına bebeğe verilmesi düşünülen isimler verilir. Daha sonra
bu pırasaların yaprakları kesilir. Bir hafta on beş gün sonra pırasalardan orta
derecede büyüyenin ismi bebeğe verilir. Az büyüyenin ismi verilirse bebek
ilerde zayıf, çelimsiz olur, çok büyüyenin ismi verilirse bebek çok güçlü
kuvvetli olur, korkusuz olur bu yüzden de başına bir şey gelebilir (s. 395).
Anne adayı hamile iken geceleri sabaha
kadar namaz kılmış, gündüz de oruç tutmuş gibi sevap alır.
Doğum üstüne ölen ve kırkı çıkmadan ölen
kadın şehit sayılır.
Kız
Kardeşi Gitme (Güvey Asma, Şişlikçi)
Kız tarafındaki erkekler ve varsa gelinin
kız kardeşi de büyük düğün gecesi düğüne gelen misafirler dağıldıktan sonra
yani gece yarısından sonra mermi atarak erkek tarafına gider. Bu heyete
“şişlikçi”, “kız kardeşi” gibi isimler verilir, bu törene de güvey asma denir.
Erkek tarafı kız tarafına çeşitli hizmetlerde bulunur. İçki masası hazırlarlar.
Burada kız tarafı damada çeşitli işkencelerde bulunur, damattan olmayacak
şeyler isterler. Örneğin sinek yakalamasını, horoz getirmesini isterler.
Damadın elbisesini keserler. Damat onların her dediğini yapmak zorundadır (s.
412).
Gelin almaya gelen gelinciler gizlice gelin
evinden bir takım şeyler alırlar. Örneğin bardak alırlar ve bu bardağı yolda
kırarlar, bunun nedeni “can gideceğine cam gitsin” düşüncesidir. Cam eşyalar
kırılmasının iyi olduğu düşünülür ve gelini kazasız belasız götürebilmek için
yolda bu bardaklar kırılır. Yine gelin evinden ocaktan kül alınır ki gelinin
ocağı hep tütsün. Ekmek çalınır gelinin ekmeği bol olsun diye… (s. 413)
Gelin koca evine geldikten sonraki üç gün
hiçbir iş yapmaz. Özellikle de ev süpürmez. Eğer iş yaparsa hayatı boyunca
işleri bitiremez, ev süpürürse hayatı boyunca evin temizliği bitmez (s. 414).
Ölüm
Rüyada diş görmek ölüme yorulur.
Rüyada toprak görmek ölümle
yorumlanmaktadır (s. 421)
Mayıs Yedisinde kırk tür bitkiden çay yapılır
ve içilirse bütün hastalıklara iyi gelir.
Kırlarda koşmak, gülmek, eğlenmek gerekir.
Bu gün gülen eğlenen yıl boyunca mutlu olur.
Sacayakla denize girip yedi dalgadan geçen
kişi, yıl boyunca hastalanmaz, evinden bereket, bolluk eksik olmaz (s. 433).
Görele Horon ve Kemençe Festivali: Her yıl
temmuz ya da ağustos aylarında yapılan Görele Horon ve Kemençe Festivali üç gün
sürmektedir.
Oyunlar
…çocukların etraftan kolayca temin
edebileceği tarzda oyuncaklar…
Oyuncak yapımında genellikle tahta, bez, taş
gibi malzemeler kullanılır…
Oyunlar genellikle kalabalık gruplar
halinde oynandığı için erken yaşta sosyalleşen bu çocukların iletişim yeteneği,
paylaşım duygusu, kurallara uyma yetisi gelişmektedir (s. 448).
Genellikle açık alanlarda oynanan oyunlardaki
koşma, yürüme, atlama gibi hareketler (…) çocuğun kas gelişimi olumlu yönde
etkilemekte…
Oyunun kurallarını belirleyen, haksızlık
yapanı cezalandıran, kazananı ödüllendiren çocuklar liderlik vasıflarını erken
yaşlarda kazanır (s. 449).
Halk
İnanışları
Çocuğu olmayan kadının rahimlerinde üşütme
gibi bir takım sorunların olduğu düşüncesiyle kadın sıcağa oturtulur.
Hamilelik öncesi inanç ve uygulamalar daha
ziyade kısırlık giderici inanç ve uygulamalardır (s. 457).
Hamile kadın ayva ya da elma yerse çocuğun
güzel ve gamzeli olacağına inanılır.
Hamile kadının çocuğunun cinsiyetini
anlamak için ateşe fındık atılır. Eğer fındık yanarken patlarsa çocuğun erkek
olduğu düşünülür, eğer patlamadan sessizce yanarsa çocuğun kız olduğu düşünülür.
Hamile kadın ciğer doğrarken elini vücuduna
sürerse çocukta ciğer izi kalacağına inanılır,
Hamile kadın ceviz yerse çocuğunun zeki
olacağına inanılır,
Emziren kadın bir yiyecek gördüğünde ondan
tatmalıdır. Yoksa sütü gider. Buna “süt umması” denir. “Sütün umar” derler (s.
460),
Giresun yöresinde kısmet açmak için türbe
ziyaretleri yapılır, hocalara gidilip kısmet açma muskası yazdırılır, çaput
bağlanır,
Yeni ayda ekin ekilmez, sebze meyve
dikilmez,
Yeni ayda turşu kurulmaz, kurulursa çürür,
Yılın ilk gök gürültüsünde evin kadını
tarafından havaya kaşık atılır. Kaşık yere ters düşerse o yıl işlerin ters
gideceğine, düzgün düşerse işlerin yolunda gideceğine inanılır (s. 470),
Tavukların bitlenirse hava yağar,
Yağmur yağmazsa bir garip mezarından
aldıkları taşı atarlar suya, yağmur yağsın diye.
Koyun ve kuzunun memeleri büyük olsun diye
sağılır
İnek doğum yaptığında memesi yumuşak olsun
diye sıcak suyla yıkanır (s. 473)
…doru at bolluk ve bereketin simgesi olarak
kabul edilir (s. 477)
Mart dokuzunda guguk kuşları gelmeye
başlar. Bu baharın başladığını göstermektedir,
Hıdrellezde yaş ağaç kesilmemeli, mümkün
olduğu kadar iş yapılmamalıdır. Yapıldığı zaman bela geleceğine, hamile kadın
veya hayvanların engelli doğum yapacaklarına inanılır,
Hıdrellezde eve kumanya alınır bereket
olsun diye (s. 480),
Buzağılayan ineğin ilk sütü dereye
dökülürse ineğin sütü çok olur
Sütün üstünden erkek atlarsa ineğin memesi
kör olur,
Hortlak ile İlgili Halk İnanışları / 496
Halk
Hukuku
Giresun’da özellikle geçmişte tarla ekme,
tarladaki otları temizleme (ot temizleme mısırlar büyümeye başladıktan sonra
ilk ot ve son ot şeklinde iki kez yapılır) mısır kırma, mısır soyma, galez
taşıma, ot biçme, ot taşıma, fındık toplama gibi işler imece
usulüyle yapılırdı.
…eli çabuk olan birinin ilk olarak işe
başlaması istenir. Böylece işin daha kolay biteceğine inanılır.
…ev sahibinin çocukları imeceye su vb.
ikramlarda bulunur.
…hayvancılığın azalması, tarlaların
küçülmesiyle kemre taşıma işleminde imece usulü çalışmak hemen hemen ortadan
kalkmış…
…tarlalar küçülmüş yerlerine fındık
bahçeleri dikilmiştir. Bu yüzden tarla kazma işlemi genellikle imecesiz
yapılmaktadır.
Ot kazma gününün güneşli olmasına dikkat
edilir. Çünkü güneşte sökülen otlar kurur.
Giresun yöresinde en yoğun geçen dönem
fındık toplama zamanıdır.
Fındık toplarken fındık ocaklarının dalını kırmamaya dikkat
edilir. Önce daldaki fındıklar toplanır sonra da yere düşenler alınır. Fındık
bele bağlanan sepetlere toplanır ve dolan sepetler çuvala boşaltılır. Dolan
çuvallar çuvalcı denilen çuval taşımakla görevli biri tarafından taşınır. Eve taşınan
fındık çuvalları harmana boşaltılır ve kurumaya bırakılır. Kuruyan fındıklar
eskiden elle günümüzde de patoz denilen fındık ayıklama makinalarında ayıklanır
(s. 519).
Giresun yöresinde eskiden ahırlarda
hayvanların üşüyüp ıslanmasını engellemek için ahırlara güllük (eğrelti otu) ve
gazel (sonbaharda düşen yapraklar) serilirdi.
Eskiden biz gaynanamızın gaynatamızın
yanında çocuğumuzu sevemezüdük
Giresun yöresinde eskiden aileler büyük
aile şeklindeydi. Kayın valide kayın baba, onların çocukları, gelin, torunlar
hep aynı evde yaşarlardı. Evin gelini sabah
erkenden kalkar, sobayı yakar, yaşlıların abdest suyunu ısıtır (Ateşin, ocağın
üzerinde her daim içi su dolu güğüm olur, gelin özellikle abdest suyu
hazırlamaz), ahırdaki hayvanların yiyeceklerini verir inekleri sağıp eve
getirir, kahvaltıyı hazırlardı.
Geleneksel
Mimari
Bölgenin yağışlı iklimi sebebiyle kil
kerpiç olarak değil, bağlayıcı olarak kullanılmıştır.
Merekler büyükbaş ve küçükbaş hayvanların yiyeceklerinin
saklanması için yapılmış yapılardır.
Çöten içine sadece mısır koyulması için yapılmış yapılardır.
Halk
Hekimliği
Zehirlenen hayvanın ağzına toprak suyu ya
da ekşi ayran koyulur
Zehirlenen hayvanlara kiraz kabuğu kaynatıp
içirirler
Fazla ot yiyip de şişkinlik geçiren hayvana
zeytinyağı yedirilir/içirilir,
Şişkinlik geçiren hayvanın kulağı, kan
akacak kadar kesilir,
Doğum yapacak hayvana darı kavrulur,
kavrulan darıya biber ve tuz katılıp hayvana yedirilir. Bunu yiyen hayvan eşini
tez düşürür, kolay doğum yapar.
Nazarlanıp da yemekten kesilen hayvanın
ağzına karbonatlı su çalarlar. Hayvanı koştururlar, hayvan bu sayede rahatlar.
Ham elma dalının hayvanları nazardan
koruyacağına inanılır,
Giresun yöresinde temizlik ürünlerinin bu
kadar yaygın olmadığı dönemlerde temizleyici olarak kül kullanılırdı. Bu
temizleyici özelliğinden dolayı kül bazı hastalıkların da tedavisinde kullanılmıştır:
Kepek sorunu yaşayanlar kepekten kurtulmak için saçını kül suyuyla yıkar.
Böylece saç kepeklerden arındırılır Çamaşırlardaki bitleri yok etmek için de
çamaşırlar kaynatılır ya da küllü suda yıkanır. Vücuttaki açık yaraları tedavi
etmek için de kül kullanılmaktadır. Önce bir bez yakılır ve onun külü yaraya
sürülür (s. 575).
Geleneksel
Mutfak ve Beslenme Kültürü
Celecoş
Bayat ekmekler küçük küçük kesilip yağda
kızartılır. Kavurma, et yağı pişirilir ve üzerine nane eklenir. Daha sonra bu
karışımın üzerine su eklenir. Su kaynadıktan sonra kaynamış olan sudan biraz
alınır ve bu su süzme ile karıştırılır, süzme bu suda iyice ezilir ve çorbaya
eklenir. Kızarmış ekmekler yemek tabaklarının içine konur ve hazırlanan çorba
da kızarmış ekmeklerin üzerine konulur (s. 589) (Kızıl, 1999:149).
Fındık Köftesi
Beyaz peynir ve ekmek içi (ıslatılıp)
ufalanır. Sarımsakların kabukları soyulup ezilir. Çekilmiş fındık, sarımsak,
ekmek içi, peynir, salça, nane, tuz, pulbiber ve kimyon karıştırılıp yoğurulur.
Fındık yağı azar azar eklenir. Hazırlanan karışımdan köfte yapılır (s. 600).
Samaksa
Saplarından ayıklanan ve iyice yıkanan
üzümler kaynayan suda haşlanır. Süzgeçten süzülür ve kaşık yardımı ile iyice
ezilerek, geçmesi sağlanır. Süzgeçten geçen kısım tekrar ocağa konulur. Kıvamının
koyuluğuna göre az su ilave edilir. Buğday unu konularak, iyice karıştırılır.
Sonra ateş üzerinde devamlı karıştırılarak koyulaşıp, muhallebi kıvamına
gelinceye kadar pişirilir. Üzüm çok ekşi ise bir miktar şeker ilave edilir.
Çukur bir cam kaba dökülür. Soğuduktan sonra üzerine arzuya göre bol soğuk süt
eklenir (s. 610).
…
Halastar: Bakırdan yapılmış küçük su kabı
İlistir: süzgeç olarak kullanılan bakırdan
yapılmış araç
Sitil: Su doldurmak ya da süt sağmak için
kullanılan bakırdan ya da alüminyumdan yapılmış saplı kova
Giyim
Kuşam
Halk
Takvimi
Halk
Meteorolojisi
Gün batımında gökyüzü kızıl olursa bir
sonraki gün havanın güneşli olacağına inanılır. Sabah gökyüzünün kızıl olması
havanın yağacağına işaret etmektedir.
Ay, hilâl şeklinde iken uçları yukarıya
doğru ise, o ay kurak gider, yağmur yağmaz. Uçları aşağıya doğru ise, o ay
yağışlı gider
Geleneksel
El Sanatları
Örme çorapların dize kadar uzun olanına yörede “dizgek çorap” denilir
ve genelde kadınlar tarafından giyilir. Sadece ayağa kapatacak kadar olan
çoraplara da “çetik” denilir. Çetikler çoraplara göre daha renkli dokunur (s.
653).
Camadan ve çuval, diğer dokuma türleri gibi
yer tezgâhında dokunur.
Dasdar / Dokuma sekli kilime benzer.
Kullanılan ip dokumanın özelliğine göre koyun yünü, keçi yünü ve kendirdir.
Günümüzde orlon kullanılmakta, eski süveter ve kazak iplerinden de yararlanılmaktadır.
Şebinkarahisar’da dikey tezgâha mazman, bu
tezgâhta dokunan örtüye de mazman denmektedir. Dokumanın kendine has malzemesi,
dokuma ve desenleme tekniği vardır. Yöredeki keçilerin kılından, tamamen kendi
doğal renkleriyle dokunur.
Palaz keçi kılından yapılan bir çeşit
kilim, çul, yaygı gibi dokumalardır.
Halk
Oyunları
Çandır Karşılaması (Tüfekli).
Oyun adını Giresun iline bağlı Çandır
Köyü’nden alır. Oyuna eşlik eden ezgilere Çandır çöplük havaları denilmektedir.
Tüfeği olan herkes ortaya toplanıp bir
daire kurarlar. İçlerinden tecrübeli biri çavuşluk yapar. Oyun özellikle davul
ve zurna ile oynanır. Önce müzik başlar. Normal karşılama ritminden daha ağır
oynanır. Çavuşun komutuyla yavaş yavaş oynanmaya başlanır. Yine çavuşun “nişan
al” komutuyla havaya, daire ortasına yere veya birbirlerinin ayakları dibine
nişan alırlar. Çavuşun “ateş” komutuyla herkes ateş eder. Boşalan tüfekleri
çavuş doldurmaya başlar. Tekrar aynı şekilde “nişan” ve “ateş” komutlarıyla
oyun böylece devam eder. Oyun dokuz zamanlıdır (2+2+2+3=9). Normal karşılama
ritminden daha ağır ritimle oynanır. Oyunda göze çarpan özellik ise tüfek ile
yere ve havaya ateş etme özelliğidir (s. 679).
Hoş Bilezik
Şebinkarahisar, Alucra ve Çamoluk
ilçelerinde yoğun olarak oynanan bir oyundur. Giresun’un güney komşuları Sivas,
Erzincan ve Gümüşhane’de de aynı isimde bir oyun olduğu bilinmektedir. Bu oyuna
Sivas’ın kırsal kesiminde ‘hoş halay’ adı verilmektedir.
---
Melikoğlu, Aşlar. (2018), Giresun İli Halkbilim Monografisi,
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Trabzon
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder