Onur Öymen - Silahsız Savaş / Boğazlar konusunda özet
Remzi Kitabevi, 4. Baskı 2003
Diplomatik mücadeleler yoluyla başarı kazanılmasının Türkiye
Cumhuriyet tarihindeki en önemli örneği Lozan Antlaşması'dır.
Gerek büyük strateji, gerek diplomatik strateji devlet
adamlarının sorumluluğunda geliştirilir. Diplomatlar bu stratejilerin
oluşturulmasına yardımcı olurlar. Özellikle izlenecek taktikler konusunda
diplomatların, bilgi, beceri ve deneyimlerinden yararlanılır.
...
Sadece Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu'da Yunanlıların,
şehirlerde 54.200, şehirlerin dışında ise 88.000 binayı tahrip ettikleri Lozan'
da Türk delegasyonu tarafından açıklanmıştı (s. 169).
Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda İngiliz ordusunun toplam
mevcudu 5,5 milyona ulaşmıştı.
1918 yılında devlet harcamaları 2.579 milyon sterline
ulaşmıştı. Devlet gelirleri ise 889 milyon sterlinden ibaretti. 1914 ile 1918
yılları arasında dış borçlar 11 misli artmıştı. Faiz ödemeleri 1913 yılında
genel bütçe harcamalarının % 13'ü iken 1920'lerin sonunda % 40'a yükselmişti.
1699 tarihli Karlofça Antlaşması'ndan 1923 yılında imzalanan
Lozan Antlaşması'na kadar geçen süre içinde Türk diplomasisi yeterince başarılı
sonuçlar alamadıysa bunun sebebi Türk diplomat1arının bilgi ve tecrübe
eksikliği değildi. Bu yıllar içinde Türkiye çok değerli devlet adamları ve
diplomatlar yetiştirmişti. Ama onların arkasında diplomatik mücadelelerini
destekleyecek yeterli güç yoktu. Ordu zayıflamış ve bazı istisnalar bir yana
bırakılırsa bütün bu dönem içinde üst üste yenilgilere uğramıştı. Osmanlı İmparatorluğu'nun
son iki yüz yıllık tarihi, aynı zamanda etkili bir askeri ve ekonomik güce
dayanmayan diplomasinin başarılı olamayacağının belgesidir (s. 182-183).
Lozan Diplomatik Savaşı (s. 349-377)
(Mudanya ateşkesinden önce) Atatürk'ün emriyle İzmir'i düşmandan
alan ordular kuzeye, Çanakkale'ye doğru hareket ederler. Çanakkale'nin hemen
güneyindeki Ezine'ye derhal bir süvari birliği gönderilir. Ama askerlere
verilen kesin bir talimat vardır: Karşı taraf ateş açsa bile onlar karşılık
vermeyecektir. Çünkü Atatürk'ün hedefi yeni bir silahlı çatışma çıkartmak
değildir (s. 351).
Mudanya'da Türklerin en önemli talebi, Meriç sınırına kadar
Yunan askerlerinin derhal bu bölgeyi terk etmesiydi.
Bu sonuç (Mudanya ateşkesi) İngiliz Muhafazakar Partisi
içinde çalkantılara yol açtı. Parti üyelerinin çoğu Lloyd George'u ve
Churchill'i ülkeyi savaşın eşiğine getirmekle suçladılar.
20 Ekim 1922'de Lloyd George başbakanlıktan istifa eder.
Türklere karşı Çanakkale'de yeni bir savaş başlatılmasını
savunan Lloyd George ve Churchill, 15 Kasım'da yapılan seçimlerde büyük bir
yenilgiye uğrar. İngiliz halkı Türklerle savaş istememektedir.
Lloyd George 19 Ekim 1922 tarihinde Avam Kamarası'nda
yaptığı konuşma: İnsanlık tarihinde dâhiler pek ender görülür. Fakat kötü
talih, Tanrı bir dâhiyi Türkiye'de dünyaya getirdi ve biz onunla çarpışmak
zorunda kaldık. Mustafa Kemal gibi bir dâhiyi yenmemiz imkânsızdı (Chronique de
I'Histoire, Atatürk, s. 89.).
Lozan Barış Konferansı'nda taraflardan birini İngiltere,
Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya ve Sırp-Hırvat-Sloven Devleti,
öbür tarafı ise Türkiye oluşturuyordu. Boğazlar'la ilgili çalışmalara
Türkiye'nin önerisi üzerine Sovyetler Birliği ve Bulgaristan da davet
edilmişlerdi. Amerika Birleşik Devletleri ise gözlemciydi. Türkiye bütün bu
devletlerle tek başına mücadele edecekti.
Amerikan Gözlemcisi Grew'in anlattığına göre, 27 Aralık 1922
tarihinde Müttefik ülkeler temsilcileri bir toplantı yaparak kapitülasyonlar
konusunda Türklere karşı birleşik bir cephe kurulmasına karar vermişlerdi.
İsmet Paşa Batı Trakya'nın Türkiye'ye verilmesini talep
etmediğini ancak bu bölgede halkın çoğunluğunu oluşturan Türklerin kendi
kaderlerini tayin hakkına kavuşturulması gerektiğini belirtiyordu.
…savaş sırasında (Balkan Savaşları) İttihat ve Terakki
hükümeti Bulgarlarla gizli bir anlaşma yapmış ve Türk birlikleri bu bölgeden
çekilmişti. Lozan'da, Venizelos, Batı Trakya'yı Türklerden değil, Bulgarlardan
aldık diyordu. Bu İsmet Paşayı zor durumda bıraktı.
Lozan'da müttefikler, diğer pek çok konuda olduğu gibi, bu
meselede de Yunanlıları desteklediler.
Bonar Law: “Musul için savaşa girmemeliyiz. Ayrıca,
Fransızlar bizim yanımızda yer almak istemez göründüklerine göre Sevr
Antlaşması'ndan geride kalanların Türkiye'ye zorla kabul ettirilmesi için de
Türklerle kendi başımıza çarpışmamalıyız.” O günlerde İngiliz basınında da
hakim olan görüş buydu.
Daily Express: “Musul'un tek bir İngiliz askerinin
kemik/erine değmeyeceğini,” belirtiyordu.
Atatürk 1923 yılının Ocak ayında: "Musul için savaşmak
doğru mudur?" dedikten sonra şehrin silah zoruyla alınabileceğini, ancak
Batı'da Yunan orduları yığınak yaparken Türkiye'nin Musul'da bir savaşı
başlatmasının doğru olmayacağını savunuyordu.
Boğazlar Meselesi
Lord Curzon Boğazlar bölgesinin askerden arındırılmasını ve
Milletler Cemiyeti'nin denetimi altına konulmasını istiyordu.
İngilizler Konferansta taktik olarak, kendilerinin önem
verdikleri bir konuda Türklerin itirazıyla karşılaştıklarında işi
kopartmıyorlar, daha ilerideki oturumlara bırakıyorlar, bu arada diğer
devletlerin Türklere karşı taleplerini bütün güçleriyle destekleyerek Türk
heyetini yıpratmaya çalışıyordu. İsmet Paşa bu oyunu gördü ve önce İngilizleri
doğrudan ilgilendiren sorunları çözmeye karar verdi. İşte Boğazlar meselesi bunlardan
biriydi. Gerçekten İngilizler kendilerini yakından ilgilendiren sorunlar
çözüldükçe diğer müttefiklerini desteklemek için fazla çaba göstermediler.
İsmet Paşa'nın taktiği başarılı olmuştu (s. 369).
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder