Ebru
Temiz - Sınır Kişilik Bozukluğunda Ayrılma-Bireyleşme Deneyimleri, Yakın
İlişkilerde Yaşanan Kaygı ve Kaçınma Boyutları
Bu çalışmada sınır kişilik bozukluğu hastalarının bölme,
farklılaşma, ilişki problemleri, yakın ilişkilerde yaşanan kaygı ve yakın
ilişkilerde yaşanan kaçınma değişkenleri açısından karşılaştırma grubundan
farklılık gösterip göstermediği araştırılmıştır.
Sınır Kişilik Bozukluğu
Stem (1938), ‘nevroz ve psikoz arasında’ bir durum olarak
tanımladığı bu hasta grubu için ‘sınır (borderline)’ terimini ilk kullanan kişi
olmuştur.
Deutsch (1942) ise benzer bir hasta grubunu tanımlarken, bu
hastaların bağımlı olduktan kişiyle özdeşleşme özelliklerinden dolayı ‘mış gibi
kişilik’ (as if personality) terimini kullanmıştır.
Grinker, VVerble ve Drye (1968) ise Sınır kişilik
bozukluğunu sistematik olarak tanımlamaya çalışan ilk araştırmayı yapanlar
olmuşlardır.
Psikotik sınır grubu (…)
Merkez sınır grubu: Yaygın olumsuz duygulanım, kişilerarası
ilişkilerde kararsızlık örüntüsü içeren tutarsızlıklar, açık yaşanan kızgınlık
ve değişken kimlik duygusu bu grubun genel özellikleridir. Bu gruptaki
hastalar, aktif olarak diğerlerinden ilgi ve arkadaşlık beklentisi
içindedirler, ancak diğerlerine yaklaştıklarında da kaygı ve kızgınlıkları
sebebiyle hemen geri çekilirler. Bu geri çekilmenin ardından da kendilerini
yalnız ve depresif hissederler.
Gerçekte çok az duyguya sahiptirler, sahip olduktan gerçek
duygular yalnızlık ve kızgınlıktır.
‘-mış gibi’ grubu: Diğer
insanların kimliğini taklit etme eğilimi, duygulanımın olmayışı, içtenlik ve
doğallıktan yoksun kişilerarası ilişkiler genel özellikleridir.
Nevrotik sınır grubu: …diğer
gruplara oranla daha çok olumlu duygu gösterir, ancak tutarlı bir kimliğe sahip
değildir ve diğerlerine verme kapasiteleri yoktur. Diğerlerine bağlanmaları
nesne odaklı değildir, kendi ihtiyaçlarının karşılanmasına yöneliktir. Bu
durumun sebebi çok az sevme kapasitesine sahip olmalarıdır. Diğerleriyle
ilişkilerinde bağımlılık ihtiyaçtan karşılanmadığında üzüntüyle sızlanırlar.
Kemberg, psikopatolojiyi, nevrotik, sınır ve psikotik
olmak üzere üç örgütlenmeye bölmüştür. Kemberg (1977), bu üç örgütlenme
arasındaki ayırıcı tanıyı, kimlik bütünleşmesi, kullanılan savunma
mekanizmaları ve gerçeği değerlendirme yetisine göre yapmaktadır.
Kimlik karmaşası olan kişi kendini ve dünyayı, kendilik ve
diğeri arasındaki ilişkiyi daima bütünleşmemiş kavramlarla algıladığından
duygusal, düşünsel ve davranışsal bakımdan tutarlı bir kişilik sergileyemez.
Şiddetli duygusal dalgalanmalar, uç noktalara varan yargılar ve dramatik
davranışlar sergiler. Dolayısıyla da tutarlı ve belli kararlılıkları olan
ilişki sürdüremezler, ilişkilerinde sıcak ve empatik olamazlar.
Gerçeği değerlendirme, kendiliği kendilik olmayandan, iç
uyarılan dış uyaranlardan ayırt etmesi ve kişinin kendi duygularını,
davranışlarını ve düşüncelerini gerçekçi bir şekilde değerlendirmesi olarak
tanımlanabilir.
…zayıf bir ego kolaylıkla bu mekanizmaya başvurur…
Bölme savunma mekanizmasının
en iyi bilinen görünümü, dış nesnelerin tümüyle iyi ve tümüyle kötü olarak
bölünmeleri ve belirli bir kişi, durum hakkında tüm duygu ve düşüncelerin
aniden ve tamamıyla tersine dönüşmesidir.
Tümgüçlülük ve değersizleştirme: Yüceleştirilen nesne için
gerçek bir sevgi ve ilgi söz konusu değildir. Hasta yüceleştirdiği bu nesnelere
acımasızca, kendi malıymış ve uzantısıymış gibi davranır…
Eğer bir dış nesne artık doyum ya da koruma sağlamıyorsa
gözden çıkarılır, çünkü nesne için gerçek bir sevgi kapasitesi yoktur.
Linehan’a göre sınır hastaların daha düşük seviyedeki
streslere daha fazla tepki gösterme ve daha zor kendine gelmeye doğuştan gelen
biyolojik eğilimleri vardır.
Kendileri ve çevreleri hakkındaki düşüncelerinin sürekli
olarak çürütüldüğü ve değersizleştirildiği ortamlarda yetişirler.
Linehan (1993), sınır kişilik bozukluğuna özgü davranış
kalıpları
Duygusal İncinebilirlik: Gerçeğe uygun olmayan beklenti ve
talepleri için sosyal çevrelerini suçlamaya eğilimli olabilirler.
Kendini Değersizleştirme: Gerçeğe uygun olmayan şekilde
kendine yüksek standartlar koyar veya beklentide bulunurlar. Yoğun utanç,
kendinden nefret ve kendine yönelmiş kızgınlıkları olabilir.
Sürekli Krizler: Sık sık olumsuz çevresel olaylar,
dağılmalar, engellenmeler söz konusudur.
Engellenmiş Yas: olumsuz duygusal tepkileri engellemeye ve
kontrol etmeye eğilim gösterirler.
Aktif Edilgenlik: Bir problemle yüzleştiklerinde pasif olma
eğilimindedirler ve aktif olarak bir kurtarıcı ararlar.
Sahte Yetenek: Yanıltıcı bir şekilde gerçekte olduğundan
daha yetenekli görünmeye eğilim gösterirler.
Etioloji
Mahler, olgunlaşmayı çocuğun anneye ortakyaşamsal bir
bağlılıktan, kararlı, özerk bir kimliğe
yönelme süreci olarak görür.
Mahler’e göre bebek, yaşamının ilk üç-dört haftası süresince
devam eden ‘normal otizm’ dönemi yaşar.
İlk üç-dört haftadan sonra çocuğun dış uyaranlara karşı daha
duyarlı olduğu bir dönem gözlenmeye başlanır. Bu dönem, çocuğun insan yüzüne
özgün bir gülümsemeyle cevap verdiği dönemdir.
…bebeğin gereksinim anlarında kendisinin dışında bir kaynağa
bağlı olduğunu algılama kapasitesinin başlangıcı otistik dönemden ortakyaşamsal
döneme geçişi gösterir. Bu dönem, bir ve beşinci aylar arasında sürer.
…annenin müdahalelerine bağımlı olduğunu fark etmeye
başlamasıyla, bebek rahatlık ve hoşnutluğun kendisinin dışından geldiğini algılamaya
başlar.
Ayrılma-bireyleşme döneminde yaşamın en önemli çatışması,
özerklik özlemine karşı anneye yapışık kalma arzusu arasında yaşanan yoğun
çatışmadır. Çocukların bu çatışmayı çözme dereceleri, onların yaşam boyunca
patolojik sonuçlar olmaksızın ne ölçüde yol alacaklarını da belirler.
Bu dönem ortakyaşamın en üst derecede yaşandığı beş ile
altıncı aylar arasında başlar.
(Farklılaşma dönemi) Dört ile beşinci aydan onuncu aya
uzanan dönem arasında, gelişimsel olarak bebeğin dış dünyaya olan ilgisi artar…
(Alıştırma dönemi) Bu alt dönem on ile on beşinci aylar
arasını kapsar. Çocuk, gelişen bilişsel ve motor yeteneklerini uygular,
emekler, tırmanır ve daha araştırıcı bir döneme girer.
Çocuk belli aralıklarla duygusal destek almak için ve
annenin güvenilir varlığını onaylamak için anneye geri döner.
(Yeniden Yakınlaşma dönemi) Bu alt dönem on altı ile yirmi
dördüncü aylar arasını kapsar.
Bu dönemde çocuk giderek tümgüçlü olmadığını,
kapasitelerinin sınırlı olduğunu keşfetmeye başlar.
Annenin isteklerinin her zaman kendisininkileri aynı
olmadığının farkında olmaya başlar ve sıklıkla kendini anne ile çatışma içinde
bulur.
Bu dönemde, annenin çocuğun kararsızlığı karşısında geri
çekilmemesi ya da sert davranmaması çok önemlidir.
(Nesne Sürekliliği dönemi) …yaşamın üçüncü yılında elde
edilmeye başlanır, çocukluk ve ergenlik boyunca gelişmeye devam eder ve ancak
seyrek olarak tümüyle elde edilebilmektedir.
Yeniden yakınlaşma alt döneminde çocuk, annesinin ortadan
kaybolması olasılığına karşı alarmdadır ve bazen onun nerede olduğuna yönelik
aşın bir ilgi gösterir. Kemberg’e göre sınır hastalar bu erken çocukluk çağı
krizini, yani annelerinin kendilerini terk etmesi ve ortadan kaybolması
korkusunu tekrar tekrar yaşarlar. Bu çocukluk çağı krizinin yetişkin formu,
yalnız kalmaya tahammülsüzlük ve kendileri için önemli olan kişiler tarafından
terk edilme korkulan şeklindedir.
…yeniden yakınlaşma alt döneminde takılmanın önemli bir
bileşeni, sınır hastanın tipik olarak nesne sürekliliğindeki yetersizliğidir.
(annelerinin iyi ve kötü yönlerini bütünleştirememeleri)
Sınır hastalarda bu nesne bütünleşmesi gerçekleşmediğinden, nesne sürekliliği
gerçekleşemez.
Bağlanma sisteminin ana hedefi, duygusal deneyimin önde
gelen düzenleyicisi olan güvenlilik deneyimidir.
Bebeklikte geliştirilen bağlanma stilleri ömür boyu sürüp
gider…
Yetişkinlerde Bağlanma Stilleri
Bağlanma beşikten mezara kadar devam eden bir süreçtir ve
erken dönemde oluşan zihinsel modeller çok fazla değişikliğe uğramadan
yetişkinlikte de etkinliğini sürdürür.
Hayati önemi olan şeyin geçmişte olan olaylar, davranıştan
ve bunların içeriği değil, geçmiş deneyimlerin nasıl işlenip anlatımsal
organizasyona dönüştüğüdür.
Hazan ve Shaver: yetişkinlik dönemindeki romantik
ilişkilerin nasıl biçimlendiği, sürdürüldüğü ve sona erdirildiğinin bebeklik
dönemindeki bağlanma süreciyle ilintili bir çerçevede anlaşılabileceğini öne
sürmüşlerdir.
…yetişkinlerde de tıpkı bebeklerde olduğu gibi üç tip
bağlanma stili olduğunu bulmuşlardır. Güvenli, kaçıngan ve kaygılı tipler.
Güvenli bağlanma stiline sahip bireyler, insanlarla yakın
ilişki kurmakta zorlanmazlar ve terk edilmekten kaygılanmazlar. Kaçıngan
bağlanma stiline sahip yetişkinler, insanlar onlarla ilişki kurmaya
çalıştıklarında rahatsız hissederler ve partnerlerine güvenme konusunda
zorluklar yaşarlar. Kaygılı bağlanma stiline sahip yetişkinler ise
partnerlerine çok yakın olmaya çalışırlar ve kafaları aşk duygusu ve yalnızlık
korkusu ile fazla meşguldür.
Bartholomew ve Horowitz: bağlanma stillerini iki boyuta
bakarak dört grup altında toplamışlardır.
Kendileri ve diğerleri ile ilgili olumlu görüşleri olan
yetişkinler güvenli bireylerdir. Saplantılı bireylerin kendileri ile ilgili
olumsuz, başkaları ile ilgili olumlu görüşleri vardır.
Kayıtsız bağlanma stiline sahip yetişkinler kendileri
hakkında olumlu, başkaları hakkında olumsuz görüşe sahiptirler. Korkulu
bağlanma stiline sahip yetişkinler ise hem kendileri, hem de diğerleri ile
ilgili olumsuz görüşe sahiptirler.
Korkulu bağlanma stiline sahip bireyler yakınlık kurmak
istemelerine rağmen diğerlerine güvenmezler ve terk edilme korkulan yüksektir.
Genel olarak, güvenli bağlanma stiline sahip bireylerin
kendine güvenlerinin yüksek olduğu bulunmuştur.
Depresyon hastalarının kendilerini güvensiz bağlanma stiline
sahip, özellikle korkulu ve saplantılı olarak rapor ettikleri bulgulanmıştır.
Erken çocuklukta kötü bakım ile özellikle cinsel tacizle,
sınır kişilik bozukluğu arasında ilişki olduğu ile ilgili kanıt gösteren bazı
araştırmalar vardır.
…sınır kişilik bozukluğu hastalarının kendileri için önemli
diğerleri ve ilişkilerle ilgili daha düşmanca ve daha kötü niyetli nesne
tasarımlarına sahip oldukları bulgulanmıştır.
Nigg, Lohr, Westen: sınır hastaların daha kötü niyetli tasarımlara
sahip olduklarını, kasıtlı olarak zarar verildiğini içeren anılar ürettiklerini
ve kendilerine potansiyel olarak yardım edenleri daha az yardım eden konumunda
tasvir ettiklerini bulmuşlardır.
Türkiye'de Sınır Kişilik Bozukluğu ile İlgili Yapılan Çalışmalar
(s. 44 vd.)
Erken kişilerarası ilişkiler, sınır kişilik bozukluğunun
etiolojisinde önemli bir odak noktasıdır. Sınır kişilik bozukluğu hastalarının
erken kişilerarası ilişkilerinde saldın, ihmal ve terk edilme tehdidi
deneyimledikleri öne sürülmüştür.
…
(Test/form örnekleri)
…
Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İstanbul 2004
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder