Thomas
Bernhard - Neden - Bir Değini
Grünkranz
İki insan kategorisinin, iş yapanların ve onların
kurbanlarının yaşadığı şehir, öğrenmek ve eğitim görmek için oraya gelen bir
gence ancak acı dolu bir hayat sunabilir; zira orada yaşayan herkes, nasıl bir
tabiatı olursa olsun, şehir tarafından huzursuz edilir, eninde sonunda
dengesizleştirilir ve yok edilir…
Otuz yıl önce öğrenmek ve eğitim görmek için Salzburg'a
gittiğimde ben de şehri sevmeye hazırdım ama ondan nefret etmeyi deneyimlerimle
öğrendim.
Bu hapishanede herkesin ve her şeyin kontrolü müdür
Grünkranz ve yardımcılarındadır (onların da gardiyanlardan farkı yoktur). /
s.11
Yurtta onu bitkin düşüren eğitim eziyetine her gün bu
korkunç odada ara vermenin, kemanını çalıp intiharı düşünmenin özlemini çekiyordu
(s. 12).
Sona ermekte olan sonbahar, çürüme ve ateşle başlayan
ilkbahar hep böyle kurbanlar istemiştir, üstelik burada dünyanın başka herhangi
bir yerindekinden daha fazlasını ister (s. 16).
…intihar o kişinin suçu olamaz, suç çevrenindir; daha dolaysız
bir ya da yüzlerce, binlerce sebep ne olursa olsun, burada suç onu ezen ve en
sonunda kendi canını almaya iten Katolik-Nazi dünyadaydı (s. 17).
…bu şehrin bombalanamayacağı düşüncesine kendimizi hemen
inandırmıştık…
…diğerleri çoktan sığınaktayken koca yatakhanede tek
başımaydım, hava savunması nöbetçisi Grünkranz, devriyesi sırasında beni fark
etmiş ve uzun el feneriyle başıma vurarak uyandırmıştı (s. 26).
Bir zamanlar Hannover'lı bayanın bana İngilizce dersi
verdiği konuk evinin bulunduğu yerde bugün bir sinema var ve bu konuyu
açtığımda kimse neden söz ettiğimi bilmiyor, o zamanlar yıkılan çok sayıda bina
ve ölen insanlarla ilgili olarak sanki hepsi belleklerini yitirmiş gibi
görünüyor, konu açıldığında her şeyi unutmuş ya da bunların hiçbirini duymak
istemiyor gibiler (s. 29)…
Sebastian mezarlığına gidip saatlerce kalır, tek başıma
ölümü düşünürdüm.
Şehir bu saldırıdan sonra bütünüyle alt üst olmuştu. Birinci
katın koridorunda bulunan dolabımın kırıldığını ve dolaba koyduğum kemanımın
sapının koptuğunu saptadığım sırada yıkımın tozu henüz havadaydı. Bu saldırının
korkunçluğunun tamamen bilincinde olmama rağmen yine de kemanımın
parçalanmasından sevinç duyduğumu anımsıyorum, çünkü bu, o çok sevdiğim, aynı
zamanda da derinlemesine nefret ettiğim enstrümandaki kariyerimin kesin olarak
sonu demekti (s. 40).
Hiçbir zaman herhangi bir sporu yapmaya ilgi duymamış, hatta
daima spordan nefret etmiştim ve bugün de spordan nefret ederim. Spora her
çağda ve özellikle de tüm hükümetler tarafından son derece büyük bir önem
verilmiştir, kitleleri eğlendirir, sersemleştirir, aptallaştırır ve herkesten
çok da diktatörler neden her zaman ve her durumda spordan yana olduklarını
bilirler. Spordan yana olan, kitleleri yanına alır, kültürden yana olansa
karşısına derdi büyükbabam, bu yüzden tüm hükümetler daima spordan yana ve
kültüre karşıdır.
Tüm devletlerde kitleler daima sporla güdülmüştür, hiçbir
devlet her şeyi spora feda etmeyecek kadar küçük ve önemsiz olamaz.
İnsanlarla ilişkili her şey hep gülünçtür, savaş ve onun koşulları
ile halleri ise en gülünç olanlardır (s. 46).
Yurdun kapıları kilitlenmiş ve binanın üçte biri aradan
geçen zamanda yıkılmıştı, içinde hayatımdaki en korkunç halleri geçirdiğim ve
düşleri gördüğüm yatakhanenin yarısı bir bomba patlamasıyla koparak avluya
uçmuştu (s. 51).
…
Franz
Amca
Dünyaya getirilir, ama yetiştirilmeyiz. Bizi dünyaya
getirenler, yarattıkları yeni insanı yok etmek için gereken her türlü
beceriksizliği ve akılsızlığı yaparlar. Doğuştan gelen her türlü potansiyelini
daha hayatının ilk üç yılında mahvetmeyi başarırlar, üstelik bu başarılarıyla
mümkün olan en büyük suçu işlediklerinin farkında değildirler. Hiç düşünmeden
ve sorumsuzca dünyaya getirdiklerinden başka onun hakkında hiçbir şey bilmezler.
Bizi dünyaya getirenler, yani ebeveynlerimiz tam bir cehalet ve alçaklık içinde
bizi dünyaya getirmişlerdir. Biz bir kere var olduktan sonra bizimle başa
çıkamazlar, tüm başa çıkma denemeleri başarısızlığa uğrar ve çok geçmeden
vazgeçerler, yine de bunu vaktinde yapmaz, bizi mahvetmeyi başarırlar.
Hayatımızın ilk üç yılı tayin edici yıllardır, ama bizi dünyaya getirenler bu
yıllar hakkında hiçbir şey bilmez, bilmek istemez, zaten bilemez çünkü korkunç
cehaletlerini pekiştirmek için gereken her şey yüzyıllardır yapılmaktadır. İlk
üç yılımızda işte bu cehalet tarafından ömür boyu sürecek şekilde sakatlanır ve
mahvediliriz (s. 53).
Grünkranz'ın yerine Katolik bir din adamı olan, bizim hep
Franz Amca diye hitap ettiğimiz bir müdür devralmıştı üzerimizdeki egemenliği
(s. 56).
Çürüme kokusu daha yıllarca şehrin üzerinde kaldı, herkesin
kolayına geldiği için yığınla ölü yeniden inşa edilen binaların altında
bırakılmıştı (s. 58).
Nazi döneminde ve sonrasında yaptığımız gibi, hangisi olursa
olsun sözüm ona olağanüstü olan kişiliği yüceltmek ve ona saygı göstermek
amacıyla söylenen şarkılar ve içilen antların, hep aynı metinler, biraz başka
sözcüklerle de olsa hep aynı müzikler eşliğinde aynı metinler olduğunu söylemek
zorundayız ve sonuçta bu şarkı ve antlar, onları söyleyenlerin aptallığının,
alçaklığının ve karaktersizliğinin ifadesidir, daima bu şarkı ve antları
söyleyenlerin kafasızlığıdır ve bu, genel, dünya çapında bir kafasızlıktır. Tüm
dünyadaki eğitim kurumlarında gençlere karşı işlenen eğitim suçları olağanüstü
bir kişilik adına işlenir - ister Hitler olsun, ister İsa ya da başkası. Adına
şarkılar düzülen, yüceltilen kişi adına yeni yetişenlere karşı ağır suçlar
işlenir ve adına şarkılar düzülen, yüceltilen kişiler her zaman öyle ya da
böyle bulunacaktır; yetişmekte olan insanlığa karşı işlenen ağır eğitim
suçları, tekil sonuçları ne olursa olsun, doğaları gereği daima ancak ağır
suçlar olabilir. Böylece bizler yurtta ve sağduyulu olarak Alman Roması diye
anılan Salzburg'da önce Adolf Hitler adına,
savaştan sonra da İsa Mesih adına mahvedildik, her gün
ölümüne eğitildik ve Nasyonal Sosyalizm bu genç insanlarda şimdi Katolikliğin
yaptığı gibi korkunç bir etki bıraktı (s. 64).
…
Die Ursache - Eine Andeutung
Türkçeleştiren: Sezer Duru
Sel Yayınları
2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder